26 Mar 2012 13:10
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:28
KÜRT HALKI BUNLARI TERLİKLE KOVALAYACAK! EKREM DUMANLI'DAN ŞOK ANALİZ!
Zaman yazarı Ekrem Dumanlı, Nevruz olaylarını yorumladı.
Terlik
Bir de şöyle düşünelim: Her yaştan, her etnik gruptan insan el ele vermiş, Nevruz’u bir bayram neşvesiyle kutluyor. Memleket tam bir şenlik yerine dönmüş, ayrılık-gayrılık fikrinin yol açtığı hatalar bertaraf edilmiş, halklar kucaklaşmış, insanlar binlerce yıldır süren bir geleneğin meydana getirdiği kaynaşma vesilesiyle kenetlenmiş...
Çok mu iyimser bir tablodur bu?
Aslında sayılmaz. Ne var ki birilerinin gönlünde ne kaynaşma var ne kucaklaşma. Günler öncesinden örgütten sızan bilgiler, "meydanları kana bulayın" diyordu. Her şeye rağmen BDP’nin başvuruları değerlendirilip 18 Mart günü büyük meydanlarda yapılacak merasime müsaade edilebilir miydi? Aslında olması gereken, herkesin dilediği yerde, dilediği günde Nevruz’u kutlamasıdır. Tek bir şartla! Terör endişesi yaşanmayacak.
Ne yazık ki Kürtler adına siyaset yaptığını iddia eden parti "meydanları kana bulamak" isteyenlerin uyardığı havayı dağıtacak kadar barışçı bir görüntü ver(e)miyor. PKK’nın tehditkâr ve kışkırtıcı tavrına boyun eğmesi bir yana; meseleyi daha da çatışmacı bir alana sürüklüyor. Eğer parti, örgütün zincirlerini bir miktar kırabilse ve topluma "Endişeye gerek yok; Nevruz bir şenlik havası içinde geçecek" garantisi verebilse, her şey bambaşka olacak. Ne yazık ki öyle bir atmosfer meydana getiril(e)miyor.
Daha gündeme Nevruz’un gölgesi düşmemişken sarf edilen hırçın sözler, kutlamaların kanlı olaylara sahne olacağı şüphesini doğuruyor. Bırakın hükümetin bir kısım istihbarat bilgileri çerçevesinde gösterilere izin vermemesini; sade vatandaş bile PKK-BDP güdümlü programlardan ciddi manada endişe duyuyor.
Böyle kutlama mı olur? Birtakım insanlar, vatandaşın ekmek teknesini rastgele ateşe veriyor, toplu taşıma araçlarına saldırıyor, insanları dövüyor, geçtiği her caddede, Moğol işgalcilerini çağrıştıracak bir vahşetle, yakıp yıkıyor. BDP’den tık yok! "Yapmayın, etmeyin, ayıptır!" demek çok mu zor? Onca artistik lafı sarf etmeyi iyi bilen bir kadro BDP. Ancak şiddet namına bir kıvılcım gördü mü, adeta benzin bidonlarıyla yangın yerinde bitiveriyorlar. Tansiyonu azıcık aşağı çekseniz neyiniz eksilir? Maalesef bu hengâmede Ahmet Türk’e de saldırı oldu ve böylesi bir bayrama yakışmadı.
Aslında Kürt siyasi hareketinin gözden kaçırdığı bir gerçek var: Vicdansız şiddet, geniş halk kitlelerinde büyük bir infiale dönüşüyor. Sadece Kürtler değil mevzuu. "Kürtçü" siyasiler, Kürt olmayan ama Kürtlerin temel hak ve özgürlüklerini sonuna kadar müdafaa etmek isteyen çok büyük bir kitleyi zaten kaybetti; kaybediyor. Oysa Kürt sorununun çözümünü o büyük kitlenin beklentisiz ve özgürlükçü tutumu belirleyecekti. Ne yazık ki BDP terörden kendini ayrıştırarak geniş kitleleri yanında tutamadı.
Şimdi mesele bambaşka bir noktaya geldi dayandı: Kürtler adına siyaset yaptığını iddia edenler, Kürt sorununun varlığına inanan, bu sorunun mutlaka çözülmesi gerektiğini düşünen; ancak çözümün şiddetten geçmediğine kanaat getiren Kürtleri de kaybediyor. Zaten Kürtlerin büyük bir kısmı oyunu PKK yanlısı parti(ler)e vermiyor. Örgüte sıcak bakan Kürtlerin önemli bir kısmı da öldürerek, yağmalayarak, yakıp yıkarak bir yere varılamayacağını görüyor. Artık Kürtler sadece bir bölgede yaşamıyor; hadiseye toplumdan izole edilmiş insanların psikolojisiyle bakmıyor. Sorunların demokratik kurallar içinde ve hukukî çerçevede çözüleceğini düşünen Kürtler, örgütün azgın halinden ızdırap duyuyor. Kürt sorununun çözümü adına atılan onca barışçı adıma rağmen kaba kuvvet ve vahşi terörden medet umulması aklı başında herkesi öfkeye sevk ediyor. İnsanlar artık makul çözümler bekliyor; o alternatifin dışındaki görüntülerden çocuklarını sakındırmak istiyor.
Nevruz kutlamalarına yansıyan son iki görüntüyü unutmamak gerekiyor. Bir anne, eyleme katılan çocuğunu kurtarmak için gösterilerin yapıldığı meydana gelmiş, yavrusunu oradan uzaklaştırmak istiyor. Kendisine engel olmak isteyen BDP milletvekili Sebahat Tuncel’e şamarı yapıştırıyor. Kaderin cilvesine bakın ki annenin tokatladığı milletvekili daha önce bir emniyet yetkilisine tokat atmıştı. Vekil emniyet görevlisine; vatandaş vekile şamar vuruyor. Gelinen nokta bu. Bir başka anne yine yollara düşmüş, çocuğunu örgütün kutlama adı altındaki eyleminden kurtarmak istiyor. Onun elinde örgütün sahip olduğu etkili bir silah yok. Ancak o bir anne! Terliğini çıkarmış meydanın tam göbeğine dalmış. Haberlere yansıyan bu fotoğrafı, BDP de düşünmeli PKK da. Örgüt şiddete o vahşi metotlarla devam ederse Kürt halkı bunları terlikle kovalayacak, bunlara tekme-tokat dersini verecek. Aylar önce "Kürtler, terlikle kovalayacak bu Kaddaficikleri." diye yazdığımda söylenmedik söz, yapılmadık hakaret bırakmamışlardı. Şimdi işler oraya doğru gidiyor. Silahı bırakmanın, barışı adam gibi konuşmanın tam zamanı...
Yanlış Tandoğan’dan başlar
Halk CHP’den makul ve mukni muhalefet bekliyor. Bu bazen yapılıyor da. Ancak nasıl oluyorsa parti bir anda eski hırçın günlerine dönüveriyor. Mesela "4+4+4" diye bilinen tartışmayı bilimsel temelde yürütmesi lazımken meseleyi bambaşka bir yere sürüklüyor. Önce Meclis’te kavga çıktı ve orada hırçın bir imaj ortaya konuldu. Nabi Avcı’nın kafasına fırlatılan cisim -hangi gerekçeyle yapılırsa yapılsın- CHP’nin hanesine kayıp olarak yazıldı. Kürsü işgali iyi bir fikir değil ama ısrarla yapılıyor. Oysa hangi partiden olursa olsun Meclis’te kavga eden bir siyasetçiye halk sempatiyle bakmaz...
Şu gerçeği CHP zirvesine hiç kimse söylemiyor mu: Meclis’te yürütülen "4+4+4 politikası"nı sokaktaki vatandaş "İmam Hatip düşmanlığı" olarak görüyor. 28 Şubat’la devreye sokulan 8 yıllık kesintisiz eğitimin İmam Hatiplerin ortaokul kısmının kapatılması için yapıldığı herkesin malumu. Şimdi o sistemden vazgeçilmek isteniyor. CHP buna çok sert bir dille karşı çıkarken 28 Şubat darbesine sahip çıkıyor hissi uyandırıyor. Mesele İmam Hatip değilse ne? Buna makul bir cevap veremiyor. 28 Şubat görüntüsüne destek veren bir başka unsur da komisyon tartışmalarında ve basına yapılan açıklamalarda, dönemin akılda kalan isimlerinden Nur Serter’in ön plana çıkması.
Meseleyi Meclis’ten alıp meydana taşımak CHP hakkında oluşan negatif imajı pekiştiriyor. Tandoğan Meydanı, Cumhuriyet Mitinglerinin en heyecanlı anına şahitlik etti. O meydanın coşkusuyla, "Bu sefer tamam!" duygusuna kapılan CHP, o gün zorla yaptırılan soldaki birleşmeye rağmen seçimlerde ağır bir yenilgi aldı. Belli zümreleri coşturan Tandoğan, geniş halk kitlelerinin tepkisine yol açtı. Eğitim gibi hayati bir konuda CHP’nin daha makul eleştiriler getirmesi ve halkı ikna etmesi gerekir. Bu parti halkla barışacaksa -ki barışmak zorunda- İmam Hatip’e düşman olmadığını, eğitime ideolojik bakmadığını vs. ispat etmeli. En azından dünyadaki eğitim modellerinin Türkiye için ne anlam ifade ettiğini doğru anlatmalı ki meseleye objektif yaklaştığına ikna edebilsin. Tabii bunları yaparken daha makul bir üslup ve daha yumuşak bir tavır ortaya koyması gerekiyor. Çok mu zor?
Ekrem Dumanlı / Zaman
Bir de şöyle düşünelim: Her yaştan, her etnik gruptan insan el ele vermiş, Nevruz’u bir bayram neşvesiyle kutluyor. Memleket tam bir şenlik yerine dönmüş, ayrılık-gayrılık fikrinin yol açtığı hatalar bertaraf edilmiş, halklar kucaklaşmış, insanlar binlerce yıldır süren bir geleneğin meydana getirdiği kaynaşma vesilesiyle kenetlenmiş...
Çok mu iyimser bir tablodur bu?
Aslında sayılmaz. Ne var ki birilerinin gönlünde ne kaynaşma var ne kucaklaşma. Günler öncesinden örgütten sızan bilgiler, "meydanları kana bulayın" diyordu. Her şeye rağmen BDP’nin başvuruları değerlendirilip 18 Mart günü büyük meydanlarda yapılacak merasime müsaade edilebilir miydi? Aslında olması gereken, herkesin dilediği yerde, dilediği günde Nevruz’u kutlamasıdır. Tek bir şartla! Terör endişesi yaşanmayacak.
Ne yazık ki Kürtler adına siyaset yaptığını iddia eden parti "meydanları kana bulamak" isteyenlerin uyardığı havayı dağıtacak kadar barışçı bir görüntü ver(e)miyor. PKK’nın tehditkâr ve kışkırtıcı tavrına boyun eğmesi bir yana; meseleyi daha da çatışmacı bir alana sürüklüyor. Eğer parti, örgütün zincirlerini bir miktar kırabilse ve topluma "Endişeye gerek yok; Nevruz bir şenlik havası içinde geçecek" garantisi verebilse, her şey bambaşka olacak. Ne yazık ki öyle bir atmosfer meydana getiril(e)miyor.
Daha gündeme Nevruz’un gölgesi düşmemişken sarf edilen hırçın sözler, kutlamaların kanlı olaylara sahne olacağı şüphesini doğuruyor. Bırakın hükümetin bir kısım istihbarat bilgileri çerçevesinde gösterilere izin vermemesini; sade vatandaş bile PKK-BDP güdümlü programlardan ciddi manada endişe duyuyor.
Böyle kutlama mı olur? Birtakım insanlar, vatandaşın ekmek teknesini rastgele ateşe veriyor, toplu taşıma araçlarına saldırıyor, insanları dövüyor, geçtiği her caddede, Moğol işgalcilerini çağrıştıracak bir vahşetle, yakıp yıkıyor. BDP’den tık yok! "Yapmayın, etmeyin, ayıptır!" demek çok mu zor? Onca artistik lafı sarf etmeyi iyi bilen bir kadro BDP. Ancak şiddet namına bir kıvılcım gördü mü, adeta benzin bidonlarıyla yangın yerinde bitiveriyorlar. Tansiyonu azıcık aşağı çekseniz neyiniz eksilir? Maalesef bu hengâmede Ahmet Türk’e de saldırı oldu ve böylesi bir bayrama yakışmadı.
Aslında Kürt siyasi hareketinin gözden kaçırdığı bir gerçek var: Vicdansız şiddet, geniş halk kitlelerinde büyük bir infiale dönüşüyor. Sadece Kürtler değil mevzuu. "Kürtçü" siyasiler, Kürt olmayan ama Kürtlerin temel hak ve özgürlüklerini sonuna kadar müdafaa etmek isteyen çok büyük bir kitleyi zaten kaybetti; kaybediyor. Oysa Kürt sorununun çözümünü o büyük kitlenin beklentisiz ve özgürlükçü tutumu belirleyecekti. Ne yazık ki BDP terörden kendini ayrıştırarak geniş kitleleri yanında tutamadı.
Şimdi mesele bambaşka bir noktaya geldi dayandı: Kürtler adına siyaset yaptığını iddia edenler, Kürt sorununun varlığına inanan, bu sorunun mutlaka çözülmesi gerektiğini düşünen; ancak çözümün şiddetten geçmediğine kanaat getiren Kürtleri de kaybediyor. Zaten Kürtlerin büyük bir kısmı oyunu PKK yanlısı parti(ler)e vermiyor. Örgüte sıcak bakan Kürtlerin önemli bir kısmı da öldürerek, yağmalayarak, yakıp yıkarak bir yere varılamayacağını görüyor. Artık Kürtler sadece bir bölgede yaşamıyor; hadiseye toplumdan izole edilmiş insanların psikolojisiyle bakmıyor. Sorunların demokratik kurallar içinde ve hukukî çerçevede çözüleceğini düşünen Kürtler, örgütün azgın halinden ızdırap duyuyor. Kürt sorununun çözümü adına atılan onca barışçı adıma rağmen kaba kuvvet ve vahşi terörden medet umulması aklı başında herkesi öfkeye sevk ediyor. İnsanlar artık makul çözümler bekliyor; o alternatifin dışındaki görüntülerden çocuklarını sakındırmak istiyor.
Nevruz kutlamalarına yansıyan son iki görüntüyü unutmamak gerekiyor. Bir anne, eyleme katılan çocuğunu kurtarmak için gösterilerin yapıldığı meydana gelmiş, yavrusunu oradan uzaklaştırmak istiyor. Kendisine engel olmak isteyen BDP milletvekili Sebahat Tuncel’e şamarı yapıştırıyor. Kaderin cilvesine bakın ki annenin tokatladığı milletvekili daha önce bir emniyet yetkilisine tokat atmıştı. Vekil emniyet görevlisine; vatandaş vekile şamar vuruyor. Gelinen nokta bu. Bir başka anne yine yollara düşmüş, çocuğunu örgütün kutlama adı altındaki eyleminden kurtarmak istiyor. Onun elinde örgütün sahip olduğu etkili bir silah yok. Ancak o bir anne! Terliğini çıkarmış meydanın tam göbeğine dalmış. Haberlere yansıyan bu fotoğrafı, BDP de düşünmeli PKK da. Örgüt şiddete o vahşi metotlarla devam ederse Kürt halkı bunları terlikle kovalayacak, bunlara tekme-tokat dersini verecek. Aylar önce "Kürtler, terlikle kovalayacak bu Kaddaficikleri." diye yazdığımda söylenmedik söz, yapılmadık hakaret bırakmamışlardı. Şimdi işler oraya doğru gidiyor. Silahı bırakmanın, barışı adam gibi konuşmanın tam zamanı...
Yanlış Tandoğan’dan başlar
Halk CHP’den makul ve mukni muhalefet bekliyor. Bu bazen yapılıyor da. Ancak nasıl oluyorsa parti bir anda eski hırçın günlerine dönüveriyor. Mesela "4+4+4" diye bilinen tartışmayı bilimsel temelde yürütmesi lazımken meseleyi bambaşka bir yere sürüklüyor. Önce Meclis’te kavga çıktı ve orada hırçın bir imaj ortaya konuldu. Nabi Avcı’nın kafasına fırlatılan cisim -hangi gerekçeyle yapılırsa yapılsın- CHP’nin hanesine kayıp olarak yazıldı. Kürsü işgali iyi bir fikir değil ama ısrarla yapılıyor. Oysa hangi partiden olursa olsun Meclis’te kavga eden bir siyasetçiye halk sempatiyle bakmaz...
Şu gerçeği CHP zirvesine hiç kimse söylemiyor mu: Meclis’te yürütülen "4+4+4 politikası"nı sokaktaki vatandaş "İmam Hatip düşmanlığı" olarak görüyor. 28 Şubat’la devreye sokulan 8 yıllık kesintisiz eğitimin İmam Hatiplerin ortaokul kısmının kapatılması için yapıldığı herkesin malumu. Şimdi o sistemden vazgeçilmek isteniyor. CHP buna çok sert bir dille karşı çıkarken 28 Şubat darbesine sahip çıkıyor hissi uyandırıyor. Mesele İmam Hatip değilse ne? Buna makul bir cevap veremiyor. 28 Şubat görüntüsüne destek veren bir başka unsur da komisyon tartışmalarında ve basına yapılan açıklamalarda, dönemin akılda kalan isimlerinden Nur Serter’in ön plana çıkması.
Meseleyi Meclis’ten alıp meydana taşımak CHP hakkında oluşan negatif imajı pekiştiriyor. Tandoğan Meydanı, Cumhuriyet Mitinglerinin en heyecanlı anına şahitlik etti. O meydanın coşkusuyla, "Bu sefer tamam!" duygusuna kapılan CHP, o gün zorla yaptırılan soldaki birleşmeye rağmen seçimlerde ağır bir yenilgi aldı. Belli zümreleri coşturan Tandoğan, geniş halk kitlelerinin tepkisine yol açtı. Eğitim gibi hayati bir konuda CHP’nin daha makul eleştiriler getirmesi ve halkı ikna etmesi gerekir. Bu parti halkla barışacaksa -ki barışmak zorunda- İmam Hatip’e düşman olmadığını, eğitime ideolojik bakmadığını vs. ispat etmeli. En azından dünyadaki eğitim modellerinin Türkiye için ne anlam ifade ettiğini doğru anlatmalı ki meseleye objektif yaklaştığına ikna edebilsin. Tabii bunları yaparken daha makul bir üslup ve daha yumuşak bir tavır ortaya koyması gerekiyor. Çok mu zor?
Ekrem Dumanlı / Zaman