23 Tem 2012 12:19 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:56

''KİMSENİN KİMSEYE AHI KALMAZ, HERKES AHMET'İN KİTABINI OKUMALI''

Vatan yazarı Ruşen Çakır, Ahmet Şık'ın cezaevinden çıktıktan sonra yazdığı Pusu'yu neden tavsiye etti?

Pusu

Ahmet Şık’ın büyük ölçüde cezaevinde hazırladığı son kitabı “Pusu: Devletin Yeni Sahipleri”ni okuyorum. Öncelikle Ahmet’e, Nedim Şener ile birlikte içerdeyken biz arkadaşlarının onlarla dayanışma gösterilerinde attığı “Ahmet çıkacak, yine yazacak” sloganını doğru çıkartmış olduğu için teşekkür edelim. Ardından 360 sayfalık bu kitabın, Ahmet’in gazeteciliğini sorgulamaya, küçük görmeye kalkanlara verilmiş son derece isabetli bir cevap olduğunu vurgulayalım.

Ahmet’in kitabında, tıpkı Nedim’in “Baba seni Neden Oraya Koydular?” olduğu gibi, tutuklanma sürecini, cezaevinde yaşadıklarını anlattığı bölümler daha çok dikkat çekiyor ve yürek burkuyor. Bir diğer benzerlik, Ahmet’in de, tıpkı Nedim’in yaptığı gibi, hakkındaki suçlamalara (“iftiralara” demek daha doğru olabilir) uzun uzun cevap vermiş olması.

Siyasal hesaplaşma

İki kitap arasındaki en büyük fark, Ahmet’in yaşadıkları olayın siyasi boyutlarını, kişisel yönlerinden daha fazla öne çıkarmış olması. Örneğin “Devletin yeni sahiplerinin güç savaşı” başlıklı 4. bölümde AKP hükümetiyle Gülen cemaati arasındaki, MİT kriziyle birlikte iyice alenileşen iktidar mücadelelerini analiz etmiş. “Ergenekon soruşturmasının genel analizi” başlıklı 20 sayfalık 6. bölüm ise sanki Ahmet’in bir sonraki kitabının ana hatlarını içeriyor.

Yine yeni bir kitabın taslağı olarak görülebilecek bir başka bölüm de “Ergenekon sürecinde medyanın rolü ve yeni medya dizaynı” başlığını taşıyor. Bu bölümde Cengiz Çandar’ın Şike soruşturmasıyla birlikte özel yetkili mahkemelere ve polise bakışının nasıl 180 derece değiştiği üzerine olan paragraflar özellikle dikkat çekici. Tabii bir de, Ahmet’in, bu süreçte alenen kendisini satmış olan Alper Görmüş’e hitaben yazmış oldukları. Oradan bir bölüm alıntılamak istiyorum:

“Bilirsin, muktedirin dili zalimdir, zulmün tadına vardığında hep zalim olmak ister. Bu yüzden, buna engel olacak ne varsa, kim çıkarsa karşısına tepeler, dümdüz eder, yaşatmaz. Tıpkı şimdilerde örneğini daha sık gördüğümüz, yaşadığımız gibi değil mi? Eskinin mağdurlarını muktedir kılma projesi son beş yılda tamamlandı. Biliyorsun, yaşıyorsun, yaşatıyorsun.”

Bu yazılar unutulur mu?

Ahmet Şık, Pusu’nun ekler bölümünde 11 köşe yazarının 16 yazısından alıntılar yapmış ve bunları küçük notlar ekleyerek “Bu yazılar unutulur mu?” başlığıyla okurların dikkatine sunmuş. Ahmet ve Nedim’i daha ilk günden itibaren mahkum etme yarışına girmiş olan bu kişilerin yazdıklarını “tarihe kayıt” adı altında yayınlamak tabii ki anlamlı, ancak bana sorsaydı kitaba koymamasını önerirdim. Çünkü bir kısmı zaten gazetecilikle ilişkili olmayan, belli bir proje kapsamında medyaya iliştirilmiş bu kişilerin adlarının ve sözlerinin daha fazla dolaşıma sokulmasına, hele bunun böylesine emek verilmiş bir kitapta yapılmış olmasına açıkçası gönlüm razı olmazdı.

Biliyoruz, her kritik dönemde egemenler, toplum üzerinde yürüttükleri mühendislik faaliyetlerinde medyaya da başvurur ve yapıp ettiklerini onun üzerinden meşrulaştırmaya çalışırlar. Bunun için kimi medya çalışanlarını değişik vaatler veya baskıyla devşirir, gazetecilikle pek ilgili olmayan kimi güvendikleri isimleri de medyaya monte ederler.

Ama gün gelir bu süreçler sona erer. Sona erince de bu süreçlerin öne sürmüş olduğu medya insanları da o mayınlı tarlalarda bir başlarına kalakalırlar. Hatta sert hesaplaşmaların yaşandığı durumlarda içlerinden bazıları yaptıklarının bedelini çok daha ağır bir şekilde öder.

Bu yazıyı, kimsenin ahı kimseye kalmaz diye bitirelim ve Ahmet Şık’ın kitabını tüm okurlara tavsiye edelim.

Ruşen ÇAKIR / VATAN