Keskin Kalem'den Faruk Bildirici'ye Ayşe Arman tavsiyesi: "Boşuna kendini üzüyorsun!"
Medyaradar'ın gizemli yazarı Keskin Kalem yine medya dünyasında ses getirecek bir yazıya imza attı.
Sevgili Dostlar, Medya Mahallemizin Güzide İnsanları
Nasılsınız?
Nasıl geçti sizlerden uzak kaldığım o güzelim haftalar?
Bilemezsiniz, tahmin de edemezsiniz!
Kolay değil vallahi de billahi de.
Her zaman derim, zaman hazinedir!
Tüketirken kıymetini bilin.
Ömrümün en az 45 yılını bu mahallede, eski tabirle Bab-ı Ali'de
geçirmiş büyüğünüz olarak “zamanın değerini
bilememişlerden” birisiyim. Geç oldu ama Rukiyem ve
torunların değerini anladım, vaktimin büyük kısmını onlarla
geçiriyorum.
Takdir-i İlahi, kimse bilemez anjiyo geçirmiş, stent takılmış pamuk
gibi yumuşak, zerre kin tutamayan, ama fesatlıkları da unutamayan
yüreğimin ne vakit tekleyeceğini!
Belki kimileriniz ‘tez zamanda dursun’ diyordur.
Canınız sağolsun, Allah benim on mislim ömür nasip etsin size!
Sevgili Dostlar, şunu herkesler bilsin ki yaşım 80’i bulmadan
heybemdekileri paylaşmak, esip gürleyen ikiyüzlü medya
soytarılarını ortaya saçmaya yemin etmiştim. Amacım da ahirete
vicdanen rahat gitmek.
Neyse, geleyim saadete Sevgili Dostlarım...
Medya Mahallemizin Güzel İnsanları,
Bizim mahallenin iflah olmaz ‘kibirdik abidesi’
topluluğundan ‘hınç-al’ ruhlu adamını
bilmeyeniniz yoktur.
Ne acıdır ki çoğunuzun oldum olası ondan hazzetmediğinizi de
biliyorum.
O ki, evrenin en ücra köşesindeki her bir mikro organizmayı bile
herkesten daha iyi bilir!
* * *
Kendisi dışında aklına fikrine, işine becerisine hayran olduğu
birinin olabileceğini düşünüyor mudur acaba?
Sanmam!
Dünya medyasında gelmiş geçmiş en özel isminin kendisi olduğunu
düşünüyordur.
Sevgili Dostlar sözünü ettiğim büyük insanın, yaratılmış en özel
Türk insanının Hıncal Uluç olduğunu bi çırpıda
anladığınızdan çok eminim!
Kendimi günlerdir zor tutuyordum, Hıncal Efendi hız kesmeden bu
mahallenin 20 yıllık değerli bir muhabirine, NTV’den Korhan
Varol’a adeta nefret kusmaya devam edince, artık daha
fazla susamadım. Susamazdım da!
Bi sabah uyandım, traşımı olurken aynaya bakıp kendime bayağı
kızdım; “ey uşağım bu adama iki çift lafını ne zaman
diyeceksun?”
Hıncal Efendi senin anladığın dilde, ona buna reva gördüğün üslupta
yazacağım. Ne bi fazla, ne bi eksik!
* * *
Sen ki benim gibi 80’nine merdiven dayamış, hukuki açıdan ehliyeti
sorgulanacak hale gelmiş bir adamsın. Bizler bir miras davasında ya
da başka bir konuda mahkemeye düşsek hakim hemen akli
melekelerimizin zayıflayıp zayıflamadığını belirlesin diye Adli Tıp
Kurumu’na havale eder!
Birbirimizi iyi biliriz.
Açık diyeyim, yıllardır bizim medya mahallesinde ne o benden ne de
ben ondan hazzetmişizdir!
Ayrı dünyaların insanıyız!
Yolumuz, 1980’lerde, merhum Ercan Arıklı’nın
yayımladığı Erkekçe ve Kadınca
dergilerinin hazırlandığı Levent’te, Gelişim
Yayınları binasında kesişmişti. Ben o dönemin efsane
dergisi NOKTA’da kısa süren bir macera
yaşamıştım.
Rahmetli Ercan Arıklı da, tıpkı Hıncal Uluç gibi sınıfsal açıdan bu
memleketin insanlarına tepeden bakan, sınıfsal yönden küçümseyip
cahil cühela muamelesi yapanlardandı.
Hıncal ile neredeyse 20 yıl oldu tek bir kere karşılaşmadım.
Hem nereden karşılaşacağız ki?
O ne belediye otobüsü ne de minibüs bilir? Vapura binmiş midir,
sanmam!
Denizle ilişkisi lüks yatlarda yaptığı Boğaz turundan
ibarettir.
Gelişim Yayınları binasında iki-üç defa
Ali Kocatepe ve Duygu Asena ile
aynı masa etrafında oturmamızın dışında katlanmak zorunda kaldığım
başka bir ortam çok şükür yok!
Rahmetli Duygu Asena’yı toprağa verdiğimiz
Zincirlikuyu Mezarlığı’nda görürüm diye gözlerim
boşuna aranmıştı.
Gelelim saadete!
Hıncal Uluç, İstanbul Kuruçeşme açıklarındaki Su
Ada’da (Galatasaray Adası) kaçak yapılaşmanın belediye ekiplerince
yıkılmasına ilişkin canlı yayınlarından dolayı NTV’nin başarılı
muhabirlerinden Korhan Varol’u aşağılamış, iğrenç
ifadelerle kişilik haklarına da saldırarak sözde eleştiride
bulunmuştu.
Hıncal değerli muhabir kardeşimiz için "Cahil, hukuk
cahili, gazetecilik cahili, yayıncılık cahili" ifadelerini
kullanmıştı.
Ey Hıncal Efendi, sen ne anlarsın muhabirlikten? Hayatında
kaç toplumsal olay, kaç deprem, kaç polisiye olay, kaç siyasi lider
mitingi vs. takip ettin?
Onun bunun sponsorluğunda gidilen turistik geziler, festivaller,
rahmetli Cüneyt Koryürek sayesinde izlenen
olimpiyat oyunları dışında bir de güzellik yarışmaları gibi saçma
sapan şeyleri yazmaktan başka ne maharetin var Allah’ını
seversen?
Sana NTV’de program yaptırılmıyor diye nasıl çıldırdığını
iyi biliriz!
Sabah ve ATV el değiştirdikten, yılmaz ve kayıtsız şartsız AK
Parti’nin sesi olduğundan bugüne dek geçen yaklaşık 10 yıldır tek
bir kere iktidarı Korhan Varol için kullandığın
üslupta eleştirebildin mi? Ya da AK Partili belediyelerde yaşanan
bir olumsuzluk için kalem oynatabildin mi?
Defalarca hesabını ödemiş olan Mustafa Sarıgül ve
oğulları hakkında hiç yazabildin mi? Hani Şişli
Belediye Başkanı Hayri İnönü ile mahkemelik oldukları
konularda diyorum!
Ne kadar zampara olduğunu yazmaktan başka ne yaptığını merak
ederim?
Haksızlık etmeyeyim, kız arkadaşlarına ilk çıktığında yurt dışından
vibratör getirdiğini anlatmıştın: “Ben misal, vibratör ilk
piyasaya çıktığında buradaki kız arkadaşlarıma getirdim ve her
Avrupa'ya gidişimde ne kadar vibratör siparişi aldığımı tahmin
edemezsin. “ demiş, Avrupa'dan Türkiye’ye vibratör
taşıdığını belirtip “O zamanlar gümrükler rahattı. Şimdi
getiremezsin, havaalanında bavulunun içini kabak gibi görüyorlar.
Getirdiğim vibratörler de çok makbule geçti. Hatta erkekler, "Ya
getir de şu kadından kurtulayım"dedi" demiştin.
http://www.sonsayfa.com/Haberler/Saglik/Hincal-Uluc-Viagrayi-anlatti-71138.html
Bak Hıncal Efendi!
Cesaretin varsa şu A Haber’i bi mercek altına al.
Bir dönem, salya sümük FETÖ elebaşı denen psikopat vatan haini
Fetullah Gülen’i yere göğe sığdıramayan ne kadar
‘gazeteci’ görünümlü zat-ı muhterem varsa orada
yayın yapıyor. Şimdi de FETÖ kuçu kuçularına saydırıyorlar.
Sahi merak ettim; 15 Temmuz alçaklığına kadar FETÖ elebaşı
müptezelin car car propagandasını yapan Nazlı
Ilıcak’ı cezaevinde ziyarete gittin mi Hıncal
Efendi?
Sen Nazlı’yı çok severdin bir dönem…
Hatırlıyorum, bir keresinde “Nazlı Hanım yürekten, içten
demokrattır. Nabza göre şerbet veren, menfaati nerdeyse ona göre
yazan değil.” demiştin!
http://imgarsiv.sabah.com.tr/2008/03/12//haber,83A04B2BFBD94788A3A7C77EB5180582.html
Buldun aslanlar gibi gazeteci kardeşim Korhan
Varol’u, yerden yere vurdun. Hem de haksızca.
Korhan Varol kardeşime de bir nasihat; madem geleceğin
gazetecilerine üniversitede ders veriyorsun, onlara sakın
“bir önceki yayında söylediklerinizi sonraki bağlantılarda
bahsetmeseniz de olur” deme!
Kimse izlenme oranlarında yüzde 1-2’yi geçmeyen NTV’yi kesintisiz,
an be an takip etmiyor. Kimse bütün gün NETEVE başında değil!
Her bağlantıda, ilk kez senin haberini izleyenlere 5 N 1 K
çerçevesinde olayı, yeni gelişmeleri de vurgulayarak papağan gibi
A’dan Z’ye tekrar edeceksin!
* * *
Hıncal Uluç için daha fazlasını yazmayı zul sayarım!
Hiç ama hiç değmez. Herkes ederi kadar. Bu kadarı bile fazlaydı
aslında.
Noktalarken MFÖ’nün efsane şarkısının sözleri acaba onun için mi
yazılmıştı diye sormadan edemeyeceğim?
Peki peki anladık
Her şeyden sen anlarsın
Peki peki anladık
Her şeyi sen bilirsin
En güzel gurubu sen kurdun
En güzel ritmi sen buldun
En iyi dalgıç sensin
En güzel filmi sen çektin
Peki peki anladık
En güzel sen bakarsın
Peki peki anladık
En güzel sen ağlarsın
….. Bu güzelim şarkı bi dolu konuda “en” diye uzayıp gidiyor!
Sen neymişsin be Hıncal Uluç!
* * *
Bir iki satır da haftalardır köşesinde, bazı muhabir, yönetici ve
yazarların Hürriyet binasını ofisleri gibi kullanıp, kişisel çıkar
peşinde koştuklarını yazan, o çeteyle mücadelenin ‘yılmaz
savaşçısı’ diyeceğim Faruk Bildirici için!
Ankara’nın değil Türk basınının yüz akıdır ak saçlı Faruk
Bildirici.
Kardeşim yaşta diyorum. Çünkü 60’ına merdiven dayadığını
düşünüyorum. Aramızda 20 yıla yakın bir yaş farkı var.
Hürriyet gazetesinin okur temsilcisi (Ombudsman) Faruk Bildirici,
üniversitelerin gazetecilik bölümlerinde “etik
dersi” olarak okutulacak yazılarıyla çok özel biridir.
Ancak köşesinde yazdıklarına, dikkat çektiklerine kulağını tıkayan,
yarabbi şükür diyenleri gördükçe medya mahallesinin yarınları için
umudum neredeyse hiç kalmıyor.
Gazetenin başına büyük umutlarla oturtulan Fikret
Bila da okumuyor mu Faruk’un yazdıklarını acaba?
İktidar olamamış hükümet başkanları gibi durma be Fikret
kardeş!
Faruk Bildirici gazetenin dokunulmaz, ayar verilemez çılgını
Ayşe Arman’ı yazmıştı geçen Mayıs ayında.
Hürriyet Gazetesi okur temsilcisi Faruk Bildirici,
okurlardan gelen şikayetler üzerine Ayşe Arman ve
Sibel Arna'nın Instagram hesaplarını incelemiş,
söz konusu yazarların hesaplarında Doğan Grubu Yazılı Basın Yayın
İlkeleri’ne aykırı bir şekilde "ürün yerleştirme"
yapıldığını söyleyerek "Okur temsilcisi (ombudsman) olarak
ilkeleri hatırlatmakla yükümlüyüm" demişti.
O yazı üzerine Ayşe Arman da, patronajdan aldığı güçle Faruk
Bildirici için “anlat anlat heyecanlı oluyor”
dercesine sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlarında ürün
yerleştirmenin etikle falan alakası olmadığını savunmuştu!
Arman, kendisini Instagram’dan ‘reklam yapmak’la
suçlayan Hürriyet Okur Temsilcisi Faruk
Bildirici’ye, ‘Burası benim özel alanım,
istediğimi yaparım’ mesajını göndermiş, ‘CART DİYE
KOYARIM’ diyerek ‘Ürün yerleştirme bana uymaz’ başlığı
altında cevap vermişti.
Bu kadın yazarın adet günleri sancısından, şehvetli halvet
olmalarına kadar edep medep bilmeden yazıp çizdiklerini hatırlatmak
istiyorum Faruk Bildirici kardeşime; “boşuna kendini
üzüyorsun!"
O Ayşe Arman ki, 2014 yılında 301 madencinin can verdiği Soma
faciası için Manisa'ya olay yerine gittiğinde skandal bir fotoğraf
çektirmişti. Yani ne yas evine, ne de geleneklere falan saygısı
vardı. Arman Hanım samimiyet testinden geçemeyeceği bir fotoğraf
karesiyle belleklerde yer etmişti. Soma’da kolunda Prada çantası,
güzünde Ray-ban gözlüğüyle poz veren Ayşe Hanım facia karşısında
çok sarsılmıştı!
Bak sevgili Faruk Bey; Ayşe Arman dedin mi on kere düşüneceksin! O,
Aydın Doğan ve kızlarının en gözdelerindendir! O mu,
sen mi dendiğinde tabii ki Ayşe denecektir!
İşte bu gerçek sebebiyle çevremdeki dostlara Faruk Bey kardeşimin
bu haftaki yazısında Ayşe Arman’a cevap veremeyeceğini söylemiştim.
Ayşe’nin “cart diye koyarım” demelerine Faruk
kardeşimizin bir cevap veremeyeceğini, hatta onun seviyesine
alçalmayacağını düşünüyordum. Yanılmadım!
Bu arada Faruk Bildirici’nin Ankara’da Hürriyet büro çalışanlarını
evinde ağırladığı ‘Yaza Merhaba’ partisine
imrendiğimi de demeden geçemeyeceğim!
* * *
Sevgili ve değerli can dostlarım!
Korkaklara dair bir iki cümle daha yazmadan sizlere veda
etmeyeceğim.
FETÖ denen pislikle, hainler güruhuyla savaşan Reis’le ne kadar
gururlansak azdır.
Bu memleketin bekası, birlik ve beraberliği için büyük bir şans
olan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında durmak
15 Temmuz gecesinden sonra kutsal bir görevdir.
Bu FETÖ denen ABD’nin ve Batı ülkelerinin uşağı Fetullah
Gülen’in ne büyük bir bela olduğunu göremeyenlere yazıklar
olsun.
FETÖ’nün medyadaki abilerinden Ekrem Dumanlı denen
korkak zibidi geçenlerde kucağına oturduğu ABD’den video mesaj
yayınladı.
FETÖ operasyonlarının ardından bu korkak Dumanlı sırra kadem
basmıştı.
Efendisi Sam Amca’nın yanına kaçan, buradaki arkadaşlarını satan
Ekrem Dumanlı videoda "Hodri meydan, ben
geldiğimde Ahmet Turan Alkan'ları, Atilla Taş'ları, Şahin
Alpay'ları, Mustafa Ünal'ları, Ali Bulaç'ları bu güzel insanları
bırakacaksanız söz hemen dünyanın herhangi bir havaalanından ilk
fırsatta binip İstanbul'a ineyim" diyordu.
Ben de bu Dumanlı yaratığına iki laf edeceğim;
Zaman gazetesindeki makam odana uzanan koridorda kaç tane kapı
vardı? O kapılar neden parmak izi güvenlik sistemiyle donatılmıştı?
Yanına gelenler kaç kapıdan parmak izi vererek geçebiliyordu? Sen
ne özel adamdın ki yanında üç tane ‘özel kalem
sekreterleri’ diye bir ekip vardı? O adamlar dinleme ve
şantaj üssünüzdeki görevli abileriniz miydi acaba? Kaç kadın
çalışanının çekmecesine mesaj notları eklediğin güller verip
tacizde bulundun? Mehmet Kamış adlı yardımcınla
beraber tacizlerinize tepki gösteren kaç kadın çalışanın işine son
verdiniz? Zaman gazetesi ile Cihan Haber Ajansının binası medya
merkezi görünümlü FETÖ’nün arşiv ve şantaj merkezi
miydi değil miydi?
Bak Ekrem Dumanlı, soyadın gibi biri olduğun aşikar! Rabbim
Başakşehir’deki evinin önünde bir akşam üstü bağırıp çağırıp küfür
ettiğin kuryenin gözyaşlarını unutmaz.
* * *
İki laf da Hrant Dink ile Ahmet
Kaya için memlekette nefret duygularının tohumlarını
ekenlerden biri diye bilinen Ertuğrul Özkök’e.
Yaşar Kemal’in manevi evladı diye de bilinen bir
dünya yıldızı ressamın yatında katında, onun tüm sergilerinde
yanında pozlar vererek gününü gün eden, avanta gezileri çok seven
Ertuğrul Özkök beyefendi!
Cesaretin varsa bir dönem kankan olan şu Ekrem Dumanlı ve
çetesinin yazsana?
Onların kanallarında. FETÖ’nün ajandasına hizmet ettiğin günleri,
onların paçavra yayınlarında Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a nasıl
nefret kustuğunu unutmadım. Arşiv de unutmadı!
FETÖ’nün mağdur ettiği, hayatından çaldığı Nedim
Şener’e yaptığını asla unutmayacağım. Nedim kardeşim bu
vatanın bekası için yiğitçe mücadele veren sayılı güzel gazeteciden
biridir.
Nedim yalnız değil Ertuğrul efendi! Ondaki şan,
şeref ve itibarın binde birine sahip olmayanların iftiralarına
kimse inanmıyor.
Bak Ertuğrul Efendi; kafaları bulandırmaya çalıştın. Bu senin her
zamanki taktiğin. Sadece internetteki yazında küçücük sözde
düzeltme yaparak Nedim’e atmaya çalıştığın çamur çok şükür ki
yapışmadı. Hem zaten yaptığın kimseyi de şaşırtmadı, çünkü
böylesi bir zavallılığı sadece senin gibi biri yapabilirdi.
* * *
Hayırlı olsun Nagehan Hanım!
Radar sayesinde haberim oldu. Nagehan Alçı Milliyet gazetesinden
Habertürk’e transfer olmuş!
Nagehan Hanım, Hint kumaşı bir genç aydınımız! Kapanın elinde
kalıyor!
Kocası Rasim Ozan Kütahyalı ile birlikte bir dönem
FETÖ elebaşına ve onun emniyet ile yargıdaki kuçu kuçularına sabah
akşam biat eder, methiyeler düzerlerdi. Hatta onlara Bank
Asya’sından yalı daireleri için milyon dolar kredi bile
verilmişti. Kıyak babından!
Nagehan Alçı Hanımefendi 4 yıl önce Gezi kalkışması sırasına
“Kabataş'ta genç bir kadını sırf başörtülü olduğu için
yüzlerce vandal dövdü, üzerine idrarını yaptı.” diyen,
skandal palavrayla memleketi birbirine düşüren güruhtaydı!
Kabataş skandalıyla adı tarihe kazınan Nagehan Alçı ve
Balçiçek İlter aynı gazete ile aynı televizyon ekranında
buluştular. Keşke aynı yalanın borazanlarından İsmet
Berkan’ı da alsalar yanlarına!
FETÖ elebaşının yanına gidip biat etmiş medya patronlarının
yatacak yeri yok!
Sayın Turgay Ciner ve Kenan Tekdağ beyler, haksız mıyım?
Nazlı Ilıcak adlı müptezel ile CNN Türk ekranında car car eden
Nagehan Hanım bundan böyle Habertürk gazetesinde derin ve engin
fikirleriyle memleketi aydınlatacak, Habertürk TV’de de program
yapacak. Vah benim memleketim, vah benim medya
mahallem!
Sahi Nagehan ve eşi Rasim Ozan Kütahyalı bir dönem evinde kadeh
tokuşturdukları Nazlı Ilıcak’ı cezaevinde ziyarete hiç gittiler mi
acaba? Merak ettim sadece!
* * *
Medya Mahallemizin Güzel İnsanları;
Bana yazmaya, bilgi ve belge göndermeye devam edin nolur!
İnsan dertleşince, paylaşınca huzur dolu oluyor.
Her zaman ne diyorum; yazdıklarımdan rahatsız olanların hepsine tek
diyeceğim şudur; yaranız yoksa gocunmayın. Bırakın diyen dediğini
söylemeye devam etsin.
Ama yok kimi hayatlara dokunmak yerine alt-üst ettiyseniz, acısı
gün gelir çıkar aheste aheste.
Bu kadar basit.
Her başı ağrıtılan, ekmeğiyle, geleceğiyle, kariyeriyle oynanan
dostuma dediğimi de tekrar edeyim, ilahi adalete inanın
arkadaşlar.
Fındık kabuğunu doldurmayacak denli kısır hırslarla, kibir ve
küstahlıkla dünya malına tamah edip onun bunun ekmeğiyle oynayanlar
hop oturup hop kalkmaya devam etsinler.
Maskelerin düşmesi lazım! Memleketimizin buna çok ihtiyacı var.
Hadi dostlar size iyi günler.
Sevgili Dostlar, Medya Mahallemizin Güzel İnsanları;
Yaz geldi, keyfini çıkartın.
Çoğu Prompter Spikeri hanımlar acayip derecede
sabırsızlanıyorlar!
Bikinili pozlarıyla instagramda arz-ı endam etmek için adeta
çıldırıyorlar. Aziz Mübarek Ramazan bi bitsin, spikoşlarımız sosyal
medyayı ihya edecekler!
Hadi bana eyvallah!
KESKİN KALEM