"KÖŞE YAZARLIĞI HAYATIMIN İLK ALTI AYI ORTAMI KOKLAMAKLA,POTANSİYELİMİ YOKLAMAKLA VE MAHALLENİN ÇAKALLARINDAN ARA SIRA SOPA YEMEKLE GEÇTİ"!..KİM BU KÖŞE YAZARI?..
Şahısların işgal ettikleri köşelerde hergün ahkam kesmesi ve bunun kurumlaşmış olması nedeniyle köşe yazarlığına "tuhaf bir iş" diyen ünlü köşe yazarı altı aylık köşe yazarlığının muhasebesini yaptı.
Köşem ve ben
Altı ay olmuş arka sayfaya yerleşeli. Durup aynaya bakmanın ve delikanlı gibi muhasebe yapmanın zannımca zamanıdır (hayır Oray´cığım, seninle ilgili yazmayacağım, üzgünüm).
Baştan söyleyeyim, köşe yazısı yazmak bence tuhaf bir iş. Daha doğrusu, "köşe yazarlığı" kurumunun kendisinde bazı tuhaflıklar var. Şahısların işgal ettikleri köşelerde her gün ahkâm kesmesi ve bunun bu kadar kurumlaşmış olması bazen akıl tutulmalarına neden oluyor.
Malum, her okumuş orta sınıf TC vatandaşının saplantıyla takip ettiği birer köşe yazarı var. Her sabah gazetelerini açıp hap halinde fikir alıyorlar ondan. Sonra da öğle tatilinde, icra kurulu toplantısında, şirket servisinde falan, virgülüne dokunmadan kullanıyorlar.
Mesela çocukluğumdaki ailenin yaşayan son üyesi kız kardeşimin seçimleri bile zaman zaman örseliyor beni. Perihan Mağden´den Oray Eğin´e, kafayı bana sataşmaya takmış ne kadar köşeci varsa samimi bir ilgiyle takip ediyor. Hatta ikimizin de "Pars" filmini yazdığımız hafta beraber yemek yerken bana Oray´ın fikirlerini satmaya çalışması fevkalade rencide ediciydi (Oray´cığım, gördün mü; iyi ki devam etmişsin okumaya).
Zaten hem Bekir Coşkun´u hem Engin Ardıç´ı hem de Güngör Mengi´yi okuyup onlardan aldıklarıyla kendi sentezini yapmaya çalışan birini bu yaşıma kadar görmedim.
Daha da vahimi, herkesin sadece kendi dünya görüşünü temsil eden yazarları okuması... Sağcılar sadece sağcı gazeteleri, solcular da sadece solcu gazeteleri takip ettikleri için kimsenin yeni şeyler öğrenmek gibi bir şansı olmuyor.
Bu durumda köşe yazarları bir nevi "noter" vazifesi görüyor işte. Solcular Murat Belge´yi, Kemalistler Emin Çölaşan´ı, muhafazakâr demokratlar da Turan Alkan´ı okuduktan sonra "helal olsun babaya, ne güzel yazmış!" hissiyatıyla gazetelerini katlarken kendi sabit fikirlerini yüksek bir merciye onaylatmış olmanın derin hazzını yaşıyorlar.
Oysa bir Kemalist ancak Ahmet İnsel´den yeni şeyler öğrenebilir. Solcuları farklı bakış açılarıyla Serdar Turgut tanıştırabilir. Bir İslamcının aradığı yeni sözler de Cumhuriyet Gazetesi´nin siyah-beyaz sayfalarında saklıdır belki.
"Peki sen ne yapıyorsun?" diye soracak olursanız, cevabım "acemi eğitimini yeni bitirdim" olabilir mesela. Köşe yazarlığı hayatımın ilk altı ayı ortamı koklamakla, potansiyelimi yoklamakla ve mahallenin çakallarından ara sıra sopa yemekle geçti. Bundan sonrasının çok daha eğlenceli olacağını hissediyorum.
Tuna Kiremitçi/Vatan