13 Haz 2010 14:24
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:22
''LAF ARAMIZDA ERDAL BEY ZAM VAR MI ZAM?'' HANGİ SABAH YAZARI ERDAL ŞAFAK'A BU SORUYU SORDU?
İşte Sabah yazarının ilginç yazısı.
Erdal Bey’in hoşuna gidecek yazı
Geçen gün Internet’te densizin biri beni "gazete yönetimine yaranmak amacıyla benimsemediğim fikirleri savunmakla" suçlamış. Hızını alamayıp bir de küfür etmiş.
Acıdım, kendisini "kısmen" de olsa haklı çıkarmaya karar verdim. Zavallı sevindirmek sevaptır. Bugün pazar, azıcık da güleriz.
Düşündüm, kime yağ çeksem? Erdal Bey’i gözüme kestirdim. (Patrona zaten yağımı sürekli çekiyorum, bir tek Erdal Bey kalmıştı kafakola alamadığım...)
Onu yakalamanın en kısa yolu, ortak Victor Hugo sevgimiz.
Hani Recep İvedik de, üçüncü macerasında, kendisine Hugo okumasını öneren kütüphane memuresine "Hugo’yu çok severim," diyor ya, "ne güzel dönüp dönüp zıplar... Yanında Tolga Abi de vardır!"
Bendeniz Recep İvedik kadar kıro olmadığım, daha az kıro olduğum için "yazar Hugo’yu" yazarım.
Bugüne kadar okuduğum Hugo biyografileri içinde (Andre Maurois, Max Gallo, Hubert Juin, Joanna Richardson, hatta Alain Decaux) en iyisi Graham Robb imzasını taşıyor. Yeni bitirdim.
Ve de neler öğrendim... Hayat da şeytan da ayrıntılarda gizlidir.
Şu "la donna e mobile" lafı var ya, "la donna e mobile, qual’ pium’ al vento"... Kadın oynaktır, rüzgârda tüy gibi...
Meğerse gerçekmiş! Böyle bir özdeyiş gerçekten varmış. Yumurtlayan da, kral Birinci François’nın ta kendisi!
Kral, Chambord şatosunda kaldığı günlerden birinde, bunu bir pencerenin pervazına bıçağıyla kazımış: "Souvent femme varie, bien fol est qui s’y fie..."
Kadın sık sık değişir, ona güvenen delidir... On altıncı yüzyılın o Rabelais tadında, Ronsard tadında eski Fransızca’sıyla...
Hugo bunu orada görmüş, almış François’nın gönül serüvenlerini anlattığı "Kral Eğleniyor" oyununda aynen kullanmış. Verdi de, bu oyundan bestelediği ünlü Rigoletto operasında, azıcık değiştirilmiş İtalyanca tercümesini... (Kuzey İtalya’yı işgal altında bulunduran Avusturya makamları "durduk yerde Fransa’yla papaz olmamak için" sansür ettiklerinden, Fransa kralı François operada oluyor Mantua Dükası, saray soytarısı Triboulet de oluyor Rigoletto.)
Fakat Hugo daha başka bir şey de yapmış, onu yeni öğrendim.
Kralın bıçağıyla bu sözleri kazımış olduğu pencere pervazını, Chambord şatosundan sökmüş, sallasırt edip evine götürmüş!
Yıl 1825 tabii, bugün yapsa canına okurlar.
En yüksek kulenin duvarına, kraldan aşağı kalacak değil ya, bu kez o da kendi çakısıyla kendi adını kazımış, imzasını atmış.
Bir daha yolum düşerse arayıp bulmalı... (Şato gezmeyi sever misiniz Erdal Bey? Ben bayılırım. Bizim hanımla Chantilly şatosunun bahçesinde piknik yapıp Tokay şarabı içmek, Vaux-le-Vicomte şatosunun kafeteryasında bal soslu bıldırcın yanında Gamay şarabı içmek gibi pis zevklerim vardır. Şeriatçılık ederek ve ona buna yağ çekerek kazandığım milyarları böyle yiyorum.)
Fakat Notre Dame katedralinin tepesinde, ünlü "kambur romanında" geçen ünlü yazıyı, gene bıçakla kazınmış eski Yunanca ünlü "ANAGKE" kelimesini boşuna aramayınız ("kader" demek), çünkü taa 1830 yılından beri romanı okumuş o kadar çok meraklı kişi aynı kelimeyi aynı duvarlara gide gele kazımış ki, gerçeğini ayırdetmek mümkün değil.
Victor Hugo dedik... Erdal Bey, üstadın şu küçük şiirinin "nefasetine" bakar mısınız:
"On doute La nuit...
J’ecoute:-
Tout fuit,
Tout passe;
L’espace
Efface
Le bruit."
Sanki bir Verlaine tadında, değil mi? Ama Verlaine’den elli yıl önce!
Laf aramızda, Erdal Bey, zam var mı zam?
Engin Ardıç/Sabah
Geçen gün Internet’te densizin biri beni "gazete yönetimine yaranmak amacıyla benimsemediğim fikirleri savunmakla" suçlamış. Hızını alamayıp bir de küfür etmiş.
Acıdım, kendisini "kısmen" de olsa haklı çıkarmaya karar verdim. Zavallı sevindirmek sevaptır. Bugün pazar, azıcık da güleriz.
Düşündüm, kime yağ çeksem? Erdal Bey’i gözüme kestirdim. (Patrona zaten yağımı sürekli çekiyorum, bir tek Erdal Bey kalmıştı kafakola alamadığım...)
Onu yakalamanın en kısa yolu, ortak Victor Hugo sevgimiz.
Hani Recep İvedik de, üçüncü macerasında, kendisine Hugo okumasını öneren kütüphane memuresine "Hugo’yu çok severim," diyor ya, "ne güzel dönüp dönüp zıplar... Yanında Tolga Abi de vardır!"
Bendeniz Recep İvedik kadar kıro olmadığım, daha az kıro olduğum için "yazar Hugo’yu" yazarım.
Bugüne kadar okuduğum Hugo biyografileri içinde (Andre Maurois, Max Gallo, Hubert Juin, Joanna Richardson, hatta Alain Decaux) en iyisi Graham Robb imzasını taşıyor. Yeni bitirdim.
Ve de neler öğrendim... Hayat da şeytan da ayrıntılarda gizlidir.
Şu "la donna e mobile" lafı var ya, "la donna e mobile, qual’ pium’ al vento"... Kadın oynaktır, rüzgârda tüy gibi...
Meğerse gerçekmiş! Böyle bir özdeyiş gerçekten varmış. Yumurtlayan da, kral Birinci François’nın ta kendisi!
Kral, Chambord şatosunda kaldığı günlerden birinde, bunu bir pencerenin pervazına bıçağıyla kazımış: "Souvent femme varie, bien fol est qui s’y fie..."
Kadın sık sık değişir, ona güvenen delidir... On altıncı yüzyılın o Rabelais tadında, Ronsard tadında eski Fransızca’sıyla...
Hugo bunu orada görmüş, almış François’nın gönül serüvenlerini anlattığı "Kral Eğleniyor" oyununda aynen kullanmış. Verdi de, bu oyundan bestelediği ünlü Rigoletto operasında, azıcık değiştirilmiş İtalyanca tercümesini... (Kuzey İtalya’yı işgal altında bulunduran Avusturya makamları "durduk yerde Fransa’yla papaz olmamak için" sansür ettiklerinden, Fransa kralı François operada oluyor Mantua Dükası, saray soytarısı Triboulet de oluyor Rigoletto.)
Fakat Hugo daha başka bir şey de yapmış, onu yeni öğrendim.
Kralın bıçağıyla bu sözleri kazımış olduğu pencere pervazını, Chambord şatosundan sökmüş, sallasırt edip evine götürmüş!
Yıl 1825 tabii, bugün yapsa canına okurlar.
En yüksek kulenin duvarına, kraldan aşağı kalacak değil ya, bu kez o da kendi çakısıyla kendi adını kazımış, imzasını atmış.
Bir daha yolum düşerse arayıp bulmalı... (Şato gezmeyi sever misiniz Erdal Bey? Ben bayılırım. Bizim hanımla Chantilly şatosunun bahçesinde piknik yapıp Tokay şarabı içmek, Vaux-le-Vicomte şatosunun kafeteryasında bal soslu bıldırcın yanında Gamay şarabı içmek gibi pis zevklerim vardır. Şeriatçılık ederek ve ona buna yağ çekerek kazandığım milyarları böyle yiyorum.)
Fakat Notre Dame katedralinin tepesinde, ünlü "kambur romanında" geçen ünlü yazıyı, gene bıçakla kazınmış eski Yunanca ünlü "ANAGKE" kelimesini boşuna aramayınız ("kader" demek), çünkü taa 1830 yılından beri romanı okumuş o kadar çok meraklı kişi aynı kelimeyi aynı duvarlara gide gele kazımış ki, gerçeğini ayırdetmek mümkün değil.
Victor Hugo dedik... Erdal Bey, üstadın şu küçük şiirinin "nefasetine" bakar mısınız:
"On doute La nuit...
J’ecoute:-
Tout fuit,
Tout passe;
L’espace
Efface
Le bruit."
Sanki bir Verlaine tadında, değil mi? Ama Verlaine’den elli yıl önce!
Laf aramızda, Erdal Bey, zam var mı zam?
Engin Ardıç/Sabah