Medya Mahallemizin Değerli ve Güzel İnsanları! Hepinize Merhaba. Günlerdir neden yazmadığımı merak ettiniz! Hatta sorup soruşturdunuz ve mektuplar yağdırdınız; “Keskin Kalem’e ne oldu? Susturuldu mu? Korkutuldu mu?” dediniz. Ben ekmeğini yediğim medya mahallesine son nefesime dek hizmeti “Ulvi Bir Mesele” sayıyorum. Aslında yanardağ misaliyim, zaman zaman fokurdayan bir yanardağım, lavlar saçarım! Yani, zaman zaman püskürür, zaman zaman beklenmedik hareketlilikler gösteririm. Bendeki kalp kimsede olmayan bir kalp! Kaç operasyon geçirdi, kaç darbe yedi kimse bilemez. Sağ olsun doktorlarım, yazamadığım 10 gün süresince hiç durmadılar. Geceli gündüzlü çırpındılar! Diyeceğim o ki, sağlık gibisi yok be sevgili dostlarım. Ne korku, ne susturulma! Hiç biri değil. Demem o ki; mevzubahis sağlık ise, yazı teferruattır! * * * YAPMA BE REHA! Ben sağlığımla uğraşırken, eski bir dostum da dünya malı derdindeydi. Sevgili Reha Muhtar kardeşimin kaç bin sattığını kimsenin bilemediği Vatan gazetesinden sözde sansüre uğradığı gerekçesiyle istifa ettiğini okudum! Para pul sahibi olana dek bizim Talat’ın Kahvesi’nden çıkmayan Zafer Mutlu’nun eseri olan Vatan gazetesi eski havasında değil. Demirören ailesi satın aldıktan sonra da iktidarın dümen suyunda, vasat bir gazeteye dönüştü. Son aylarda elimi sürmediğimden ne yazar ne çizer bilmiyorum! Tek bildiğim bayiden satışta üç-beş bini geçmeyen bir okur kitlesine sahip olduğu. Reha Muhtar, Vatan gazetesinde 10 yıla yakın bir süredir köşe yazıyordu. Medyaradar, “Reha Muhtar, 10 yıldan fazla süredir yazarlığını sürdürdüğü Vatan gazetesinden, son yazısının yayımlanmaması üzerine ayrıldı.” diye yazmıştı. Muhtar, gazete yönetimi tarafından yayımlanmayan yazısını, sosyal medya üzerinden kamuoyuyla paylaşmıştı. Yazının bir yerinde, "Ahmet Kaya’nın anısına saygı adına; HDP’li milletvekilleri, HDP’den yana gazeteci, yazarlar; Cumhuriyet gazetesi yazarları; FETÖ örgütüne üye olmadığı halde ‘destek yazısı yazdığı gerekçesiyle suçlanan tüm yazarlar’ özgür olmalı. Bu Vatan bizim, bu memleket hepimizin" ifadelerine yer vermişti. Reha’nın geçmiş yazılarına baktım, çok daha ağır eleştiriler içeren yazıları yayımlanmış! Aslında sansür falan filan tamamen hikâye! Gerçekten ucuz ve bayat manevralar, transfer kokan hareketler! Şimdi size aldığım bilgiyi aktarayım. Reha kardeşim, Vatan gazetesinin eski etkinliğinden ve popülerliğinden uzaklaştığını fark edip, finali mesleğe ilk başladığı yerde yapmak istiyormuş. Yani 1985 yılında ayrıldığı Milliyet gazetesine dönmek için “sansüre uğradım” muhabbetiyle Demirören ailesinin elindeki ikinci ama en prestijli markaya, Milliyet’e kapağı atma derdinde. Bunun için şu sıralar Futbol Federasyonu’nun başında olan Yıldırım Demirören’le sık sık görüştüğünü de belirtmek isterim. Her ikisi de Beşiktaş tutkunu. Reha BJK hastası bir adamdır! Hatta Vodafone Arena’daki ilk maça; Bursaspor maçının seremonisine iki yavrusunu; Mina ile Poyraz’ı maskot olarak çıkarttırmıştı. Sevgili Dostlarım! Demirören Ailesi hakkında bir bilgiyi daha paylaşmak istiyorum. Demirören Medyasında aylardır televizyon kurma çalışmaları yapılıyor. Hem de son sürat çalışıyorlar. Milliyet ve Vatan gazeteleri bünyesindeki gazetecilerin programlar yapacağı bir havuzdan beslenecek bir televizyon için hazırlıklar son aşamada. Stüdyolar kuruldu bile! İşin başında da TGRT’nin kurucu kadrosundan, deneyimli bir televizyoncu Mehmet Soysal bulunuyor. Demirören Ailesinin ellerindeki medyayı teslim ettiği Mehmet Soysal, Ulusoy ailesinin kadim dostu, Mehmet Ağar’ın da has ahbabı ve hemşerisi olarak bilinir. Reha Muhtar kardeşimiz de Vatan’a veda ederken, Demirören Medya Grubu’nun prestiji yüksek, kendisinin de ilk göz ağrısı olan Milliyet’te yazmanın yanı sıra, kurulan televizyon kanalında iddialı bir program sunmanın peşinde. Reha televizyona çıkmadığı yılların acısını çıkarma hayaliyle yatıp-kalkıyor! * * * ES MEDYA’YI “ES” GEÇEMEM! Sevgili Dostlar, Medya Mahallemizin Güzel İnsanları! Bu kadar aradan sonra o kadar çok biriken haberim, sizden gelen “değerli içerden bilgiler” var ki, hangi birini paylaşacağımı şaşırdım! En güncel olanlarla devam etmek istiyorum. Bu haberim çok konuşulacak! Hatırlarsanız, geçen hafta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın teyze çocuğu gazeteci Cengiz Er’in sahibi olduğu internet gazetesi Süperhabertv, Ethem Sancak’ın patronu olduğu ES MEDYA’yı sattığını duyurmuştu! Bilgi sağlamdı! Yazan kişi, ES Medya bünyesindeki haber kanalı 24’ün kurucu kadrosundan Cengiz Er olunca haber “dedikodu” değildi! Haber takibinde ise yılların efsane medya sitesi olan Medyaradar farkı öne çıkmıştı. Tüm medya Medyaradar’ın haberini alıntıladı. Medyaradar’ın haberi aynen şöyleydi: “Bünyesinde Star, Akşam, Güneş gazeteleri ile Kanal 24, 360 TV gibi kanalları bulunduran Es Medya'nın patronu Ethem Sancak ikinci kez medyadan çekildi. Ethem Sancak kısa süre önce odasını boşalttı, eşyalarını topladı. Sancak'ın bir süredir şirket binasına da gelmediği belirtiliyor. Sancak, daha önce de Star medya grubuna olan ortaklığını Fettah Tamince'ye devrederek çekilmiş, 3 yıl aradan sonra da Türkmedya grubunu satın almış, Star Medya Grubunu da bünyesine katarak ES Medya'yı kurmuştu. Ethem Sancak'ın medyadan çekileceği dedikoduları bir süredir konuşuluyordu. Peki Ethem Sancak medya gruplarını kime satıyor? Medyaradar'ın edindiği bilgilere göre Ethem Sancak gazete, dergi ve televizyon kanallarını Türkiye'nin önde gelen inşaat firmalarından Cengiz İnşaat'a satıyor. Türkiye Cengiz İnşaat ismine yabancı değil. İstanbul Yeni Havalimanı'nın yapımı ve 25 yıl süreyle işletme hakkını işadamı Mehmet Cengiz'in sahibi olduğu Cengiz İnşaat'ın liderliğinde Ortak Girişim Grubu 2013 yılı Mayıs ayında kazanmıştı. Türkiye'nin en uzun, dünyanın 4. en uzun otoyol tüneli olacak Ovit Tüneli'nin de yapımını Cengiz İnşaat gerçekleştiriyor.” * * * AMA ES MEDYA SATILAMADI! Sevgili Dostlar; Tekleyen kalbimdi, beynim değil. Kulaklarım da Allah’a şükür hala sorunsuz! Keskin Kalem’in radarı, Medyaradar’ın alıcılarına on basar! Haberim şöyle Sevgili Dostlarım; Bildim bileli elini cebine atmayan, alavare dalavere manevralarla iş yapmaya çalışan eski Marksist, yeni Hacı, Tillo’nun sakallısı, bir dönem FETÖ’nün elebaşı Fetullah Gülen’e kendini yakın hissettiğini söylemiş Şems kardeşimiz Ethem Sancak borç batağında. İşadamı Mehmet Cengiz'in sahibi olduğu Cengiz İnşaat'ın mali işler konseyi ES Medya’nın hesaplarını geceli-gündüzlü incelemişler. Her bir hesabı didik didik etmişler ve görmüşler ki, Dinamik Radyo-TV başta olmak üzere ES Medya bünyesindeki tüm gazete, radyo ve televizyonların bankalara, birçok şirkete milyonlarca lira borcu var! Ethem Sancak medyasını Cengiz İnşaat’a satamayınca Kalyon İnşaat Şirketi ile görüşmüş. Ben hemen diyeyim; Kalyon bu işe giremez! Şayet Kalyon grubu ES Medyayı almaya kalkarsa Rekabet Kurumu’nu karşısında bulur. Çünkü Kalyon’un elinde ATV, A Haber, A Spor, Sabah, Takvim gibi medya araçları var. Hatırlayın, geçmişte Aydın Doğan, ilk göz ağrısı olan Milliyet gazetesini satmak zorunda kalmıştı. Zafer Mutlu, perde arkasındaki patron olan Aydın Doğan’a Vatan Gazetesini satmaya kalkıştığında, Rekabet Kurumu meslek komitesi devreye girerek 2007 yılında Vatan gazetesinin Doğan Gazetecilik'e satışıyla ilgili olumsuz görüş bildirmişti! Rekabet Kurumu meslek komitesinin hazırladığı raporda, medyadaki reklam pazarı açısından değerlendirildiğinde, Vatan Gazetesi'nin Doğan Gazetecilik bünyesine katılmasıyla Doğan Grubu'nun pazarda hakim konumunun güçlenmiş olacağı ifade edilmişti. O dönem Aydın Doğan’ın medyası Türk reklam pastasının yüzde 43´lük kısmını kontrol ediyordu. Benzeri bir tablo Kalyon Medyası için geçerli. Yani medyası borç batağına düşmüş olan Ethem Sancak beyefendi için Tillo havası durumlar söz konusu! Sevgili Dostlarım! Sürekli sahip değiştiren havuz medyasının bu grubunun gedikli kayyumudur Ethem Sancak efendi. Bana gelen sağlam bilgilere göre, Ethem Bey elindeki yayın organlarının yöneticilerine her daim “kendi yağınızla kavrulun, benden para istemeyin. Kamudan gelen reklamların tonlarca parasına rağmen işleri yoluna koyamıyorsunuz” demiş. Benim onlarca yıldır bildiğim Ethem Efendinin eli cüzdanına hiç gitmemiştir. Çıkarı yoksa kimseye zırnık koklatmaz. Bir koyup on almanın hesap kitabıyla yatıp kalkar. Sevgili Medya Mahallesi sakinleri; ben her zaman açık açık konuşurum. Star, Akşam ve Güneş gazeteleri açıkladıkları tirajlarda bir satış yapamıyor. Kamuoyunda, özellikle de AK Parti tabanında itibarları kalmadı. Haberlerinin çoğu adeta “operasyon” kokan şeyler! TV kanallarından 360 ile 24, kendi çalışanları tarafından bile izlenmiyor! Hatta şunu diyeyim, AK Parti yöneticileri ve hükümetin kabine üyeleri bir dönem adres bildikleri, "bizim kanalımız" dedikleri 24 TV yerine A Haber, Habertürk, NTV ve CNN Türk'ü tercih eder oldular. Haber kanalı 24 mali açıdan büyük sıkıntı içerisinde. Ayakta kalmak için para karşılığı belediyelerin haberlerini yapan, yayınlayan bir kanala dönüştü! Yani ver parayı, haberin yayınlansın olayı. Hatta kanalın bir yöneticisinin bazı belediyelere “akçe karşılığı proje ürettiğini” de duydum! * * * MEHMET BARANSU’NUN İBRET ALINASI HALLERİ! Bugün sizlere Mehmet Baransu adlı bir maşanın hazin çöküşünden dem vurarak veda edeceğim! Kimilerinin “korkak ve karanlık gazeteci bozuntusu” dediği bavulcuyla ilgili bir şeyler diyeceğim. Silivri Cezaevi’nde duvarları yumrukluyormuş Baransu! “Vefasızlar” diye öfke nöbetleri geçirip, medya mahallemizin aba altından sopa göstererek güç elde eden, yani bir tür şantajla ayakta duran, hatta servet edinen karmaşık bir iki dostunun kendisini ziyaret etmemelerine kızıyormuş! Ekranlardan bu ülkede askeri ve siyasi yapılara, medyaya ayar çektirilen tetikçi Mehmet Baransu’dan, FETÖ’nün şimdi cezaevi kodesinde ömür çürüten sözcüsüne dair diyeceğim çok şey var. Ama düşene vurmayı sevmem! * * * Sevgili Dostlar şöyle bir hafızanızı zorlayın istiyorum! 2007’den itibaren Türkiye’yi kasıp kavuran, “askeri vesayete karşı çıkılıyor, demokrasi için geçmişle hesaplaşılıyor” yutturmacasıyla adını duyuran bir çocuk vardı. Mehmet Baransu diye tikli bir çocuk! Vatan hainlerinin biraraya geldiği FETÖ’nün tetikçilerinden bir çocuk! Eline bavul verilmiş, azgın bir boğa misali Türkiye’nin her bir yerini dinamitleyen tetikçi Baransu! The Cemaat’in yemlediği, o sayede adını duyuran ve sonra hakikaten de kendini bir halt sanan bu çocuk kiminle yükseldiyse onunla düştü. FETÖ’nün ayak takımından olsa gerek ki; Eyüp Can’dan Ekrem Dumanlı’ya Emre Uslu’dan Tuncay Opçin'e kaymak tabaka yurt dışına kaçarken Mehmet Baransu denen çocuk hapiste. Bu kullanışlı eleman bir dönem bir televizyon kanalının daimi yorumcusu bile yapılmıştı! Şimdi bodoslamadan mevzuya giriyorum; Bu ülkede Bakanlık koltuğunda da oturmuş bir işadamı var; Mehmet Ali Yılmaz. Medya dünyasında adını duyurduğu yıllardan beri tanırım. Şimdi TVEM diye bir televizyon kanalının patronu! Ruslarla iş tuttuğunu duymuştum. Kanalı battı, gitti! Gerçi hala film falan yayınlayarak ayakta durmaya çabalıyor ama nafile! Bu kanal çok gazeteci öğüttü! Hatta kanalının başına bir ara şimdi Almanya’ya sığınıp Alman devletinin piyonu olarak konuşturulduğu izlenimine yolaçan bir dönemin büyük şöhretlerinden biri de oturtulmuştu. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçenlerde “Kendi ülkesinde sağa sola hırlayan terörist yardakçılar da Avrupa’daki saraylarda süklüm püklüm ağırlanmaktan memnuniyet duyuyorlar herhalde.” dediği Can Dündar’dan söz ediyorum. TVEM kanalı, Mehmet Baransu’nun önemli bir mevziiydi. Spor yorumcusu yapılmıştı! “Serbest Vuruş” adlı bence kalitesiz bir programda, Fenerbahçe formasıyla uyuyan, şimdi sakal bırakıp hidayete erdiğini dillendiren Büşah Gençer’le aynı masadaydı. Büşah Gençer’in ‘Sevgili’ diye hitap ettiği Mehmet Baransu ile birlikte kimler yoktu ki o programda! Lemi Çelik, Sabri Ugan ve Adnan Aybaba. Aziz Yıldırım başkanımızı hapse koyduran FETÖ çetesinin önemli bavulcusu Mehmet Baransu, yine bir Fener aşığının, Büşah Gençer’in kanatları altındaydı! Hiç hazmedemediğim bir görüntüydü! Şimdi soruyorum! Yukarıda adını saydığım spor yorumcuları vesair ile medya mahallemizin ‘Ardahan Çetesi’, televizyon ekranlarından bir dönem “sevgili” diye hitap edilen Mehmet Baransu’yu, FETÖ çocuğunu ziyarete gittiler mi? Gidip iç çamaşırı, cigara vs. ihtiyacını gideren oldu mu? * * * Baransu’ya TV ekranlarından “Sevgili” diye hitap etmek yerine haddini bildirmiş, en cesur ve delikanlı tepkiyi göstermiş Mustafa Hoş’u da hatırlatmam gerekir! AK Parti’nin bi dönem en güçlü sesi olan 24 haber kanalını kuran Mustafa Hoş, 2012 yılında bir Temmuz akşamında Mehmet Baransu’ya “yalancılığının tescil edildiğini” vurgulamış, “kendisiyle gazeteciliği tartışmayacağını” söylemişti! Uğur Dündar da Mehmet Baransu denen FETÖ tetikçisine “ana rahmine düşmeden önce gazetecilik yaptığını” canlı yayında ifade edip, “mahkemeye verilmeye değmez bir insan olduğunu” cesaretle haykırmıştı. Dündar, Baransu adlı gazeteci bozuntusuna “büyük yalancı olduğunu” herkese duyurmuştu. * * * BİR DÖNEM İTİBARLI ADAMDI! Balyoz ve Ergenekon gibi Türkiye’yi alt üst eden, tüm fay hatlarını paramparça eden davaların tetikçisi olan bir isimdir Mehmet Baransu. Bir dönem bayağı itibarlıydı! Şimdi ise fosss… Meslek birliği olarak anılmasından hicap duyduğum Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ödül de vermişti bu herife! Mehmet Baransu, Cemiyet bünyesinde düzenlenen ve Sedat Simavi’nin anısını kirleten gazetecilik ödülüne layık görülmüştü! FETÖ’cü abilerinden Ali Fuat Yılmazer, Zekeriya Öz, Emre Uslu, Ekrem Dumanlı ve Tuncay Opçin’den aldığı talimatları yerine getiren, hayatları karartan adamın adıdır Baransu. Yasemin Çongar ablasının, Ahmet Altan abisiningözde ismi Mehmet Baransu. Rasim Ozan Kütahyalı’nın, Nagehan Alçı’nın, Nazlı Ilıcak’ın toz kondurmadığı, yere göğe sığdıramayıp methiyeler düzdüğü Baransu! Bu arada hemen bir parantez açayım! Balyoz kumpasının da organizatörlerinden olan ve 75 yıl hapis cezası istemiyle yargılanan Tuncay Opçin, ABD'de Houston yakınlarında yaşamını sürdürüyor. Teröristbaşı Gülen'in talimatları doğrultusunda FETÖ'cüleri örgütleyen Opçin, 15 Temmuz sürecinde Türkiye'yi işgal girişimi için ABD'de oluşturulan kara propaganda merkezini de koordine eden isimdi. Mehmet Baransu’ya haddini bildirmiş cesur gazeteciler Nedim Şener ve Lube Ayar’ı da unutmadım! * * * NEDİM ŞENER’DEN KESKİN KALEM’E MEKTUP! Sevgili Dostlar, Mehmet Baransu adlı FETÖ tetikçisinin de aralarında bulunduğu terör örgütü tarafından zindanlara atılmış değerli meslektaşım Nedim Şener’i, cesur tavrından dolayı hep takdir etmişimdir. Adeta tek başına bu FETÖ tayfasına karşı mücadele veriyor. Medyada bir dönem FETÖ’cülerle iş tutmuş, bugün “kandırıldık” diyen sahtekarlara karşı hala seviyeli bir tavır sergilemesine çok şaşırıyorum! Bravo Nedim Kardeşim! Asil ve ahlaklı duruşuna devam et! Nedim Şener geçen gün yazdıklarım için bir mektup göndermiş. Virgülüne dahi dokunmadan paylaşıyorum! Sayın Keskin Kalem “Keskin Kalem tavsiye etti: Fatih Portakal'ın çiftliğinden beslenmelisiniz!” başlıklı yazınızda benden söz ederken hak etmediğim ölçüde övmüşsünüz. Yazınızın sonunda da, “Ercan Gün’ün en kısa sürede yargı önünde aklanıp mahpusluktan kurtulması, özgürlüğüne kavuşmasını temenni ediyorum. Aklanır ve kısa sürede cezaevinden çıkıp FOX Haber’deki önemli görevine dönerse kim ne diyebilir ki?! O gün gelirse Nedim Şener kardeşimizden de kocaman bir ÖZÜR YAZISI bekleyeceğim!” demişsiniz. Umarım ben haksız çıkarım ve özür dilerim. Bu durum gazetecilik mesleğinin aklanması için önemli bir sınav olacak. Çünkü bir gazetecinin bir gazeteci cinayetinde algı yaratmak için görev yapmasından korkunç bir şey olamaz. Keşke bu cinayette sorumlular MİT, Jandarma ve polis istihbaratçıları, savcı, hakım, mülkiye müfettişi gibi kamu görevlileri ile sınırlı kalsa, kalsaydı. Ama sadece okuduğum ifade metinleri bana bunu söylemiyor. Jandarmalarla katil Ogün Samast’ın yan yana göründüğü ve İstanbul’da Ercan Gün ve TRT Fox kanalının eline geçen 1 dakikadan az süresi olan görüntülerin sanki Samsun Jandarmasından alınmış algısı yaratmak bence habercilik sayılmaz. Hrant Dink cinayeti zaten başından beri algı yönetimi üzerine yürüdü. 10 yıl adaletin gecikmesinde rol oynayan unsurlardan birisi de buydu. Ve bu algı yönetiminde gazeteciler büyük rol oynadı. Yalnız cinayetten hemen sonra bu görüntüler üzerinden değil, yıllar sonra Adem Yavuz Arslan’ın, Nazlı Ilıcak ve Bayram Kaya’nın kitapları Zaman gazetesi, Bugün gazetesi yazıları hep bu algı yönetimine hizmet eden çalışmalardı. Onlar polisi, savcısı, hakimi ve gazetecisiyle, Silivrisiyle kaleminden başka bir şeyi olmayan tek başına çalışan benim üzerime çullanmayı tercih ettiler. Aradıkları adalet değil Dink cinayetindeki FETÖ’cü istihbaratçıları kurtarmaktı. Zaman geçti tarafımdan bedeller ödendi şimdi FETÖ’cü istihbaratçıların da yargılandığı davada tanık olarak ifade vereceğim. Allah’ın adaleti… Sayın Keskin Kalem Şunu bilin ki Hrant Dink cinayetinde 2008’den beri istihbarat yalanlarını yazdım, herkese sadece gerçeği anlattım. Karşınızda hiç utanmadım. Ama şimdi utanıyorum, neden biliyor musunuz? Gazetecilik adına, mesleğimiz adına. Çünkü bir gazeteci, meslektaşımız Hrant Dink cinayetinden tutuklu. İddialar ve tespitler ciddi. 22 Ocak 2007 günü DHA’nın geçtiği ve 24 Ocak’ta Jandarma Genel Komutanlığı’nın Jandarma ve Ogün Samast görüntülerinin 1 Şubat 2007’de TGRT FOX’ta “Samsun Otogar Jandarma Karakolunda Çekilen görüntüler” diye yayınlamanın “acele etmekle” açıklanır yanı yok. Zira o görüntüler yayınlanmadan 2 gün önce Ercan Gün ve FOX yönetiminin elindeydi. Ayrıca İstanbul’da ele geçen görüntüleri sanki Samsun’da ele geçirmiş gibi yapmak için Samsun’a gitmek gazetecilik ile açıklanamaz. Eğer amacı “haber kaynağınım Jandarma zannedilsin” diye bir açıklama yapılırsa bu inandırıcı olmaz. Zira Basın Kanunu bile haber kaynağının gizliliğine izin veriyor. Hele hele zaten elinde olan görüntüleri Samsun Jandarma’dan almış algısı yaratmak için Samsun’a gidip oradan cep telefonunla Samsun Jandarma’sının 362 437 56... nolu telefonunun arayıp 56 saniye görüşme yapmış izlenimi vermek ise adamı gazeteci değil suç ortağı yapar. Çünkü kısa süre önce ortaya çıktı ki Samsun’da yakalanan Ogün Samast’ın o görüntüleri Jandarma’da değil polis merkezinde çekildi. Orada yalnızca jandarma değil polisler de vardı. O görüntülerde Jandarma istihbaratçısı telefonda “Ramazan” diye birisinden söz ediyordu. Kimdi o Ramazan? Şu anda diğer FETÖ’cü polislerle birlikte Dink cinayetinden yargılanan Ramazan Akyürek. FOX çalışanı Ercan Gün’ün Samsun’a gitmeden 30 Ocak 2007 günü Zaman gazetesinde FETÖ’cü gazeteciler ile görüşme ve buluşma meselesine ise kendisi açılık getirecektir. Zira Faruk Mercan, Adem Yavuz Arslan, Ekrem Dumanlı kaçıp akıllarınca kendilerini kurtardılar! Ama olan Ercan Gün gibilere oluyor. Üzgünüm gerçekten üzgünüm, Hrant Dink gibi yürekli bir gazetecinin öldürülmesine, üzgünüm 10 yıldır geciken adalete, üzgünüm gazeteci cinayetinde gazetecilerin oynağı role. Ben mesleğimiz adına utanıyorum bakalım onlar da utanacak mı… * * * Bir kez daha teşekkür ediyorum Nedim Şener’e. Beni okumaya devam et Nedimcim! * * * Sevgili dostlar, kıymetli medya mahallesi sakinleri. Bayağı dolmuşum yahu. Uzun oldu gene! Hadi şimdi bana eyvallah. Haftaya görüşene dek bana her gün Karadeniz! Ver elini Kaçkarlar! KESKİN KALEM