Kılıçdaroğlu, İmamoğlu, Yavaş kolları sıvıyor! “Anti - Özgür Özel Cephe” mi kuruyorlar?
Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, Özgür Özel’e karşı kazanların kaynatılmaya başlandığını, Kılıçdaroğlu, İmamoğlu, Yavaş’ın Özel’e karşı bir ittifak kurma çabası içine girdiklerini ileri sürdü…
Efendim: anlaşılan CHP’de çok geçmeden gene kazanlar kaynamaya başladı. Şaşırtıcı değil. Çünkü zaten CHP’de “hesaplaşma” bitmemiş sadece dondurulmuş yahut ertelenmişti. (Bu konudaki yazılarıma bakılabilir, uyarılarıma “Yok canım, o kadarda olmaz” diyenlere duyurulur!) Şimdi artık can havliyle mi, panikle mi yoksa hesap gereği mi adımlar atılmaya, kokular çıkmaya başladı bilinmez. Lakin bazıları istedikleri kadar reddetsinler bu saatten sonra yok sayılamaz. İşaret fişekleri çoktan atıldı bile!..
Alarm Çanları Çalmaya Başladı!..
Anlaşılan CHP’de Özgür Özel’in seçim zaferi sonrası artan etkisinden dolayı birileri rahatsız. O kadar rahatsızlar ki düne kadar birbirine düşman olanlar, nefret edenler bile bir yeni “Kutsal İttifak” etrafında toplaşacağa benzerler. Özgür Özel’in “kolay lokma” olacağını düşünenler yanıldı. “Nasıl olsa biz bunu kısa sürede ham yaparız” diyenler umduğunu bulamadı. Onu küçümseyenler, hatta alaya alanlar, bulunduğu mevkiyi layık görmeyenler yahut “Orayı zaten benim desteğime borçlu” diye düşünenlerin evdeki hesabı çarşıya uymadı. Bu yüzden “Alarm çanları” biraz erken çalmaya başlamış görünüyor. “Umulmadık taş baş yarar” ya da “ufak tefek gördün, Karamürsel sepeti mi sandın?” misali oldu!..
Peki bunlar kim mi? Çok basit. Öncelikle Kemal Kılıçdaroğlu ve çevresi. Bu cephede başı çeken o. Zaten kurultayda kaybettiğinden beri köşesine çekilmeyen, kendine bir “Karargâh” kuran, sürekli belli mesajlar veren ve bir plan güttüğü anlaşılan CHP’nin Eski Genel Başkanı şu sıralar hayli faal. Belki biraz intikam amaçlı biraz da sonrasına dair hesap içinde oyun kurmaya çalışıyor. O kadar ki olanlardan asıl sorumlu tuttuğu İmamoğlu ile yakınlaşmaya bile razı. İlk adımda Özel’i devirmek var. (Yoksa Kılıçdaroğlu’nun yeniden genel başkan olmaya çalışacağını, en azından şu aşamada sanmıyorum. Fakat örgütte halen olan ve kendine yakın isimlerin geri plana atılmayıp, bir tür “içten kuşatma” olarak tekrar etkin pozisyonlara getirilmesini istiyor herhalde. ) Ayrıca daha fazla gecikmesi durumunda Özel’in partiye iyice yerleşeceği endişesi mevcut. Bunu kendi yapamayacağına göre İmamoğlu’na yaptırmayı tasarlıyor herhalde. Bahanesi ise “Ancak İmamoğlu ile kazanırız” olabilir. Bu eksende belki ileride İmamoğlu’na “Garanti cumhurbaşkanlığı” sözü verilebilir!..
O halde İmamoğlu buna yanaşırsa neden yanaşır? Öncelikle böyle giderse hem CHP’deki etkisi zayıflamaya başlayacak hem de ilerideki Cumhurbaşkanlığı hayalinin suya düşeceğini fark etmiş bulunuyor. Bununda önündeki en önemli engelin şu an için Özgür Özel olduğunu düşünüyor olmalı. ( Özel, her ne kadar onları işaret etse de son anda onları ekarte edip, kendisini aday yapacağını düşünüyorlar herhalde.) Dolayısıyla bunun şimdiden önünü almak istiyor. Öyle ki, dün devrilmesine omuz verdiği, sürtüştüğü, Kılıçdaroğlu’na “Arkadan hançerlendim” dedirtecek kadar hasım olan İmamoğlu her an Kılıçdaroğlu ile kol kola girebilir duruma düşebilir. Bunun onun için ne kadar doğru bir adım olacağını elbette tartışılır o başka!..
En sessiz gibi duran Mansur Yavaş ise aslında önündeki cumhurbaşkanlığı fırsatını değerlendirmek istiyor herhalde. Bunun için alttan alta çalışıyor. O da karar verici pozisyonda Özgür Özel olduğu sürece bunun pek mümkün olmayabileceğinin farkında. Lakin onun bir farkı var. Bir kez bu yol açılırsa İmamoğlu ondan daha şanslı görünüyor. (Bir süre sonra İmamoğlu ile karşı karşıya gelebilir ki düne kadar hafiften sürtüşmeye başlamışlardı zaten) İş “Kaş yapayım derken göz yarma” ya da dönebilir. Buralar sanki Yavaş için daha kaygan bir zemin sayılabilir. Gene de bir oyun planı olmalı. Ayrıca bunun için bir “ekip” oluşturduğu söyleniyor. Kılıçdaroğlu ona ne önerebilir bilemiyorum!
Asıl Endişe “Normalleşme” Adımları mı Oldu?..
Ancak bütün bunlara ilaveten asıl endişenin “Normalleşme” ya da “Yumuşama” adımları olduğu söylenebilir. Özgür Özel bu sayede CHP’ye ve en çok da kendisine yeni bir alan açmış görünüyordu. Bu ise CHP’nin klasik rotasından, “Kavgacı” saflaşmaların tarafı olmaktan uzaklaştırıyor ve toplumun büyük çoğunluğunun arzularına hitap ediyordu. Normalleşme adımları sanılanın aksine Özel’i daha da popüler hale getirdi. Aleyhine söylenen onca lafa rağmen Özel’e olan destek arttı. Lakin şimdi “normalleşme” sıkıntıya girmiş görünüyor. “Hazır böyleyken darbeyi vuralım” diyenler çıkmış olabilir!..
Bundan rahatsız olanların başında ise Kemal Kılıçdaroğlu geliyordu. Kemal Kılıçdaroğlu, eski “Çatışmacı” çizgiye dönülmesinin peşindeydi. (Ayrıca örgüt içinde klasik “Hemşerici / Mezhepçi / Bölgeci / Etnikçi” statükonun temsilcisi konumundaydı. Bu statükoya geri dönülmesinin peşinde görünüyordu.) Dolayısıyla “normalleşme”ye onun temsilcisi Özel’e bayrak açması normaldi. Bu açıdan bakıldığında normalleşmeyi istemeyen sadece Bahçeli değildi!..
İmamoğlu’na gelince, aslında onun böylesi kavramsal siyasetle pek arası yoktu. (Sağdan gelme olduğu için olabilir) O normalleşme dalgasının Özgür Özel’e sörf yapma imkânı tanımasından, fazlasıyla ön plana taşımasından endişeliydi. Ayrıca tahminim odur ki –su yüzüne yansımasa da- Özel’in Erdoğan’la birlikte arkasından bir iş çevirmelerinden de endişeliydi sanırım. Erdoğan’ın Özel’i Cumhurbaşkanlığı yarışında rakibi olarak görmek istediği esprisi geçerliydi. ( “Hukuki bir sorunla karşılaşmamak için biran önce CHP genel başkanı olma isteği” bile buralara bağlanabilir) Yumuşama siyaseti İmamoğlu’nu daha da geri plana çekmişti. Böyle giderse parlayan yıldızı yavaş yavaş sönebilirdi. Özel ilerliyordu!..
Mansur yavaş açısından ise “Normalleşme” ya da “Yumuşama” nın fazla önemli olabileceğini zannetmiyorum. Ya da onu etkileme ihtimali kadar önemliydi. O sadece bu yarışta geri kalmamak ve konumunu sağlamlaştırmak istiyordu o kadar. Onun tek şansı ittifaklarını geniş tutmak olmalı herhalde. Kimseye yüzünü dönme şansı yok. Herkesle dirsek temasını sürdürmek zorunda. Yarın öbür gün herkesin desteğine ihtiyacı olabilir. Popülaritesi daha çok Ankara ve belli bir kesimle ile sınırlı görünüyor. Oysa örneğin İmamoğlu, İstanbul’u aşmış durumda ve herkese seslenebiliyor. Yavaş, Özel’in onları dışlaması durumunda sırtını mümkün olan en geniş kesime dayamak zorunda.
Düşmanımın Düşmanı Dostumdur!..
Sonuç olarak ne olacak derseniz? Baltalar topraktan çıkacak görünüyor. Karşılıklı entrikalar, ayak oyunları, kara propaganda ve taktik savaşları yaşanacak. CHP’deki Özgür Özel karşıtı cephe saflarını sıklaştırıp, siperlerini güçlendirme uğraşısına girişecek. (Dananın kuyruğu önümüzdeki “Tüzük kurultayı” dolayısıyla kopacağa benzer. Bunun seçimliye çevrilip çevrilmemesi noktasında iş kızışacak gibi.) Lakin bu cephenin handikabı şu. Bunlar aslında ve aynı zamanda birbirlerinin hasımları. İstedikleri kadar “dost” gülücükler atsınlar gerçek bu. Dolayısıyla bunları bir araya getiren “Düşmanımın düşmanı dostumdur” anlayışı. Fakat gene o yüzden dağılmaya da çok müsait. Birinin istediği olmazsa veya eksik kalırsa her an bozulabilir. Araya giren başka hesap dışı faktörlerde olabilir!
Peki Özgür Özel ne yapacak? Onun elindeki en büyük kozu genel başkan oluşu ve genel başkanlık yetkileri. Karşı cepheyi bu yetkileri kullanarak dağıtmaya çalışabilir. Üzerine fazla gelirlerse karşı-hamlelere yönelebilir. Örgüt içinde bazı düzenlemelere yönelebilir. Karşı tarafın hareket alanını sınırlayacak önlemler alabilir. Bu arada kamuoyunu ve medyayı kullanarak diğerlerini sıkıştırabilir. Ancak her ne yaparsa yapsın, daha genel başkanlığının başlangıcında böyle güçlü rakiplerle uğraşması ve şayet gerçekleşirse karşısında adı konulmamış bir “ittifak” bulması onu zora sokabilir ve konumunu tehlikeye atabilir. Uzlaşmanın zemini şu an için fazla yok görünüyor. Bu cepheyi bölmek, zayıflatmak en azından kendine karşı tarafsızlaştırmak için muhtelif atraksiyonlar yapabilir. Tabii bütün bunlar sözü geçen varsayımların gerçekleşmesine bağlı.
Bu yöndeki gelişmeleri izlemeye devam. Bakalım süreç dediklerimi doğrulayacak mı?..
26. 06. 2024
NOT1: Bu hareketlenmenin ilk boyutu olarak kemal Kılıçdaroğlu – Mansur Yavaş görüşmesi gerçekleşti. Her ne kadar “Özel bir gündemimiz yok. Rutin bir istişare yemeği” türünden açıklamalar yapılsa da şimdi birdenbire gündeme gelmesi manidar. Bu rutin görüşmeler daha önce neden yapılmıyordu acaba?
NOT 2: Her ne kadar reddedilse bile merkezinde Yavaş’ı cumhurbaşkanlığına taşımak olan bir çabanın yürütüldüğünü düşünüyorum. Koray Aydın ve DP Genel Başkanı Gültekin Uysal istedikleri kadar reddetsinler bu cenahta bir temas trafiği sürdüğünü zannediyorum.
NOT 3: Özgür Özel’in Kılıçdaroğlu’nun Mansur Yavaş ve olası Ekrem İmamoğlu buluşmasını “parti içi normalleşmeye dair kıymetli, önemli ve desteklediği adımlar” olarak tanımlamasını hayli gülümseyerek okudum. Renk vermemeye çalışan ama içten içe bir endişenin yansıdığı ifadeler olarak baktım.
NOT 4: bence bu görüşmeler içinde en önemlisi Ekrem İmamoğlu ile yapılacağı söylenen görüşme. Dün İmamoğlu’nun telefonlarına dahi çıkmayan Kılıçdaroğlu’nun toplantı sonrası ifadesi işin nereye doğru gitmekte olduğunu verecek bence.