KAYBEDENLER KULÜBÜ'NDEKİ YAYINEVİ NEDEN İFLAS ETTİ?
Kaybedenler Kulübü filminde yaşamından bir kesit sunulan Kaan Çaydamlı'nın sahibi olduğu yayınevi neden battı?
Altay Öktem, Kaybedenler Kulübü filminde yaşamı konu edinen 6.45 yayınlarının sahini Kaan Çaydamlı'nın yayınevinin neden battığını egoistokur.com sitesinde açıkladı.
2006 yılında Eskişehir'de çekimleri yapılan, Valilik ve belediyeden izin ve destek alan korsan kitap karşıtı bir filmde dekor olarak kullanılan 30 bin kitabın nasıl tutulandığını anlatan Öktem, olan biteni şöyle anlattı:
"Gelelim dekorlara... 6.45 Yayınevi, deposundaki 30 bin kitabı getirip yığmış stüdyoya. Olay büyük çünkü. Ülke çapında üretim yapan büyük bir korsan imalathanesi canlandırılıyor. Öyle etrafa göstermelik üç beş kitap serpiştirmekle olmaz.
Kısacası, 6.45'in deposunda bekleyen kitaplar da filmde rol alıyor. Korsan kitap taklidi yapıyorlar yani!
Ama beklenmedik bir gelişme oluyor! Henüz polis baskını sahnelerinin çekimine başlanmadan, gerçek polisler basıyor stüdyo olarak kullanılan depoyu. Bizim oyuncuları, yani korsan kitap taklidi yapan gerçek kitapları, korsan kitap oldukları gerekçesiyle tutukluyorlar. Yayınevinin sahibi Kaan Çaydamlı olaya müdahale ediyor tabii. 6.45 yasal bir yayınevi, kitaplar o yayınevi tarafından basılmış, çekilen, sonuçta bir film. Nasıl ki bir aktörün katil rolü oynaması onun katil olduğu anlamına gelmiyorsa, bir kitabı filmde korsan kitap rolüne çıkarmak da onun korsan olduğu anlamına gelmez. Değil mi yani?
Değil! Seyircinin, oyuncunun oynadığı rolü gerçek sanması, toplumumuzda oldukça sık karşılaşılan bir durum. O yüzden de filmlerde, dizilerde ya da tiyatro oyunlarında kötü karakteri canlandırmak biraz riskli bir durum. Oyuncular, rolleri bittiğinde kostümlerini çıkartıp gerçek hayata dönerler dönmesine; ama gerçek hayattaki kişiler, sahnede canlandırılanla hayatta sürdürülen arasındaki ayrımı yapabilecek kapasitede midir bakalım?
Peki, dekorlara ne diyeceğiz? Filmlerde, oyunlarda "kötü bir amaç" için kullanılan nesnelere, eşyalara karşı geliştirilen öfkeyi anlamak için psikolojinin kullandığı klasik bir yönteme, "çocukluğa inme" teorisine başvurmak gerekiyor sanıyorum. İstisnasız hepimizin annesi, canımızı acıtan bir eşyayı, oyuncağı ya da elimizi yakan sobayı dövmüştür muhakkak. Biz de, öcümüz alındığı için sevinmiş, acımızı unutup gülümsemeye başlamışızdır; çocuk aklı! Büyüdükten sonra da bu çocukluk psikolojisinin sürdürüldüğü yegâne yer ise, askeriyedir. Askeri disiplin içinde, "suç işleyen" eşyaların cezalandırılması uygulamasına çoğumuz ya şahit olmuş ya da bu tür askerlik anıları olanlardan duymuşuzdur.
Ama buradaki kitaplar suç da işlemiyorlar! Rol icabı korsanmış gibi davranıyorlar sadece!
Kaan Çaydamlı sonunda dayanamayıp Son Kare'yi gösteriyor polislere. Çünkü kendi kitabı. İnsanın kendi kitabını, üstelik kendi yayınevinden basması, onun korsan olmadığının en iyi kanıtıdır herhalde! Yayıncı mı şikâyetçi olacak benim kitabımın korsanını bastılar diye? Yazar mı şikâyetçi olacak? İkisi de burada zaten. Aynı kişi.
Polis pek içinden çıkamıyor bu durumun. Daha doğrusu, bu ikilemi çözmek için pek çaba da harcamıyor. Çünkü Son Kare'nin yanında, daha kafa karıştırıcı bir kitap duruyor; hem de yığınla. İblis'e Göre İncil.
Kitabın üstünde Enir Batur yazıyor. Böyle bir şahıs varsa sahiden, yani Enis Batur diye biri varsa, niye yazsın ki böyle bir kitabı? Satanist olsa İncil'den bahsetmez, misyoner olsa, İblis'i niye işe karıştırsın? Karışık bir durum!
Kaan Çaydamlı'nın son bir atraksiyon yapıp bilgisayarına sarılması, yayınevinin resmi sitesini açması da işe yaramıyor. Bütün bu kitaplar yayınevinin sitesinde var zaten. Sanal alışveriş sitelerinde var. İsteyen kredi kartıyla parasını ödeyip satın alabiliyor. Faturası kesiliyor, adresine postalanıyor.
İş iyice karıştığı için takviye kuvvet gerekiyor tabii. Maliye ekipleri ve terörle mücadele ekipleri de olay yerine intikal ediyor!
Sonunda, gerçeğin ortaya çıkması savcılığın yapacağı soruşturmaya kalıyor. Bu arada filmin çekimi yarım kalıyor tabii. Dava sonuçlanan kadar, stüdyo olarak kullanılan depo mühürleniyor. 30 bin kitap içerde tutuklu kalıyor.
Neyse, 5 yıla yakın süren dava iki ay önce sonuçlandı ve kitaplar beraat etti!
"Gözünaydın" dedim Kaan'a. "Bak, adalet yerini buldu, gerçek aydınlandı sonunda." "Sağol be," diye cevapladı. "5 yıl boyunca kitaplar yok sattı. Sahiden yoklardı çünkü. Tutukluydular."
Siz bu geçen 5 yıl içinde 6.45 Yayınevi'nin kitaplarına pek rastlamadıysanız piyasada, ya da 6.45 Yayınevi iflas etmiş, yayıncılığı bırakmışlar artık, diye duyduysanız, nedeni buydu: Kitaplar hapisteydi!"