LATİFE-MUSTAFA KEMAL EVLİLİĞİNDE AŞK YOK, KURNAZLIK VAR!
Habertürk'te konuşan Yılmaz Karakoyunlu "Mor Kaftanlı Selanik" adlı romanını anlatırken çarpıcı bazı anektodlar paylaştı...
Yazar Yılmaz Karakoyunlu, Mübadele yıllarını anlattığı yeni romanı
"Mor Kaftanlı Selanik"i Söz Sende’de Balçiçek İlter’e anlattı.
Romanında Fikriye ve Mustafa Kemal aşkına da değinen Karakoyunlu,
"Bugün Mustafa Kemal karşımda olsa, ’Paşam, niye Latife ile
evlendin?’ diye sorardım." dedi.
Yılmaz Karakoyunlu, Fikriye ile Mustafa Kemal arasında aşk
olduğunu, Latife ile evliliğinde ise aşk değil kurnazlık olduğunu
belirterek, "Çankaya’da önüne geleni azarlayan adam, Mustafa Kemal
olarak Latife’nin Fikriye’ye yaptığı muameleyi engelleyemedi. Acz
içinde kaldı." diye konuştu. Karakoyunlu, İpek Çalışlar’ın "Latife
Hanım" romanını da doğru bulmadığını belirterek
eleştirdi.
Uzun yıllar siyaset sahnesinde bulunan, Ecevit kabinesinde Devlet
Bakanlığı görevinde de bulunan Karakoyunlu, 12 Eylül davasıyla
ilgili de sert konuştu. Yılmaz Karakoyunlu, Evren ve Şahinkaya’nın
telekonferansla ifade vermesini eleştirerek, "Benim tahminim kısa
bir süre sonra tedavileri cevap verdi, şifa buldular diye
hastaneden çıkıp, orduevlerine gitmeye başlarlar" dedi.
İşte o açıklamalar...
FİKRİYE’DEKİ AŞK KAÇ KİŞİDE VAR?
Mustafa Kemal’in mübadele fikrinde Selanik kültürü hakim. Romanın
adı bu yüzden, "Mor Kaftanlı Selanik"... Yıl 1905... Mustafa Kemal
Şam’dan kaçarak geliyor. Limanda kendisini Nuri Conker karşılıyor.
Fikriye uzaktan seyrekmekte. Ve kendisine geleceğinin bekleyişi
içinde. Saf kadın muamelesi görmüşlüğün üzgünlüğü yok üzerinde.
Sadece sabrının sınırları zorlanıyor. Mustafa Kemal, bütün gün
yıkanmamış, pislik içinde. Kaçak geliyor. Nuri Conker ile doğru
hamama gidiyor. Fikriye’nin ona bile tahammülü yok, bir an evvel
kucaklamak istiyor. Kaç kişide var böyle bir aşk? Latife’de böyle
bir aşk yok!
FİKRİYE MUSTAFA KEMAL AİLESİNİN BESLEMESİ DEĞİL!
Herkes Fikriye’yi Mustafa Kemal ailesinin beslemesi gibi
gösteriyor. Ne münasebet! Babası Selanik gümrük baş müdürü. O
tarihte Selanik Baş mdürünün bugünkü Gümrük idaresinde eş değeri,
gümrük müsteşarıdır. Bu seviyede bir insanın kızını nasıl besleme
gibi takdime dersiniz? Ya birini aşağılayarak diğerine rütbe
kazandırmak istiyorsunuz. Ya da bir cehalet var ortada...
LATİFE-MUSTAFA KEMAL EVLİLİĞİNDE KURNAZLIK
VAR
Latife Batı’nın üslubunu bilen bir kadın. Ama Batı’nın bütün
değerlerine sahip değil. Musfata Kemal gibi çok büyük bir nilli
mücadele vermiş bir adamın bir devlet adamı kazanabilmesinin
şartlarını değiştirmek lazım. Onun yanında bu şartlara hakim
birinin bulunması gerekiyor. Latife böyle birisiydi. Bu evlilikte
her ikisinin de kurnazlığı var. Kurnazlığın egemen olduğu bir
ilişkide mantık ilişkisi arayamazsınız. Her iki tarafta kendi
çıkarlarını maksimum hale getirmek için muhatabını yanında görmek
istiyorsa buradaki samimiyet tartışılabilir. Burada aşk yok. Ama
Fikriye öyle değil... Fikriye kadın. Mustafa Kemal nasıl avuçlanır
biliyor. "Paşam dert etme. Selanik yoksa bundan sonra Elma Dağına
bakarsın." diye onu teselli ediyor mesela.
MUSTAFA KEMAL ACZ İÇİNDE KALDI
İpek Çalışlar’ın "Latife Hanım" romanını okudum. Bendeki kanaat
oluşturma etkinliğinin beklediği ölçüde müessir olmadı. O romandan
benim tariflerimi tamamen reddettirecek bir sonuç bekmedim. Ama
bana yeni ışıklar verebilecek mi diye baktığım zaman vermedi.
Ben kendi Fikriye ve Latife kabullerima rasında bir mukayese yapmak
yerine bir tanesinin Kemal üzerindeki tesirinin daha derin olması
gerektiğini düşündüm. Latifeninki baskıya dönüştü burada. Mustafa
Kemal de isyan etti ve boşadı. Diğerinde ise bir çaresizlik yaşadı.
Latife yukarıdan, "Kovun bu kadını!" dediğinde Fikriye’ye olan
aşkını yerine getirebilecek bir güçte adam olmadığını farkettim
Mustafa Kemal’in. Acz içinde kaldığı bir durumdur bu. Çankaya’da
önüne geleni azarlayan adam, Mustafa Kemal olarak Fikriye’ye
yapılan muameleyi engelleyemedi. Hazmedemedi de. Boşama kararının
gerisinde bu da vardır... Bugün Mustafa Kemal karşımda olsa ona
şunu sorardım, "Paşam, niye Latife ile evlendin?"
YAKINDA HASTANEDEN ÇIKIP ORDUEVİNE GİDERLER
Ben kurucu iktidarım, beni bugünkü mahkemeler yargılayamz
dediğiniz zaman. Bundan sonraki bütün müesseseler kendilerini
tarihe mal olmuş sayabilirler. Sadece Kenan Evren değil, ona hakim
olan kültürden bahsediyorum. "Bir sağdan, bir soldan" demek
rastgele hareket etik demektir. Yani adaleti umursamamış, adam
yerine koymamış. "Ben tarihe mal olmuş bir adamım, benim muhakemem
adalet değil." diye bir iddia geçerli olamaz... Bizim bu davada
aradığımız hüküm, infaz değil. Haksız ve zalim bir uygulamanın
ahlaki değerlerini kamuoyu önünde teşhir edip mahkum etmektir bizim
aradığımız. Benim tahminim kısa bir süre sonra tedavileri cevap
verdi, şifa buldular diye tekrar çıkacaklar, orduevlerine gitmeye
başlayacaklar. O zaman böyle bir duruşmaya ne gerek vardı?
Anayasaya madde olarak yazdırıp 30 sene yargıdan kaçtıktan sonra,
bu maddenin kaldırılıp böylesine yatakhane sahneleriyle
süslenmesinden çok rahatsızım