26 Kas 2013 15:43
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:46
Kılıçdaroğlu'ndan o isimlere ağır eleştiri; Siz sanatçı olamazsınız!
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında konuştu.
Kılıçdaroğlu, bir uyuşturucu davasındaki ifadelere dayanarak
açıkladığı belgelerle "Siz Suriye’ye silah sevkiyatı yapıyorsunuz,
Türkiye’de üretiyorsunuz, jandarma kontrolünde gönderiyorsunuz"
dedi.
İşte Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satır
başları:
Yeni bir iklim var. Eğer iyi çalışırsak, halka gidersek inanın
bu halk bizi baş tacı yapacak. Neden? Kul hakkı yemiyoruz, köşeyi
dönmüyoruz, akrabaları işe yerleştirmiyoruz. Temiz siyaset
yapıyoruz, her kuruşa saygı gösteriyoruz. Ben hepinizle özellikle
gençlerle gurur duyuyorum. Hafta sonu Osmaniye’deydim. Narenciye
üreticileri diyor ki battık, bittik. Gübrenin ortalama fiyatı 200
liradan 800 lira oldu ne yapacağız diyorlar. Bir şey yapacaksınız
sizi ezenleri sandığa gömeceksiniz. Emeklisi, öğretmeni, çiftçisi
memnun değil. Kim memnun bu düzenden?
"24 KASIM TÜRKİYE'NİN AYIPLI BİR
TARİHİDİR"
Onlar da biz de biliyoruz kim memnun bu düzenden. Yeriniz
belli CHP’dir. Öğretmenler bizim umudumuz. Öğretmenlik yüce bir
meslektir. Ortak bir görüştür öğretmenin yüceliği. Yeryüzünde
öğretmenlikten daha şerefli bir meslek yoktur denilmiş. Bu kadar
önemli.
24 Kasım Öğretmenler Günü’ydü. Öğretmenlerin dertleri var.
Yürüyüş yaparlar dertlerini dile getirirler. Öğretmenler sokağa
çıktılar. Anayasal haklarını kullanıyorlar. İktidarın ilgisizliğini
anlatacaklar halka. Ne oldu? Önce TOMA’lar, sonra biber gazı sonra
su
Öğretmene şiddet. 24 Kasım Türkiye’nin ayıplı bir tarihidir.
Kimi öğretmenin ayağı, kolu kırıldı. HZ. Ali demiş ki bana bir harf
öğretenin kırk yıl kölesi olurum.
"SENİ ADAM ETMEYE ÇALIŞTILAR, OKUSUN
SEN"
Sen ne yapıyorsun? Bırak bir harf öğretmenin kölesi olmayı
şiddet uygulatıyorsun. Seni adam etmeye çalıştılar, okudun sen. Sen
ne yaptın güvenlik güçlerini seferber ettin. Hani sen diyordun:
Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum. Öğretmeni köle
etmeye çalışıyorsun sen. Ataması yapılmayan binlerce öğretmen var.
Atama bekliyorlar. MEB’in kadroları boş. Oraya da atama yapılmıyor.
Bu öğretmenler çocuklara hayatlarını veriyorlar, en büyük katkıyı
yapıyorlar. Ama siz onlar kendini sorunlarınız dile getirmesinler
diye acımasızca dövüyorsunuz. Ekim 2013: Yoksulluk Sınırı: 3147
lira. En düşük Öğretmen aylığı: 1947 lira. Öğretmeni
itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar, döverek yapmaya çalışıyorlar.
Bilimin önünde kimse duramaz, sen bile duramazsın.
ÖĞRETMENLERE ŞİDDET
Öğretmenlerin çoğu borçlu, yürümesin de ne yapsın. Kimisi
simit satıyor, kimisi kağıt topluyor. Nedir bunlar? Yüzde 66.9’u
umutsuzluk içinde. Bu kadar zor koşullarda olan öğretmenler için
bakın bu diktatör ne demiş. Öğretmenlerin 15 saat çalışıp
yüksek maaş alması haksızlık değil demiş. Verdiği maaşı yüksek
görüyor. En çok öğretmeni çalışan ülke Türkiye.
EN ZENGİN BAŞBAKAN
Başbakan 4 ay tatilleri var, kazanıyorlar diyor. Sen yırtık
ayakkabıyla siyasete girdiğini söyledin, şimdi çık bu öğretmenlerin
karşısına dünyanın en zengin Başbakanı olduğunu söyle
söyleyebilirsen. Kefenin cebi olsa bunlar kefeni de doldurur. Sizi
kucaklayan parti CHP’dir.
"BU REZALET HÜKÜMETLERİ GÖTÜRÜR"
Ahmet Alkan, Mehmet Baransu, Amberin Zaman, bunlar bir
gazetede köşe yazıları yazıyorlar. Casusluk iddiası ile bunların
telefonları dinlenmek isteniyor. Ama önce gidiyorlar bir iki hakim
ayarlıyorlar. Kod ismi kullanılıyor, gerçek isimler değil. dinlenme
kararı alınıyor. Yürekli bir avukat bunu takip ediyor. "Böyle
rezalet olmaz" diyor. Bir insanı dinlersin ama yasalara uygun
olarak. Yargıçta dinlenecek kişinin kimliğini görerek adam gibi
görür karar verir. Ama Allah büyük ya, bir mektup yazdı. Efendim
diyor yargıçlarla anlaştık, kod adı kullanmaya, onlarla beraber biz
bu işi kurtardık diyor. MİT yasasının 6. Maddesinin 4. Fıkrası.
Dinlenen kişinin kimliğinin açıkça yazılması lazım. Normal bir
demokraside bu rezalet hükümetleri götürür. O yargıcı götürür. O
MİT Müsteşarını götürür. Ama onları emin olun bu halk
götürecek.
Birazda güzel bir konuya değineyim. Geçen hafta Ahmet Kaya’yı
tartıştık. Ben hayatta olsaydı Gezi’cilerin yanında olurdu.
Dolayısıyla onların yanında olurdu diye düşüncelerimi söyledim.
Erdoğan grup toplantısında bir konuşma yaptı. Hiç yorum
yapmadım. Bir hafta bekledim. Konuşma şu “Ödül töreninde Ahmet
Kaya’ya saldırdılar. Kimler saldırdı? Gezi Parkı'nda bize
saldıranlar kimse onlar saldırdı. Şimdi diyorlar ki ben o sırada
tuvaletteydim, dışardaydım. Ulan hepiniz oradaydınız. Kamera
kayıtlarında hepinizi görüyoruz”
"SANATÇI KORKMAZ"
Neden bir hafta bekledim? Herhalde bunların içinden bir
sanatçı şunu der. “Bizi eleştirirsin ama bize ulan diyemezsin”
hiçbiri diyemedi. Sizin sanatçılığınız su götürür artık bu
saatten sonra. Üstelik bunlar Gezi’ye katılmayanlar. Erdoğan’ın
yanında olanlar. Önünde diz çökenler. Bir başbakanın önünde diz
çöken, başbakan ulan dediği zaman sesini çıkarmayan kişiye dünyanın
hiçbir yerinde sanatçı denmez.
Eğer ben bu lafı etseydim, ulan hepiniz oradaydınız deseydim.
Bunlar koro halinde neler neler söylerlerdi. Neden? Çünkü bizim hoş
görümüzü biliyorlar. Ama korku dağları egemen. Sanatçı korkmaz.
Sanatçı rüzgara karşı yürüyen adamdır. Sen sanatçının s’si bile
olamazsın. Sana hakaret ediliyor, sesin bile çıkmıyor.
Ne diyor? Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Yalancıdan
başbakan olmaz. Bunların tamamı senin adamın. Sen sırtlarına binip
gezdirsen de bir şey demez. Yeri geldiği zaman akil adam diye
sokaklarda gezdiriyorsun, sonra ulan diyorsun. Sana sesini bile
çıkartmıyor.