KÖŞE YAZARLARI NEYİ NASIL YORUMLUYOR!.. KÖŞE YAZARI HAŞMET BABAOĞLU KÖŞECİLERİ YAZDI!
Gazetede köşe yazıp da anti-sosyal kişilik, sosyopati ve psikopati gibi konularda cahil olmak abul edilir şey değil. Tabii aynı problem sadece yazarlar için değil gazetelerin yazı işleri için de geçerli...
Galiba kimi okurlar gibi bazı köşe yazarları da hayat ve insanlar üzerine yazmayı hafife alıyor.
Çalakalem, aklına geldiği, fikrine ve keyfine uydurduğun gibi yazılabileceğini sanıyor.
Son birkaç günde dikkatimi çekti.
Politika ve kültür üzerine yazarken kullandığı kavramlara özen gösteren yazarlar bir de baktım ki, işledikleri cinayet veya suçlarla manşetlere çıkmış genç insanlar hakkında gayet keyfi biçimde kalem oynatıyor.
Hani mahalle kahvesine oturmuş da atıp tutuyormuş gibi bir rahatlık var üzerlerinde.
Olacak şey değil!
Mesela bir köşe yazarımızın eski polis çetecimotorcu genç kadının hayatında gizemli ve çekici hikâyeler ararken aklına bir zamanların Hintli "dişi Robin Hood"u Phoolan geliveriyor.
Mesela gördüğü rüya yüzünden annesini, ablasını, ağabeyini, babasını bıçakla doğrayan 19 yaşındaki delikanlıya bakıp olayı "toplumdaki ahlaki çöküntünün, yanlış eğitimin ve gençlerin kafalarındaki sanal dünyanın sonucu olarak" değerlendiriyor bir başka yazarımız.
Anladık niyet iyi, gaye iyi!
Ama o niyet ve gayeyle suç ve suçlu kişiliklere dair gerçekleri eğip bükmek doğru değil.
Dahası, bir gazetede köşe yazıp da anti-sosyal kişilik, sosyopati ve psikopati gibi konularda cahil veya umursamaz olmak bence artık kabul edilir şey değil.
Tabii aynı problem sadece yazarlar için değil gazetelerin yazı işleri için de geçerli.
Mahallenin delisini "kıyamet alameti" olarak göstermek; antisosyal kişilik bozukluğundan mustarip bir suçlunun yaşantısında sırf genç ve güzel diye göz boyayıcı hikâyeler aramak bana tehlikeli bir yol olarak görünüyor.
Suçu ve suçluluğu sosyal-siyasal bakımdan tartışmayacak mıyız?
Elbette ve mutlaka tartışmalıyız.
Fakat önce suça "suç" deyip "temiz" ve bütün güzellikleriyle "sıradan" kalan milyonlarca insanın hakkını yememek şartıyla...
"Deliliği" ve onun sosyal kültür ve siyasetle etkileşimini tartışmayacak mıyız?
Mutlaka tartışacağız. (Ben gençlik yıllarımda sürekli bunu yaptım ve entelektüel bakımdan çok yararını gördüm.)
Fakat önce akıl sağlığıyla sağlıksızlığı arasındaki farkı öğrenip bilmek şartıyla...
Köşe yazarı için de öğrenmenin sonu yok!
Birincisi, modern hayatı kavramak için modern kavramları da öğrenmek zorundayız.
İkincisi, gündelik hayatta bazen sevimli gülümseyişlerin ve tatlı konuşmaların en sevimsiz ve tatsız karakterlerin gizlenme biçimi olduğunu öğrenmek zorundayız...
Madem hayat ve insanlar üzerine yazıyoruz!..
Ortalık sosyopat mı kaynıyor?
Sosyopati dedim de... Bana mı öyle geliyor arük bilmiyorum ama sanki ortalık sosyopat kaynıyor.
Hangi yanıma dönsem, kimin eşten dosttan şikâyetini dinlesem, orada karşıma şu karakter çıkıveriyor: İşine geldiği sürece baştan çıkancı düzeyde sevimli olabilen ancak vicdanı "kara delik", gelecek kaygısı ve utanç duygusu zayıf, tecrübelerinden ders çıkartmayan, yalanla doğruyu kolayca karıştırıveren ve ağır düzeyde benmerkezci biri.
"Aman da ne sevimli" veya "ne kadar efendi" derken birden şaşırtıcı ölçüde saldırganlaşabilen, gizli ya da açık "suça" yatkınlığı çoğu kez geç fark edilen biri...
Yani modern psikiyatrinin "sosyopatik" olarak tanımladığı biri...
Bilim çevreleri ABD'de sosyopatların toplumdaki oranının yüzde 3 olduğu söylüyor. Bu çok yüksek bir oran değil.
Peki bana niye bizde bu kadar çökmüş gibi geliy