KÖŞE YAZARI OLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ!
Türkiye'de oldum olası her şeyin modası vardır. Köşe yazarlığının modası ise Turgut Özal'ın başbakanlığıyla başladı.
Türkiye’de oldum olası her şeyin modası vardır. Köşe yazarlığının modası ise Turgut Özal’ın başbakanlığıyla başladı. 28 Şubat 1997 dolaylı askeri müdahalesiyle de, dizi yıldızları gibi bir moda ürüne dönüştü. Bazıları çabuk parlayıp birden sönüyor. Özünde bir şeyi olan çok azı, ancak bir süre kalıcı oluyor.
Birileri de işin tılsımını çözmüş olmalı ki, reytingini sıkı tutuyor. Bunların zekâsı, magazincilere taş çıkartır. Kalemlerinin boy hedefi, olaylardan, sorunlardan daha çok kişiler; iş adamı, ekrandaki yıldız, futbolun İmparatoru ya da bir yer altı babası gibi. Elbette gündemindeki öncelik politikanın tepesindekiler. Çünkü meraklı okurun istediği odur zaten. Moda yazar kalmanın kestirme yolu, orta sınıf okuru arkasından sürükleyebilmektir. Onun, içini boşaltmaktır! Yeter ki olabildiğince duygularını tahrik edebilsin!
Dedik ya, modada kalmak için güncel olanla uğraşmak gerek. Onlar için bizim ülkenin politikacısı da dünyada eşi bulunmaz bir fırsattır. O, bir yerde üstsüz mayolu, bir başka yerde türbanlı. Bazen ABD senaryolarının başoyuncusu, bazen Hamas’çı. Bir gün, Taliban'cı Hikmetyar’ın dizinde, daha sonra sağ eli, Beyaz Saray'da Bush’un omzunda. Kimisi, paraşütle geldiği genel başkanlıkta bir yıl bile kalamaz, bir başkası partisini 40 yıl kimselere bırakmaz. Değme aktörlere taş çıkartırcasına, rol gereği gözyaşı döken başbakanımız bile var.
İyi kötü özgürce yazıp çizilen demokratik ülkelerin hiç birinde bizdeki kadar çok sayıda köşe yazarı bulamazsınız. Bilinen gazetelerin sosyal, ekonomik ve siyasal konularda ancak bir elin parmakları kadar yazarı vardır. Onlar da, ya üstün yetenekleri ya da yılların birikimi sayesinde o köşeyi alabilmiştir. Bir zamanlar bizde de öyleydi. Şimdilerde öyleleri için eski tabirle, “Babı Ali” salt ekmek kapısı oldu. Ya da patron kurbanı!
Bir süredir modacıların gündemindeki olay kişi, CHP’nin yeni Genel Başkanı. Kimisi orasından burasından allayıp pullayıp göklere çıkarıyor. Kimi yazarlar da, içtenliğini kullanıp işini erken bitirmeyi marifet sayıyor. Kimileri Erdoğan’ı tasfiye etmek için ABD’nin ele geçirdiği bir rastlantı olarak gösteriyor. Daha bilgiç geçinenler de, saf temiz bizim oğlan rolünü lâyık görüyor. Bir sivri zekâlısı ise “Üç vakte kadar Kemal Kılıçdaroğlu efsanesi yer ile yeksan olur”, diyecek kadar acımasız ve kızarmaz olabiliyor. “Dönek” sıfatını elde edeli pek çok moda olan bu “köşeci”, bu kez de uluslararası bir sanat elçimize saldırmış; “Senin hoyratlığını dehana veriyorum” derken, düzeyinin düşüklüğünü yansıtıyor. Elbette, bu denli hadsizleşirseniz, kimse sizinle reyting yarışına giremez!
Diyeceksiniz ki, burası Türkiye, “serbest pazar” ülkesi. Müşteri ne istiyorsa, kâr etmek için onu üretecek, onu satacaksınız. Basında da böyledir. Ancak, okuyucu böyle istiyor deyip modasını sürdürenlerin reytinginin, 73 milyonluk bir ülkede en fazla binlerle ölçüldüğünü kimse göz ardı etmesin. Bunlar kendi küçük pazarlarında moda olmaya devam etsin dursunlar. Halk ne yaptığını ve ne yapacağını onlardan çok iyi biliyor. Yeter ki, Kılıçdaroğlu gibi halkın umudu olanlar, dünya çapında sanatçılarımız ve ünlerini gerçekten hak edenler, bu gibileri umursamadan yollarına devam etsinler.
Erol ÇEVİKÇE / VATAN