15 Ağu 2013 15:14 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:20

KURBAN BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN CAN DÜNDAR!

Murat Tolga Şen, Can Dündar, Ezgi Başaran röportajı üzerinden köşe yazarlarına bir samimiyet testi yapıyor. Yoksa hala herkes kendi kuyruğunu kurtarmanın peşinde mi?

Evimden uzakta, zoraki bir telaşın içindeyim ve sıkılıyorum. O sıkıntı içinde daha da sıkıntılı gündemi takip ediyorum. Mısır’da, ordunun Mursi taraftarlarını adeta yok etmek için açtığı ateş sonucu yüzlerce insanın ölmesi içimi kurutuyor. Yandaş medyanın bu katliamı kınar gibi yapıp içten içe sevinerek olayları Türkiye’de yaşanıyormuş gibi aktarma ve başbakan için yeni bir mağduriyet alanı yaratma çabası ise midemi bulandırıyor. Sanırsın Mısır Ordusu bizim başbakana darbe yapmış!

Okumaya devam ediyorum ve bugünlerde çok konuşulacak bir röportaja rastlıyorum. Can Dündar, Radikal’den Ezgi Başaran’a konuşmuş. Milliyet’ten kovulmasıyla sonuçlanan süreçten bahsediyor ve röportajın bir yerinde şöyle diyor;

“Dayanışamadık ki... Tersine, baltalanan bir ağaç gibi, "Ne yazık ki beni kesenin sapı benden" deme noktasındayız. Dayanışma şansını kaçırdık. En başta, daha verilen ilk kurbanda toplu bir tepki vermemiz gerekiyordu ama yapamadık. Yapabilseydik tarihe geçecek bir şey olurdu ve muhtemelen patronlar bir dahaki sefere iki kere düşünürdü. Ama tek tek avlanmayı içimize sindirdik, şimdi çok da ağlama hakkımız kalmadı. O yüzden ben gittim niye kimseden ses çıkmıyor diyecek halim yok.”

Can Dündar haklı… Keşke diye bir şey yoktur! Benim bu ülkenin aydın geçinen, başkalarına akıl fikir veren insanlarında anlamadığım şey de bu zaten.

Elinizde dayanışmak için fırsat varken, tarihe geçeceğinizi bile bile, neden yapmadınız? Neden bir fabrikada taşeronun hesabına çalışan sözleşmeli işçi kadar ürkek davrandınız ve neden bu kadar sinik olduğunuzu bildiğiniz ve açıkladığınız halde bir köşeyi tutup “ahkam kesmeye” devam ediyorsunuz.

Açıkça söyleyeyim; Can Dündar’ın “Ben gittim niye kimseden ses çıkmıyor diyecek halim yok.” diye övünmesine tav olmuyorum. Kaybeden bir şövalye gibi zırhlarını çıkarmasın çünkü o sinmişliği uzun zaman yaşamış ve buna ses çıkarmamış biri olduğunu itiraf ediyor sadece… Bu savaşmadan yenilen birinin, bir kaçağın sözleri olabilir ancak.

“Ama yazılarıyla dik durdu, bildiğini korkmadan yazdı” diyebilirsiniz ancak pratik olmadıktan sonra fikir bir ayrıcalıklaşma çabasından başka nedir? Can Dündar’da herkes gibi gelecek endişeli ve çıkarcı davranmış. Başına geleceği bile bile hem de! Kuzuların sessizliği… İşte böyle olduğunda hem karakter hem de fikir çöküyor.

Can Dündar popüler bir yazar ve bu yüzden iş bulmakta zorlanmadı. Birgün’de yazmaya başladı bile… Peki, yazdıkları için işten atılan ve gazetecilik yapamayan diğerleri! Önceki yazılarımdan birinde, kovulan gazetecilerin kendi internet gazetesini çıkarmasını önermiştim. Kimsenin aklına gelmeyecek şahane bir fikir değil elbette ama böyle bir şeyin gerçekleşmemiş olması hala herkesin kendi kuyruğunu kurtarma telaşında olduğu gibi yorumlanabilir mi? Sanırım öyle…

Medyaradar yazarı olarak değil, bir Can Dündar okuru olarak itiraz ediyorum buna… Eğer işinden gücünden olma noktasında sen de benim kadar korkaksan, yazdığın onca doğrunun kendi pratiğinde bir ehemmiyeti yoksa bana kim ışık tutacak? “Çamaşırdır kirlenir, Momo’yla temizlenir” deyip geçecek miyiz?

Yunan mitolojisinde, denizcileri felakete sürükleyen Siren’ler vardır. Mitolojiye meraklı olmayanlar Karayip Korsanları filminin son bölümünden hatırlarlar. Fırtınalı havada Siren’lerin şarkılarını duyan gemiciler hipnotize olur ve gemilerini kayalıklara sürerler. Kayalıklara çarpıp parçalanan geminin mürettebatı Siren’lere yem olur. Can Dündar’ın yazdıkları, bu itiraftan sonra, en azından benim için, bir “siren şarkısı”dır. Günah çıkarma seansına dönüşen bu röportajdan çıkardığım sonuç bu.

Son söz; İktidar aleyhinde yazılar yazdığı için işten atılan, daha da kötüsü hapse tıkılan gazetecilerin başına gelenlere “bana dokunmayan bin yaşasın” diyerek ses çıkarmayan, sonra da böyle röportajlar vererek paklanmaya çalışan kalemlerden artık topluma feyz vermelerini değil bulmaca ya da in-out köşesi falan hazırlamalarını bekliyorum. Blogcu gençleri çok daha samimi buluyor ve ciddiye alıyorum.

MURAT TOLGA ŞEN / [email protected]