22 Ağu 2011 12:33 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:42

KOŞUYORUZ AMA NEREYE? ANADOLU AJANSI'NDA ''ASLINDA'' NELER OLUYOR?(MEDYARADAR/ÖZEL)

Bir grup AA çalışanı Kemal Öztürk'ün AA Genel Müdürlüğü'ne getirilmesinin ardından ajansta yaşananları Medyaradar'a gönderdikleri bir açıklamayla kamuoyu ile paylaştılar.

ANADOLU AJANSI’NDA ‘’ASLINDA’’ NELER OLUYOR?

Bizler bir grup AA çalışanı olarak (AK Parti’ye oy verenler de dahil) son günlerde işyerimizde yaşananlarla ilgili kamuoyunu bilgilendirmek istiyoruz.
Yıllarca emek verdiğimiz gönülden bağlı olduğumuz işyerimizde gazetecilik faaliyetinin yok olmasını, sendikamızın bitirilmesini acıyla izliyoruz.
Kemal Öztürk’ün AA Genel Müdürlüğü’ne atanmasının üzerinden bir ay bile geçmeden tam bir kıyım operasyonu başladı. İlk önce bazılarımız bunu birkaç emekliliği gelenin sorunu olarak algıladı. Sonrasında yaşanılanlar ise bunun hiç de emeklilik sorunu olmadığını ortaya koydu. İşe geldiğimiz her gün yeni bir uygulama, yeni bir huzursuzluk içinde çalışıyoruz. Mesai saatlerimizin değişmesi, haftalık çalışma günümüzün altıya çıkarılması gibi konuların yanında her gün bir arkadaşımızla vedalaşıyoruz. Birçok arkadaşımız uzmanlık alanlarının dışında yerlere atanarak, adeta ‘’çalışamaz hale’’ getirilirken, bir yandan da Genel Müdürümüzün ‘’koşacağız, koşacağız’’ söylemlerine şahit oluyoruz.

MÜDÜRLERE FIRÇA

Genel Müdürlük katında yapılan toplantılardan sonra servis müdürleri bile servislerine atanan, gelen ve giden elemanların hesabını tutamaz oldu. Sadece biz çalışanlar değil, müdürler de bu toplantılarda ağızlarının payını alıyor. Onlar da üzerlerindeki baskıyı çalışanlarına kat be kat yansıtmaktan çekinmiyor. Genel Müdürün sabah birim müdürleriyle yaptığı gündem toplantısının ardından bazı arkadaşlarımızın ‘’kulaklarından çivilenmek istendiğini’’ hayretle öğreniyoruz. Genel Müdürümüzün talepleri bununla da bitmiyor, diyor ki, ‘’Ramazan haberlerini ajanstaki hıristiyanlara’’ yaptırmayalım. Bu durum AA’da ‘müslüman olan, hıristiyan olan’ şeklindeki dinsel ayrımcılığın körüklenmesinden başka bir durum değildir. Kaldı ki bildiğimiz kadarıyla AA’da çalışan başka bir dine mensup kişi de bulunmamaktadır.
Afrika’ya, Suriye’ye gönderilen, gönderilecek muhabir arkadaşlarımızdan en iyi haberleri beklediğini ifade eden Sayın Öztürk, motivasyonu ise şöyle sağlıyor, ‘’Ben muhabirlerden haber istiyorum, ne şekilde olursa olsun, ölseler de kalsalar da beni ilgilendirmez’’ Genel Müdürümüzün ‘habercilik’ kıstasını ise yıllardır haber yapan bizler çözebilmiş değiliz.
Bir yandan herkes tedirginlik içinde bu gelişmeleri takip ederken, aralarında ajansın en deneyimli muhabirlerinin de bulunduğu 70 kişinin zorunlu emekliliğe sevk edilmesi nedeniyle servisler boşalmışken, rutini bile takip edemeyen bizler, artan çalışma saatleriyle boğuşurken, bir yandan da her gün her an özel haber baskısıyla karşı karşıyayız.

KOŞUYORUZ AMA NEREYE?

Yaptığımız her hatada savunmamız alınıyor, dosyalara uyarı cezaları işleniyor ve bu şartlar altında ‘’biz koşuyoruz’’ Nereye koşuyoruz biz de bilmiyoruz.
Her görüşten, her kesimden çalışan olarak sendikamıza yönelik tehditlere de her gün yenisi ekleniyor. Yöneticilerimizin yerleri değiştiriliyor, mevcut toplusözleşmenin her hükmü birer birer ihlal ediliyor. Yeni alınacak kadrolara yasal olmamasına rağmen taşeronlaşma dayatılıyor: ‘’Sizi kadroya alırız ancak bir başka şirket üzerinden olursa… bunu düşünün, yanıt bekliyoruz’’ deniliyor.
Genel Müdürümüze daha hayırlı olsun diyemeden, daha ilk günden bir arkadaşımızı kurban verdik. Suriye muhabirimizin ajansla ilişiği, genel müdürümüzün ‘’ben onunla çalışmak istemiyorum’’ diye buyurmasıyla kesildi.
Artık haber toplantılarının bir geleneği olarak her müdürle dalga geçilmesi normalleşti. Spor yaptığı ve sağlıklı gözüktüğü için bir birim müdürüne ‘’sen daha çok
spor servisi müdürüne benziyorsun’’ denilirken, bir bölge müdürüne, özel haberleri sunarken, ‘’bu arkadaşın ne anlattığını anlayan var mı?’’ diye soruluyor. Bir başka müdürün hızlı konuştuğunu düşünen Genel Müdürümüz, ‘’sen çok hızlı konuşuyorsun, ne dediğin anlaşılmıyor, yazılı ver’’ diyebiliyor.

VERİMSİZ VE ÜRETİMSİZ MİYİZ?

Ramazan’da her gün ramazan haberi, teravih haberi, cami haberi isteyen Genel Müdürümüz, bu tip haberlerde patlama yaşandığında ‘bu kadarını da dememiştim’ diyebiliyor. Ekonominin ise kötü gösterilmesini istemediğini müdürler aracılığıyla tüm çalışanlara iletiyor. Ekonominin doğası gereği temel haber kaynağı şirket haberleri yapılması tamamen yasaklandı. Yanlış anlamayın, reklama giren haberlerden bahsetmiyoruz, aynı zamanda ajansa abone olan büyük holdinglerin, bankaların genel kurullarının haberlerinin yapılması, bilançolarının açıklanması önemli açıklamaları bile ‘haber yapılmasın’ talimatıyla karşılanıyor.
Haber yayın birimimiz bir günde tasviye edildi. Bu serviste çalışanlarının çoğu emekli edildi, kalan sağların birçoğu tenzili rütbeye uğradı ve henüz akıbetini bilmiyor.
Her sabah bir sürpriz ile karşı karşıyayız. Bazılarımızın haber sistemine girişleri ‘’pasif’’ konuma getirilirken, bir yandan da ‘’verimsiz ve üretimsiz’’ denilerek işten çıkarılmaktan endişe duyuyoruz. Bir sabah geldiğimizde İngilizce yayım yapan Dış Haberler servisinin de kapatıldığını öğrenirken, dış haberler servisine yabancı dil bilmeyen redaktör atanıyor. İstanbul Bölge Müdürlüğü gibi ajansın can damarlarından biri olan bir birimde, sadece bir kişinin yayın yetkisi var ve haberler sadece bu kişinin denetiminden geçiyor. Buna yönelik o kadar çok traji-komik olay yaşanıyor ki Anadolu Ajansı kurulduğu günden bu yana ilk kez bu denli bir operasyona tabi tutuluyor. Tüm dengeleri alt üst ediliyor, çalışanların moral motivasyonları hiçe sayılıyor, Ajans haberciliği ayaklar altına alınıyor.

ASIL AMAÇ, SENDİKANIN TASFİYESİ


Bunlar sadece yaşanılanların küçük bir kısmı. Ajansta artık ‘’Korku İmparatorluğu’’ kuruldu. Sıradaki hedef ise hepimizi çatısı altında toplayan sendikamız. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nda yıllardır muhabirinden, teknik ekibine, idarecisinden, şoförüne hepimiz her görüşten arkadaşımız sendikalı olmanın önemini biliyor ve onurunu taşıyoruz. Genel Müdür Kemal Öztürk ve Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Tek’in asıl hedefi çok açık ki, insanları sindirmek ve son aşamada sendikayı bitirmek. Bu sendikada kurulduğu günden bu yana her siyasi görüşten insan temsil olanağı buldu. TGS, her görüşten üyesinin her durumda çıkarını savundu, nice hükümetler gördü, nice genel müdürler gördü ama her zaman sadece üyesini, bizleri savundu. Tüm bu uygulamalarla asıl amacın Türkiye genelinde uygulanan sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırmanın yeni halkasının Anadolu Ajansı olması amacını taşıdığını biliyoruz.
Gazetecilik alanında tek örgüt olan TGS’nin, örgütlü olduğu tek yer olan Anadolu Ajansı’nda da bitirilmek istenmesi, ‘’ileri demokrasinin’’ bir gereği midir?
Sizin takdirlerinize sunuyoruz.
Saygılarımızla.


BİR GRUP ANADOLU AJANSI ÇALIŞANI

MEDYARADAR/ÖZEL