Keskin Kalem'den al haberi: O isimlerin koltukları tehlikede!
Medyaradar'ın gizemli yazarı Keskin Kalem yine medya dünyasında ses getirecek bir yazıya imza attı.
Medya mahallesinin değerli insanları!
Bugün biraz dertleşelim istiyorum.
Arayı çok soğutmadan, bir kez daha sizinleyim
Biliyorsunuz kısa bir süre sizden uzak kaldım. Son yazımda
ayrılığın sebebini anlatmıştım.
Kalbim teklemişti. Anjiyonun yaşlı bedenimde
yarattığı yorgunluk beni epeyce yıprattı.
İnsan böyle zor dönemlerden geçtiğinde en çok zamanın
değerini anlıyor.
Unutmayın zaman hazinedir!
Ömrünün 40 yılını eski tabirle Bab-ı Ali'de ya da bugünün tanımıyla
medyada geçiren bir insan olarak bunca yılın sonunda size
söyleyeceğim tek şey şudur: “Zamanın değerini
bilin”
Özellikle de medya çalışanlarına söyleyeceğim şey şu “ Kim
olursanız olun, muhabir kameraman, editör, yönetici, zamanın
değerini bilin. Gereksiz ve temelsiz hırs ile kibrin kardeş
olup gibi saltanat sürdüğü plazalarda, peşinden koştuğunuz para,
mevki ya da para…
Her ne ise aranıza mesafe koyun. Zaman akıp gidiyor. Hırs ve kibir
her gün sizi esir alıyor. Uzak durun...
Bunları yazmaktaki amacım; akıl vermek, ahkam kesmek değil…
Sizlerden öyle mailler geliyor ki, bu yaşımda, onca yıllık medya
ihtiras rüzgarının tanığı olmuş olan ben bile küçük dilimi yutacak
hale gibi oluyorum.
Birazdan aşağıda yazdıklarımı okuduğunuzda “üç kuruşluk
hevesler uğruna ya rab! Ne fırıldaklar dönüyor?”
diyeceksiniz.
Şimdi biraz mahallede neler olduğuna bakalım.Önce
Doğan Grubu...
Çünkü orada önemli gelişmeler var.
Değirmenci ‘Hayır’ı ile Çekirge ‘Evet’i arasındaki Aydın
Doğan
Şüphe yok ki son dönemin en çok konuşulan meselesi
İrfan Değirmenci’nin Kanal D’den olaylı
ayrılığıydı.
İrfan Değirmenci vakası artık kepazelik mi dersiniz,
utanmazlık mı? Ya da Doğan Grubu’nun siyasete göre pozisyon
almak için yalakalık yapması mı? Yoksa hepsi mi?
Tek vaka bu da değildi Doğan Grubunda. Hürriyet Gazetesi’nden
Cansu Çamlıbel Nobel Edebiyat ödüllü Orhan
Pamuk ile bir söyleşi yaptı.
Orhan Pamuk röportajında referandumdaki tercihinin
“Hayır” olduğunu söyleyince röportaj
yayımlanmadı.
Ardından tepkiler, boykot çağrıları geldi.
Sosyal medyadaki tepkiler çığ gibi büyüdü.
Dönelim İrfan Değirmenci’ye...
Değirmenci neden kovulmuştu? Referandumda neden hayır oyu
kullanacağını twitter’dan duyurduğu gerekçesi ile.
Ama bir sorun vardı Doğan Grubunda referandum oyunu açıklayan tek
kişi irfan Değirmenci değildi. Mesela ne demişti Fatih
Çekirge? Ben yıllardır başkanlık sistemini savunan birisi
olarak elbette, 'Evet' diyorum. Hem de kendisine
oyunun rengini açıklaması için çağrı yapan rakip gazetenin yazarı
Mahmut Övür’e yanıt olarak.
Değirmenci işinden kovuldu. Fatih Çekirge halen görevde. Çekirge
gibi yazılarında “Evet” sinyali verenler de halen
görevde... Onlara kimsenin gücü yetmiyor doğal olarak.
Peki Doğan Grubu ne demişti İrfan’ı işten atma gerekçesi olarak..
“Doğan Yayın Grubu olarak “tarafsızlık” en temel
ilkemizdir”
İşte utanmazlık dediğimiz şey tam da bu...
“Bağımsız bir yayın kuruluşu olarak varoluşumuzun en büyük
dayanağı budur” yani “Tarafsızlıktır”
diyeceksin sonra “Evet” diyeceğini köşesinden
ekranlarından duyuran dahası herkesi evet demeye davet eden
isimleri görevinde tutup, “Hayır” diyeni kapı
önüne koyacaksın.. Üstüne bir de açıklama yapıp
“Tarafsızlık” filan diyeceksin...
Şimdi herkes gibi biz de soralım? İrfan Değirmenci gönderildi, peki
evet diyen Fatih Çekirge ve diğerleri de “Tarafsızlığı
ihlalden “ kovulacaklar mı?
Bu sorular çok sorulunca köşeye sıkışan Doğan Grubu yeni bir
açıklama yaptı. O açıklamada da özellikle sunucu ve ekran
yüzlerinin “Tarafsız” olması gerektiğini köşe
yazarlarının Doğan Yayın Grubu ilkeleri kapsamında yorum
yapabileceğini açıkladı. Yani buna göre İrfan Değirmenci
ekran yüzüydü. Yorum yapamazdı. Buna karşılık Fatih Çekirge ise
istediği yorumu yapabilirdi.
Sonra ne oldu dersiniz?
Fatih Çekirge’den ikinci bir evet yazısı
geldi.
Şimdi bu iki örneği neden uzunca anlattık onu söyleyelim.
Değirmenci’nin Hayır’ı ile Çekirge’nin Evet’i arasında tercihini
“Evet’ten yana kullanan Doğan Grubu’nda çok kritik
bir gelişme oldu.
Uzunca bir süredir Hürriyet’de genel yayın yönetmenliği koltuğunda
bir değişim olacağı konuşuluyordu. Sedat Ergin
gidecek, yerine gelecek isim olarak ise Fatih
Çekirge olarak gösteriliyordu. Özellikle Çekirge’nin son
dönemde izlediği politikaya da bakınca öyle düşünmemek neredeyse
imkansızdı.
Ama Hürriyet’in başına gelecek isim Çekirge değil. Amiral Gemisi
Hürriyet’in başına gelecek isim bir süre önce Hürriyet’e transfer
olan Fikret Bila..
Aydın Doğan ve damat Yalçındağ’dan arınmış Doğan ailesi
Fikret Bila üzerinde karar kıldı. Dahası Bila ile
el sıkıştı.
Ancak Doğan grubu hükümet çevreleri ile grubun yayın
politikası üzerine yaşadığı sorunları geride bırakmak için art arda
hamleler yapmıştı. Hürriyet’in deyim yerindeyse suya sabuna
dokunmayan haberciliği tam da yerli yerine oturmuşken,
İrfan Değirmenci ve Orhan Pamuk
krizi geldi.
Nobelli bir edebiyatçıyla yapılmış röportajı bile yayımlayamayan
gazete konumuna düşen Hürriyet için önümüzdeki günler radikal
değişikliklere gebe. Fikret Bila’nın yayın
yönetmenliği ilan edilecek. Halen Yayın Yönetmeni olan
Sedat Ergin’in köşe yazarı olarak devam etmesi
bekleniyor.
Katarlı Tenisçi medya sermayesini nasıl
değiştirir
Türkiye 16 Nisan 2017 tarihli referanduma hazırlanıyor.
Tarihi referandum süreci, doğal olarak Türkiye’nin önümüzdeki
yıllardaki kaderini de belirleyecek.
Biliyorsunuz bu tip dönemler büyük değişimlerin de işaretlerini
verir. Özellikle de medya da... O işaret bir kaç gün önce geldi.
NTV ve Star’ın da içinde bulunduğu Doğuş Yayın
Grubu’nun Katarlı BeIN gruba satılacağı
iddia edildi. Doğuş Grubu jet hızıyla olmasa bile
haberi yalanladı. Yalanlamayı kim, hangi sebeple yaptı bilmiyoruz.
Ancak Doğuş Grubunun yaşını başını almış yöneticilerine bu
yalanlama nedeniyle bir tavsiyede bulunalım.
Şirketlerinizin kimlerle ne alış veriş ya da pazarlık yapacağı sizi
ilgilendirir. Ama yaptığınız pazarlıkları ya da konuşmaları ulu
orta anlatmaktan vazgeçin, zira “Yaş kemale erince ağız
gevşemez”
Dönelim medyadaki değişim işaretine...
O işaret bir süre önce Digitürk’ün satışıyla gelmişti. Digitürk’ü
alan firma BeIN sports... Firma Katarlı.
O firmanın, Türkiye’ye girişi yılan hikayesine dönmüş El
Cezire ile yakından bağlantısı var. Nedir o bağlantı
anlatalım.
El Cezire medya grubu 2003'te bir spor kanalı kurmuştu, adı
“Al jazeera Sports”tu. Daha sonra Katar Emiri'nin
fonuyla, 2012'de, El Cezire bünyesinde beIN sports Fransa
ve Amerika, sonraki yıl da beIN Sports
Asya kanalları kuruldu. 2013'te El Cezire tüm spor
kanallarını kapattı ve beIN'e devretti.
2014'te de beIN El Cezire'den tamamen ayrıldı ve beIN Medya
Grubu ismiyle ayrı olarak faaliyet göstermeye başladı.
BeIN Digitürk'ü geçen yıl Ağustos ayında satın almıştı. Şirketin
CEO'su Nasır El Halifi.
Halifi, Katarlı işadamı ve eski bir tenişçi. Katar Tenis
Federasyonu'nun başkanı ve Fransa'nın Paris Saint Germain futbol
kulübünün de Ceo'su, kulubün çoğu hissesinin de sahibi.
Katar şeyhi Tamim bin el Sani'nin en yakınındaki
isimlerden biri. Öyle ki Şeyh, Nasır el Halifi'yi
2013'te devlet bakanı bile yapmıştı.
Halifi eski bir tenisçi ama belli ki Katar Emiri’nin el ve yol
vermesiyle dünyaya açılan bir medya imparatorluğunun başına geçmiş
bir isim. Başında olduğu BeIN’in Türkiye’deki yatırımları spor
kanallarıyla başladı. Türkiye referandumla tam büyük bir değişim
arefesindeyken, BeIN grup ile Doğuş grubunun isim olarak yan yana
gelmesi süpriz değil. Çünkü Bein grubun Türkiye’deki medya
yatırımının sadece Digitürk ile sınırlı kalmayacağı
anlaşılıyor.
Ferit Şahenk’in uzun süredir medyadan çıkmak
istediğine dair bilgileri de unutmayın. Bu gelişme ve dedikodular,
yalanlanan satış haberlerinin tümü, emin olun siyasetin medyadaki
sermaye yapısını değiştirmeye dönük faaliyetleri sonucunda ortaya
çıkıyor...
Zafer Mutlu’nun kanatlarının altındaki İsmail
Zafer Mutlu’nun küçük prenslerindendi İsmail
Yuvacan. İkitelli’deki SABAH binasındaki tıfıl çocuk
büyüdü artık. Uzun süredir Vatan Yayın Yönetmeni.
Şimdi diyeceksiniz ki “İsmail de kim”
Tanımazsınız.. Hiç öne çıkmadı. Hiç bomba bir haberi ya da
röportajıyla hatırlamazsınız. Biraz Sabah, sonra Yeni Binyıl
arkasından tekrar SABAH ve nihayet Vatan... Buralarda çalıştı. O
kadar.. Gittiği her gazetede yöneticiydi. Dedik ya Zafer Mutlu’nun
kanatları altındaydı hep.
Anlayın işte...
Neyse efendim. İsmail’in canı sıkkın bu aralar. Çünkü gazeteye
yerinde gözü olduğu söylenen bir isim geldi, Fuat
Bol.
Tanıyanlar Fuat Bol’u eski Türkiye yazarı olarak hatırlayabilir.
Çoğunuz şöyle de diyebilir. “Fuat Bol da kim?” siz
de haklısınız. Çünkü Fuat Bol’u da pek bilen çıkmaz.
O da İsmail Yuvacan muadili. Önemli bir haberi, bomba bir röportajı
yoktur. Eski bir köşe yazarı. Vatan Gazetesi‘nde kısa süredir köşe
yazarlığı yapıyor. Gelen bilgilere bakılırsa İsmail Yuvacan’ın
yerine geçmeye aday. Vatan yönetimi, Ankara ile ilişkileri Fuat
Bol’un daha iyi yürüteceğine inanmış görünüyor.
Sözün özü- Vatan Gazetesi’nin tepe yönetiminde
ciddi bir değişiklik beklentisi hakim.
Cumhuriyet Savcısı Murat Çağlak’a açık mektup
Sayın Murat Çağlak, bir süre önce uzun bir
soruşturma sonunda hazırladığınız ve mahkemenin de kabul ettiği 196
sayfalık FETÖ Basın Yapılanması İddianamesi’ni okudum. FETÖ’nün
medyaya neden sızmak istediğini, gazete ve televizyonları neden ele
geçirmek istediğini, tutukladığınız sanıkların hangi
motivasyonlarla hareket ettiğini artık herkesten daha iyi
biliyorsunuz...
FETÖ denen gayrı milli, dışardan kumanda edilen hainlik şebekesinin
medya faaliyetlerini, büyük bir emekle hazırladığınız iddianamede
gördük. İddianameden yaptığınız özetlerden anladığımız kadarıyla
medyadaki tüm yapılanma henüz çözülmüş değil. Bir emektar gazeteci
olarak bu şebekenin tümünün çözüldüğünü görmek için dua
ediyorum.
Sizi bilgilendirmek, dikkatinizi çekmek istediğim bir konu var. Bir
savcı olarak medyada işlerin ve ilişkilerin nasıl yürüdüğünü
bilmiyor olabilirsiniz. En önemlisi gazetecilerin kendi işlerini
yaparken işlerini nasıl yürüttükleri konusunda eksik bilgileriniz
olabilir.
İddianamedeki bazı ifadeleri okuyunca ‘Soruşturmayı
sulandırmak isteyenler var’ duygusuna kapıldım.
Avukat ve gazeteci kılığında FETÖ’cü savcı ve hakimlerin odasından
çıkmayan, şaklabanların soruşturmanızı sulandırmalarına izin
vermeyeceğinizden eminim.
Biz sizden, FETÖ’nün firari ve ellerine kan bulaşmış savcıları
Zekeriya Öz, Fikret Seçen’in başını çektiği savcı ve hakim
grubuyla, iş tutan diğer gazeteci kılığındaki teröristlerin hesap
verdiği bir soruşturma bekliyoruz.
FETÖ’cü savcıların emrindeki polislerin verdiği talimatla, haber
yazan gazetecileri de ortaya çıkarmanızı istiyoruz.
FETÖ’cü polis müdürleriyle birlikte oturup polis bülteni hazırlayan
gazetecileri bilmek istiyoruz. Gazete haberi yerine
polis bülteni yazan gazeteci kılıklı teröristlerin
uzantılarına dağıttıları “Bold”lu metinlerin
kiminle nerede yazıldığını bilmek istiyoruz.
FETÖ’cü polis müdürlerinin FETÖ’cü gazetecilerle yazdıkları haber
metinlerini, “Bu haberleri vermezsek başımız ağrır.
Emniyetten ne gelirse manşet yapın” diyen gazete ve TV
yöneticilerinin, en azından yaptıkları rezilliklerin üzerine
yatmalarına engel olmanızı bekliyoruz.
FETÖ’nün yargıyı ve polisi ele geçirdiği günlerde, “Devlet
sizsiniz. Soruşturmalarla ilgili ne verirseniz manşet
yaparız” diyerek haber dilenen aşağılık gazete ve TV
yöneticilerini bilmek istiyoruz.
FETÖ’nün soruşturmalarda yaptığı pislikleri ortaya çıkaran
gazetecileri kimlerin nasıl tehdit ettiğini , gazete ve TV
yöneticilerinin bu tehditleri nasıl ört bas ettiklerini ortaya
çıkarmanızı bekliyoruz.
Gerçekleri ortaya çıkaracağınıza inanıyoruz...
Bugünlük bu kadar yeter...
Kalın sağlıcakla sevgili dostlarım...
KESKİN KALEM