28 Eki 2016 14:34
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 21:37
Kayseri’de “Gömülü uçaklar”ın sırrı ne?..
Medyaradar analisti Atilla Akar, geçen haftaya damga vuran tartışmalardan biri olan “Kayseri’de gömülü uçaklar” konusunu ele aldı…
Efendim; önce okurlarımdan özür diliyorum. Geçen hafta yeni kitabımın çıkışı, tanıtım hazırlıkları, vb derken İNFİAL yazılarımı ihmal ettiğimin farkındayım. Gene geçen hafta artık sıkıntı veren yoğun bir gündem vardı. İçlerinden bazıları seçilip üzerine yazılabilirdi. Ancak bir tanesi özellikle dikkatimi çekti ve onu yazmaya karar verdim. Bu belki de bir ölçüde 2. Dünya Savaşı’na ve silahlarına olan özel merakımdan kaynaklanıyordu. Bu döneme ait ne bulmuşsam çoğunu okumuşumdur. Film ve belgeselleri de cabası…
Neyse; buna göre Kayseri’de “50’den fazla gömülü Focke-Wulf FW-190 tipi uçak bulunduğu ve bunların 70 yıldır ABD dayatmasıyla kamuoyundan saklandığı” iddia ediliyordu. Bu konuda çok sayıda haber çıktı. İddiaya göre 1947'de ABD'nin Türkiye'ye yardım planı ile bir anda ortadan kaybolan, envanterlerden silinen 72 adet Focke-Wulf FW-190 tipi uçaklardan 50'si Kayseri Havalimanı'nın altında (2. Hava İkmal Komutanlığı ön cephesi) gömülüydü. Uçakların ortaya çıkarılması ile ilgili ilk resmi çalışma 2015'te başlarken yapılan metal dedektör testleriyle de uçakların yerleri tespit edilmişti. Ancak uzayan bürokrasi ve araya giren diğer olaylar uçakların su yüzüne çıkmasını engellemişti. Ayrıntıları geçiyorum…
HANGİSİNE İNANACAĞIZ?..
Aslında konuyu gündeme taşıyan bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı. Erdoğan, konu ile ilgili Yeni Akademik Yıl vesilesiyle yaptığı konuşmasında “İkinci Dünya Savaşı sonrası yeniden şekillenen Batı Paktı’nda yer alabilmek için Cumhuriyet sonrası elde ettiklerimizden dahi vazgeçirildik. Tüm zorluklara ve yokluklara rağmen kurduğumuz uçak fabrikalarımızın, sanayi kuruluşlarımızın kapılarına kendi ellerimizle kilit vurdurdular. Kayseri’de uçaklarımızın gömülü olduğu mezarlar var. O zaman yapıldı bunlar. Şu anda bizi uçağımızı yaptırtmamak için ellerinden geleni yapanlar var.”
Ne var ki çok geçmeden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu beyanı Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal tarafından tekzip edilecekti. Ünal Cumhurbaşkanını yalanlamakla kalmayacak üstüne bir de bu haberler için “Asparagas” tabirini kullanacaktı. Hadi buyurun buradan yakın bakalım!
Peki biz şimdi hangisine inanacağız? Biri cumhuriyetin başı cumhurbaşkanı diğeri o cumhuriyetin hava kuvvetleri komutanı. Birbirlerine 180 derece ters iki ayrı açıklama yapıyorlar. Hangisi doğru? Öyle ya bu tarz birbiriyle çelişik açıklamalar ayrıca bir “güven sorunu” doğurmaz mı? Çünkü böylesi önemli bir konuda bir devletin başına gelebilecek en kötü şey üst düzey yetkililerinin farklı tellerden çalmasıdır.
O halde Cumhurbaşkanı Erdoğan yanıltıldı mı? Yanlış mı bilgilendirildi? Kulaktan dolma “Şehir efsanesi” türünden söylentilere mi kandı veya kandırıldı? Yahut bazen yaptığı gibi cumhuriyetin bir dönemini suçlamak için (Bilhassa İnönü dönemi) bunu bir “fırsat” mı kabul etti? Farkında olmadan bir “devlet sırrı”nı ifşa mı etti? Bir “gaf” mı yaptı? Öyle ya iddialar “asparagas” ise cumhurbaşkanı uyduruyor mu? Niye bu konuda TSK veya MSB cenahından daha “resmi” bir açıklama yapılmıyor? Hangisi?..
O HALDE NEDEN?
Kimse kusura bakmasın -birçok insan “Cumhurbaşkanı böyle sallapati açıklamaları çok yapıyor” diyebilirler- ama ben bu konuda Sayın Cumhurbaşkanı’na inanıyorum. Neden derseniz? Öncelikle bu açıklamanın durup dururken yapılmadığı kanaatindeyim. Açıklamanın sonundaki “Şu anda bizi uçağımızı yaptırtmamak için ellerinden geleni yapanlar var” cümlesi bir serzeniş, bir yerlere “mesaj” havası taşıyor. Savunma sanayimiz üzerinde hiç bitmeyen oyunlar ise zaten malum…
İkincisi ve daha önemlisi; konunun mahiyeti gereği öyle zaten. “Mahiyet”ten kastım şu: söz konusu uçaklar eğer denildiği türden –ki “yakıldılar” diyenler de var- bir imha veya yok etme işlemine maruz kaldılarsa nedeni belli. Bu neden 2. Dünya Savaşı sonrası Türkiye’nin dümeni batıya kırması neticesi ordumuz ve silahlanma çabalarımız da buna göre yeniden formatlandı. Bilhassa ABD, (Ki sonucu NATO sürecidir) “Ne işiniz var fabrikayla mabrikayla biz size bunları veririz” diyerek elindeki eskimiş veya kullanım fazlası silahları bize sözüm ona “hibe” etmiştir. (Kakalama da denebilir!) Daha sonra ise “NATO standartları” dayatmasıyla Türk ordusunun tüm silah envanterini kendisine bağımlı kılmıştır. Bu bir gerçek. Böyle böyle “Küçük Amerika” olduk biz!..
İŞİN “SIRRI” NE?
Bana kalırsa bu süreçte Türkiye Cumhuriyeti’ni bağlayan bir dizi açık veya gizli anlaşma yapıldı. Bu uçaklar konusu da öyle olsa lâzım. Bu “yardım” (!) bazı şartlara bağlanmış olsa gerek. Bunlardan birisi de Türk savunma sanayinin gelişmesini engelleyen hatta tasfiye eden bu anlaşmaların sonuçlarının açıklanması istenmemiştir. O halde kılıfına uydurulmuş bir “gizli madde” olmalıdır. Buna göre yapılan “yardımlar”ın hiçbir şekilde bu tip “şartlara bağlı” olduğu açıklanmayacak denilmiş olsa gerek. Muhtemelen süresi halen yürürlüktedir. Halen “NATO ülkesi” olduğumuza göre!
İşte sanırım şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan –bilerek veya bilmeyerek- bu sırrı faş etmiş oldu. Hava Kuvvetleri Komutanı Sayın Ünal’a ise durumu “toparlamak” kaldı herhalde. Bunu da anlıyorum. Durup dururken “oyunbozanlık” yapmanın alemi ne?
Uçaklara gelince; 50 uçak mantıken yan yana dizilip gömülemeyeceğine göre, sökülüp tüm parçalarıyla birlikte gömülmüş olmalı. O dönemin yetkili komutanları ayrıca bir “uyanıklık” yapmışlar anlaşılan. “Ne olur ne olmaz belki bir gün lâzım olur” deyip korozyona karşı uçakları “yağlı kâğıtlara” sarıp gömmüşler herhalde. (O yüzden tümüyle imha yoluna gidilmemiş. Ya da denize de atabilirlerdi mesela!) Hani “Sotada dursunlar” misali!
Nitekim teyit.org sitesi bu iddiaları bilgi edinme hakkı kapsamında Kayseri Valiliği'ne sormuş. Sitede yer alan habere göre Valiliğe, "Kayseri’de 'Gömülü Savaş Uçakları Bulundu' iddiasının yer aldığı haberler gerçeklik payı taşıyor mu? Bu iddiaları doğrulamak adına gömülü savaş uçaklarına ait fotoğraflar ya da belgeler var mıdır?" soruları yöneltilmiş. Ancak valilik yanıtında, “24.10.2016 tarihinde Kayseri Valiliği birimine 4982 Sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında yapmış olduğunuz müracaatınızın cevabı aşağıdadır. Konu ile ilgili Bilgi Edinme Kanununun 16., 19. ve 20. maddeleri gereğince bilgi verilememektedir. Bilgilerinize rica ederiz…” ifadelerini kullanmış. İlgili maddeler ise “açıklanması hâlinde devletin emniyetine, dış ilişkilerine, millî savunmasına ve millî güvenliğine açıkça zarar verecek ve nitelikteki bilgiler” kapsamında bulunuyor. Türkçesi “Devlet sırrı” yani. O zaman akan sular durur!
Bu beyan ile bir “acı netice” ortaya çıkmıştır. Ülkenin kaderinin nasıl yabancı ellere teslim edildiği, bağımlılığımızın günden güne nasıl pekiştirildiği anlaşılmıştır. (Vebali sorumlularının boynuna!) O yüzden siz iyisi mi ilaveten ve fazladan “sır” aramayın. Bu durumda işin sırrı ne? Ne sırrı? Sandığımız manada bir sır, mır yok. Bu belirttiğimizden daha büyük “sır” zaten olabilir mi?..
Biri çıkıp bu uçakların gerçek akıbetini açıklasın o halde?..
NOT: Ey uyuyan muhalefet (Bilhassa CHP) bu konuyu niye Milli Savunma Bakanı’na sormuyorsunuz? Konu sizin tarihinizi de ilgilendiriyor. Yoksa siz de mi bazı şeylerin ortaya çıkmasını istemiyorsunuz?
28.10.2016.
[email protected]
Neyse; buna göre Kayseri’de “50’den fazla gömülü Focke-Wulf FW-190 tipi uçak bulunduğu ve bunların 70 yıldır ABD dayatmasıyla kamuoyundan saklandığı” iddia ediliyordu. Bu konuda çok sayıda haber çıktı. İddiaya göre 1947'de ABD'nin Türkiye'ye yardım planı ile bir anda ortadan kaybolan, envanterlerden silinen 72 adet Focke-Wulf FW-190 tipi uçaklardan 50'si Kayseri Havalimanı'nın altında (2. Hava İkmal Komutanlığı ön cephesi) gömülüydü. Uçakların ortaya çıkarılması ile ilgili ilk resmi çalışma 2015'te başlarken yapılan metal dedektör testleriyle de uçakların yerleri tespit edilmişti. Ancak uzayan bürokrasi ve araya giren diğer olaylar uçakların su yüzüne çıkmasını engellemişti. Ayrıntıları geçiyorum…
HANGİSİNE İNANACAĞIZ?..
Aslında konuyu gündeme taşıyan bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı. Erdoğan, konu ile ilgili Yeni Akademik Yıl vesilesiyle yaptığı konuşmasında “İkinci Dünya Savaşı sonrası yeniden şekillenen Batı Paktı’nda yer alabilmek için Cumhuriyet sonrası elde ettiklerimizden dahi vazgeçirildik. Tüm zorluklara ve yokluklara rağmen kurduğumuz uçak fabrikalarımızın, sanayi kuruluşlarımızın kapılarına kendi ellerimizle kilit vurdurdular. Kayseri’de uçaklarımızın gömülü olduğu mezarlar var. O zaman yapıldı bunlar. Şu anda bizi uçağımızı yaptırtmamak için ellerinden geleni yapanlar var.”
Ne var ki çok geçmeden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu beyanı Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal tarafından tekzip edilecekti. Ünal Cumhurbaşkanını yalanlamakla kalmayacak üstüne bir de bu haberler için “Asparagas” tabirini kullanacaktı. Hadi buyurun buradan yakın bakalım!
Peki biz şimdi hangisine inanacağız? Biri cumhuriyetin başı cumhurbaşkanı diğeri o cumhuriyetin hava kuvvetleri komutanı. Birbirlerine 180 derece ters iki ayrı açıklama yapıyorlar. Hangisi doğru? Öyle ya bu tarz birbiriyle çelişik açıklamalar ayrıca bir “güven sorunu” doğurmaz mı? Çünkü böylesi önemli bir konuda bir devletin başına gelebilecek en kötü şey üst düzey yetkililerinin farklı tellerden çalmasıdır.
O halde Cumhurbaşkanı Erdoğan yanıltıldı mı? Yanlış mı bilgilendirildi? Kulaktan dolma “Şehir efsanesi” türünden söylentilere mi kandı veya kandırıldı? Yahut bazen yaptığı gibi cumhuriyetin bir dönemini suçlamak için (Bilhassa İnönü dönemi) bunu bir “fırsat” mı kabul etti? Farkında olmadan bir “devlet sırrı”nı ifşa mı etti? Bir “gaf” mı yaptı? Öyle ya iddialar “asparagas” ise cumhurbaşkanı uyduruyor mu? Niye bu konuda TSK veya MSB cenahından daha “resmi” bir açıklama yapılmıyor? Hangisi?..
O HALDE NEDEN?
Kimse kusura bakmasın -birçok insan “Cumhurbaşkanı böyle sallapati açıklamaları çok yapıyor” diyebilirler- ama ben bu konuda Sayın Cumhurbaşkanı’na inanıyorum. Neden derseniz? Öncelikle bu açıklamanın durup dururken yapılmadığı kanaatindeyim. Açıklamanın sonundaki “Şu anda bizi uçağımızı yaptırtmamak için ellerinden geleni yapanlar var” cümlesi bir serzeniş, bir yerlere “mesaj” havası taşıyor. Savunma sanayimiz üzerinde hiç bitmeyen oyunlar ise zaten malum…
İkincisi ve daha önemlisi; konunun mahiyeti gereği öyle zaten. “Mahiyet”ten kastım şu: söz konusu uçaklar eğer denildiği türden –ki “yakıldılar” diyenler de var- bir imha veya yok etme işlemine maruz kaldılarsa nedeni belli. Bu neden 2. Dünya Savaşı sonrası Türkiye’nin dümeni batıya kırması neticesi ordumuz ve silahlanma çabalarımız da buna göre yeniden formatlandı. Bilhassa ABD, (Ki sonucu NATO sürecidir) “Ne işiniz var fabrikayla mabrikayla biz size bunları veririz” diyerek elindeki eskimiş veya kullanım fazlası silahları bize sözüm ona “hibe” etmiştir. (Kakalama da denebilir!) Daha sonra ise “NATO standartları” dayatmasıyla Türk ordusunun tüm silah envanterini kendisine bağımlı kılmıştır. Bu bir gerçek. Böyle böyle “Küçük Amerika” olduk biz!..
İŞİN “SIRRI” NE?
Bana kalırsa bu süreçte Türkiye Cumhuriyeti’ni bağlayan bir dizi açık veya gizli anlaşma yapıldı. Bu uçaklar konusu da öyle olsa lâzım. Bu “yardım” (!) bazı şartlara bağlanmış olsa gerek. Bunlardan birisi de Türk savunma sanayinin gelişmesini engelleyen hatta tasfiye eden bu anlaşmaların sonuçlarının açıklanması istenmemiştir. O halde kılıfına uydurulmuş bir “gizli madde” olmalıdır. Buna göre yapılan “yardımlar”ın hiçbir şekilde bu tip “şartlara bağlı” olduğu açıklanmayacak denilmiş olsa gerek. Muhtemelen süresi halen yürürlüktedir. Halen “NATO ülkesi” olduğumuza göre!
İşte sanırım şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan –bilerek veya bilmeyerek- bu sırrı faş etmiş oldu. Hava Kuvvetleri Komutanı Sayın Ünal’a ise durumu “toparlamak” kaldı herhalde. Bunu da anlıyorum. Durup dururken “oyunbozanlık” yapmanın alemi ne?
Uçaklara gelince; 50 uçak mantıken yan yana dizilip gömülemeyeceğine göre, sökülüp tüm parçalarıyla birlikte gömülmüş olmalı. O dönemin yetkili komutanları ayrıca bir “uyanıklık” yapmışlar anlaşılan. “Ne olur ne olmaz belki bir gün lâzım olur” deyip korozyona karşı uçakları “yağlı kâğıtlara” sarıp gömmüşler herhalde. (O yüzden tümüyle imha yoluna gidilmemiş. Ya da denize de atabilirlerdi mesela!) Hani “Sotada dursunlar” misali!
Nitekim teyit.org sitesi bu iddiaları bilgi edinme hakkı kapsamında Kayseri Valiliği'ne sormuş. Sitede yer alan habere göre Valiliğe, "Kayseri’de 'Gömülü Savaş Uçakları Bulundu' iddiasının yer aldığı haberler gerçeklik payı taşıyor mu? Bu iddiaları doğrulamak adına gömülü savaş uçaklarına ait fotoğraflar ya da belgeler var mıdır?" soruları yöneltilmiş. Ancak valilik yanıtında, “24.10.2016 tarihinde Kayseri Valiliği birimine 4982 Sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında yapmış olduğunuz müracaatınızın cevabı aşağıdadır. Konu ile ilgili Bilgi Edinme Kanununun 16., 19. ve 20. maddeleri gereğince bilgi verilememektedir. Bilgilerinize rica ederiz…” ifadelerini kullanmış. İlgili maddeler ise “açıklanması hâlinde devletin emniyetine, dış ilişkilerine, millî savunmasına ve millî güvenliğine açıkça zarar verecek ve nitelikteki bilgiler” kapsamında bulunuyor. Türkçesi “Devlet sırrı” yani. O zaman akan sular durur!
Bu beyan ile bir “acı netice” ortaya çıkmıştır. Ülkenin kaderinin nasıl yabancı ellere teslim edildiği, bağımlılığımızın günden güne nasıl pekiştirildiği anlaşılmıştır. (Vebali sorumlularının boynuna!) O yüzden siz iyisi mi ilaveten ve fazladan “sır” aramayın. Bu durumda işin sırrı ne? Ne sırrı? Sandığımız manada bir sır, mır yok. Bu belirttiğimizden daha büyük “sır” zaten olabilir mi?..
Biri çıkıp bu uçakların gerçek akıbetini açıklasın o halde?..
NOT: Ey uyuyan muhalefet (Bilhassa CHP) bu konuyu niye Milli Savunma Bakanı’na sormuyorsunuz? Konu sizin tarihinizi de ilgilendiriyor. Yoksa siz de mi bazı şeylerin ortaya çıkmasını istemiyorsunuz?
28.10.2016.
[email protected]