01 Şub 2009 09:05
Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:31
' KİM DAHA MARJİNAL?... HÜRRİYET Mİ TARAF MI?..'
Taraf yazarı Murat Belge'den ilginç soru...
"Marjinal" olmak
Tarihte bir rastlantı gibi görünen bazı şeyler pek öyle rastlantı değildir. "Tarih" dediğimiz o sürecin bir "amacı" olacağı düşüncesine ("teleolojik tarih" anlayışı) hiç katılmam; ama bazı olgular bazı gelişmelerle birlikte gider ki bunun kendine göre bir mantığı vardır.
Taraf'ın yayına girmesiyle Ergenekon sürecinin ilerlemesinin birbirine denk düşmesinde böyle bir ilişki görülebiliyor. Bu toplumun, darbenin de aslî bir parçası olduğu bir siyaset ve yönetim anlayışından usandığı bir aşamaya gelmiştik. Daha önce bu anlayıştan çok mu memnundu bu toplum? Hayır; hiçbir zaman çok memnun değildi, ama çok zayıftı; bu gücün karşısında kendini çaresiz hissediyordu. Avrupa ilişkileri bu anlayışın dibini biraz daha oydu. Asıl önemlisi, o yapının kendi içinde, "bu iş artık böyle gitmemeli" diyenler ortaya çıkmaya başladı.
Sanırım başka etkenler de sayabiliriz, ama uzatmayalım. Toplumda böyle bir ruh hali yayılıyordu ama toplumun çıkardığı kurumlar buna cevap verecek yapıda değildi. Öncelikle medyayı kastediyorum tabii. "Mainstream" kabul edilen medya devletle klasik ittifakının verdiği ufuk kısıtlılığı içindeydi. Dolayısıyla Ergenekon soruşturması son derece önemli olguları ortaya çıkararak ilerlerken, bu medyanın başlıca çabası da aynı olguların üstünü örtmek, tartışmayı çarpıtmak, bilgiyi bulandırmak vb. oldu.
Ama toplumsal dinamikler Taraf'ın da doğmasına yalnız imkân tanımakla kalmadı, bunu neredeyse teşvik etti. Bu da, yakın tarihte, Milât gibi bir olay oldu.
Tavır alışını özetlediğim türden medyanın en belirleyici parçası Hürriyet'tir ve bu olayın başlamasından bu yana aldığı tavır çok nettir. Sorun, tabii, yalnız "Ergenekon" değil. Merkezinde onun yer aldığı, onun kendince yararlanmaya çalıştığı, eski ve yeni, bir yığın sorunu var bu ülkenin: Kürt sorunu, Ermeni sorunu, demokrasi sorunu, Kıbrıs sorunu, anayasa sorunu vb. Bunların hepsinin karşısında da Hürriyet'in ne söyleyeceği, ne yapacağı önceden bellidir.
Yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök, şu sürecin başından beri, Taraf'ı "marjinal" ilân etmeye çalıştı. Gazetenin korkusuzluğu, sözgelişi Genelkurmay Başkanı'na kafa tutmaktan kaçınmaması, Taraf'ı, TSE ölçülerine göre, belki "benzersiz" yapıyor. Ama "benzersiz" olmak, "marjinal" olmakla aynı şey midir?
Merkez çarpık çurpuksa, "eksantrik", yani "merkez-dışı" olan, daha "sağlıklı"dır. Öyle bir siyasî kültür empoze edilmiş ki bu ülkede, "demokrat" veya "liberal" olmanız suç, "insan hakları" diyorsanız "vatan haini"siniz; "darbe"ye karşıysanız sizden alçağı yok. Yani "mainstream" denilen çizgi ("ana-akım" mı diyeceğiz, ne diyeceğiz?) böyle belirlenmiş.
Evet, ama şu dönemde değişmeye başlayan da bu. Dün ele aldığım, Milliyet'te yayımlanan anket bu değişimin göstergelerinden sadece bir tanesidir. Anket, mecburen, "inanıyor musunuz? İnanmıyor musunuz?" türünden sorular soracak. Aslında buna inanmayan yok! "Hükümetin uydurmasıdır" diye cevap verenler de öyle olmadığını çok iyi biliyorlar, ama bu siyasette durmayı tercih ettikleri yer nedeniyle, öyle cevap vermeleri gerekiyor. "İnanıyor musun" sorusunun altında yatan asıl soru, "Bunun gidebildiği kadar deşifre edilmesini istiyor musun" sorusu. Çoğunluk buna "evet" diyor, yüzde yirmilerde bir kesim de "Hayır, ordu vesayeti sürmelidir" diyor.
"Mainstream" Hürriyet, o yüzde yirminin gazetesi, demek ki?
Öyleyse, kim "marjinal"?
Bir "fikir", bir "anlayış" bir toplumun bilincinde "yeni" ve "alışılmadık" olabilir. Aynı zamanda, muhafazakâr güçlerin aldığı tepkisel tavırla, "tehlikeli" de sayılabilir. "Demokrasi" ve "serbest seçimle belirlenen yönetim" fikirlerini XIV. Louis zamanında savunsaydınız, sizi uzun yaşatmazlardı. Peki bu, "demokrasi ve serbest seçim" fikrinin "marjinal" olduğunu mu gösteriyor?
Bir gazeteye "yönetmen" olan biri, mesleği gereği, topluma karşı hem "analitik", hem de "sezgisel" antenleri son derece duyarlı biri olmalı, toplumdaki "trend"leri daha suyüzüne vurmadan sezebilmeli, işinde bunların gereğini yapabilmeli. O zaman, bunu beceremeyenlerin "marjinal" olduğunu iddia etme hakkını kazanır.
Ya da, XIV. Louis çağında, "Bunlar, 'demokrasi' diye ne idüğü belirsiz bir kalıba tutunmuş marjinaller, saltanat düşmanları! Bunlara kulak vermeyin!" diyerek geçebilir tarihe.
Murat Belge /Taraf
Tarihte bir rastlantı gibi görünen bazı şeyler pek öyle rastlantı değildir. "Tarih" dediğimiz o sürecin bir "amacı" olacağı düşüncesine ("teleolojik tarih" anlayışı) hiç katılmam; ama bazı olgular bazı gelişmelerle birlikte gider ki bunun kendine göre bir mantığı vardır.
Taraf'ın yayına girmesiyle Ergenekon sürecinin ilerlemesinin birbirine denk düşmesinde böyle bir ilişki görülebiliyor. Bu toplumun, darbenin de aslî bir parçası olduğu bir siyaset ve yönetim anlayışından usandığı bir aşamaya gelmiştik. Daha önce bu anlayıştan çok mu memnundu bu toplum? Hayır; hiçbir zaman çok memnun değildi, ama çok zayıftı; bu gücün karşısında kendini çaresiz hissediyordu. Avrupa ilişkileri bu anlayışın dibini biraz daha oydu. Asıl önemlisi, o yapının kendi içinde, "bu iş artık böyle gitmemeli" diyenler ortaya çıkmaya başladı.
Sanırım başka etkenler de sayabiliriz, ama uzatmayalım. Toplumda böyle bir ruh hali yayılıyordu ama toplumun çıkardığı kurumlar buna cevap verecek yapıda değildi. Öncelikle medyayı kastediyorum tabii. "Mainstream" kabul edilen medya devletle klasik ittifakının verdiği ufuk kısıtlılığı içindeydi. Dolayısıyla Ergenekon soruşturması son derece önemli olguları ortaya çıkararak ilerlerken, bu medyanın başlıca çabası da aynı olguların üstünü örtmek, tartışmayı çarpıtmak, bilgiyi bulandırmak vb. oldu.
Ama toplumsal dinamikler Taraf'ın da doğmasına yalnız imkân tanımakla kalmadı, bunu neredeyse teşvik etti. Bu da, yakın tarihte, Milât gibi bir olay oldu.
Tavır alışını özetlediğim türden medyanın en belirleyici parçası Hürriyet'tir ve bu olayın başlamasından bu yana aldığı tavır çok nettir. Sorun, tabii, yalnız "Ergenekon" değil. Merkezinde onun yer aldığı, onun kendince yararlanmaya çalıştığı, eski ve yeni, bir yığın sorunu var bu ülkenin: Kürt sorunu, Ermeni sorunu, demokrasi sorunu, Kıbrıs sorunu, anayasa sorunu vb. Bunların hepsinin karşısında da Hürriyet'in ne söyleyeceği, ne yapacağı önceden bellidir.
Yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök, şu sürecin başından beri, Taraf'ı "marjinal" ilân etmeye çalıştı. Gazetenin korkusuzluğu, sözgelişi Genelkurmay Başkanı'na kafa tutmaktan kaçınmaması, Taraf'ı, TSE ölçülerine göre, belki "benzersiz" yapıyor. Ama "benzersiz" olmak, "marjinal" olmakla aynı şey midir?
Merkez çarpık çurpuksa, "eksantrik", yani "merkez-dışı" olan, daha "sağlıklı"dır. Öyle bir siyasî kültür empoze edilmiş ki bu ülkede, "demokrat" veya "liberal" olmanız suç, "insan hakları" diyorsanız "vatan haini"siniz; "darbe"ye karşıysanız sizden alçağı yok. Yani "mainstream" denilen çizgi ("ana-akım" mı diyeceğiz, ne diyeceğiz?) böyle belirlenmiş.
Evet, ama şu dönemde değişmeye başlayan da bu. Dün ele aldığım, Milliyet'te yayımlanan anket bu değişimin göstergelerinden sadece bir tanesidir. Anket, mecburen, "inanıyor musunuz? İnanmıyor musunuz?" türünden sorular soracak. Aslında buna inanmayan yok! "Hükümetin uydurmasıdır" diye cevap verenler de öyle olmadığını çok iyi biliyorlar, ama bu siyasette durmayı tercih ettikleri yer nedeniyle, öyle cevap vermeleri gerekiyor. "İnanıyor musun" sorusunun altında yatan asıl soru, "Bunun gidebildiği kadar deşifre edilmesini istiyor musun" sorusu. Çoğunluk buna "evet" diyor, yüzde yirmilerde bir kesim de "Hayır, ordu vesayeti sürmelidir" diyor.
"Mainstream" Hürriyet, o yüzde yirminin gazetesi, demek ki?
Öyleyse, kim "marjinal"?
Bir "fikir", bir "anlayış" bir toplumun bilincinde "yeni" ve "alışılmadık" olabilir. Aynı zamanda, muhafazakâr güçlerin aldığı tepkisel tavırla, "tehlikeli" de sayılabilir. "Demokrasi" ve "serbest seçimle belirlenen yönetim" fikirlerini XIV. Louis zamanında savunsaydınız, sizi uzun yaşatmazlardı. Peki bu, "demokrasi ve serbest seçim" fikrinin "marjinal" olduğunu mu gösteriyor?
Bir gazeteye "yönetmen" olan biri, mesleği gereği, topluma karşı hem "analitik", hem de "sezgisel" antenleri son derece duyarlı biri olmalı, toplumdaki "trend"leri daha suyüzüne vurmadan sezebilmeli, işinde bunların gereğini yapabilmeli. O zaman, bunu beceremeyenlerin "marjinal" olduğunu iddia etme hakkını kazanır.
Ya da, XIV. Louis çağında, "Bunlar, 'demokrasi' diye ne idüğü belirsiz bir kalıba tutunmuş marjinaller, saltanat düşmanları! Bunlara kulak vermeyin!" diyerek geçebilir tarihe.
Murat Belge /Taraf