Kübra Par'ın başını hangi sözü yaktı? Altaylı'nın ruhu Habertürk'te hala nasıl dolaşıyor?
Medyaradar'ın gizemli yazarı Keskin Kalem yine medya dünyasında ses getirecek bir yazıya imza attı.
Güvenemem servetime, malıma
Ümidim yok bugün ile yarına
Toprak beni de basacak bağrına
Adaletin bu mu dünya
Ne yar verdin, ne mal, dünya
Kötülerinsin sen dünya
İyileri öldüren dünya
Bugün sizlerin huzuruna, Selda Bağcan’la çıkmak istedim sırdaşlarım.
Belki son dönemlerde medyada yaşananlar nedeniyle, döne döne, siz de bu türküyü dinlemişsinizdir.
İsterseniz açın bu türküyü dinleye dinleye okuyun yazımı…
Bu ruh halimiz ancak duyguları paylaşarak onarılır çünkü…
Gündem iç sıkıcı…
Gündem can yakıcı…
Benim kendime biçtiğim naçizane görev de, kulis yazarken, sizlerin dertlerini de, gördüğüm adaletsizlikleri de kaleme almak yoldaşlar…
Bu hafta medyamızda yaşanan bir adaletsizlikle başlayayım yazıma.
Biliyorsunuz, medya alemimiz Habertürk’te yaşanan depremleri, bu garibin köşesinden öğrendi.
Gerçi bazı internet siteleri var ki her şeyi kendileri duyurmuş gibi yapıyor…
Varsın yapsınlar, beni sıkı sıkıya takibe devam etmelerini öneriyorum.
Neyse yoldaşlarım…
Önce son gelişmeleri patron katından aktarayım, sonra da Habertürk’te yaşanananların nasıl bir adaletsizlik yarattığını taneee taneeee anlatayım.
Öncelikle medyamızın skandallar merkezi Habertürk’ü en çok yazan kişi olarak bendeniz,
olanlara hiç mi hiç şaşırmıyorum.
Her biri kendini şöhret zanneden, gazetecilikten uzak, patronları ne derse sorgusuz sualsiz uygulayan, ve hatta vur deyince öldüren bu gazetecimsilerin başına gelenler, ibretlik.
Tabii ki hepsini aynı kefeye koymuyorum.
Yolları ayrılan ve ayrılacak değerli isimler de var. Onları tenzih ediyorum.
Ancak Kübra Par örneğini çok verdim.
Dünyanın neresinde bir ‘gazeteci’ ekrana çıkar da ‘biz siyaseti dizayn ediyoruz’ der?
Ruanda’da olmaz.
Afganistan’da olmaz.
Keskin kulaklarıma gelenleri daha önce yazdım.
Bu lafıyla Kübra Par kendisini ve dahası patronlarını hatta çalışma arkadaşlarını tehlikeye attı dedim.
Sonunda beklenen oldu, her ne kadar istifa ettim dese de Kübra Par KOVULDU.
Aslında büyük bir özgüvenle 6’lı masanın dağıldığı günlerde, ‘biz siyaseti dizayn ediyoruz’ dediği gece, gazetecilikten uzaklaşıp, çalıştığı yayın kuruluşunu zor durumda bıraktığı gecenin sabahında gönderilmeliydi.
Ancak Kübra Par iyi bir nüfuz ticaretçisi.
Ankara’da kurduğunu iddia ettiği çapraşık ilişkiler ‘sayesinde’ kendine iyi bir yer edindi.
Sadece gazetecilikte değil, özel hayatında da.
Özel hayatı elbette kendisini ilgilendirir…
Fakat kurduğu ilişkiler ve yükselen egosu o kadar rahatsız edici bir boyuta ulaştı ki, Ahmet Hakan’gillerin aile çeperinden bile kovuldu.
Bu tür konulara çok girip yazımı çiğleştirmek istemiyorum.
Ben olayın gazetecilik kısmına döneyim.
Habertürk’ün tepe ismi Kenan Tekdağ, Kübra Par’ın iddia ettiği derin ilişkilerinden korkarak,
bir süre, Par’a sahip çıktı satış sürecinin başlamasının ardından.
Öyle ki bendeniz köşelerinin elinden alındığını iddia ettikten sonra, Habertürk köşe yazarları birer süper star edasıyla medyamızın köhnemiş peçetecisi Ertuğrul Özkök’e demeçler verdiler.
Par o ÇOK ÖNEMLİ demecinde ekranda görevine devam edeceğini siyasi yazılarına da HER AN geri dönebileceğini söylemişti.
Yani Kübra Par Habertürk’te kalacağından çok emindi!
Belli ki Ankara’ya bazı telefonlar açıyordu.
Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı.
Çünkü keskin kulaklarıma gelenlere göre,
Habertürk yönetimi her ne kadar Cengiz’lere satış olmayacak dese de, Ankara’dan satış baskısı sürüyor.
Baskı arttıkça da, Tekdağ, ‘yük’ atıyor.
Tabii Ankara’dan edindiğim duyumlar şöyle:
Tekdağ daha evvel kanalda Ankara’yı kızdıran ne olsa, ihaleyi yöneticilerine- çalışanlarına atmakta ve kendi konumunu korumakta mahir bir isim.
Bunca yıl, AK Parti’de bazı çevrelerde yakın ilişkilerini de bozulmadan sürdürmeye devam etti.
Ancak Ankara artık bu taktiği amiyane tabirle ‘yemiyor.’
Herkes Kübra Par’a gelen özgüvenin ve açılan alanın sorumlusunun Tekdağ olduğunu biliyor.
Ve yayın politikasını belirleyen tek ismin- yayın yönetmenleriyle beraber- o olduğunu.
E peki sorarlar…
Herkes kovuluyor da, o yayınları yapan, politikayı belirleyen yayın yönetmenleri neden hala koltuğunda?
Neden fatura sadece ekran yüzlerine, köşe yazarlarına ve ara kademe yöneticilere kesiliyor?
Bu ekran yüzleri, bu yayınları yaparken yayın yönetmeni armut mu topluyordu?
Bu yazıları giren yayın yönetmeni, camdan dışarıyı mı seyrediyordu?
İşte adaletsizlik burada başlıyor yoldaşlar.
ALTAYLI’NIN RUHU HALA HABERTÜRK’TE DOLAŞIYOR
Hazır bu konuya gelmişken, Ankara’da büyük rahatsızlık yaratan bir başka mevzuya geleyim.
O da Altaylı’nın Habertürk’ten gerçekten kovulup kovulmadığı…
Keskin kulaklarıma gelen bilgilere göre, derin kulislerde Fatih Altaylı’ya ‘kovulmadı, hala orada’ gözüyle bakılıyormuş.
Çünkü sağ kolu, Haberturk.com yayın yönetmeni Yavuz Barlas hala koltuğunda, ekranda.
Altaylı’nın kendi deyimiyle ‘güvendiğim tek arkadaşım’ dediği Barlas, yıllardır yöneticilikten uzak tutulan Altaylı için bir maşa görevi üstlendi hep.
Altaylı tüm operasyonlarını Barlas üzerinden yürüttü.
Onun üzerinden Habertürk’ün web sitesini yönetti.
Mesela Altaylı’nın kin beslediği köşe yazarları, Barlas tarafından hep itildi kakıldı.
Dahası Altaylı tayfasının yuvalandığı haberturk.com’un yayın politikasını da Altaylı belirliyordu.
Ankara, işittiğim kadarıyla, bu durumun farkında.
kulislerde konuşulanlara göre Tekdağ, bekleneni yapmak yerine faturayı köşe yazarlarına ve ekran yüzlerine kesmekle yetiniyor.
Barlas’ı korumak için neden bu kadar göğsünü siper ettiğiyse büyük merak konusu.
Bu seviyede risk almaya gerçekten hazır mı?
Neyseeeeeee.
Uzun lafın kısası sırdaşlar, Ankara’da Habertürk’le ilgili tek bir yorum yapılıyor:
HAYVAN TERLİ YEMİYOR.
Herkes biliyor ki, sinema, yeme içme yazmaya başlayan yazarlar, yine Türkiye’nin kritik bir dönemecinde, bir gece açılacak bir telefonla, sabah yine siyaset yazmaya başlayabilir.
Ya da Altaylı en has adamı üzerinden Habertürk’te bir gecede darbe yapabilir.
İşte bu nedenle, eski taktiklerin döne döne uygulanması, kimseyi tatmin etmiyor.
Aksine aptal yerine konulduklarını düşündükleri için, iyice öfkelendiriyor.
Bu nedenle de, Habertürk’ün falına baktığımda, çokça yol, ayrılık ve gözyaşı görüyorum.
Umarım olan, gerçek gazetecilere ve emekçilere olmaz.