Kırmızılı Kadın Radikal için yazdı! Kimse adaletten bahsetmesin!
Gezi direnişinin sembollerinden biri haline gelen Ceyda Sungur, bugün gazete okuyucusuyla buluştu
'Kırmızılı kadın' fotoğrafı Gezi direnişinin sembollerinden biri
haline gelen Ceyda Sungur, kaleme aldığı metinde kendisine yakın
mesafeden biber gazı sıkan polis hakkında 2 yıla kadar hapis
istemiyle dava açılmasını 'Sembolik bir fotoğraf karesinin dünya
üzerinde yarattığı etkiyi kullanmak' olarak değerlendirdi, "Gezi
direnişinde yitirdiklerimizin katilleri ve gerçek sorumluları
cezalandırılana kadar, kimse adaletten bahsetmesin!" dedi.
Gezi Parkı protestolarının sembolü haline gelen Ceyda Sungur'un
Radikal'de yer alan yazısı şöyle:
Şimdiye kadar ‘kırmızılı kadını’ cisimleştirip zihinlerdeki
sembolik değerini değiştirmemek, ve mücadelenin kendisinden öte
kişilerin ön plana çıktığı bir gündem yaratmamak adına konuşmak
istememiştim. Fakat başta Gezi’de hayatını kaybeden kişilerin
ailelerine karşı bu açıklamayı bir borç biliyorum. Basında çıkan
haberler beni fazlasıyla rahatsız etti.
Gezi direnişinde yitirdiklerimizin katilleri ve gerçek sorumluları
cezalandırılana kadar, kimse adaletten bahsetmesin! Tek başına,
amirlerinden aldığı emirle hareket eden 23 yaşındaki bir polisi
yargılamak, polisin ‘destan’ yazdığını iddia eden iktidarın zulmünü
aklayamaz. Gezi direnişinden bu yana, aradan geçen 7 ay içerisinde,
polis şiddeti ile yaralananların şikâyetlerinin hiçbirisi dava
konusu olmamışken yüzüme gaz sıktığı için yargılanan polise
verilecek cezanın adalet duygusuna zerre katkısı yok. Açık ki
yargılamanın bu aşamada bırakılması, kırmızı elbiseden ibaret
sembolik bir fotoğraf karesinin dünya üzerinde yarattığı etkiyi
kullanmanın ve bu vesileyle milyonların isyanını bastırma
kaygısının ötesine gidemeyecektir. Sadece, çalışma koşulları ve iş
güvenceleri amirlerinin dudakları arasında olan polis memurlarını
yargılamak ise Gezi direnişinde hayatını kaybeden, beyin kanaması
geçiren, gözlerini kaybeden, kolu bacağı kırılan veya yaralanan
herkesin, onların ailelerinin ve biz tesadüf eseri hayatta kalmayı
başaranların acısını dindiremez.
Ethem, Abdullah, Mehmet, İrfan, Medeni, Selim....
Ne yazık ki, Ethem Sarısülük başından bir polis kurşunu ile
vurulduğunda, Abdullah Cömert kafasına gaz fişeği isabet ettiğinde,
Mehmet Ayvalıtaş 1 Mayıs Mahallesi’nde Gezi eylemlerine katıldığı
sırada ezildiğinde, İrfan Tuna işyerinde gaza maruz kaldığında,
Medeni Yıldırım Lice’de kalekol inşasına karşı pankart açtığında,
Selim Önder Gümüşsuyu’nda oturan kızını ziyarete gittiğinde, Zeynep
Eryaşar Gezi Parkı’nda nöbet tutan çocuklarına destek için yürüyüşe
katıldığında, Ahmet Atakan katillerin cezalandırılmasını
istediğinde, Ali İsmail Korkmaz dövülerek öldürüldüğünde, Serdar
Kadakal çalıştığı yerin önündeki sokakta oturduğunda, hiçbirinin
üzerlerinde ‘kırmızı elbise’ yoktu. Güzel gözlü kardeşim Berkin
Elvan ise bakkaldan ekmek almaya gitmekten daha büyük bir suç
işlememişti. Bu insanların basın tarafından tesadüfen yakalanan
fotoğraflarının olmaması, fail ve sorumlularının yargılanmaması
veya ceza almaması için bir bahane olamaz.
Elbette bugün , başta fikri hak ve özgürlükleri savunan basın
mensuplarının, siyasi tutukluların, hak gaspına uğrayanların
yanında yer alan ÇHD avukatlarının, özgür bilimi savunan
akademisyenlerin yargılandığı ve önümüzdeki pazar üzerinden yedi
yıl geçmiş olacak olan Hrant Dink cinayeti gibi onlarca faili
meçhul cinayetlerin sorumlularının korunduğu bir hukuki düzlemde,
adalet ve hakkaniyetten söz edemeyiz. Tüm bunlara rağmen,
yaşananların hiçbiri unutulmayacak ve yaşananlar karşısında maruz
kalınan muameleye hiçbir zaman alışılmayacak. Adalet yerini ancak
ve ancak verilen hak mücadelesi ile bulacak ve inanıyorum ki
Berkin, tam da bunun için uyanacak.