Kendini nerede konumluyorsun? Albümde yapıyorsun, single da yapıyorsun, televizyon programı da yaptın. Nereye yakın hissediyorsun kendini? Televizyona. Ve okuduğum konservatuarı büyük bir yanlışlık diye düşünsem de, televizyona daha yakın hissediyorum. Niye? Çünkü orada daha mutluyum. Sahnedense televizyonda kendimi daha ben gibi hissediyorum. İletişimin bazen şarkı yoluyla değil de konuşarak daha çok kişilere geçtiğini düşünüyorum. O yüzden televizyon benim ilk üçümde kesinlikle bir. Üç derken o üç ne? Üç derken; şarkıcılık, bir dönem oyunculuk serüvenim de oldu. Sonra da birkaç yapım şirketinden sit-com getirdiler ama yorucu bir iş olduğu için kabul etmedim. Eğer bir üç sayarsak ki üçüncüde kendimi var olmuş saymamama rağmen ki piyasanın gereği olduğu için televizyonculuğu her zaman birinci sıraya koyuyorum. Maalesef böyle oldu, böyle gerektirdi olaylar.
Sahneye çıkmaktan keyif almıyor musun? Yüzde elli. Niye? Sahnede şarkılarla çok fazla iletişim kurulacağına inananlardan değilim. Ben müziği en çok arabamda giderken radyoda dinlemeyi seviyorum. Ya da görmemin imkansız olduğu biri Türkiye’ye geldiği zaman onu yakından görmeyi seviyorum. Zaten radyoda dinlediğim birinin gidip canlı performansını izlemek bana çok ekstrem bir durum gelmiyor. Dolayısıyla; müziği sadece duyumsadığım zamanlar seviyorum. Şunu söylüyorsun aslında; gidip Türkiye’de konser seyretmek CD dinlemekle aynı şey. Hatta CD dinlemek daha güzel. Pişman oldun mu hiç piyasaya girdiğin için? Çok! Fakat ben şunu öğrendim; ne olursa olsun bütün pişmanlıklarınıza rağmen ayakta kalabilmek için pişmanlıklarınızı zevke dönüştürmeniz gerek. Sevmediğiniz bir tadı yiye yiye alışıyorsunuz. Mesela ben karnıyarık yemezdim küçükken şimdi karnıyarığa aşığım. Çünkü annem et yemediğim için sürekli baskı yaparak bana yedirmeye çalıştı ve alıştım tadına. Dolayısıyla, öyle bir piyasa ki kurtlar sofrası diyorlar ya sofra falan değil direkt kurtların içinde yaşıyorsun. Bu pişman olduğum şeyler giderek bağımlılık yapmaya başladı. Seneler önce hangi stardan duyduğumu hatırlamıyorum ama bu toz meselesi var ya leblebi tozu galiba. Sahne tozu yutmak gibi bir şey var ya. Bazen boğazınıza takılıyor ama ona rağmen özlüyorsunuz leblebi tozu yemeyi. Dolayısıyla bazen kötü şeyler bile damak tadınıza uymasa bile bir zaman sonra alışkanlık yapıyor.
Bu piyasada yaşadığın en kötü şey ne mesela? Benden önceki nesle göre biraz daha erken popüler oldum. O nesil mesela daha Maksim Gazinosu’nda çıktıkları zaman daha magazinsel değillermiş. Ben direkt çıkar çıkmaz magazine girdim. Dolayısıyla bazıları kadar çok uğraşmadım ya da geçtikleri yollardan geçmediğim için dolayısıyla da pişman olduğum en büyük şey; sivrilmenin törpülenmek istemesiyle karşı karşıya kaldım. Yani kalemtraşlar var sizi açmak isteyen, kırmak isteyen, sürekli ucunuzu götürmek isteyen, psikolojinizi bozmak isteyen, demoralize edip aşağı çekmek isteyen sürekli bir grup var. Duymamayı öğrendim. Eskiden gazetede yazan en ufak eleştiride oturup ağladığımı biliyorum ama bir dönem sonra çok fazla takılmamaya başladığınız zaman iç yolunuzu açtığınızda dış yolunuzda değişiklikler olmaya başlıyor. Bana seninle ilgili sürekli sorulan bir şey var. Instagrama sürekli fotoğraflar koyuyorsun ya, ‘’bu parayı nereden kazanıyor?’’ diye soruluyor. Babam kazanmış, ben kazanmadım bu parayı. Benim babam o dönem Türkiye’nin en ünlü avukatlarından biriydi. Sorduğun için söylüyorum ben kolej mezunuyum. Çocukken de villada oturuyorduk, Levent’te. Hayatım boyunca aynı standartta yaşadım. Hiç iş yapmasam, hayatım boyunca evde otursam ailemden gelen durumumla ömrümün sonuna kadar lüks içinde yaşayabilirim. Ben tek kızım ve tek annemle var. İkimiz hayatımızın sonuna kadar lüks yaşayabilecek durumdayız. Biz Maksim’in en önemli müşterilerindendik. Bunu Gönül Yazar da çok iyi bilir. Ben çocuktum iskemlelerde uyurdum. Benim bir para kazanmaya ihtiyacım yok. İki televizyon programı yaptım diye bu şekilde yaşamıyorum. Belki de o yüzden kafam diğerleri gibi yılanlığa çalışarak birilerinin ayağını kaydırarak bir üste çıkmaya çalışmıyorum. Çünkü kalite ruhtadır.
Annen çok genç ve çok benziyorsunuz. Çok benziyoruz evet. Annem 59 doğumlu. Ne kadar benzediğimi, hatta benzemek için kendimi ne kadar paraladığımı göstermek için Instagram’da annemi sıkça paylaşıyorum. Keşke onun yaşında onun kadar güzel olabilsem. Senin fotoğraflarının altına ‘’estetiğin çok güzel olmuş.’’ yazıyorlar. Gülüyorum yani. Annemin fotoğraflarını koyuyorum 84 senesinden. Az önce sana yanaklarımı ellettirdim onlar kemik. Ne derlerse desinler artık gülüp geçiyorum yemin ederim hiç takılmıyorum. 1977 doğumluyum annem 59 doğumlu ve hayatım boyunca yaşımla ilgili hiçbir zaman konuşmamazlık yapmadım. Estetik yaptırdığımda göğsümden Serdar Eren bir silikon ameliyatı yaptı canlı yayınım vardı. 2 gün canlı yayında olamayacağımı çünkü göğüs estetiğine gireceğimi söyledim. Bu kadar da her şeyi ortada yaşayan biriyim. Yüzünde, burnunda bir şey yok? Hiçbir şey yok. Sadece ön sekiz dişimde var ondan başka da bir şey yok.