25 Tem 2008 08:30 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:10

"KISSADAN HİSSE: İSMETÇİ BASIN BUNU DA YAZIN!..." ENGİN ARDIÇ KİMLERE "İSMETÇİ BASIN" DEDİ?... PEKİ ARDIÇ'IN "YAZIN" DEDİĞİ ŞEY NE?..

21 Kasım'da da, yeni kurulmuş Celal Bayar hükümeti, siyasi müsteşarlıkları kaldırdı! Bu kepazeliğin daha fazla sürmemesini sağladı.

Siyasi müsteşar!


Öyle saçma şey olur mu demeyiniz, Türkiye'de olmuştur.
Çok kişi bilir, 5 Şubat 1937 tarihinde Türkiye'de bir anayasa değişikliği yapıldı.
O zamanlar anayasa değişiklikleri çok kolaylıkla yapılabiliyordu, çünkü bunları denetleyecek, gerekirse engelleyecek yüce bir Anayasa Mahkemesi yoktu. Atatürk böyle bir kuruma gerek görmemişti!
("O görmediyse siz neden gördünüz, ne biçim Atatürkçülük bu?" sorusunu sormayalım da kimse utanmasın.)
Gene çok kişi, bu değişiklikle Cumhuriyet Halk Partisi'nin "umdeleri" olan "altı okun" anayasa metnine geçirildiğini de bilecektir...
Tek partiyle devlet arasındaki çizgiler ortadan kaldırılıyor, ikisi birbirine yapıştırılıyordu... Daha önce, 1936 yılının haziran ayında da, her ilin valisi aynı zamanda tek partinin de il başkanı yapılmış, içişleri bakanı da partinin genel sekreteri olmuştu!
Bu model, Mussolini İtalyası'nın modeliydi.
Mussolini'den bir başka ilham daha alındı:
1937 yılının şubat ayında yapılan anayasa değişikliğiyle, bakanlıklara, bildiğimiz, normal "idari müsteşarın" yanı sıra, birer de "siyasi müsteşar" atandı!
Bu müsteşarlar, bakanlık memurları arasından falan değil, TBMM üyeleri arasından, yani milletvekillerinden oluşturuldu.
Böylece yasama ile yürütme de iyice içiçe geçiyor, partili mebus bakanlığa el koyuyor, orayı doğrudan denetimine alıyordu. (Bakana kartvizit göndermeye, "ricacı" olmaya falan, yani dolambaçlı yollardan nüfuz ticaretine artık gerek kalmıyordu!)
Bu düzenleme öyle "yönetmelikle" falan yapılmadı, resmen anayasaya kondu.
Koyanlar, İsmet İnönü ile Recep Peker.
Rauf Orbay, hatıralarında, "İnönü ile Peker'in İtalya'ya gittiklerini ve oradaki sistemi tetkik ettiklerini" söyler.
Bu arada, TBMM'nin dışında ve üstünde bir "Konsey" de oluşturmak istemişlerdi. (Bu tür adamlar "Konsey" severler... Gran Consiglio del Fascismo Italiano gibi... Milli Güvenlik Konseyi, Basın Konseyi falan gibi...)
Bütün bunları Atatürk'ün gözünün önünde, burnunun dibinde nasıl yapabilmişlerdi?
Çünkü Atatürk hastaydı, hayatının son yılını yaşıyordu... Fakat son bir gayretle bu adamlara "höt" dedi ve 20 Eylül'de İnönü'yü başbakanlıktan kovdu. (Ele güne karşı bunun kılıfı, "aşırı çalışmaktan dolayı sürmenaj nedeniyle izin" olarak uyduruldu.)
28 Eylül günü, Tan Gazetesi, anayasanın yeniden değiştirileceğini ve seçimlerin de yenileneceğini yazdı, on gün süreyle kapatıldı.
İnönü, 25 Ekim günü bu kez "gerçekten" istifa etti.
21 Kasım'da da, yeni kurulmuş Celal Bayar hükümeti, siyasi müsteşarlıkları kaldırdı! Bu kepazeliğin daha fazla sürmemesini sağladı. Bu da elbette, tıpkı Tan Gazetesi'nin söylediği şekilde, anayasada yapılan yeni bir değişiklikle hemencecik mümkün oldu.
Kıssadan hisse:
İsmetçi basın, bunu da yazın.