06 Ağu 2013 08:41 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:19

KÖŞE YAZARLARI ERGENEKON DAVASI KARARLARINI NASIL YORUMLADI?

Ergenekon Davası'nda kararlar açıklandı. Peki köşe yazarları bu kararları nasıl gördü, neler yazdılar?

Torba adalet

Ahmet Hakan/Hürriyet

ERGENEKON kararları açıklandı.
Ve açıklanır açıklanmaz herkes kendi hükümlüsünü alıp çekildi bir kenara.

*

Kararlar öyle iyi kurgulanmış ki...
“Adalet zedelendi” diyen için de münasip hükümlü var, “Derin devlet tepelendi” diyen için de münasip hükümlü var.

*

İşte bakın:
Birileri “Tuncay Özkan ne yaptı da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı” diye soruyor.
Başka birileri yanıt veriyor: “Veli Küçük’e odaklanırsan böyle şeyleri düşünmekten kurtulursun”.

*

İşte bakın:
Birileri “Veli Küçük ceza aldı diye kimse üzülmemi beklemesin” diyor.
Başka birileri yanıt veriyor: “İlker Başbuğ ne oluyor bu arada? Kurunun yanında yanan yaş mı?”

*

Bu arada...
Bazı muhafazakârlarımız karar açıklanınca “Kemal Gürüz ve Fatih Hilmioğlu gibi rektörler başörtülülere çok çektirmişlerdi, şimdi onlar çeksin” diyorlar.
Sanki adamlar cezayı “başörtülülere çok çektirmek” suçundan almışlar gibi...

*

“Doğu Perinçek” deniliyor.
Kendisinden zerre kadar hazzetmeyen kim varsa haykırıyor: “Oh olsun”.
“Mustafa Balbay” deniliyor.
“Genç subaylar rahatsız” manşetine ifrit olan herkes haykırıyor: “Oh olsun”.
“Tuncay Özkan” deniliyor.
Vaktiyle yaptığı yaramazlıkları anımsayanlar haykırıyor: “Oh olsun”.
“Yalçın Küçük” deniliyor.
Televizyon programlarında masaları yumruklamasından rahatsız olanlar haykırıyor: “Oh olsun”.

*

Oh olsun olmaya da...
Sonuçta bu isimler karakterlerinden, siyasi düşüncelerinden, ideolojilerinden, zihniyetlerinden, söyledikleri sözlerden dolayı yargılanmadılar ki...
“Kriminal işler”den dolayı yargılandılar.
Dolayısıyla karakterlerini ya da karaktersizliklerini bir tarafa bırakıp işledikleri suçlardan söz etmemiz gerekmez mi?
Suçtan... Yani silahtan, cinayetten, bombadan, mezardan, somut delilden, somut olgudan falan...

*

“Veli Küçük ceza aldı, asit kuyularının intikamı alındı” diyorlar.
Oysa şöyle bir baksalar dava dosyalarına görürler Veli Küçük’ün aldığı cezanın asit kuyularıyla hiçbir ilintisinin olmadığını...
“Kemal Kerinçsiz ceza aldı, Hrant’ın intikamı alındı” diyorlar.
Oysa şöyle bir baksalar dava dosyalarına görürler, Kemal Kerinçsiz’in aldığı cezanın Hrant Dink cinayetiyle hiçbir ilgisinin olmadığını...

*

Birileri “Hrant’ın katilleri, faili meçhul cinayetler, Danıştay baskını, darbe teşebbüsleri, asit kuyuları” falan diyerek çıkan kararlar karşısında sevinçlere gark olmamızı istiyor.
Başka birileri de Danıştay saldırısından tutuklu Osman adlı şahsın tahliyesine dikkatimizi çekerek “Ne iş” diye sormamızı istiyor.

*

Kararları yorumlarken...
Bazıları masummuş gibi görünen hükümlülerin karşısına canavarmış gibi görünen hükümlüleri çıkarıyorlar.
Bazıları ise canavarmış gibi görünen hükümlülerin karşısına masummuş gibi görünen hükümlüleri çıkarıyorlar.

*

Torba yasa gibi bir karar bu...
Torbada ne istersen var.
Meşrebine, mizacına, partine, cemaatine, klanına, grubuna, vicdanına, ahlakına hangisi uygunsa onu alıyorsun.
Ve bir anda haklı oluyorsun.
Nasıl olsa torbaya elini adaleti aramak maksadıyla daldıran yok.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Silivri’den sonra Türkiye

Mustafa Karaalioğlu/Star Gazetesi

Baştan beri söylediğimizi tekrarlayalım; zira tam zamanı. Ergenekon Davası’nda önemi olan skor değildir. Yani,sanıkların en ağır cezaya çarptırılmaları bir hedef olamaz. Gerçekten ağır cezalar aldılar ama bu bir amaç olarak kabul edilemez. Kimse, bu ülkenin şöhretli isimleri cezalandırılıyor diye mutlu olmaz, olamaz.
Önemli olan; bir daha asla askeri darbeye veya hangi hacimde olursa olsun siyasete müdahaleye tevessül edilememesidir. Dün açıklanan kararlar bu neticeyi doğuracaksa mahkeme başarılıdır.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ


Yargılanan gerçekten ’Ergenekon’ örgütüymüş

Fehmi Koru/Star Gazetesi


Ergenekon davası’ sona ulaştı ve Silivri’deki mahkeme yargılananlarla ilgili kararını açıkladı. Ne yapalım, sevinelim mi,üzülelim mi?
Herhalde beraat edenler kendi durumlarına seviniyordur. Bu arada uzun süredir hapis yatan bazı sanıklar da aldıkları cezaya bakılarak serbest bırakıldı; onlar da buruk bir sevinç yaşıyor olsa gerekir.
Nihayet örgüte ‘örgüt’ denebilecek; bu da önemli...
Yargılanıp ceza alanlar, onların aileleri, yakınları, onlarla aynı değerleri paylaşanlar ise mutlaka üzüntülüdür.
Kendi hesabıma, demokrasinin önündeki en önemli engellerden biri gözüyle baktığım ‘devlet içinde devlet’ yapılanması bu davanın sonuçlanmasıyla tarihe karışıyor ise, olay bir anlam taşıyor. Davanın açılmasından bugüne kadar yargısız infazlar, fâili meçhuller, siyasi suikastlar görülmediğine, darbe girişimleri tarihe karıştığına göre, ‘Ergenekon’ adı verilen örgüt artık istediği gibi at oynatamıyor demektir...

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ


Türkiye, hukuki hesaplaşmayı başardı

Yalçın Akdoğan/Star Gazetesi

Ergenekon davası, Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşmasının adıdır. Milletin iradesini katletmeye, sivil yönetimi devirmeye ve ülkenin rejimini-düzenini değiştirmeye çalışmak en büyük hukuksuzlukların başında gelir.
Sadece siyasi iktidarları deviren değil, başta anayasa ve yasalar olmak üzere yerleşik düzeni topyekün askıya alan,hak ve özgürlükleri rafa kaldıran, çok büyük zulüm ve işkencelere imza atan askeri darbeler bu kararla topyekün mahkum edilmiştir. Ayrıca şuan ceza alanlarla birlikte bütün darbeciler ve darbe girişimcileri milletin vicdanında mahkum olmuştur.
Bu dava sembolik açıdan 27 Mayıs’tan, 12 Mart’tan, 12 Eylül’den, 28 Şubat’tan, 27 Nisan’dan süzülüp gelen bir ruhun yargılanmasıdır. Tüm cuntacılardan, darbecilerden, ihtilalcilerden, tüm hukuksuz girişimlerden bu davayla sembolik açıdan hesap sorulmuştur.
Bu cezalar, bundan sonrası için anlamlı bir mesaj olacak, büyük bir caydırıcılık taşıyacak.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Üç saatlik Ergenekon duruşmasından üç kare

Tunca Bengin/Milliyet

Beş yıldır süren Ergenekon Davası’nın üç saatlik karar duruşmasında öfkenin yanı sıra yürek burkan detaylar da vardı. Biri salona girmesini engellemek için başına iki jandarma dikilen Tuncay Özkan’ın kızı Nazlıcan’ın “Babama burada olduğumu söyleyin” mesajı...
Diğeri “Yanındayım Balbay” diye bağıran eşine Mustafa Balbay’ın parmağındaki alyansı öperek gönderdiği selam...
Ve kararlara “Eşime de ölüm cezası verdiniz” sözleriyle tepki gösteren Sabriye Okkır’a yönelik suçlama girişimi...
Bunlar öyle üç kareydi ki; gazetecilerin sarı basın kartlarının sahte olup olmadığını kontrol etme, güvenlik kontrolünde milletvekilleri ve avukatları ayakkabı çıkarmaya zorlama ya da salona giren herkesin görüntüsünü alma girişimleri sırasında yaşanan tartışmaları bile unutturdu...

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Gerekçeyi beklemek

Güneri Cıvaoğlu/Milliyet

ERGENEKON davası kararları açıklandı. Sadece cezalara bakarak -eksik bilgiyle- değerlendirme yapmak yanlış olabilir.
“Gerekçeli karar” beklenmelidir.
Mahkeme “hangi kanıtlarla, hangi yorumlarla, hangi bağlantılarla, hangi sebep sonuç ilişkileri kurarak” bu kararları vermiş?
Bakılmalı...
Sağlıklı bir “yorum” ancak böyle oluşabilir.
.........................
Gerekçeler, kararların omurgası olan “hükümeti devirmeye teşebbüs” suçlamasının, mahkeme heyetindeki kanaat dayanaklarını gösterecektir.
Ama...
Şimdiden birkaç gözlem notu sıralayabilirim:

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

VAY BE! BAŞKOMUTAN VEKİLİ TERÖRİSTMİŞ!

Mehmet Tezkan/Milliyet

Türkiye’nin en derin, en politik, en tartışmalı, en karmaşık davası sonuçlandı..
Aslında sonuçlandı demek doğru değil.. Mahkeme topu Yargıtay’a attı dersek daha doğru olur..
Ne olduğuna bakalım..
Her şeyden önce, özel yetkili mahkeme Ergenekon’un terör örgütü olduğunu tescil etti..
Peki, bu örgüt ne yapmış?
Kaos ortamı oluşturarak darbe ortamı hazırlamaya çalışmış..
275’i de mi?
İşte orası muamma.. Vicdanları rahatsız eden de bu..
Bu sebeple kesilen cezalar içime sinmedi.. Çok ağır geldi.. Yok artık dedirtti.. Daha neler dedirtti..
Kim için derseniz.. Eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ için derim..
Ne mi yapmıştı?

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ


ŞAŞIRMADIM

Ertuğrul Özkök/Hürriyet

UZAKTAYIM. Çok uzakta bir yerde.
Çocukluk hayallerimden birini yerini getirmek için gitmiştim.
Kendime bir çocukluk bayramı hediye edecektim.
Bayram çocuğu olacaktım.
Her şeyi unutup hayallerimle baş başa kalmayı düşünüyordum.
Bugüne keyifli bir yazı bırakmıştım.
Size bambaşka şeyler anlatacaktım.

* * *

Her şeyi hesaplamıştım...
Bir şeyi unutmuşum. Dün bir “kırmızı pazartesi” olacaktı...
Yani herkesin beklediği, kimsenin şaşırmayacağı kararların açıklanacağı gün...
İşte onu hesaplamamışım...

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ


Ergenekon mahkûmiyetlerine nasıl bakmalıyız?

Sedat Ergin/Hürriyet

ERGENEKON soruşturmasının ilk dalgaları 2007 yılı yaz aylarında İstanbul ve Eskişehir’de yüksek miktarda patlayıcıların bulunmasıyla başladı.
Bu polis operasyonlarının, sonraki 6 yıl boyunca ülkenin gündemini kilitleyen en büyük siyasi davanın ilk adımı olduğu daha sonra anlaşıldı.
Soruşturmanın haklılık zemini başlangıç döneminde çok sorgulanmadı. Örneğin, özel harekât emeklisi bir binbaşının annesinin evinde bulunan 11 kg C-3 patlayıcısı, herhalde pul toplamak gibi masum bir koleksiyonculuk çabasına işaret etmiyordu.
Keza, yine ilk dalgalarda soruşturmanın derin devlet yapılanması ile ilişkilendirilen şahsiyetlere yönelmesi, Ergenekon dosyasının bu dönemde kamuoyundaki destek zeminini güçlü tuttu.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Ergenekon

Taha Akyol/Hürriyet

KARMAŞIK olaylara uçlardan bakmak daima yanlıştır, hukuki bir konuya aşırı politizasyonla bakmak da daima yanlıştır, hangi politik gözle olursa olsun.
Bunun tipik örneği Ergenekon davasıdır. Bir uca göre bu dava tamamen haklıdır, demokrasinin bir zaferidir. Öbür uca göre bu dava uydurmadır, muhalifleri sindirmek için yürütülen bir siyasi operasyondur!
İkisi de politik görüştür, hukuki değil.
Bu dava ile ilgi AİHM kararı vardır. AİHM, 13 Aralık 2011 günlü kararında, bu davanın “kuvvetli delillere dayandığına”, suçun işlenmiş olabileceğine dair “yeterli şüphe sebeplerinin bulunduğuna” karar vermiştir. (Başvuru No: 15869/09)
Her halde AİHM’nin “faşist, yandaş, cemaat” falan olduğu söylenemez.
Bu davanın açılmasını haklı kılan hukuki sebepler vardır.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ


‘Balyoz tarifesi’

Yalçın Bayer/Hürriyet

ERGENEKON kararında Balyoz’daki gibi bu kadar ceza verilmez diye düşünülüyordu.
Duruşma günü (dün) için sert güvenlik önlemleri alınacağı, fısıltı gazetesinden ‘Silivri’ye gelmeyin’ korkusu yaratılıyordu.
İstanbul Valiliği, merkezi iktidarca yine ‘tuzağa’ düşürüldü; bu kendisine ‘prim’ yapmış olabilir ama ‘kahramanlığı’ AKP’nin akil hukukçuları tarafından ağır eleştiriye uğruyordu.
Bir Vali, daha verilmemiş mahkeme kararı üzerine kendisine görev biçmeye kalkabilir mi?
Silivri’ye gelmeyin, evinizden çıkmayın, ne demek...
Kamuoyuna kapalı bir yargı kararı olabilir mi?
Oldu...
Ne diyor Vali:
Düşünceni açıklama.
Gösteri yapma.
Seyahat hakkını kullanma.
Ve yurttaş olarak özgür değilsin.
Böyle bir demokrasi var mı?
Duruşma öncesinde yaşadığımız manzarayı anlatalım.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bir sınav kâğıdı

Kanat Atkaya/Hürriyet

BU memlekette darbeperver var mıdır?
Vardır.
Bu memlekette derin devlet var mıdır? Vardır.
Bu memlekette faili meçhullerle, suikastlarla, komplolarla, karanlıkta ayak oyunları yapanlar var mıdır? Vardır.
Böyleleri cezalandırılmalı mıdır? Cezalandırılmalıdır.
Son bir soru, sonra istediğiniz sorudan başlayabilirsiniz, tükenmezkalem kullanabilirsiniz...
Bu ülkede adalet var mıdır?
Hımmm...

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Ergenekon’un örneği yok

Yalçın Doğan/Hürriyet

27 Mayıs sonrasında on yıllık Demokrat Parti iktidarı yargılanıyor.
Yassıada Mahkemesi kuruluyor. İhtilale rağmen, DP’nin milyonlarca taraftarı var. Mahkeme karar vereceği zaman son duruşmanın izlenmesi için yasaklama getirmiyor.
12 Eylül sonrasında Milliyetçi Hareket Partisi yargılanıyor. 12 Eylül sonrasında Milli Selamet Partisi yargılanıyor. İhtilale rağmen, MHP’nin ve MSP’nin milyonlarca taraftarı var. Mahkeme karar vereceği zaman bu davalarda son duruşmanın izlenmesi için yasaklama getirilmiyor.
Gerek askeri darbeler sonrasında başka kitlesel siyasal davalar var. DİSK, Barış Derneği, Dev Genç ve ülkücüler gibi. Hiçbirinde böyle bir yasak yok. Ergenekon’u izlemek için getirilen yasağın bizim hukuk tarihimizde benzeri yok.
Dün araştırıyorum, dünyada da benzer siyasal davalarda böyle bir yasaklama yok. Tek başına bu yasak bile, yaşadığımız günleri siyasal yönden vurgulamaya yetiyor.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ


Ergenekon: İnsan haklarına dayalı olmayan devletin adaleti

İsmet Berkan/Hürriyet

OLANI biliyorsunuz zaten; ben olması gerekeni anlatmaya çalışayım:
1. Anayasal demokrasilerde hukukun kaynağı, Türkiye’nin de imzacısı olduğu BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’dir.
2. İnsan hakları ile ilgili her iki temel uluslararası hukuk metni de, bireysel özgürlükler arasında ifade özgürlüğünü de sayar.
3. ‘Darbe olsa da şu hükümetten bir kurtulsak’ demek illa ki ifade özgürlüğü değildir. Bazı Anayasal demokrasilerde bu ‘özgürlük’ olarak tanımlanır, bazılarında tanımlanmaz. Ben, bunun da ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu düşünenlerdenim.
4. İfade özgürlüğünün sınırı, şiddete, şiddet çağrısına ve nefret suçlarına kadardır. ‘Bir darbe olsa ne güzel olur, keşke olsa’ demekle, ‘Hadi arkadaşlar oturalım bir darbe planlayalım’ demek arasında fark vardır. İkincisi, dünyanın her yerinde suçtur.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Ergenekon dâvâsı bitti mi?

Abdurrahman Dilipak- Yeni Akit

Daha önce de Osmanlı’ya karşı siz ulusalcıları tercih etmediler mi? Siz de efendilerinizin gözüne girmek için İslam’a "İrtica", Müslümanlara "Mürteci" demediniz mi, Osmanlı’ya sabahtan akşama küfretmediniz mi? Açın bakın resmi tarih kitaplarınıza. Resmi ideolojinizle batıyı yüceltmediniz mi? Resmi dinle dinin içini boşaltmaya çalışmadınız mı?

YENİ PROJEDE UYGUL ROL VERİLMESİN BEKLEYEN YEŞİLÇAM FİGÜRANLARI GİBİ

Kemalizmi "Türk’ün dini" hftline getirmeye çalışmadınız mı? ABD artık skinle daha/azla yola devam edemeyerağMi, ayaklarım bağ olduğunuzu düşünüyor.. Derin devlet çiftliğinin marabaları şimdi ağaya karşı mı geliyorlar!. Bu iş belediyelerde grev kararı/almaya benzemez! Bakın! Bu projeye,itiraz etmeyip, uslu uslu köşesine çekilip oturanlara bir şey diyorlar mı? Köşelerinde ılımlı İslamcıların başarısız olmasını, kendilerine de yeni projede uygun bir rol verilmesini bekleyen Yeşilçam figüranları gibi cafelerde bekleşip duruyorlar.."

AFFETMEZLER

Siz silaha sarılıyor, meydan okuyor, tehdit ediyorsunuz.. Affetmezler! Mahkemenin vereceği karara razı olur ve susarsanız, belki sizin için de bir yol düşünürler.. Savaşın bittiğinden habersiz dağdaki Japon askerine benziyorsunuz.. Soğuk savaş bitti. Dünya değişti!"

KILAVUZUNUZ TOLON ÇETİN DOĞAN GİBİLERSE

Kemalizmin iflas ettiğini belirten Dilipak, bu ideolojinin tüm farklılıkları düşmanlığa dönüştürdüğünü sözerine ekledi. "Buna bir "dur" denmesi gerekiyordu ve dendi.. Uslu durmazsanız daha ağır cezalar gelecektir.." diyen yazar, yazısını böyle tamamladı:

"İtibarınızı da, paranızı da kaybedebilirsiniz. Sizin bu kadar direnmenizin sebebi ne biliyor musunuz, tepedekilerin de aklı karışık. Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Yahudi lobisi, hâlâ "İslam’a karşı sopa" politikasında ısrarlı.. Şefleriniz de bu lobinin desteği ile "direnin" mesajı veriyor. Sisi’yi umursayan yok, kendi kavgalarını sizin üzerinizden sürdürüyorlar ve siz de bu işi sanki bir umud kapısı gibi görüyorsunuz. Ne kadar safsınız! Kılavuzunuz Çevik Bir, Hurşit Tolon, Çetin Doğan gibilerse, bunların başınıza gelmesi sürpriz sayılmamalı öte yandan..
Oturun oturduğunuz yerde, yoksa gelecek günler, geçen günleri aratabilir.."

Ergenekon bitti mi?

Abdulkadir Selvi / Yeni Şafak

Balyoz, darbeye eksik teşebbüstü.

Ergenekon darbeye teşebbüs.

12 Eylül başarılmış darbe.

28 Şubat’a ise post modern darbe denilmişti.

Bir de 27 Nisan’ımız var.

Onun kapağı daha açılmadı.

Seç seç al.

Bizde darbe çok.

Ama bizde darbelerle mücadele yoktu.

Yeni olan bu.

Darbe mağduru olan Türkiye, ilk kez darbelerle hesaplaşıyor.

Ergenekon kararları bu açıdan tarihi bir değer taşıyor.

Ama çekilen bu ’Darbe fotoğrafı’nda eksik kareler var.

Darbelerin anası olarak gösterilen 27 Mayıs’a dokunulmadı.

Aynen 12 Mart’a olduğu gibi.

Darbeye teşebbüs eden İlker Başbuğ’a müebbet hapis verildiyse, muhtıra veren Yaşar Büyükanıt ne olacak?

Darbeye teşebbüs eden İlker Başbuğ’a müebbet hapis verildiyse, darbe yapan Kenan Evren’e ne ceza kesilecek?

Darbeye teşebbüs edenler müebbet hapis cezasına çarptırılırken, Adnan Menderes’i asanlar yargılanmayacak mı?

12 Eylül’deki idamların hesabı sorulurken, 12 Mart’ın yakasına yapışılmayacak mı? Deniz Gezmiş’lerin idamının hesabı sorulmayacak mı?

Uluslararası sözleşmelerde darbe insanlık suçu olduğu için zaman aşımı yok. Biz onlara tarafız. Arjantin böyle yaptı.

27 Mayısçılardan, 12 Martçılardan hayatta olanlar var. Mesele dört ihtiyarı yargılamak değil. Darbe fiilinin yargılanması. Hayatta hiçbir mensubu olmasa dahi gıyabında yargılayıp, hak ettiği cezaya çarptırmalı ki, birileri hala darbe hesapları yapamasın.

Darbenin ilişkiler ağı ortaya çıkarılmalı ki, darbe karşıtı bir hafıza oluşabilsin.

Geçmiştekiler devrimci gençlerin arkasına saklanıp yapmışlardı darbelerini.

Mevcutlar da çiçek çocukların arkasına saklanmasın.

27 Mayısçılar yargılanmalı ki, millete hizmetten başka bir suçu olmayan Menderes’in maruz kaldığı işkenceler ortaya çıksın.

27 Mayıs’a giden süreçte sokakların kimler tarafından harekete geçirildiği, ’Şartlar tamamsa ihtilal meşrudur’ diyen İsmet Paşa’nın rolünün ne olduğu, hangi askerlerin CHP ile irtibat halinde olduğu, ABD ile işbirliğini hangi mekanizma üzerinde sağladıkları deşifre olsun.

Çıksa ne olacak demeyin.

Demokrasi bir kültür işi.

O gün 27 Mayıs’ı yaptıranların ilişkiler ağına bakıp, bugün Gezi’de ne türlü oyunların döndüğünü, hangi ilişkiler ağının kurulduğunu anlayacağız.

Ergenekon süreci Türkiye’nin hafızasına çok şey kazandırdı, ama kirli ilişkiler ağı yeterince ortaya konulamadı.

Ergenekon davası bitti ama Ergenekon bitmedi.

Abdülkadir Selvi’nin yazısının tamamı için tıklayın


Sancılı bir sürecin sonu-

Nazlı ILICAK / SABAH

Balyoz davasında, yoğun kalabalıklar mahkeme önüne yığılmış, salonda sert tartışmalar cereyan etmiş ve kararın açıklanması ertelenmişti. Herhalde bu defa da aynı şeyleri yaşamamak için, 13. Ağır Ceza Mahkemesi dinleyicilerin duruşma salonuna alınmamasını talep etti. Valilik bu talebi yerine getirmek üzere önlem aldı. Ergenekon davasının karar aşamasına gelindiği için, zaten gergin olan sinirler, Valiliğin kararından sonra iyice gerildi. Kural, duruşmaların açık yapılması. Özellikle böyle önemli bir davada, keşke kısıtlamaya gitmek yerine, haklar göz önünde tutulsaydı. Hele sanık yakınlarına da yasak konmasının sebebi anlaşılır gibi değil. Mahkemeye yönelik bir suikast ihbarından bahsediliyor. Buna rağmen, gazeteciler ve avukatlarla birlikte sanık yakınlarına pekala izin verilebilirdi. Her biri hüküm verileceği gün eşinin, babasının, kardeşinin yanında olmak isterdi.

Ayrıca, valiliğin -Mehmet Ali Şahin’in de ifade ettiği gibi- mahkeme yasağını bizzat açıklaması farklı tartışmalara yol açtı. Bu aculluğun sebebi ne? Mahkeme ile valilik temas halindeymiş gibi bir izlenim doğdu. Muhtemelen de, böyle bir irtibat mevcuttur.
Özel Yetkili Mahkemelerdeki usul hataları, bilhassa uzun tutukluluk çok tartışıldı. Ama Türkiye’de önemli bir kesim, -bunun içinde bürokrasi, gazeteci ve siyasetçi de var- usul hatalarını bahane ederek, toptan yargılamalara karşıydı. Hükümetin siyasi iradesi ve birçok gazetecinin ısrarlı ilgisi olmasaydı, darbe teşebbüsüne girişenlerden hesap sormak mümkün olmayacaktı. Hatırlayın... Danıştay saldırısında rol alan Muzaffer Tekin’in tutuklanması üzerine, hangi gazete köşelerinden itirazlar yükselmiş, Emniyet’in hangi birimleri Başbakan’a "Askerle aramız açılıyor" diye ikna operasyonu yapmıştı.

"Cezalar ağır" denilebilir; mahkûm olan kişilerin pek çoğu hükümet aleyhine kara propaganda yapmakla birlikte, belki darbeyi akıllarından geçirmemişlerdir. Pek çok asker muhtemelen vazifesi sandığından, "cumhuriyeti koruma ve kollamaya" soyunmuştur. Bu cezaları hak etmediklerini düşünüyorlardır. Aralarında hak etmeyenler de mutlaka vardır. Ama askeri müdahale zihniyetini gömmek istiyorsak, böyle sancılı bir süreçten geçmek zorundaydık. Cezalar ağırdır ama hiç kimse ceza almasaydı, Danıştay saldırısının, İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın, suikast düzenlerinin, kara propagandanın hesabı sorulmasaydı, Türkiye, darbeci zihniyetten nasıl kurtulacaktı?

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Ergenekon rejimi tarihe karışırken...

Rasim Ozan Kütahyalı- Sabah

Ergenekon mahkemesinin kararları Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir dönemi kapatmıştır. Bu tarihi kararlar askeri vesayet rejiminden yeni bir rejime doğru geçişimizin ilanı olmuştur. Ergenekon rejimi artık tarihe gömülmüştür.
Peki yeni Türk rejimi nasıl bir rejim olacak? Şimdi esas soru bu.
***

İnsan hakları, demokrasi ve serbest piyasa kurumlarının tam oturduğu liberal demokratik bir rejim mi? Yoksa eski düzenin sadece aktörlerinin yer değiştirdiği yine demokrasi-dışı bürokratik güçlerin egemenliğini sürdürdüğü, hür ve adil seçimlerin sadece göstermelik yapıldığı yeni bir vesayet rejimi mi?
***

Dindarlara, Kürtlere, Alevilere, Hıristiyanlara ve Yahudilere "ikinci sınıf yurttaş" gözüyle bakan ve yeri geldiğinde de bu kesimlere zulmeden o totaliter rejimin tarihe karışması Türkiye’nin büyük çoğunluğunu memnun etti. Ergenekon rejimi döneminde Türk devletinin "ideal vatandaş" tanımı madde madde sıralarsak şuydu:
1. Laik/ seküler bir yaşam tarzına sahip olunacak.
2. Sünni olunacak.
3. Türk olunacak
ABD’deki WASP (White Anglo-Saxon Protestan) kimliğine benzer bir LAST (Laik- Sünni-Türk) kimliğiydi bu. Kemalist ideolojiye göre Türk vatanı bu ideal kimliğe sahip vatandaşlardan oluşmalıydı. Ergenekon rejiminin devleti ve özellikle de ordusu bu kimliğe sahip olmayanları LAST kimlik formuna dönüştürmek için asimilasyon politikaları uygulayan bir yapıdaydı. Yani bu Kemalist projeye göre Sünni dindarlar laikleştirilecek, Aleviler Sünnileştirilecek, Müslüman olmayanlar Müslümanlaştırılacak ve Türk olmayanlar da Türkleştirilecekti.
Bu kesimler kendi istekleriyle asimile olursa Türk devleti çok memnun oluyordu. Fakat "Kimliğimi değiştirmem" diyenler Ergenekon rejimince dövüle dövüle yola getiriliyordu.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bu yargılamaya ‘adil’ denir mi?

Ruhat Mengi / VATAN

Bunca yıl “Ergenekon terör örgütü” tanımını kullanabilecek bir somut delil, suç bulunamadı, Başbakan Erdoğan bile yıllar sonra bir gün “İlker Başbuğ Paşa’nın, tutuklu komutanların ‘terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlanması’ affedilmez bir yanlıştır. TSK bir örgüttür ama terör örgütü değildir, anayasal bir örgüttür” dedi.

Kaçma ihtimali olmayan tutuklu komutanların uzun tutuklulukları için “özel yetkili” mahkemelere; “Sen böyle bir karara varıyorsan, ‘sistemi farklı nedenlerle tehdit eder hale’ giriyorsun. Bu Türk Silahlı Kuvvetleri’nde moral, motivasyon konusunda çok ciddi kayıp veriyor” dedi.

Hukuka aykırı mahkemelerin kararı!

Özel yetkili mahkemeler bu süreç içinde “hukuka aykırı” bulunarak kaldırıldı, buna rağmen sadece ve sadece “Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalarda” karar vermeye devam etmelerine göz yumuldu. Ve şimdi “sistemi farklı nedenlerle tehdit eder hale geldikleri” Başbakan tarafından söylenmiş bu mahkemeler ülkenin yıllarca hizmet vermiş rektörleri, gazetecileri, siyasetçileri, komutanları, Genelkurmay eski Başkanı için “müebbet veya ondan farksız” cezaları arka arkaya sıraladılar.

Peki, bu toplum Başbakan’ın “sistemi tehdit eder hale geldikleri” sözünü nereye koyacak? Hukuka aykırı mahkemelerin “insanların ömürlerini mahkum geçirmeleri” için verdikleri kararlara karşı vicdanlar “hukukun-adaletin var olduğuna” nasıl inanacak?

Suç ve örgüt nerede?

Bu insanların çoğunun 5 yıldır hapiste olduğu süreç içinde “Ergenekon” isimli bir “terör örgütü” nün varlığı ve hangi somut suçları işledikleri kesin kanıtlarla ortaya konamadı. Bir yerlerden gelen imzasız ihbar mektuplarına dayanarak, bir yerlerden “mühimmat” denen mermiler, bombalar vs çıktı, insanların telefonlarda söyledikleri ve suçla ilgisiz sözler “delil” sayıldı, üniversitelerde YÖK kararlarına uyan uygulamaları yapan rektörler suç işlemiş sayıldı ve işte sonuç.

Gazeteci Tuncay Özkan’a müebbet hapis, Mustafa Balbay ’a 34 yıl, Rektör Kemal Gürüz ’e 13 yıl 11 ay, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek 117 yıl, Rektör Fatih Hilmioğlu 23 yıl, Başbakan’ın “ona ve komutanlara ‘terör örgütü yönetiyor’ demek affedilmez yanlıştır” dediği Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ müebbet hapis, MGK eski Genel Sekreteri Tuncer Kılınç 13 yıl 2 ay (güya öyle dikkatli verilmiş ki “2 ay” bile hesaplanmış), diğer generallerin-amirallerin kimi 22 yıldan fazla ceza alırken kimi “20 yıl hapis cezası kararı açıklandıktan sonra tahliye” aldı.

Peki bu dengesiz cezalara sebep olan “kesinleşmiş suçlar” nedir? Örgütün varlığını ve eylemlerini ispatlayan “tarladan-denizden filan çıkmış ve çoğu için ‘kullanılamaz’ denilen mühimmat” dışında hangi kanıtlar var, neye dayanıldı?

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ


Ergenekon-on engerek

Zülfü Livaneli - VATAN

Bildiğiniz gibi “anagram”; harflerin yerini değiştirerek yeni sözcük elde etme oyunu. Aynı harfleri başka sırayla yazdığınızda başka sözcükler çıkar karşınıza.

Bu yöntemi ergenekon kelimesine uygularsak “on engerek” sözcüklerini elde ediyoruz. Bunu sadece bir sözcük oyunu değil, gizli bir gerçek olarak algılıyorum ben. Çünkü bu davada gerçekten de on engerek birbirine dolanmış durumda. Ortalığa bu kadar yılan zehri yayılırken, gerçeği yalandan, doğruyu eğriden ayırt etmek, netlik sağlamak çok güç.

İyinin yanına kötüyü, suçlunun yanına suçsuzu, darbecinin yanına kalem erbabını, mafyanın yanına masum yurttaşı, katilin yanına maktulü koymuş ve hepsinden bir macun katmışlar.

Davada yargılanan yazarlar, aydınlar, hayatında silaha el sürmemiş olanlar ise; birbirine dolanmış on engereğin arasında kalmış.

Mehmet Haberal’ın tahliyesine sevinirken, bir yandan da içimize bir burukluk yayılması bu yüzden işte. Mesela Mustafa Balbay’ın, Tuncay Özkan’ın, Fatih Hilmioğlu’nun ne suç işlediğini bile anlayabilmiş değiliz.

Darbe geleneğinden nefret eden bir mağdur sıfatıyla bu insanların mahkûmiyetini içime sindiremiyorum. Derin devletin bu davada kullandığı ajan provokatörler tek tek serbest bırakıldı. Kötü niyetle silah tutan eller değil, kalem tutan eller cezalandırıldı.

Diyecekler ki; “İyi ama faili meçhul cinayetleri işletenler, cinayete azmettirenler, Silahlı Kuvvetler’in içine yuvalanmış şer odakları, darbe girişimcileri de ceza aldı.”

Evet cezalandırıldılar; iyi de oldu. Keşke bu konuda daha da derinlere gidilse ve ülkeye kan kusturanlar, masum insanları kaçırarak öldürtenler daha fazla teşhir edilebilseydi.

Ama bu karara; masum yazarların, masum subayların, masum siyasetçilerin; gizli tanıklarla, kanıtlanamayan iddialarla mahkûm edilmeleri korkunç bir gölge düşürmedi mi?

Keşke sadece o canileri cezalandırsaydınız da avuçlarımız patlayana kadar alkışlasaydık sizi.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ