23 Nis 2012 11:38 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:34

KORU'DAN YILMAZ'A SALVO; "ANCAK GİYDİĞİ ETEKLE DİKKAT ÇEKEN YAZAR"

Star yazarı Fehmi Koru, Taha Kıvanç mahlasıyla yazdığı köşesinden Mehmet yılmaz'ı topa tuttu!

Yalan rüzgârı

Son zamanlarda köşesinde başarılı habercilik örnekleri de sergileyen Elif Çakır’ın Hürriyet’in bir yazarına yönelttiği sorularla dolu dünkü yazısını umarım kaçırmamışsınızdır. 28 Şubat (1997) sürecinin esrarengiz olaylarından birini aydınlatmak içindi soruları... Hürriyet yazarı Mehmet Yılmaz süreçte Radikal’in yayın yönetmeniydi ve ödül kazandıracak bir gazetecilik başarısını kendi eliyle berhava etmişti...

“Olmaz” mı dediniz? Gerçekten oldu bu olay...

Radikal yönetmenliğinden Milliyet’in başına oradan da Hürriyet’in köşesine atanan ‘yazar’ son zamanlarda ancak giydiği etekle dikkatleri üzerine çekebiliyor; emirle haberini sansürlediği ‘gazeteci’ ise doğrular uğruna kovulmayı göze alabilen gerçek bir gazeteci...

O haberci Ersin Kalkan... O da ‘uzman muhabir’ sıfatıyla Hürriyet’teydi kısa süre öncesine kadar; orada çalışırken bile gerçekleri eğip bükmediği, gazete yönetiminin beklediğinin tersine cesur açıklamalar yaptığı için kendisine kapıyı gösterdiler...

Hrant Dink’in başına gelenlerin başlangıcı olan ‘Sabiha Gökçen’ manşetini savunmak için, dönemin yayın yönetmeni, ‘Duyduk duymadık demeyin, kâtil benim’ başlıklı yazısı ile Ersin Kalkan’ın tanıklığına başvurmuştu oysa; “Haberin yapılmasını Hrant istedi, biz de yakın dostlarından Ersin Kalkan’a yazdırdık haberi” diyebilmek arzusuyla... Hrant Dink’in kurduğu ‘Agos’ gazetesi, kendisine, “Doğru mu?” sorusunu yönelttiğinde Ersin Kalkan şu cevabı verdi: “Hürriyet’in onu (Hrant’ı) ölüme götüren süreçte sorumluluğu olduğunu biliyorum.”

Kim ne derse desin, kapı gösterilmesini göze alabilen birinin tanıklığını önemserim ben...

Yeni tanıklığı, basın tarihimize ‘andıç skandalı’ olarak geçen olayla ilgili Ersin Kalkan’ın... Kalkan, gazetelerde “Şemdin Sakık’ın verdiği ifadeler” süsü verilerek yayımlanmış olan metnin bir yerlerde imal edilmiş olduğunu ilk fark eden ve gerçeği ortaya çıkarmak üzere peşine düşen ‘gazeteci’dir...

‘İtiraf muamması’ başlıklı 26 Mayıs 1998 tarihli Radikal elimde. Gazete, bir ay önce Hürriyet ve Sabah’ta ‘resmi ifade’ olduğu belirtilerek manşet yapılmış metnin üzerinde oynandığını açıkça yazmış...

Mukayeseli okunduğunda gerçek ifadeler ile çarpıtılmışı arasında muazzam bir fark olduğu çıplak gözle de görülebiliyor. Hürriyet ile Sabah’ın manşetlerinden çarmıha gerdikleri ve bütün ülkeye ‘PKK’nın paralı adamları’ diye tanıttıkları yazarlar için “Para almak mı, ne münasebet; onlar demokrat, bu tavırları yazılarına yansıyor” anlamına gelen sözler sarf etmiş Şemdin Sakık...

Kimbilir ne kadar zahmetli olmuştur Ersin Kalkan’ın gerçek ifadeye ulaşması... Unutmayın, 28 Şubat sürecinin en azgın günleriydi o haberin çıktığı dönem; ifadeye el yazısıyla ekler yapmış komutandan herkes korkuyordu.

Nitekim, haberin yayımlandığı gün, herkesi tir tir titreten komutan Radikal’in de bulunduğu binaya gelmiş, okurlara haberin devamının geleceği sözü veren yayın yönetmeni Mehmet Yılmaz, ikinci gün için hazırlanan sayfayı kendi elcağızıyla yırtıp atmıştı...

Haberin çıkmayan bölümünde “Bizi Ermeni subaylar eğitti, Ermenistan’da halen faal bir üssümüz var” dediğine dandik ifadesinde yer verilen Şemdin Sakık’ın gerçek ifadesi yer alıyordu: Laçin koridorundaki bir köye yerleşmiş militanlar bir gün köyün etrafının Ermenistan askerleriyle çevrildiğini görmüşler. Ermeni komutan altı saat içinde köyü, 24 saat içinde de Ermenistan’ı terk etmeleri talimatını vermiş...

“Ne önemi var?” diye soranlarınız çıkabilir. Ersin Kalkan farklı düşünüyor.

Okuyalım: “Bu ifadeyi 1995 yılında Haydar Aliyev'e karşı planlanan darbeyle birlikte okursak, o devirde ‘Susurluk Ekibi’ diye adlandırılan Ergenekon tayfasının, sadece Türkiye'ye değil, Kafkasya'ya (içinde Türk-Ermeni savaşının da bulunduğu) dair de ciddi bir projesinin olduğunu daha iyi anlarız. Bu haritadaki izleri takip ettiğimizde başta Üzeyir Garih olmak üzere Türkiye'de işlenen bir dizi cinayetin de emareleriyle karşılaşırız.”

Demek ki neymiş?

Evet, böyle bir ‘yalan rüzgârı’ süreciydi 28 Şubat...

TAHA KIVANÇ / STAR GAZETESİ