21 Eki 2016 10:09
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 21:36
Keskin Kalem bombayı patlattı! Hürriyet Gazetesi'nde yazarlar için şok karar! Sebebi Ayşe Arman mı?
Medyaradar'ın gizemli yazarı Keskin Kalem, Doğan Medya Grubu'nun amiral gemisi Hürriyet Gazetesi'nde Nisan ayından bu yana uygulanmaya başlanan kararı açıklıyor!
Bonjour Cher Amis (Merhaba Sevgili Dostlar)!
Dünkü yazımda “Oh la la Paris, zarif Paris, herkesin bildiği, görmek ve hatta yaşamak istediği Paris!” demiştim, tepki gösterenler oldu!
Fransızların kibirli ve dillerini konuşmayanlara karşı küstah olduklarından dem vuranlar mı dersiniz, Müslümanlara karşı saldırılar karşısında tepki gösterilmeyip göz yumulduğunu örnekleriyle sıralayanlar mı dersiniz!
“Fransız medyası üzerine iki kelam edecek kadar bilgin yok mu? Bize ne yediğin, içtiğin ve gezdiğin yerlerden, Fransız medyasındaki Türkiye düşmanlığına, bu yöndeki yorum ve haberlere niye değinmedin?” diyenler de bir hayli fazlaydı.
Haklısınız sevgili dostlar!
Dün gün boyu Paris yakınlarındaki Montreuil kasabasında oturan bir dostun evinde, uzun yıllar Türkiye’de görev yapmış iki Fransız meslektaşla uzun uzun memleketimiz üzerine kafa patlattık. Hem de pek dışarı çıkmadan.
Saat 21.00 sularında, Atatürk'ün yaveri ve silah arkadaşı Kılıç Ali'nin oğlu gazeteci- diplomat Altemur Kılıç’ın hayatını kaybettiğini duyduğumda, birkaç hatıramız gözümün önünde canlandı!
Altemur Abi, mesleğimizin duayenlerindendi ve rahmetli Menderes ve arkadaşlarının cuntacılar tarafından işkence edilerek yargılandıkları Yassıada Mahkemelerinin sorguya çektiği önemli isimler arasındaydı.
Altemur Kılıç, Milli Mücâdele kahramanlarından ve Üç Aliler diye bilinen bir dönemin ünlü İstiklâl Mahkemesi heyetine mensup siyaset adamlarından, Atatürk'ün "silah arkadaşı" diye yâdedilmeye lâyık az sayıdaki insandan birinin, Ali Kılıç'ın oğlu olmaktan dolayı kaymak bir hayat yaşadı!
Hatta yıllar önce "Ailemin, özellikle babam Ali Kılıç'ın toplumdaki yeri, bana hayatta önemli ilişkiler ve avantajlar sağladı. Soyadım sayesinde iş bulmam nispeten kolay oldu, kapıları açtı" demiş, genç Cumhuriyet'in bir avuç dolusu elit tabakasına mensup bir aileye mensubiyetini samimiyetle vurgulamıştı.
Amerikan hayranlığı dillere destan Altemur Kılıç’ın, dikkat çekici hâtırat kitabı, "Kılıç'tan Kılıç'a" isimli eserini duymayan, bilmeyen, okumamış olan varsa, acele etsin!
Altemur Kılıç, 4 yıl önce Yeni Çağ gazetesindeyken okuyucularına veda etmişti. “Pilim bitmek üzere! Şarj edecek halim ve zamanım yok” diye yazan Kılıç, "Sonun başlangıcı..." başlıklı yazısında, "Bir yazar; 'Benim için en güç yazılan, en son yazıdır' demiş. Ben de meslek hayatımdaki ve Yeniçağ’daki bu son yazımı gözlerim yaşlı, güçlükle yazıyorum. Başarılı aktör sahneyi, suflörden uyarı almadan terk edermiş. Ben hâlâ gene de “son” diyemiyorum ama sahneden artık ayrılmak zorundayım. Okuyucularımdan beni bağışlamalarını rica ediyorum..." ifadelerini kullanmıştı.
Allah rahmet eylesin diyorum.
* * *
Fransa'nın şarap üretimi ile ünlü olan Burgony'nin Côte de Beaune bölgesinin güneyinde bulunan Montrachet üzüm bağının üretimi Merlot kadehlerini yudumlamadan yazdığımı da belirteyim!
Sevgili dostlar, dün söz verdiğim üzere “KESİN BİLGİ, YAYABİLİRSINİZ” diyeceğim haberle bu haftayı noktalamak istiyorum.
Hürriyet yazarlarıyla ilgili alınmış bir uygulamayı merak edenlerinizin çok olduğunu dünkü e mailleriniz çok açık biçimde ortaya koydu.
Hemen paylaşacağım ve bugün kısa keseceğim!
Aydın Doğan’ın gazetelerinde aslında dört yıldır hayata geçirilmiş bir uygulama bugünlerde artık hemen herkes için uygulanıyor.
Yazarların makaleleri, baskıya gitmeden önce sansür makamına teslim ediliyor. Yani şayet iktidarı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı rahatsız edecek içerikteyse, ilgili satırların altı üstü her bir yeri çiziliyor.
Bunun CHP yoldaşı havuzun önde gelen gazetecilerinden Oktay Ekşi’nin AK Parti hükümeti için, “Bunlar analarını bile satarlar” gafından sonra gazeteden ayrılmak zorunda kaldığından beri sadece iflah olmaz bir iki AK Parti muhalifi yazar için uygulandığını duyuyordum.
Ama aldığım bilgiye göre 15 Temmuz alçaklığının, vatan hainliğinin yaşandığı geceden sonra sansür uygulaması tüm yazarlar için hayata geçirildi.
Doğan Medya Grubu yönetiminden bir iki ahbabı arayıp sordum; onlar ‘sansür’ demeyelim de bir ön denetim diyelim’ dediler.
Yani Hürriyet’te yayımlanacak yazılar, önce kontrolden geçiriliyor.
Yıllar önce Yayın Danışmanı Doğan Hızlan’a bir iki azıllı AK Parti muhalifi kalemin yazılarının denetletildiğini biliyordum ama şimdi tüm yazarlar için bu uygulamaya gidildiğini bilmiyordum.
Şimdi bu görevi Tufan Türenç’in üstlendiğini duydum.
Gerçi Tufan da iflah olmaz bir AK Parti muhalifidir.
Tufan Türenç kendisinin de inkar edemeyeceği derecede CHP’nin medyadaki yandaşlarındandır.
Hatta bir ara ön saflardaydı. CHP kurultaylarından birinde sandalye üzerine çıkarak Kılıçdaroğlu’nu alkışladığı haberleri yazılıp çizilmişti!
Bağcılar çevrelerinden aldığım kesin bilgi, Tufan Türenç’in özellikle Mehmet Yakup Yılmaz, Murat Yetkin, Yalçın Bayer, Taha Akyol, Ertuğrul Özkök, Necdet Doğan gibi isimlerin yazılarını iki kez gözden geçirip Doğan Yayın Grubu’nun selameti için revize ettiği yönünde!
Türenç’in denetiminden geçen bazı yazılar ya kısmen değiştiriliyor ya da bazen hiç yayımlanmıyor!
* * *
Dediğim gibi daha önceleri bir iki yazar “denetim masasında didik didik edilip inceleniyordu” ama Nisan ayından itibaren bu her yazar için geçerli olmaya başladı.
Neden tüm yazarlar için sorusunun yanıtını da öğrendim!
Ayşe Arman yüzünden miş!
Nisan 2016’da Türkiye’nin gündemine iğrenç bir sapıklık konusu gelmişti.
Ensar Vakfı'nda onlarca çocuk, Ensar Vakfı'na bayii bir evde cinsel istismara uğradığı haberiyle çalkalandık.
Böğürdük, midemiz kalktı!
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olan zat-ı muhterem de, Sema Ramazanoğlu hanımefendi de “olay çirkindir, vahimdir, yapan cezalandırılmalıdır” dedikten hemen sonra ama "Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz" gibi bir cümle kullanmıştı.
Vahim ötesi bir demeç!
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu okkalı bir tepki gösterip, "Aile Bakanı Ensar Vakfı'nın önüne yatıyor" demişti.
Kıyamet koptu.
Neymiş, kadın haklarıymış! Ahlaksızlıkta dibe vurulmuş! Ahlaksızlık sınırını aşarak, siyasi tarihe utanç örneği olarak geçmiş!
Hürriyet yazarı Ayşe Arman, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun partisinin grup toplantısında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu'na yönelik sözlerini savunarak "Kılıçdaroğlu yüzde yüz haklı" diye yazmıştı.
Ayşe Arman'ın bu yazısı önce Hürriyet Gazetesi'nin internet sitesinde ana sayfada tepeye alındı. Arman'ın yazısı kıyametleri koparınca Hürriyet Gazetesi'nde ilginç şeyler olmaya başladı.
Önce Hürriyet Gazetesi'nin köşe yazarlar kısmında yazılara girilemez oldu. Hemen ardından da Ayşe Arman'ın ilk sayfaya çıkarılan yazısı yok edildi.
* * *
Ayşe Arman Hürriyet için “altın yumurtlayan bir yazar” olmasa gazeteden gönderilirdi. Zira AK Parti yönetimleri ondan hiçbir zaman haz etmedi.
Bir AK Parti yandaşı gazeteciden duymuştum, “Bu Ayşe Arman denen kadın bol bol sevişmelerinden, sekse olan düşkünlüğünden falan filan dem vurarak gazetecilik yaptığını iddia ediyor. O pornografik yazılarıyla memleketimizin örf ve adetlerine, toplumun ahlaki değerlerine onarılmaz hasarlar veriyor” falan demişti!
* * *
Sevgili dostlar bu uygulama sabah-akşam basın özgürlüğünden Doğan Yayın Grubu İlkelerinden sözeden Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’e bizatihi damat Mehmet Ali Yalçındağ döneminde hemen hergün hatırlatılarak dikte edildi. Malum damat Yalçındağ’ın istifasına yol açan hükümetin bir bakanı ve O’nın medyadaki kardeşiyle yazışmalarını içerdiği iddia edilen e-mailleri de hatırlarsanız vaziyet daha bir anlaşılır olacaktır.Daha ne diyeyim yani herşey ortada değil mi?
Hürriyet yazarları için bu denetim mekanizmasının başarılı olduğu söyleniyor.
Mehmet Y. Yılmaz, ne de Yalçın Bayer gibi kalemler “gözü dönmüş AK Parti muhalifliği” yapamıyor artık!
Şunu da açık açık diyeyim sevgili dostlarım!
Hürriyet yazarları, 15 Temmuz alçaklığının mimarı FETÖ elebaşı Fetullah Gülen ile peşindekiler aleyhinde yıllardır kalem oynatmıyordu.
15 Temmuz sonrası Aydın Doğan’ın talimatıyla mıdır nedir bilemem, maşallah gerçeği görmeye başladılar!
Aslan kesildiler.
Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu FETÖ belasıyla mücadelede canını ortaya koyarak verdiği mücadeleyi fark ettiler.
FETÖ hainlerinin vatan hainliğini görüp tehlikenin farkına vardılar.
15 Temmuz öncesi sözde cesur Hürriyet yazarları ABD’nin kucağında vatanımıza kasteden planların Pitbulluğunu yapan Fetullah Gülen adlı salya sümük uşak hakkında tek bir kelime yazmıyorlardı.
Bu arada Hürriyet’te şirketler tarafından ağırlananların kaleme aldığı yazılara bir denetim, bir ahlaki ayar çekilmediğini de açık açık belirteyim.
Kelebek yazarları başta olmak üzere promosyon gazeteciliği yapıp nemalananlar, Hürriyet’teki köşesinde, tanıtımında rol aldığı, danışmanlığını yaptığı ürünlerin reklamını seslendiren Prof. Osman Müftüoğlu gibiler cirit atıyor.
Bunların en meşhuru da, yine bir Kelebek yazarcığıdır!
Tavası teflondur!
Star TV başta olmak üzere birçok kanala eş-kardeş falan gibi birinci derece akrabaları öne sürerek Hürriyet yazarlığı maskesiyle banka hesabını şişirir.
Haftaya ayrıntısına girerim.
* * *
Bir hatırlatmayla bitireyim bu konuyu!
Londra Olimpiyatları öncesinde düzenlenen koşuda sponsor olan Samsung Electronics firması tarafından Türkiye’yi temsil etmek üzere seçilen 12 “meşale taşıyıcısı”ndan biri Hürriyet’in yazarları arasında özel korunaklı ismi Cengiz Semercioğlu’ydu. Samsung, 30 Mayıs’ta meşale taşıyıcılarını duyurmak üzere düzenlenen basın toplantısında, seçilen bu isimlere birer cep telefonu armağan ettiğini de ilan etti.
Ve Semercioğlu, 18 Haziran’da yapılan koşuya katıldıktan sonra 27 Haziran’da bir yazı kaleme aldı. Hürriyet’in Kelebek ilavesinde yayımlanan “Bana iPhone’u bıraktıran telefon” başlıklı bu yazıda açıkça ürün reklamı yapılmıştı.
Bu gruba ekonomi yazarı Vahap Munyar da dahil edilmeli, diyerek son sözümü edeyim; “Ey Aydın Doğan bey; Ey Amerika görmüş monşer Sedat Ergin efendi! Doğan Yayın Grubu’nun sözde yayın ilkeleri hangi durumlar için geçerlidir?”
Hürriyet Yayın İlkeleri’nin dördüncü maddesini hatırlatmakla da yükümlüyüm; “Yayına konu edilen veya edilmesi düşünülen kişilerden veya kurumlardan meslek etik ve geleneklerine aykırı hiçbir hediye veya ayrıcalık kabul edilemez.”
Sevgili dostlarım bu haftalık bu kadar diyorum ve noktayı koyuyorum.
Paris seyahatimden bir iki notum daha vardı ama onları da Pazartesi paylaşabileceğim.
Malum yol uzun, kısa kesmek zorundayım!
Haftaya görüşelim, tamam mı?
KESKİN KALEM
E-Mail: [email protected]
Dünkü yazımda “Oh la la Paris, zarif Paris, herkesin bildiği, görmek ve hatta yaşamak istediği Paris!” demiştim, tepki gösterenler oldu!
Fransızların kibirli ve dillerini konuşmayanlara karşı küstah olduklarından dem vuranlar mı dersiniz, Müslümanlara karşı saldırılar karşısında tepki gösterilmeyip göz yumulduğunu örnekleriyle sıralayanlar mı dersiniz!
“Fransız medyası üzerine iki kelam edecek kadar bilgin yok mu? Bize ne yediğin, içtiğin ve gezdiğin yerlerden, Fransız medyasındaki Türkiye düşmanlığına, bu yöndeki yorum ve haberlere niye değinmedin?” diyenler de bir hayli fazlaydı.
Haklısınız sevgili dostlar!
Dün gün boyu Paris yakınlarındaki Montreuil kasabasında oturan bir dostun evinde, uzun yıllar Türkiye’de görev yapmış iki Fransız meslektaşla uzun uzun memleketimiz üzerine kafa patlattık. Hem de pek dışarı çıkmadan.
Saat 21.00 sularında, Atatürk'ün yaveri ve silah arkadaşı Kılıç Ali'nin oğlu gazeteci- diplomat Altemur Kılıç’ın hayatını kaybettiğini duyduğumda, birkaç hatıramız gözümün önünde canlandı!
Altemur Abi, mesleğimizin duayenlerindendi ve rahmetli Menderes ve arkadaşlarının cuntacılar tarafından işkence edilerek yargılandıkları Yassıada Mahkemelerinin sorguya çektiği önemli isimler arasındaydı.
Altemur Kılıç, Milli Mücâdele kahramanlarından ve Üç Aliler diye bilinen bir dönemin ünlü İstiklâl Mahkemesi heyetine mensup siyaset adamlarından, Atatürk'ün "silah arkadaşı" diye yâdedilmeye lâyık az sayıdaki insandan birinin, Ali Kılıç'ın oğlu olmaktan dolayı kaymak bir hayat yaşadı!
Hatta yıllar önce "Ailemin, özellikle babam Ali Kılıç'ın toplumdaki yeri, bana hayatta önemli ilişkiler ve avantajlar sağladı. Soyadım sayesinde iş bulmam nispeten kolay oldu, kapıları açtı" demiş, genç Cumhuriyet'in bir avuç dolusu elit tabakasına mensup bir aileye mensubiyetini samimiyetle vurgulamıştı.
Amerikan hayranlığı dillere destan Altemur Kılıç’ın, dikkat çekici hâtırat kitabı, "Kılıç'tan Kılıç'a" isimli eserini duymayan, bilmeyen, okumamış olan varsa, acele etsin!
Altemur Kılıç, 4 yıl önce Yeni Çağ gazetesindeyken okuyucularına veda etmişti. “Pilim bitmek üzere! Şarj edecek halim ve zamanım yok” diye yazan Kılıç, "Sonun başlangıcı..." başlıklı yazısında, "Bir yazar; 'Benim için en güç yazılan, en son yazıdır' demiş. Ben de meslek hayatımdaki ve Yeniçağ’daki bu son yazımı gözlerim yaşlı, güçlükle yazıyorum. Başarılı aktör sahneyi, suflörden uyarı almadan terk edermiş. Ben hâlâ gene de “son” diyemiyorum ama sahneden artık ayrılmak zorundayım. Okuyucularımdan beni bağışlamalarını rica ediyorum..." ifadelerini kullanmıştı.
Allah rahmet eylesin diyorum.
* * *
Fransa'nın şarap üretimi ile ünlü olan Burgony'nin Côte de Beaune bölgesinin güneyinde bulunan Montrachet üzüm bağının üretimi Merlot kadehlerini yudumlamadan yazdığımı da belirteyim!
Sevgili dostlar, dün söz verdiğim üzere “KESİN BİLGİ, YAYABİLİRSINİZ” diyeceğim haberle bu haftayı noktalamak istiyorum.
Hürriyet yazarlarıyla ilgili alınmış bir uygulamayı merak edenlerinizin çok olduğunu dünkü e mailleriniz çok açık biçimde ortaya koydu.
Hemen paylaşacağım ve bugün kısa keseceğim!
Aydın Doğan’ın gazetelerinde aslında dört yıldır hayata geçirilmiş bir uygulama bugünlerde artık hemen herkes için uygulanıyor.
Yazarların makaleleri, baskıya gitmeden önce sansür makamına teslim ediliyor. Yani şayet iktidarı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı rahatsız edecek içerikteyse, ilgili satırların altı üstü her bir yeri çiziliyor.
Bunun CHP yoldaşı havuzun önde gelen gazetecilerinden Oktay Ekşi’nin AK Parti hükümeti için, “Bunlar analarını bile satarlar” gafından sonra gazeteden ayrılmak zorunda kaldığından beri sadece iflah olmaz bir iki AK Parti muhalifi yazar için uygulandığını duyuyordum.
Ama aldığım bilgiye göre 15 Temmuz alçaklığının, vatan hainliğinin yaşandığı geceden sonra sansür uygulaması tüm yazarlar için hayata geçirildi.
Doğan Medya Grubu yönetiminden bir iki ahbabı arayıp sordum; onlar ‘sansür’ demeyelim de bir ön denetim diyelim’ dediler.
Yani Hürriyet’te yayımlanacak yazılar, önce kontrolden geçiriliyor.
Yıllar önce Yayın Danışmanı Doğan Hızlan’a bir iki azıllı AK Parti muhalifi kalemin yazılarının denetletildiğini biliyordum ama şimdi tüm yazarlar için bu uygulamaya gidildiğini bilmiyordum.
Şimdi bu görevi Tufan Türenç’in üstlendiğini duydum.
Gerçi Tufan da iflah olmaz bir AK Parti muhalifidir.
Tufan Türenç kendisinin de inkar edemeyeceği derecede CHP’nin medyadaki yandaşlarındandır.
Hatta bir ara ön saflardaydı. CHP kurultaylarından birinde sandalye üzerine çıkarak Kılıçdaroğlu’nu alkışladığı haberleri yazılıp çizilmişti!
Bağcılar çevrelerinden aldığım kesin bilgi, Tufan Türenç’in özellikle Mehmet Yakup Yılmaz, Murat Yetkin, Yalçın Bayer, Taha Akyol, Ertuğrul Özkök, Necdet Doğan gibi isimlerin yazılarını iki kez gözden geçirip Doğan Yayın Grubu’nun selameti için revize ettiği yönünde!
Türenç’in denetiminden geçen bazı yazılar ya kısmen değiştiriliyor ya da bazen hiç yayımlanmıyor!
* * *
Dediğim gibi daha önceleri bir iki yazar “denetim masasında didik didik edilip inceleniyordu” ama Nisan ayından itibaren bu her yazar için geçerli olmaya başladı.
Neden tüm yazarlar için sorusunun yanıtını da öğrendim!
Ayşe Arman yüzünden miş!
Nisan 2016’da Türkiye’nin gündemine iğrenç bir sapıklık konusu gelmişti.
Ensar Vakfı'nda onlarca çocuk, Ensar Vakfı'na bayii bir evde cinsel istismara uğradığı haberiyle çalkalandık.
Böğürdük, midemiz kalktı!
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olan zat-ı muhterem de, Sema Ramazanoğlu hanımefendi de “olay çirkindir, vahimdir, yapan cezalandırılmalıdır” dedikten hemen sonra ama "Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz" gibi bir cümle kullanmıştı.
Vahim ötesi bir demeç!
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu okkalı bir tepki gösterip, "Aile Bakanı Ensar Vakfı'nın önüne yatıyor" demişti.
Kıyamet koptu.
Neymiş, kadın haklarıymış! Ahlaksızlıkta dibe vurulmuş! Ahlaksızlık sınırını aşarak, siyasi tarihe utanç örneği olarak geçmiş!
Hürriyet yazarı Ayşe Arman, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun partisinin grup toplantısında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu'na yönelik sözlerini savunarak "Kılıçdaroğlu yüzde yüz haklı" diye yazmıştı.
Ayşe Arman'ın bu yazısı önce Hürriyet Gazetesi'nin internet sitesinde ana sayfada tepeye alındı. Arman'ın yazısı kıyametleri koparınca Hürriyet Gazetesi'nde ilginç şeyler olmaya başladı.
Önce Hürriyet Gazetesi'nin köşe yazarlar kısmında yazılara girilemez oldu. Hemen ardından da Ayşe Arman'ın ilk sayfaya çıkarılan yazısı yok edildi.
* * *
Ayşe Arman Hürriyet için “altın yumurtlayan bir yazar” olmasa gazeteden gönderilirdi. Zira AK Parti yönetimleri ondan hiçbir zaman haz etmedi.
Bir AK Parti yandaşı gazeteciden duymuştum, “Bu Ayşe Arman denen kadın bol bol sevişmelerinden, sekse olan düşkünlüğünden falan filan dem vurarak gazetecilik yaptığını iddia ediyor. O pornografik yazılarıyla memleketimizin örf ve adetlerine, toplumun ahlaki değerlerine onarılmaz hasarlar veriyor” falan demişti!
* * *
Sevgili dostlar bu uygulama sabah-akşam basın özgürlüğünden Doğan Yayın Grubu İlkelerinden sözeden Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’e bizatihi damat Mehmet Ali Yalçındağ döneminde hemen hergün hatırlatılarak dikte edildi. Malum damat Yalçındağ’ın istifasına yol açan hükümetin bir bakanı ve O’nın medyadaki kardeşiyle yazışmalarını içerdiği iddia edilen e-mailleri de hatırlarsanız vaziyet daha bir anlaşılır olacaktır.Daha ne diyeyim yani herşey ortada değil mi?
Hürriyet yazarları için bu denetim mekanizmasının başarılı olduğu söyleniyor.
Mehmet Y. Yılmaz, ne de Yalçın Bayer gibi kalemler “gözü dönmüş AK Parti muhalifliği” yapamıyor artık!
Şunu da açık açık diyeyim sevgili dostlarım!
Hürriyet yazarları, 15 Temmuz alçaklığının mimarı FETÖ elebaşı Fetullah Gülen ile peşindekiler aleyhinde yıllardır kalem oynatmıyordu.
15 Temmuz sonrası Aydın Doğan’ın talimatıyla mıdır nedir bilemem, maşallah gerçeği görmeye başladılar!
Aslan kesildiler.
Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu FETÖ belasıyla mücadelede canını ortaya koyarak verdiği mücadeleyi fark ettiler.
FETÖ hainlerinin vatan hainliğini görüp tehlikenin farkına vardılar.
15 Temmuz öncesi sözde cesur Hürriyet yazarları ABD’nin kucağında vatanımıza kasteden planların Pitbulluğunu yapan Fetullah Gülen adlı salya sümük uşak hakkında tek bir kelime yazmıyorlardı.
Bu arada Hürriyet’te şirketler tarafından ağırlananların kaleme aldığı yazılara bir denetim, bir ahlaki ayar çekilmediğini de açık açık belirteyim.
Kelebek yazarları başta olmak üzere promosyon gazeteciliği yapıp nemalananlar, Hürriyet’teki köşesinde, tanıtımında rol aldığı, danışmanlığını yaptığı ürünlerin reklamını seslendiren Prof. Osman Müftüoğlu gibiler cirit atıyor.
Bunların en meşhuru da, yine bir Kelebek yazarcığıdır!
Tavası teflondur!
Star TV başta olmak üzere birçok kanala eş-kardeş falan gibi birinci derece akrabaları öne sürerek Hürriyet yazarlığı maskesiyle banka hesabını şişirir.
Haftaya ayrıntısına girerim.
* * *
Bir hatırlatmayla bitireyim bu konuyu!
Londra Olimpiyatları öncesinde düzenlenen koşuda sponsor olan Samsung Electronics firması tarafından Türkiye’yi temsil etmek üzere seçilen 12 “meşale taşıyıcısı”ndan biri Hürriyet’in yazarları arasında özel korunaklı ismi Cengiz Semercioğlu’ydu. Samsung, 30 Mayıs’ta meşale taşıyıcılarını duyurmak üzere düzenlenen basın toplantısında, seçilen bu isimlere birer cep telefonu armağan ettiğini de ilan etti.
Ve Semercioğlu, 18 Haziran’da yapılan koşuya katıldıktan sonra 27 Haziran’da bir yazı kaleme aldı. Hürriyet’in Kelebek ilavesinde yayımlanan “Bana iPhone’u bıraktıran telefon” başlıklı bu yazıda açıkça ürün reklamı yapılmıştı.
Bu gruba ekonomi yazarı Vahap Munyar da dahil edilmeli, diyerek son sözümü edeyim; “Ey Aydın Doğan bey; Ey Amerika görmüş monşer Sedat Ergin efendi! Doğan Yayın Grubu’nun sözde yayın ilkeleri hangi durumlar için geçerlidir?”
Hürriyet Yayın İlkeleri’nin dördüncü maddesini hatırlatmakla da yükümlüyüm; “Yayına konu edilen veya edilmesi düşünülen kişilerden veya kurumlardan meslek etik ve geleneklerine aykırı hiçbir hediye veya ayrıcalık kabul edilemez.”
Sevgili dostlarım bu haftalık bu kadar diyorum ve noktayı koyuyorum.
Paris seyahatimden bir iki notum daha vardı ama onları da Pazartesi paylaşabileceğim.
Malum yol uzun, kısa kesmek zorundayım!
Haftaya görüşelim, tamam mı?
KESKİN KALEM
E-Mail: [email protected]