“Küresel ısınma” filân hepsi hikâye olabilir! Gerçekte bir “sıcaklık pandemisi” mi var?
Medyaradar analisti Atilla Akar, artan “Küresel Sıcaklık” olgusunun arka planında bir odağın bilinçli çabasının olup olmadığını tartıştı…
Efendim: bugün gene “Komplocu” huyum depreşti. Yahut sıcaklardan beynim bana olur olmadık fanteziler ürettiriyor. Peki “Bunlar nerden estiler sana?” derseniz şuradan: meşhur dizi “The Simpsons” larla ilgili bir haberden dolayı. Bir süre önce yer alan bir haberde dizinin eski bir bölümünde kavurucu sıcaklıkların anlatıldığı bir sahnede “Sıcaklık Pandemisi” vurgulanıyordu. Dizideki bazı enteresan sahneler aktarılıyordu.
Yanlış anlamayın: “Simpsons” fanatiği değilim ve orada her gösterilenin olacak olayları anlattığı, hatta planlandıkları kanaatinde pek değilim. Bazı enteresan çakışmalar olsa bile bunu kafası çalışan, “Fütürist” (Gelecekçi) zihinsel yapıdaki, elinde zengin data olan zeki bir ekibin kolaylıkla tahmin edeceğini söyleyebilirim. Bende bir süre saksıyı çalıştırsam, ihtimal hesapları üzerinden, uygun bir kurgu ile bazı olaylarda isabet kaydedebilirim. Dolayısıyla buna fanatikçe inanmaktan ziyade zaten çoktandır kafamda dönüp duran bazı “acaba” lar ister istemez biraz daha keskinleşti o kadar. Bu yazıya “vesile oldu” da diyebilirim!..
“Sanayi Devrimi”nden Bu Yana!..
Neyse, benim gibi yaşı ilerleyen kişiler bilirler. Hiçbir zaman bu derece rahatsız edici, bunaltıcı sıcaklar yaşamamıştık. Evet, sıcaklıklar oldu. Ancak asla bugünkü gibi tuhaf ve her sene adeta periyodik bir artış gibi değildi. Artık her yaz bir diğerinden sıcak ve bunaltıcı. Bütün istatistikleri çöpe atın. Yaşam deneyimlerimiz bunları söylüyor. O yüzden sezilerimi serbest bırakarak aklıma düşenleri paylaşmaya çalışacağım. İsteyen “Amma da atmışsın, uçmuşsun” desin. Umurumda değil!..
Malum, küresel ısınma ve kutuplardaki erime vb, gibi konular uzun süredir gündemde. Buna bağlı olarak daha bir dolu tartışma dünya gündeminden düşmüyor. Bilim adamları söz konusu artışı fosil yakıt kullanımının sürmesi (Kömür, petrol, doğal gaz) sonucu havadaki karbondioksit, metan ve sera gazlarının artışına bağlıyorlar. Atmosferde normal limitlerinin üstüne çıkan bu gazlar atmosferin yapısını da değiştirmekteydi. Bunun sonucu “İklim değişikliği” olayı gerçekleşiyordu.
Bütün bunlar ise “İnsan etkisi” ne bağlanıyordu. Daha ötesinde petrol, kimya, kömür, gaz, vb alanlarda faaliyet gösteren dev küresel şirketler mi, devletlerin bu konudaki tutumları mı ele alınmalı bilinmez. Elbette ki İngiltere’de başlayan sanayi devriminden bu yana (1760 – 1840 ) tedricen artan ve havaya salınan bu tip gazlar belli bir kirlenme sürecini başlattılar. 20. yüzyılda daha da artan bu birikim, kendini 21. yüzyıla da mirasladı. Bütün bunlara küresel ısınmanın altyapısı diyebiliriz herhalde. Zaten bugünkü durumda o birikim üzerine yükseliyor. Tetikleyici farklı o kadar!..
İneğin Geğirip, Osurması Bile Kabahatli Ama!..
İneklerden çıkan metan gazının bile “Küresel ısınma” nedeni sayıldığı bir dünyada her nedense başka nedenlerinde olabileceği akıllara dahi getirilmiyor. (Bill Gates önce bu “gaz salan inek” teorisini şiddetle savundu ve yerine “Suni et” önerdi. Sonra yeterince kârlı bir yatırım olmayacağını düşünmüş olacak ki tam tersine çark etti!) Daha doğrusu insanlara ne sunulursa onunla yetiniyorlar. Özellikle belli bir “Bilim aristokrasisi” sınıfı bu “Zihni statüko” yu kıskançlıkla savunuyor. Bunun dışına çıkanlar ise ya “Hurafeci”, “şarlatan” ya da en iyi ihtimalle “komplo teorisyeni” olarak suçlanıyor!..
Ancak bu olaya karşı çıkanların bir kısmı daha ziyade küresel ısınma verilerinin abartıldığı, sayılan nedenlerin şişirildiği, bu tezi savunan şirketlerden para ve fon alabilmek için bilim camiasından kimi kişilerin o yönde verileri öne çıkardıkları, aksi araştırma ve tezlerin desteklenmediği bunun sonucunda “Küresel ısınma yalanı” nın adeta tek tez olarak kabul gördüğünü öne sürüyorlar. Bu noktaya ilk dikkat çeken hava durumu sunucusu John Coleman oldu. Ancak bilimsel bir titri olmadığı için fazla dikkate alınmadı elbette!..
İlaveten bu gibi iddiaların sürekli dolaşımda olmasını sanayici – üretimci yani ulusalcı burjuvaziyi geriletmek için küreselci mali sermayenin ortaya sürdüğü bir “propaganda aldatmacası” olarak da değerlendirenler var. Hatta kimi bakışlara göre de bu sayede yenilenebilir enerji şirketlerine yatırımlar ve hisse alımları öne çıkartılmakta. Öyle ki Trump’a kalırsa "Küresel ısınma kavramı, ABD üretimini rekabetçi olmaktan çıkarmak için Çinliler tarafından yaratılmış" bulunuyor. Ayrıca "küresel ısınma tehdidinin nükleer enerjiyi özendirme girişimi olduğunu" söyleyenlerde mevcut. Dahası topluma “küresel ısınma korkusu” nu ve “insanlığın tehlikede” olduğu duygusunu yayıp biran önce Mars’ta kolonileşmemiz gerektiğini ve bunun için bütçe ayrılması gerektiğini savunan çevreler bile mevcut.
Artık “Küresel Isınma”nın Bizzat Kendisi Bir Tür Pandemidir!..
Evet, bu gibi tartışmalar yapılıyor ama hepside bir esası ıskalıyor görünüyor. O da günümüzde bir odağın “Dünya nüfusunu azaltma ve kontrol projesi” olduğu gerçeği. Gerçeği diyorum çünkü bizzat kendi ağızlarından ifşa etmiş bulunuyorlar. (Derin Dünya Devleti’nin bir uzvu olan Roma Kulübü Bildirgesi gibi) Onlara göre dünya şu anki nüfusu kaldıramaz ve azaltılmalı. Dahası artık emek – yoğun işgücüne yani klasik manada işçi sınıfına ihtiyaçları yok. Robotik, bilgisayarlaşmış üretim, yapay zekâ, vb gibi yollarla üretimi tümüyle makineleştirme veya insan unsurunu asgariye çekme hedefleri var. Kapitalizmin artık onlara ihtiyacı yok. Geriye kalan nüfus artık bir yük, bir cüruf ve kriminal bir tehdit. Sınırlı kaynaklara erişim problemi doğacaktır. (Su, yiyecek, barınma, sağlık, vb) Ayrıca “Yönetilmezlik” durumu yaratmaktadırlar. Yok edilmeliler!..
Lakin eskiden bunu dünya savaşları yoluyla sağlama yoluna giderken artık atom bombası faktöründen dolayı bunu göze alamıyorlar. (Lokal savaşlar ayrı) Onun yerine imal edilmiş virüsler yoluyla salgınlar yaratma, bunlara “çare” gibi gösterilen aşılar eliyle ölümleri hızlandırma, LGBT, cinsiyetsizleştirme, hayvanseverlik, vb gibi akımları özendirerek insan üremesini kısıtlama yoluna gitmektedirler. Kim bilir torbalarında daha neler var? Aymazlar halen bunları “normal” akımlar olarak görmeye devam edebilir!..
Şimdi bunlara ilaveten birde “Küresel ısınma komplosu” nu başımıza bela etmiş görünüyorlar. O manada küresel ısınma yok ya da abartılıyor değil tam tersine vardır ve artık ciddi bir tehdit haline gelmiştir. Bir yanıyla kendi sürecinde 150 - 200 yıldır ilerlerken şimdi artık bilinçli bir şekilde azdırılmaktadır. Geçen bir yerde bir yazı gözüme çarptı. Buna göre içinde bulunduğumuz yüzyılda küresel ısınmaya bağlı yeni virüsler ortaya çıkacak, beraberinde sıcağa bağlı ölümlerde özellikle yaşlı ve sağlık problemli nüfusta yoğun ölümler yaşanacaktır. İşte buna espriyle karışık “Isınma Pandemisi” diyebiliriz. Bu sayede insanlığın yakın geleceğinde kitlesel ölümler beklemek bir kehanet olmayacaktır. “Simpsons” lara hiç gerek yok!..
HAARP Sosis Izgarası mı?..
Peki bunu hangi yolla sağlıyor olabilirler? Hiç şüphesiz aslında askeri bir proje olan ve kimi çevrelerce amacı gizlenip, etkisi küçümsenen HAARP tesisleri yoluyla. (Yüksek Frekanslı Etkin Kutup Işıkları Araştırma Programı) Öyle ya HAARP ne güne duruyor? Bu antenler sosis kızartmak için ızgara olarak kurulmadı herhalde. 1993 yılında Alaska’da faaliyetine başlayan HAARP tesisleri 2007’de ünitelerini tamamlamıştır. (Ne ilginçtir ki bu tarihlerden beri de küresel ısınma adım adım ilerlemektedir. 2016 ve 2022’de sıcaklıklar zirve yapmıştır.) Onunla ilgili “Masumane” iddialara sakın kanmayın!..
Sözüm ona “İyonosferin özelliklerini ve davranışlarını araştırmak” amacıyla kurulduğu söylenen bu tesis gerçekte son derece komplike yeni nesil bir silah gibidir. Özellikle iklim kontrolü ve yapay depremler yaratma kapasitesine dair iddialara konu olmaktadır. Kimi bilim adamları “HAARP’ın yoğunluğu çok düşük” deseler de bu yöndeki şüpheler giderilememiştir.
Klimalarınızda Kurtaramayacak Sizi!..
İşte bana göre de HAARP veya benzeri bir yapının, atmosfere belli dalgalar yollamak suretiyle bir suni ve aşırı ısınma etkisi yaratıyor olması kuvvetle muhtemeldir. Bundan beklenen asıl amaç ise zaten var olan küresel ısınma limitlerinin iyice zorlanarak insanlığa (Siz söz dünya nüfusunu 1. 5 milyara çekmek isteyen söz konusu yapı olarak anlayın!) yük olan “Fazlalık” kesimi elimine etmek olsa gerek. Bilimi bir silah olarak kullanan “Kara bilim” amaçlı bu yapı önümüzdeki süreçte daha da gaza basıp, ısı limitlerini bugün olduğundan bile daha üst seviyelere çekebilir. Bu zoraki “iklim dizaynı” size “Hayal” ya da “Paranoyak bir düşünce” gibi gelebilir. Gerçekleştiğinde görüşürüz!..
Öyle ki fazla uzak olmayan bir zaman gelecek ki artık evinizdeki vantilatörler, klimalar, buz dolu lüks havuzlarda kurtaramayacak sizi. İster inanın, ister inanmayın!..
02. 08. 2024
NOT: Madem küresel ısınmadan söz açtık. O halde size bu konuya çok farklı bir açıdan yaklaşan bir bilim – kurgu filmi önereyim. 1996 yapımı, yönetmenliğini David Twohy’nin yaptığı, başrolünde Charlie Sheen’in oynadığı “The Arrival” (Evrenin Sırrı) filmini keyifle ve düşünerek izleyin. Ve lütfen 2016 yapımı “Arrival” (Geliş) filmiyle karıştırmayın…