Kemal Öztürk "gıpta ettiği" gazetecileri açıkladı: "Attıkları tweet'lerden bile para alıyorlar"
Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, bugün gıpta ettiği gazeteciler ve aydınları yazdı.Ancak gıpta ettiği gazeteciler konusunda ağır ironi yaptı.
Bir dönem Anadolu Ajansı'nın genel müdürlüğünü de yapan Yeni Şafak
yazarı Kemal Öztürk, ironi yaparak "gıpta ettiği gazeteciler"
olduğunu söyledi. "Gıpta ettiğim insanların keyfi yerinde" diyen
Öztürk "Baksanıza, konferanslardan, attıkları tivitlerden bile para
alıyorlar artık" ifadesini kullandı.
Yeni Şafak yazarı Öztürk, "FETÖ’cü mahkumların tişörtlerinin
markalarını bir araya getirip, oradan darbenin arkasında ABD
olduğunu çıkarmak, hangi faninin zekasına nasip olur?" diye
sordu.
Yeni Şafak'ta Kemal Öztürk'ün "Gıpta ettiğim
insanlar" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Cidden gıpta ediyorum. Nasıl etmeyeyim? Öyle bizim gibi fanilerin
yapacağı şeyler değil. Allah bu insanlara sanki ayrı bir yetenek
vermiş.
Bazılarına fiziksel olarak imreniyorum. Mesela çok özel bir omurga
yapıları var. Bizim gibi normal insanların bir eğilme, bükülme
açısı vardır. Ancak bazı insanlarda sanki omurga yok. Her yana
eğilebilir, her yana dönebiliyor, her yana secde edebiliyorlar.
Sanırsınız ki, bunlarda kemik yok. O denli elastiki, o denli
kıvrak. İzledikçe şaşırıyor insan.
Fiziksel özelliğin haricinde kişilik özelliklerine gıpta ettiğim
insanlar da var. Her dönemde, her devirde hep el üstünde tutulan
tipler bunlar. Parti, siyasi görüş, lider değişimi fark etmiyor. Bu
insanlar nasıl beceriyorlarsa, konumlarını, koltuklarını,
makamlarını korumayı başarıyorlar. Ben de Ankara’da bürokratlık
yaptım. Başkan ya da Bakan değiştiğinde gidip istifa dilekçemizi
verirdik. Beceriksizlik işte. Keşke koltuğa yapışsaymışım. Daha
kıymetli olunuyor.
Gazetecilikte gıpta ettiklerim
Meslekte benim için duayen olan ve aynı zamanda heykeli dikilecek
gazeteciler var bir de. Mesela 15 yıl önce 28 Şubat’ı neden
desteklediğini açıklayan yazıları enfestir. Aynı kişinin 10 yıl
önce AK Parti’nin neden umut olduğu yazılarındaki mantık örgüsü
muhteşemdir. Son yazılarında ise ülke nasıl ‘diktatörlüğe kaydı’
analizleri sizi ikna edebilir.
Mesela Kenan Evren’e yazdığı mektuplar, Özal’ı göklere çıkartan
makaleler, Mesut Yılmaz güzellemeleri ve ‘sarışın güzel’ diye
başlayan Çiller tahlilleri bir köşe yazarı için kılavuz olabilecek
türdedir.
Cemaatin tüm toplantılarında baş köşede oturup, FETÖ övgüleri
Nobel’e aday olduktan sonra, birden keskin bir viraj alıp, cemaate
düşman olmalarını da gıptayla izliyorum. Nasıl bir ön takım varsa
arabada, hiçbir virajda zorlanmıyor.
17-25 Aralık’ta hükümet düşer gibi olduğunda, en hakiki yargı
destekçisi; sonra bu yargının kumpas kurduğu anlaşılınca, siyaseti
ezdirmeyen şahsiyet ve ardından hem nalına hem mıhına vuran usta
bir zanaatkar oluyorlar ya, ben buna gerçekten hayran oluyorum. Bir
kalem nasıl bu kadar kıvrak oluyor, araştırma halindeyim.
Gazetelerin manşetlerine bu sıralar dikkat kesildim. Öylesine zeka
ürünü manşet atılıyor ki, 25 yıllık gazeteciyim, 40 yıl daha yapsam
öyle manşet atamam. FETÖ’cü mahkumların tişörtlerinin markalarını
bir araya getirip, oradan darbenin arkasında ABD olduğunu çıkarmak,
hangi faninin zekasına nasip olur? Daha çok ekmek yemem lazım,
biliyorum.
Mesela bu gazetelerin köşe yazılarında her daim konunun "Reis"e
gelmesi de son derece büyük maharet isteyen şeylerdendir. Bir konu
yoktur ki, söz dönüp dolaşıp "Reis"e gelmesin ve övgüyle bitmesin.
Siz şimdi rüya tabirlerinden bahsederken konuyu üç defa "Reis"e
getirecek maharete sahip misiniz? Değilsiniz. Oturun oturduğunuz
yerde o zaman.
Gıpta ettiğim aydınlar
Çok merak ettiğim, gıptayla andığım bir şey daha var: Hem solcu,
hem liberal, hem milliyetçi, hem Kürtçü, hem muhafazakar, hem
İslamcı olmak acaba nasıl bir duygu? Eğlenceli olduğu kesin. Yani
aydınlarımızın bu geçişken ruh halleri, acaba boşalan kaplar
teorisiyle mi açıklanmalı?
Düşünün, Erdoğan’ın en güçlü olduğu zamanlarda muhafazakar, AB ile
balayı yaşadığımız zamanlarda liberal, Gezi olaylarında anarşist,
Suriye olaylarında kızıl komünist, Kobani olaylarında Kürtçü, darbe
girişiminde arazi, FETÖ yargılamalarında ‘adil bir hümanist’ olmayı
sıradan bir yetenek mi sayıyorsunuz? Değil, cidden değil.
Ben bir, iki liberal falan takılayım dedim. Daha ilk günde mevzu
terör ve fikir özgürlüğü olunca topu attım. ‘Başlarım sizin fikir
özgürlüğünüze, terör örgütüne güzelleme nedir?’ diyerek, aslıma
döndüm. Olmuyor. Beceremiyorum. Zaten aydın, entelektüel de
değilim. Koyverdim gitti.
Şunu biliyorum tabii. Bürokraside, siyasette, gazetecilikte (ki
hepsinin tokadını yemiş biri olarak, gerçekten iyi biliyorum) bir
rüzgar gülü etkisi vardır. Kınamıyorum. Trend kime yönelik
yükselişteyse oraya meyletmek insanın doğasında var. Ne yani
rüzgara karşı direnmenin mantığı olabilir mi? Ha, ‘yok ben rüzgar
ne yandan eserse essin, bildiğimi okuyacağım’ derseniz, o zaman
tokadı yemeği de göze alacaksınız. Örnek vermeyeyim artık.
Sözün kısası gıpta ettiğim insanlar var. Aslında isim versem daha
iyi olur. Acayip bir polemik başlar. Medya siteleri her gün
yazılarımı alıntılar. Polemiğin kralı olurum. Benim de şöhretim
artar, takipçim artar. Sonra daha çok ekrana çıkar, bir de orada
isim verip tartışmaları kızıştırırım. Sonra… Sonrasını düşünmedim.
Ama meyletmiyorum değil. Görmüyor musunuz, gıpta ettiğim
insanların keyfi yerinde. Baksanıza, konferanslardan, attıkları
tivitlerden bile para alıyorlar artık.
Yani, ya onlar doğrusunu yapıyorsa? Kaybımızı hesap edin.
NOT: Ünlü bir televizyoncumuz mesaj attı. ‘Bir gün
de, meslektaşlarını şikayet ederek kariyer yapan gazetecileri yaz’
dedi. Beni meslekten soğuttu bunlar. Ama yazacağım.