Kılıçdaroğlu Alman Bild'e konuştu: Erdoğan bir diktatördür!
CHP lideri Kılıçdaroğlu, Alman Bild gazetesine çarpıcı açıklamalarda bulundu.
T24'te yer alan habere göre, Ana muhalefet lideri ve CHP Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün gerçekleştireceği Berlin
ziyaretinin hemen öncesinde verdiği söyleşi Alman BİLD gazetesinde
Kılıçdaroğlu’nun ağzından “Erdoğan bir diktatördür” başlığıyla
yayımlandı.
“Erdoğan’ı diktatör yapan en önemli üç gerekçe nedir?” sorusuna
CHP’li lideri Kılıçdaroğlu, “Birincisi, sadece kendisinin doğruları
bildiğine ve söylediğine inanıyor. İkincisi, partisini tek başına
yönetmek ve ona hükmetmek istiyor. Üçüncüsü de her demokrasinin
temelini oluşturan yasamayı ve yargıyı, yani anayasayı hiçe
sayıyor” cevabını verdi.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alman Bild gazetesine verdiği söyleşi
şöyle:
Sayın Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ı size göre diktatör yapan en
önemli üç gerekçe nedir?
Birincisi, sadece kendisinin doğruları bildiğine ve söylediğine
inanıyor. İkincisi, partisini tek başına yönetmek ve ona hükmetmek
istiyor. Üçüncüsü de her demokrasinin temelini oluşturan yasamayı
ve yargıyı, yani anayasayı hiçe sayıyor.
Onu daha çok hangi despota benzetirsiniz?
Erdoğan benzeri görülmemiş bir diktatördür, başkasıyla
karşılaştırılması zordur.
Şansölye Merkel mülteci pazarlığında Erdoğan hanedanına
güvenmekle yanlış kişilere mi itimat etti?
Hayır. O, demokratik kuralların gereklerine uygun davrandı ve
anayasa temelinde seçilmiş olan Başbakan ile, sayın Davutoğlu ile
müzakere etti.
Erdoğan’a siz güveniyor musunuz?
Hayır. Soruyorum size: Demokrasiyi ayaklar altına alan birine,
kendi ülkesinin anayasasını tanımayan, yönetimi altında basın
özgürlüğü fiilen ortadan kalkan birine nasıl güven duyulur ki?
Üstelik yeni başbakanın da bir Erdoğan kuklası olacağı daha
şimdiden belli.
Şansölye Merkel’in mülteci pazarlığını müzakere ettiği
Başbakan Davutoğlu geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan
tarafından istifaya zorlandı. Avrupa şu an endişeli: Acaba Türkiye
ile varılan mülteci anlaşması iptal olur mu?
Hayır. Çünkü bu anlaşma bir tek şahıs ile değil, Türk devleti ile
yapıldı. Erdoğan Türkiye değildir ve hiçbir zaman da
olmayacaktır!
Peki Erdoğan, mülteci akınını tekrar dilediği gibi
Avrupa’ya yönlendirme biçiminde AB’ye şantaj yapma gücüne sahip
değil midir?
Mültecilerin sırtında böylesi bir tutum benimsemek ancak bir utanç
teşkil eder, üstelik Türk mantalitesi de bu değildir. Ancak kesin
olan bir şey var: Yeni başbakan kim olursa olsun, AB ile varılan
mülteci anlaşması tehlikede değildir.
Geçtiğimiz Cuma günü yaptığı bir konuşmasında Erdoğan AB’yi
ciddi anlamda rencide etti. Mülteci konusuna ve varılan anlaşmaya
ilişkin aynen şu ifadeyi kullandı: “Biz yolumuza gidiyoruz, sen de
yoluna git...”
Burada Erdoğan kendini devlet ile bir tutuyor ve öyle davranıyor.
AB tarafından buna verilen yanıtın son derece isabetli olduğuna
inanıyorum. Uluslararası anlaşmaların bireylerle değil, devletlerle
yapıldığı beyan edildi. Fakat Avrupa’nın genel anlamda Erdoğan’ın
şahsıyla fazlasıyla meşgul olduğuna inanıyorum. Bu durum Avrupa’nın
konumunu zayıflatıyor. Daha kötüsü, Türk demokratlarının da
konumunu zayıflatıyor.
Türk vatandaşlarına vize muafiyetinin sağlanması için
AB’nin aradığı koşulları Türkiye’nin Haziran sonuna kadar yerine
getireceğine inanıyor musunuz?
Cumhurbaşkanının değil, meclisin karar vereceği bir konudur bu.
Parlamentoda da bu reformlardan yana olan bir çoğunluk bulunuyor.
Milletvekillerinin bir taraftan Türkiye’nin AB‘ye tam üyeliğinden
yana olmaları, ama öte yandan da Avrupa standartlarına onay
vermemeleri zaten büyük bir çelişki olurdu.
AB‘nin talepleri arasında, keyfî olan terörle mücadele
mevzuatının hafifletilmesi de yer alıyor. İlgili hükümlerin
gelişigüzel bir anlayışıyla her şeye ve herkese karşı uygulanmaması
isteniyor. Erdoğan’ın buna ısrarla direnmesinin nedeni
nedir?
Erdoğan terörle mücadeleyi kendi kişisel hedefleri için istismar
ediyor. Böylece kendini milletin tek kurtarıcısı olarak sunmak
istiyor.
Burada dikkat çeken bir durum söz konusu: Erdoğan Kürt PKK
ile mücadele ederken tüm olanaklarını seferber ediyor, IŞİD’e ise
yoğun destek sağladı.
İtiraz ediyorum: Erdoğan her ikisini desteklemiştir – PKK’yı da.
Onun yöntemi budur: Terör gruplarını önce destekler, çatışmaları
tırmandırır, sonra da kurtarıcı sıfatıyla müdahale eder. Valilere,
PKK’nın silah depolarına dokunmayın emrini verdiği Güneydoğu‘da da
böyle olmuştur.
Hükümet lideri Davutoğlu’nun artık yer almadığı bu ortamda
Erdoğan’ın hedefine ulaşması gibi bir tehlike bulunmuyor mu?
Referanduma giderek başkanlık sistemini getirebilir ve böylece bir
güç tekeli yaratmış olur.
O, Türk halkına karşı ve özgür seçimle gelmiş olan onurlu Türk
Meclisine karşı böyle bir mücadeleyi kazanamayacaktır. Bu şekilde
olacak bir anayasa değişikliğini biz asla kabul etmeyeceğiz.
Hâlihazırda Türkiye’de tüm büyük gazetelerin yürüttüğü ve
Erdoğan planının tüm sorunların tek çözümü olarak pazarlandığı bir
kampanya devam ediyor.
Tüm büyük medya kuruluşlarının Erdoğan tarafından nasıl kontrol
edildiğinin bir kez daha kanıtlanmasıdır bu. Amaçları doğrultusunda
propagandasını da bu şekilde yönetebiliyor.
Peki siz bununla nasıl baş etmeyi
öngörüyorsunuz?
Bir tür sokaktan sokağa bilgilendirme mücadelesi yürüterek. Tüm
ülkeyi dolaşarak, meydanlara çıkarak insanlara gerçekleri
anlatacağız.
Ama Erdoğan’a oy veren Türklerin oranı yüzde 50’nin
üzerinde...
Evet ama, onun seçmenlerinin 150 senelik anayasal geleneğimizi
tahrip etmek isteyebileceklerine gerçekten inanıyor musunuz? Bizim
yurttaşlarımıza soracağımız soru çok basit: ‘Tüm ülkeye tek bir
adamın, tek bir ailenin hükmetmesini gerçekten istiyor
musunuz?’
Sırada bambaşka bir konu var: Jan Böhmermann’ı tanır
mısınız?
Evet, adını duymuştum.
İkinizin ortak bir yönü var: 2000 kadar Türke karşı olduğu
gibi Erdoğan‘ın size karşı da başlattığı bir hakaret davası var.
Böhmermann’daki gerekçe hicivli şiiriydi. Peki sizin suçunuz
neydi?
Kendisine ‘diktatör bozuntusu‘ demiştim. Bunun üzerine bana dava
açtı ve ‘siyasi sapık‘ ifadesiyle hakaret etti. Bundan dolayı da
ben kendisini dava ettim. Aramızda işler bu şekilde devam ediyor
işte...
Söyleşimizin başında, özgür basının Türkiye’de baskı
altında tutulmasından bahsettiniz. Gazetecilerin tutuklandığı,
gazetelerin devlet eliyle kapattırıldığı, kadın hakları
savunucularının gösterilerinin coplarla dağıtıldığı bir ülke
demokratik bir ülke midir?
Hayır. Bizde demokrasi yoktur. Ama bir gün demokratik bir ülkeye
sahip olabilmek için çok uzun zamandır süren bir mücadelemiz var.
Erdoğan ise bizi bu hedefimizden giderek uzaklaştırıyor.
Erdoğan’ın hedefi ‘Türkiye İslam Devleti’ni kurmak
mıdır?
Hayır. O bu ülkeyi kendi imparatorluğuna dönüştürmek istiyor. Onun
için İslam sadece bu doğrultuda kullandığı bir araçtır. Dini eğer
cidden önemsiyor olsaydı çünkü, vergilerden elde edilen milyarları
herhalde kendi şatafatı ve lüksü için savurmazdı, örneğin o devasa
gösteriş Saray’ında olduğu gibi.
Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulduğu modern
Türkiye, kurucusu Kemal Atatürk ile doğdu. Erdoğan bugün onun
mirasını mı yok ediyor?
Erdoğan’ın hedefi budur. Fakat Erdoğan, Mustafa Kemal Atatürk’ün
mirasını yok edemeyecek kadar küçük ve zayıftır.