24 Nis 2012 14:22 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:34

KİMSE SAHİP ÇIKMAZSA 28 ŞUBAT'I HESABIMA YAZIN!

"O dönem NTV'nin Ankara Temsilcisi idim." diyen Radikal gazetesi yazarı Murat Yetkin 28 Şubat brifinglerini anlattı.

HEM GENELKURMAY'A HEM HÜKÜMETİN ETKİNLİKLERİNE

"NTV Türkiye’nin ilk haber kanalıydı, ben de Başbakanlık’tan Genelkurmay’a, Meclis Başkanlığı’ndan Merkez Bankası’na kadar her tarafa Türkiye için yeni olan bu haber televizyonculuğunun aslında ajans gibi bir şey olduğunu, amacımızın haberleri olabildiğince hızlı, doğru, kaynağına bağlı ve yorumsuz verme niyetinde olduğumuzu anlatmaya çalışıyordum. Böylece o dönem örneğin hem Başbakan Necmettin Erbakan’ın hem de Genelkurmay’ın basın etkinliklerine davet edilen az sayıda Ankara temsilcisinden biri oldum.

Malum o dönem merhum Erbakan ‘Bir kısım medya’ söylemini geliştirip kendisince askerci gördüğünü etkinliklerine almamaya başlamıştı. Bu Genelkurmay’ın adeta bir cezalandırma yöntemi olarak kendince hükümet yanlısı gördüğü gazetecilere katı bir akreditasyon uygulamasına geçmişine tepki olarak gelişmişti. (...)

HABERCİ KISKANÇ BİR İNSAN TÜRÜDÜR

Haberci olan biteni okuruna, izleyicisine önce kendi ulaştırmak kıskançlığına sahip, yapamamışsa bundan dolayı üzüntü, kızgınlık duyan bir insan türüdür. Evet, o dönem kendi işlevimizi tanımlayışımızdan dolayı hem hükümet hem asker hem de sivil toplumdan olan bitenin rutini, yani açık, günlük bilgileri önce bize geliyor, kamuoyu bunları büyük oranda önce bizim kanalımızdan duyuyordu. Ama o vurucu ‘özel’ haberlere ulaşamıyorduk; ertesi sabah gazetelerden okuyor ve hayıflanıyorduk.

Nasıl şimdi Başbakanlık haber kaynaklarına herkes ulaşamıyor ve bazı haberciler o kaynaklara ulaşabilmek için başka haberciler dahil bağlantı arayışına giriyorsa, 28 Şubat döneminde de hükümet yanlısıdır diye askeri kaynaklardan mahrum edilen bazı meslektaşlar askerle aralarında bağlantılar arar olmuşlardı. (...)

İLK DAKİKALARDA HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRADIM ÇÜNKÜ...

Brifinglere gelelim. Doğrusu yargıya, üniversiteye, sivil topluma Genelkurmay’da brifingler verilmeye başlandığını duyunca meraklandık, heyecanlandık. Fısıltı gazetesi pek çok şehir efsanesi üretiyordu; ben de orada neler olduğunu Genelkurmay’a defalarca sorup doğru dürüst bir yanıt alamadığımı hatırlıyorum.

Sonra bir gün “Basına da bilgilendirme yapılacak” denildi. Kurumumuz bilgilendirme dışı bırakılmamıştı, ben de temsilci sıfatıyla gittim. Genelkurmay’ın o yüzlerce kişilik büyük tören salonu hemen hemen dolmuştu.

Işıklar karardı, perde aydınlandı ve daha ilk dakikalardan itibaren bana hâkim olan duygu bir hayal kırıklığı oldu: Bize ülkenin irtica uçurumunun kıyısında olduğuna kanıt olarak gösterilenler, zaten her gün okuduğumuz gazete kupürlerinin, ana akım televizyon programlarından bölümlerin belli bir mantık zinciri içinde ve 12 Eylül sonrası TRT’sindeki Ertürk Yöndem programları formatında kurgulanmış haliydi.

ZAFERİN BİN BABASI VAR YENİLGİ İSE YETİM

Ortada bu kadar büyük bir kriz varsa, bu brifingde anlatılanların dışında bir şeyler var ve bize söylenmiyor, oyalanıyoruz diye düşündüm; bu ilk olmayacaktı ve doğrusu orada anlatılanları o kadar da ciddiye almadım. Ciddiye aldığım, askerin ülkenin başbakanına, hükümetine artık açıktan cephe almaya başlamış olduğu idi.

Suikast sonucu öldürülen ABD Başkanı John Kennedy’nin bir sözü var. Zaferin bin babası çıkar, yenilgi yetim kalırmış. 28 Şubat tartışmalarını izledikçe aklıma o söz geliyor. Sahi kimin eseriydi 28 Şubat? Şike tartışmalarını izlerken de aynı duyguya kapılıyorum: Kimse sorumlu değilse benim hesabıma yazın oldu olacak.