06 Mar 2015 12:52 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:06

Koray Çalışkan'dan 15 yazara tek yanıt: Akıl heba, mantık yaş!

Koray Çalışkan, muhafazakar yazarların Kabataş'ı savunan "Diliniz KABA, yüreğiniz TAŞ" başlıklı yazılarına cevap verdi.

Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi öğretim üyesi Doç. Koray Çalışkan geçtiğimiz günlerde katıldığı bir TV programının ardından yeniden patlak veren “Kabataş tartışması” ile ilgili hükümete yakın gazetelerde “Diliniz KABA, Vicdanınız TAŞ” ortak başlığıyla yayınlanan köşe yazılarında ortaya atılan argümanları yorumladı. Doç. Çalışkan’ın Radikal için yazdığı yazı şöyle:
Dün basın tarihinde benzerine rastlamadığımız bir şey oldu. Gazeteci kedi gibidir. Hepsi aynı sesi çıkarsa da başka yöne gider. Bu sefer öyle olmadı. 15 gazeteci (sufleyi karıştıranı da hesaba katarsak) aynı sesi çıkardı, aynı yere gitti. Bir kadın gazeteci yaptığı bir haber nedeniyle “linç” ediliyormuş, tacize uğrayan kadına 'Belgen nerede?' diyenler mağduru yeniden taciz ediyormuş, meslekte toplu hareketleri sevmezlermiş, çünkü cepheleşme yaratmasından endişe ederlermiş, ama yine de katılırlarmış... Kabaymış, taşmış...

Şu filmi bir geri saralım, argümanlara tekrar bakalım:
1. Gazeteci değil, haber kaynağı sorumludur.

Hayır. Gazeteci haberi, kaynağının doğru olduğuna emin olmadan ve bu doğruluğu teyit etmeden yazamaz. Yoksa hakikatin değil yalanın ortağı olur. Hele bu yalan halkı galeyana getirmek için uydurulmuşsa, provokasyona girer, ki suçtur.

2. Twitter’da onca provokasyon yapıldı, Kabataş’a taktınız.
Hayır. Mesele takmak değil, bir organize provokasyonu haberleştirmektir. Otoriter başbakanın ve yandaş basınının Gezi’ye karşı başlattıkları yalan mobilizasyonunu halka anlatmaktır. Twitter’da ileri geri bir çok şey yazıldığı bir gerçek. Buna dikkat etmek gerek. Ancak 3-5 kişinin takip ettiği ergenlerin saçmalamasıyla, bir yalanı köpürterek servis eden ulusal gazetelerde köşesi, yeri olan gazetecilerin yalanı bir değildir. Bir tutan utansın.

3. Kadın beyanı esas deyip, kadın beyanını esas almıyorsunuz.

İstatistikler kadınların taciz konusunda neredeyse hiç yalan söylemediğinin en önemli kanıtı. Kadın beyanı esastır. Doğru. Bir kadın tacize uğradığını söylediyse, 'kanıt göster' diyemezsin, kanıtı kamunun, savcının, gazetecinin araması gerekir.
Elif Çakır’ın röportajını anımsayalım: “Biliyor musunuz bebeğime bile acımadılar… Üzerleri çıplak, elleri deri eldivenli, başlarında tuhaf bantlı 70-100 kadar adamın ortasında kaldım… Bebek arabam elimden gitti… Aklınızın bile almayacağı şekilde küfrettiler, vurdular, vurdular... Bir amcaydı sanırım müdahale etmeye çalıştı onu da öldüresiye dövdüler kızıyla birlikte… O sırada tamamen kendimi kaybettim. Ondan sonra ne olduğunu hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde üzerim idrar kokuyordu. Yerimden kalktım bebeğimi bulmaya çalıştım. Valiliğin emniyetin elinde MOBESE kayıtları mevcut.”
100 kadar adam, üzerleri pehlivan gibi çıplak, gün ortasında Kabataş’ta yürüyorlar, ellerinde de deri eldivenler. Aleni şiddetini bir tarafa bırak, burnunu karıştıran bir adamın bile 5 tane fotoğrafının hemen çekiliverdiği, herkesin herkesi izlediği akıllı telefon devrinde, tacizi bırak, böyle bir Hollywood sahnesi tadında yürünmesi kendi başına dokuz sütuna manşettir.
25 tim, 7 manga, iki takım, yarım bölük kadar fetiş objesi erkeğin tamamının değil, bir tanesinin yarım fotoğrafının bile olmadığı bir gün... Üzerine bu mangalarca sapık, binlerce kişinin ortasında, vapurların boşaldığı bir günde, bir kadıncağıza bebeğiyle saldırıyor. Bebek arabası bir tarafa uçuyor, kadıncağız başka tarafa. Bebeği tırmalıyorlar, kadını linç ediyorlar. 100 erkek... Aynı erkeklere bir yaşlı amca kızlarıyla birlikte “hop!” diyor, o ve kızları öldüresiye dövülüyor... Senaryo yazsan, fantastik film kategorisine girer, kötü bir yapımla, inandırıcılıkta Dünyayı Kurtaran Adam’la yarışır.
15 yazarın 15’inin de bahsettiği kanıt yok. 'Beyan esastır' lafı yersiz. Çünkü kanıt var. Mağdur olduğu iddia eden kadının görüntüleri yayınlandı. Olay günü bütün adımlarını izliyoruz. Bebek arabası hep yanında, uçmuyor. Çevresinde 100 pehlivan yok, kocasıyla sakince buluşuyor, birlikte yürüyüp gidiyorlar. Bu kadar. Öldüresiye dövülen yaşlı amcamız da yok, taciz edilip, ölümden dönen kızları da...
Yani mesele kadın beyanı değil, yalan haberin kanıtı. 15 gazetecinin içinde bu durumu fark edenler var, onlar da topu hemen Cemaat’e atıyor: “Vardı sildiler” diyor, ya da “Gördüğümüz görüntü bu kadın değil...” Oysa biliyorlar, biliyor, herkes her şeyin farkında.
Erdoğan grup toplantısında, zamanında “tasmanızı ben çıkardım” dediği gazetecileri milli basın tepkisine davet eder etmez ortalık toz duman oluyor. Mesele, masumiyetiyle herkesin kalbini kazanmış, ağzı var dili yok ağaçların, parkların ağzı dili olmuş bir sosyal hareketi propaganda, manipülasyon ve yalanla değersizleştirmek. Camilere ayakkabıyla girdiler, bira içtiler yalanı gibi.
Cami müezzini 'olmadı öyle şeyler' diyor. Kabataş yalanını araştıran iki savcının ikisi de tek bir kanıt bulamıyor. Dosya kapanacak, Ankara 'seçime kadar bekletin' diyor. Eller titriyor, o dosya kapakları kapanmıyor.

4. Üniversiteye giremeyen başörtülüleri de mi uydurduk?

İnsandır. Ne de olsa vicdan var. Akıl, durur. Duygular durur. Göz görmez, kulak işitmez. En zor kapanacak göz, vicdan gözüdür. 15 gazetecinin içinde bu vicdan depreştikçe, eski mağduriyetlerden taciz hikayelerine yeni kanıtlar peydahlanıyor. Evet doğrudur. Başörtülü kadınlara karşı ayrımcılık yapılmıştır. Bunun karşısında da yanında da binlerce insan durmuştur. O günleri geride bırakmadık. Hâlâ bir çok kamu kuruluşunda çalışamıyor başörtülü kadınlar. Ama bunun sorumlusu AK Parti . Başkası değil. Dahası Kabataş yalanına bu masum kitlesel mağduriyeti ortak etmeye çalışmak, öncelikle başörtüsü mücadelesine ayıp ediyor. “Dalda tek portakal yok” diyene, “Bak elmalar dalında, yalan söyleme” demek kadar mantıksızca...

5. Yargılanacaksın diye bağırıp kadın gazeteciye parmak sallamak.

Burada haklılar. Elif Çakır’ın yalanları, bu yalana ortak olanlar, “kaba” ve “taş” sözcüklerini ayırmayı becermekten başka tek bir zeka kırıntısı göstermeden, hadi denilip sufle verilince “örgütlü köşe yazarlığı” gibi bir garip hakikate imza atanlar, yine de haklı. “Yargılanacaksın!” yanlış bir laf. Aslı “Yargılandın gitti!” olmalı. Yalan yanlış haberlerle, ideoloji ve manipülasyon ustalığı göstermeye gazetecilik demiyoruz. Bunu yapanlar zaten o vasfı kaybettiler, tarihte yerlerini aldılar. Yanında saf tuttukları muktedirler güçlerini kaybedince, hemen “ AKP otoriterliğini” anlatacaklar. At fava bekle, önce eskiden Taraf’ta, eskiden BirGün'de yazanlar başlayacak.

6. Haberlerinizle manipülasyon yaptınız.

'Siz' ve 'biz' dediklerinden 'biz' kimiz ben bilmiyorum. Kendi ülkemde giderek yalnız hissederken, birilerinin benim de parçası olduğum bir kocaman güruhtan bahsetmesi şaşırtıcı. Kendilerine 'biz' demeleri kamplaştıklarının itirafı. Onlar bir kamptaysa, karşılarındaki kampmış gibi görmeleri doğal. Ben bir kampta değilim, ama madem onlar kampa girmiş, bakalım nasıl şeyler yapılıyor bu kampta:
15 yazarın tamamı “Diliniz Taş” diyor. 15 yazının tamamında aşağılayıcı ifadeler... Bazılarının “içinden daha fazlası geçiyor” ama “kendilerini tutuyorlar”. Çapulcu, küfürbaz, tıynetsiz, hormonlu, vandal...
Gelelim manipülasyon iddialarına. HabertürkTV’de Halime Kökçe’yle birlikte benim de katıldığım programı terk eden Anadolu Ajansı eski genel müdürü Kemal Öztürk’e...
Söylediği gibi üç kişi terk etmedi. İki kişi terk etti. Biri "ben de ayrılıyorum" deyip ayrılmadı. Öztürk sonra olgunluk gösterip Balçiçek İlter’den özür diledi. Bir kadın gazetecinin programını terk etmenin ne kadar büyük bir nezaketsizlik olduğunu anlamış olması güzel.
Manipülasyon konusunda Kemal Bey’in basın tarihimizde özel bir yeri var. 15 yazarın manipülasyon ithamını bu noktayla tartışıp, yazıyı bitirelim. Eşit ve adil bir seçim olmadığı AGİT dahil tüm uluslararası saygın gözlemciler tarafından tescil edilmiş Cumhurbaşkanlığı seçiminde oylar sayılırken AK Parti genel merkezine giden, AK Parti milletvekili aday adayı Kemal Öztürk, ilk sonucu "RTE yüzde 67 aldı" diyerek açıklamıştı. 10 dakikada bir, biraz azalttığı sonuçları, oy sayımı bittiğinde yüzde 51.7’ye kadar indirmişti. Sandık çevrelerini boşaltıp, AK Parti'ye yarayacak psikolojik mücadele veren ve bunu halkın parasıyla, halkın imkanlarıyla yapan Kemal Öztürk, manipülasyonun şahını IŞİD Rakka’yı işgal ettiğinde yapmıştı. Anadolu Ajansı’nın Rakka’ya ait olduğunu iddia ettiği fotoğraflar, pamuk helva yiyen mutlu çocuklar, ata binen heyecanlı gençler, lunaparklarda çocuklar gibi şen IŞİD’liler tasvir ediyordu.
Olsun, IŞİD’i bile pamuk helvalarla pembe pembe tasvir etsin varsın. Elif Çakır’ın avukatı meseleyi herkes için özetledi. İnsanın kendi avukatının, vekalet verdiği insanın vicdanını korumak için müvekkiline “Kabataş yalancısısın” demesi... Allah kimseye böyle bir ders vermesin diyelim burada duralım. Asla düşene tekme atmayalım, eli deri eldivenli üstü çıplak pehlivanlık yapmayalım.

Eski avukatından Elif Çakır'a: Ömrünün sonuna kadar 'Kabataş Yalancısı' olarak anılacak
Varsın bu 15 kişi başkalarını vicdana davet etsinler. Gazetecilik dersleri versinler. Bu yeni Kültür Kampf, işi Mein Kampf’a dönüştürmediği sürece, dinlenecek, eleştirilecek. Böyle böyle seviyemiz yükselecek, bazıları havuzun dibinden, bazıları yüzeyinden yükselerek...