KÜTAHYALI ESKİ PATRONUNA ÇAKTI! "YENİ Mİ ANLADIN AHMET ALTAN!"
Rasim Ozan Kütahyalı Sabah'ın Pazar ekinde yazdığı yazıyla Ahmet Altan'a saydırdı. İşte o sözler...
MİT- PKK görüşmelerinin kayıtları, tartışmalara yol açtı. Kütahyalı, Ahmet Altan ile aydınlara seslenerek, "Erdoğan'ın Kürt sorununun önemini kavradığını anlamak için bu mu gerekliydi?" diye soruyor.
İşte Kütahyalı'nın o yazısı...
Ahmet Altan, PKK-MİT görüşmelerinin kayıtlarının ortaya çıkması üzerine hafta içi şöyle yazdı: "PKK-MİT görüşmeleri, Başbakan'ın bu konuda 'gerçek bir lider' vizyonuna sahip olduğunu ortaya koydu. Haber sitelerine düşen bu kayıtlardaki konuşmalar, sanırım 'ucuz bir muhalefet' anlayışı tarafından kıyasıya eleştirilecektir. Halbuki bu konuşmalar, Erdoğan'ın gerçekten büyük bir alkışı hak ettiğini gösteriyor. Hem kendisi hem de ülkesi için arzuladığı 'liderlik' için Kürt sorununun önemini kavradığı ve bu konuda 'milliyetçi önyargılardan' sıyrılabildiğini PKK'ya temsilci göndermesinden anlıyoruz."
Oysa seçimden önce üstad Altan, sürekli Başbakan'ın MHP'lileştiğini, Kürt meselesinde şahinleştiğini yazıp duruyordu.
Sadece Altan değil, liberal ve sol kalemlerin önemli bir kısmı bu teraneyi çevirip durdu. Taraf gazetesinde hem Ahmet Altan'la hem de diğer birçok arkadaşımla ciddi ayrışmam da bu sebeple olmuştu...
MİLLİYETÇİLEŞMEYE SET ÇEKTİ
Ahmet Altan'ı ne kadar çok sevdiğimi herkes bilir, bana yazarlık kapısını açmış ve sonra da hep desteklemiş, teşvik etmiş, kızdığı zaman da babacan bir dille konuşmuş üstadımdır... Fakat şunu söylemeden geçemeyeceğim.
Tayyip Erdoğan'ın Kürt sorununun önemini kavradığını ve milliyetçi önyargılardan sıyrılabildiğini anlaman için illa böyle kozmik bir görüşmenin bütün kayıtlarını görmen mi lazımdı Ahmet Abi? Bu soruyu tek Altan'a değil, bu çizgideki tüm samimi liberal ve özgürlükçü sol kalemlere soruyorum... Büyük resme bakıldığında her şey o kadar netti ki halbuki. Sabah akşam "MHP'lileşiyorsun," diye abuk subuk suçlanan Erdoğan, bilakis toplumsal bir MHP'lileşmenin, milliyetçileşmenin önüne sert şekilde set çeken bir liderdi... Bu toplumsal realiteyi kimi liberal ve sol aydınlar göremedi. Sanırım biraz da "Bakın yeri geldi mi biz de Başbakan'a çakıyoruz," demenin şehvetine kapıldılar.
Başbakan'a 'çaktıkları' noktanın tamamen yanlış bir nokta olduğunun, isabetsiz tahlil yaptıklarının farkına varamadılar...
Bu kayıtları okurken bir zerre şaşırmadım. Olması gereken oluyordu... 1978'den beri PKK ile 'savaşı kontrollü olarak sürdürme' amaçlı sürekli görüşen devlet ilk defa, son birkaç yıldır Erdoğan'ın talimatıyla silahları ebediyen susturmak için görüşüyordu. Bu toprakların bir evladının daha burnunun kanamaması için gereken her şeyi yapmaya hazır bir liderdi Erdoğan. Evet, açıkça "PKK ile görüşün, müzakere yapın ve artık hiçbir vatan evladı ölmesin," talimatını vermişti emrindeki devlet görevlilerine.
Üstelik Başbakan, bu barış görüşmelerini on milyonlarca milliyetçi-muhafazakar yurttaşımızı ikna ederek yapabilecek bu ülkedeki tek ama tek adamdı. Bunu görmemek için kör olmak gerekiyordu. Fakat elbette bu görüşmeler meselesinin üzerinde olabildiğince az duruyordu.
Sorulduğunda, devlet yetkililerinin görüşmelerini hiçbir zaman inkar etmedi ama bu hassas sürecin istismar edilmemesi için vurgulamadı da...
GARANTÖR İSRAİL
Üstelik askeri vesayet ile PKK'nın, göbek bağı ile birbirine bağlı olduğunu, adeta aralarında adı konmamış bir 'işbirliği anlaşması' olduğunu da başbakanlığı döneminde defalarca görmüştü Erdoğan. Bu 'işbirliği anlaşması'na garantör aranıyorsa, o garantör de İsrail derin yapılanmasıydı... Yıllarca bu ülke halkının, 'savaşan taraflar' olarak gördüğü güçler düpedüz işbirliği ve ittifak içindeydi. Ne yapıp edip bu alçak ittifakı yıkmak gerekiyordu... Askeri vesayet ve bu vesayetin çeşitli alanlardaki uzantıları konusunda epey ilerleme kaydedildi.
Yargılamalar oldu ve daha da olacak...
Fakat PKK meselesinde o derece ilerlemeler kaydedilemedi. Askeri vesayet rejiminin şu an tek kozu PKK kaldı. İşte o yüzden, daha yakın zamana kadar Ergenekoncu çizgide olan birçok yazarın şu an açıkça PKK'ya destek verdiğini görüyoruz.
AK Parti'nin ve Başbakan'ın her ne şekilde olursa olsun devrilmesini isteyen Türk ulusalcı faşistlerinin ve Türk 'solcu'larının bugün tek umudu PKK... Yalandan 'barış' lafları etseler de hiçbiri asla barış istemiyor.
PKK'nın savaşı şiddetlendirmesi ve işi bir 'devrimci halk savaşı' noktasına getirmesi için adeta dua ediyorlar. Bunlar bu kadar alçak insanlar, bu kadar haysiyetsiz insanlar... PKK kozu da ellerinden giderse külliyen tasfiye olacaklar, tek kaygıları bu.
İşte MİT-PKK görüşmelerinde Başbakan'ın talimatıyla nasıl cesur bir irade ortaya konduğunu görüyorsunuz...
Ulusalcı/milliyetçi/faşist blogun iç politikada istismar edebileceği her şey masaya konuyor, büyük ama büyük risk alınıyor. Her şey bu toprakların bir evladının daha kanının akmaması için...
Ahmet Altan, Başbakan'ın milliyetçi-muhafazakar yurttaşları dışlamadan, karizmasıyla onları da ikna ederek böyle büyük bir risk aldığının, gerçek bir lider olduğunun nihayet farkına vardı... Bu iş, kitleleri ikna etme kaygısı olmadan edilen 'barış' laflarından çok daha zor ve önemli. Hem Taraf gazetesinin hem de tüm samimi liberal ve sol aydınların bunu görmesi gerekiyor...
Rasim Ozan Kütahyalı/Sabah Pazar