KİRLİ POLİSLERDEN NEFRET EDEN BİR ÇAPULCUNUN MACERALARI SİNEMALARDA!
Slyvester Stallone son filminde suça bulaşmış polisleri avlayan birini canlandırıyor. Haftanın filmleri Cineradar köşemizde.
80’ler çocuklarından olup da Slyvester Stallone’yi ve filmlerini sevmeyen var mıdır? Hiç sanmıyorum. Gerçi sevabı kadar günahı da çoktur. “Reagan günleri”nde yükselen sağ görüşlerin aksiyon sinemasına en güçlü etkisi onun filmleri üzerinden olmuştu. Kenar mahalleli bir boksörün yükseliş hikayesi olan Rocky ve Vietnam artıklarının şiddet çığlığı olarak algılanan Rambo filmleri seriler devam ettikçe tam bir propaganda çöplüğü haline geldi. Neyse ki, çocuk kafasıyla alt metinden ziyade aksiyona odaklandığımızdan bünyede pek bir etkisi olmadı diyebilirim.
Sly ilginç bir adam… Tıpkı Rocky gibi ne kadar yumruk yerse yesin yıkılmıyor ve bir şekilde geri dönüyor. 2006’da yeni Rocky filminin gösterileceği duyurulduğu vakit bunun bir şaka olduğunu sandım ancak Rocky Balboa ile 80’ler ruhunu da dirilten harika bir dönüş yaptı ve yeni projeleri için sonsuz bir kredi kazandı. Hemen ardından gelen şiddet dozu ‘gore’ seviyesine yükseltilmiş Rambo 4’ de hatırı sayılır gişe yapınca Sly’ın aklına eski ekibi toplama fikri geldi ve The Expendables ile bir ucu Schwarzenegger’li The Last Stand’a, diğer ucu da Bullet to the Head’e kadar uzanan bir eski usul aksiyon filmleri ağacı dikilmiş oldu.
Kendi adıma bu duruma bir itirazım yok. Sly filmleri ile aramda gizli bir bağ var ve bu çılgın İtalyan’ı sinemada görmekten hoşlanıyorum ama yeni nesil seyirci bu işe ne der?
Bullet to the Head bir çizgi roman uyarlaması ve çizgi romanın abartılı şiddet ve umursamazlığını perdeye taşımayı amaçlıyor. Sly filmlerinde kahraman kadar kötü adam da önemlidir ve bu filmin kötü adamı geçtiğimiz yıl başarısız bir Conan yeniden çevriminde izlediğimiz Jason Momoa… Filmin yönetmeni ise kült film The Warriors’u yönetmiş, 80’ler aksiyon sinemasının en büyük adamlarından Walter Hill.
Film polislerden ölesiye nefret eden ve ustalık dönemini yaşayan bir kiralık katilin son işinde pisliğe bulaşmasıyla başlıyor, ortağının öldürülmesiyle filmin merkezinde bulunmayan bir intikam hikayesine de eklemlenerek devam ediyor. Sung Kang’ın oynadığı kanuna nizama aşırı bağlı polis dedektifi Taylor Kwon da bir şekilde bu cinayet sarmalına dahil oluyor ve film sert adamların envayi çeşit silahla birbirinin kafasını dağıttığı bir maceraya dönüşüyor. Finalde ise tam da 80’lerde izlemekten bıktığımız türden bir metruk mekan aksiyonu var! (Hani şu terkedilmiş bir fabrikada herkesin birbirine ateş ettiği filmler yok mu?)
Walter Hill yıllar önce çektiği ve çok ses getiren 48 Saat filmini yeniden çekmek ister gibi, tabi hali hazırda çizilmiş bir roman olan Bullet to the Head’ın izin verdiği ölçüde… Bir yere kadar da bunu başarıyor ancak filmin hiçbir anında Sly Stallone ile zoraki ortağı dedektif Kwon’u oynayan Sung Kang arasında bir Nick Nolte, Eddie Murphy kimyası oluşmuyor. Walter Hill’in farklı ırkları (48 Saat’te aryan bir beyaz ile zenci, burada bir İtalyan ile Koreli) karşılaştırıp bir kültür çatışması, dolayısıyla mizah yaratma çabası bu senaryonun duygusallığına ters!
Sly eskiyi anmayı sever, Jason Momoa seçimi de biraz bu yüzden… En az kendisi kadar sert ama çok daha genç bir kiralık katille kapışma isteği biraz da 1995 tarihli Assasins filmini hatırlatma çabası… Jason Momoa fiziksel özellikleriyle Antonio Banderas’a oldukça yakın bir aktör…
Uzun lafın kısası; Bullet to the Head isminin hakkını veren bir film. Ben kaç kişinin kafasından zımbalandığını sayamadım bile ama bu kadar sert bir filmin sadece erkek seyircinin ilgisini çekeceğini tahmin etmek zor değil. Filme kadın figürü olarak yerleştirilen Sarah Shahi’nin (Sly’ın kızını oynuyor) varlığı oldukça yetersiz ve “günü kurtaran kızı kapar” klişesine de hizmet etmiyor.
Büyük beklenti içinde olmadan, sert bir polisiye izlemek isterseniz zayıf ve tahmin edilebilir senaryosuna rağmen Bullet to the Head epey oyalayıcı bir seyirlik olacaktır ancak yıllar sonra hatırlayacağımız Sly filmlerinden biri değil.
Murat Tolga Şen / [email protected]
HAFTANIN DİĞER FİLMLERİ - BİLİNMEZE DOĞRU: STAR TREK
Atılgan gemisi mürettebatıyla dünyaya geri çağrılır. Ama karşılaştıkları manzara, çok güçlü bir terör örgütünün donanmalarını ve ona bağlı olan her şeyi yerle bir ettiği bir faciadır. Kaptan Kirk’ün bitirmesi gereken şahsi bir kavgası vardır ve bu tek kişilik kitle imha silahını bulmak için aramaya koyulur. Hayatta kalmak ile ölüme teslim olmak arasında mekik dokuyan kahramanlar, bu macerada aşk, dostluk ve fedakarlıklar sınavlarından geçeceklerdir. Kirk tek ailesi olarak nitelendirdiği müretebatı için fedakarlığın anlamını yeniden sorgulayacaktır.
Bilim-kurgu, aksiyon ve dramı harmanladığı yapımlarla 2000’li yılların en sevilen yönetmen-yapımcıları arasına giren J.J. Abrams, seyirciyi kendi imzasını taşıyan ikinci Star Trek macerasına götürüyor. Filmin senaryosunda Roberto Orci, Alex Kurtzman ve Damon Lindelof’un imzası bulunurken Chris Pine, Zachary Quinto, Benedict Cumberbatch ve Zoe Saldana kadronun öne çıkan isimleri arasında.
BABADAN OĞULA
Luke çok yetenekli bir motosiklet sürücüsüdür ve dublörlük yaptığı karnaval kumpanyası ile şehir şehi gezmektedir. New York’un kuzeyindeki Schenectady bölgesine geldiğinde eski sevgilisi Romina ile yeniden karşılaşır; ve kendi yokluğundan Romina’nın onun oğlu olan Jason’ı dünyaya getirdiğini öğrenir. Luke yollarda geçen hayatını düzene sokma ve ailesiyle yeni bir yaşam kurma kararı alır. İlk iş olarak da Robin’in yanında araba tamircisi olarak çalışmaya başlar. Robin kısa sürede Luke’un yeteneklerini keşfeder ve yapılacak bir dizi banka soygunu için kendisine ortak olmasını ister.
Bu teklif tek amacı karısı ve çocuğu için daha iyi bir hayat sağlamak olan Luke’u hırslı polis memuru Avery Crossile karşı karşıya getirecektir. Polis departmanının şefi olan Deluca ile mücadele eden Avery de, ailesi ve işi arasındaki hassas dengeleri korumaya çalışmaktadır...
Başrollerde Ryan Gosling, Bradley Cooper ve Eva Mendes’i seyredeceğimiz filmin yönetmenliğini ise Derek Cianfrance üstleniyor.
SARI SİYAH
1915 yılında Osmanlı devleti dört cephede savaşmaktadır. Trablusgarp ve Balkan savaşları bitmiş, Sarıkamış faciasının ardından da İngiliz-Fransız donanması Çanakkale boğazına kadar gelmiştir. Cihad çağrısı yapılmıştır. Arkadaşı Nedim’in şehit düştüğü bu savaştan kendisi de ağır yaralı çıkan Hasan , Ege’de bulunan annesi ve kardeşi Mehmet’in yaşadığı kendi kasabasına geri döner. Savaşta yaşadıklarından sonra savaşa karşıtı olan Hakan’ın kardeşi savaş yanlısı bir gençtir. Bu nedenle onu İstanbul’a İstanbul Sultanisi mektebine yazdırırlar. Fakat harp ilan edilmiştir , ve Mehmet çoktan 2. Tümene katılıp Çanakkale’de savaşmak için gönüllü olmuştur bile , bunun öğrenen Hasan ise cephe cephe dolaşarak kardeişini arayıp bulmak için çoktan Çanakkale’nin yolunu tutmuştur...
ARKADAŞIM MAX
Yetenek Sizsiniz yarışmasında birinci olup, seyircilerin gönlünde taht kuran akıllı köpek Max’in başrol oynadığı filmde, konağında sadık köpeği Max ile birlikte kalan Aliye Hanım, yaşadığı kasabanın tek önemli gelir kaynağı olan zeytinyağı fabrikasının sahibidir. Hayattaki tek varlığı Max ve yeğeni Burhan olan Aliye Hanım, açgözlü yeğeni Burhan’ın bir tuzağına kurban gitmek üzeredir. Burhan ve karısı Şermin Aliye Hanım’ı ortadan kaldırıp mirasını ele geçirmek için, yaşlı kadını kaçırırlar. Ancak hesaplamadıkları bir şey vardır! Max bu kaçırılma anının tek tanığıdır ve sahibini ne pahasına olursa olsun kurtarmak zorundadır. Bu maceralı yolculuk kasabanın diğer ucunda yaşayan küçük Deniz’i de içine alacaktır.
Filmin başrollerini ise Ani İpekkaya, İnci Türkay, Murat Akkoyunlu, Ataberk Mutlu, Hande Katipoğlu ve Burçin Bildik gibi bir çok tanınmış isim paylaşıyor.
BENİM ÇOCUĞUM
Ergenlikten yetişkinliğe geçen sevgili çocuğunuz bir gün sizi karşısına alıp, kendisiyle ilgili bilmediğiniz bir gerçeği açıklıyor. "Benim cinsel kimliğim senin dışarıdan gördüğün gibi değil" diyor ve sizden anlayış bekliyor. Sırf cinsel kimliğini farklı hissediyor diye biricik evladınıza kızabilir misiniz? Onu suçlar mısınız? Bir insan cinsel kimliği fiziki görünüşünden farklıysa suçlu mudur? Türkiye’den 5 ailenin katılımıyla hayata geçirilen belgesel projesi lezbiyen, gey, biseksüel ve trans çocuklarının hikayelerine bu sefer anne-babaların gözünden bakıyor.
Ebevyenlerin ve çocukların hissettiği inkar, travma, çaresizlik, korku, utanma ve kabullenme insani duygular itiraf öyküleriyle beyazperdeye yansıyor.
Yönetmenliğini belgesel sinemacı ve akademisyen Can Candan’ın üstlendiği yapım, homofobinin ve transfobinin karşısına çıkabilecek en güçlü direnişin yine aile desteği olduğunu ispatlar nitelikte.
SAKSI OLMANIN FAYDALARI
Charlie, arkadaşları tarafından daima küçümsenen ve görmezden gelinen, kendi dünyasındaki kişisel sorunlarıyla boğuşmakta olan sorunlu bir gençtir. Gerek sınıf gerekse okul arkadaşlarının acımasızca alay ettiği Charlie, en yakın arkadaşının intihara teşebbüs etmesiyle iyice dibe batar. Aynı sene liseye başlar. Bu yeni okulda tanıştığı iki kardeş, Sam ve Patrick’in kendisini arkadaş olarak kabul etmeleri başlarda imkansız gibi görünse de kısa zaman içerisinde yakın arkadaş olurlar. İki kardeş, son derece çekingen bir genç olan Charlie’yi uyandırıp ona hayattan zevk almayı öğretmeye başlarlar. Charlie, her daim bir kenarda beklemekte olan çocukluk travmasıyla baş etmeye çalışacak; Sam ve Patrick aracılığıyla gerçek dünyayı tanımaya başlayacaktır.
Amerikalı romancı Stephen Chbosky’nin kendi kitabından sinemaya uyarladığı film, ilgiyi hak eden bir büyüme hikayesi. Başrollerde son dönemin en yetenekli genç oyuncularından Ezra Miller Logan Lerman ve Emma Watson izliyoruz.
PARANOYAK
Tibet Ölüler Kitabına göre, ölen bir kişinin 49 gün boyunca hala bir beden sahibi olduğuna inanılır... Sorunlu giden evliliğini yolun koymak için umutsuzca çabalayan Raul, eşi Ana ve oğulları, Nicoile birlikte Noel’de bir dağ tatili yapmayı teklif eder. Fakat gözler uzak tasarladığı bu tatil Samuel, adında dikkat çekici bir marangozun ortaya çıkmasıyla bozulur. Ana ve Nico, Samuel’e karşı bir anda şefkat duymaya başlar, bu da Raul’u hem kızdırır hem de kıskançlığını körükler. Raul bir şekilde, bu marangozla Ana’nın daha önceden tanıştığını ve beraber bir sır sakladıklarını keşfeder. Raul, Samuel’i Noel yemeğine çağırır ve amacı da aralarındaki ilişkiyi ortaya çıkarmaktır. Doğal geçen Noel yemeğinin ardından gelen günler Raul’un kuşkularını daha da arttıracaktır...
İspanyol yapımı korku filminin yönetmenliğini Miguel Ángel Toledo üstleniyor.