13 Tem 2015 01:20 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:43

Kaya Çilingiroğlu: AKP iktidarında servetimden iki sıfır sildim

İşadamı Kaya Çilingiroğlu siyasi gündeme, çapkınlığına, eski eşi Hülya Avşar'a ve kızı Zehra'ya ilişkin soruları yanıtladı.

Armağan Çağlayan'a konuşan Çilingiroğlu, memur bir anne babanın çocuğu olduğu için hiçbir zaman 'zengin' olmadığını ve 'yandaş' olsaydı servetinden kayıp vermemiş olacağını söyledi. Gezi protestolarının siyaseten yanlış yönetildiğini öne süren Çilingiroğlu, "Gezi'nin ekonomik olarak Türkiye’ye verdiği zarara bakıyorum. Mesela İzmir-İstanbul otoyolu, üçüncü köprü, üçüncü havaalanı, bunlar hep yap-işlet-devretle ihale edilmiş işlerdi. Paralarında devlet garantileri yoktu. Bankalar Gezi’den sonra 'Yok para' dediler, çekildiler" diye konuştu.

Çilingiroğlu, 7 Haziran seçimleri ile ilgili de "Yüzde 40’la Ak Parti kazandı. Ama mağlup sayılıyor. Nasıl oluyor anlamadım! Böyle bir şey olabilir mi? Baktığın zaman hâlâ CHP ile MHP’yi üst üste koyduğun zaman bir Ak Parti yapıyorlar" dedi.

Armağan Çağlayan'ın "AK Parti iktidarında servetimden iki sıfır sildim!" başlığıyla Radikal'de yayımlanan 12 Temmuz 2015 tarihli söyleşisinden bir bölüm:

- Zehra dışarı çıkıyor, siz “Yok, çıkamaz” diyorsunuz, benim tanıdığım Kaya Çilingiroğlu tutucu bir insan değildi?

- Tutucu bir insan değilim ama şunun karşısındayım. Ben hep ufak yaşlarda sokağa çıktım. Yanlışları gördüm, yaşadım. Yanlışları yaşayan bir insan olarak, şu anda Zehra’nın 18 yaş altında bir çocuk olarak, yalnız başına sokağa çıkmasını doğru bulmuyorum. Mesela o alkol düzenleme yasası var ya, bana göre onun sınırının 18 değil 21 olması lazım. Amerika’da 21. 18’le 21 arasındaki üç yaş çok enteresan. Ben çocuğuma bir zarar gelmesi açısından diyorum. Mesela Google sayesinde, Google’lanıp seneler sonra bu yaptığı, belki hata yapmıyor ama, hatalı davranışlarının karşısına çıkmasını önlemek adına biraz erken olduğunu düşünüyorum. Yoksa çocuğuma güvenmediğimden değil asla. Ortam, bizim zamanımızdaki gibi değil. Çok daha enteresan şeyler duyuyoruz. Vurulanlar, kafası gözü kırılanlar, sakat kalanlar, ölenler gibi. Biraz o yüzden de kızım adına endişeliyim. Yoksa tutucu olmaktan değil. Bence çıkmasının sağa sola gitmesinde zarar yok. Bir de kanun 18 demiş.

- Zehra kaç yaşında?
17

- Bir senesi kalmış.
Mesela bize dese, ben çıkmak istiyorum diye. Refakat ederiz, edecek birini koyarız yanına. Ondan o zaman o kadar isyan ettim ben. Bir de gecenin 3’ü, kaçmış evden, haberimiz yok. Annesini de kandırmış. Ben yapılan şeye değil yalana kızarım. Bana geçen gün “Baba bana neden şuraya izin vermiyorsunuz?” diyor. Düşün geçmişte söylediğin yalanlara bak, ondan dedim.

Geçen hafta Zehra'nın Bodrum’da çekilmiş bikinili fotoğrafları yayımlandı magazin eklerinde. Bunun üzerine de Cengiz Semercioğlu “Gazeteciler 17 yaşın bikinili bir kızın fotoğrafını basmamalı” dedi. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
17 yaşında bir kız denize girerken, üstelik ünlü bir çocuksa, fotoğrafları çekilir tabii. Çekildiyse de yayımlanır. O fotoğraf deniz kenarında çekilmiş. Bikinili olmasından doğal ne olabilir? Cengiz Semercioğlu da bence tribünlere oynuyor. Buradaki sorumluluk insanlardan para alıp kendi beach’ine sokan işletmecilerin. Para alıp insanları içeri sokuyorsan, fotoğraflarının çekilmesini de engelleyeceksin.

- Çok mu zor, medyatik iki ismin kızı olmak? Zehra açısından bakılınca zordur.
- Yoo, geçen onun da sohbetini yaptık. "Fotoğraflarım çekiliyor" diyor. "Ama bak buraya geldik, bizi bekletmeden oturttular ve ayakta bekleyen insanlar var" dedim. Artılarını yaşarken eksilerini de göz önünde bulunduracaksın. Durduk yere reklama çıkıyorsun, sana para veriyorlar. Niye sokaktan geçen her insana yapmıyorlar. Öyle bir avantajın varsa, böyle de bir dezavantajın da var. Bunu bilerek yaşaman lazım.

- Sizin dışarıdan algınız 'çok zengin' bir adam. Bu sizin bilerek yaptığınız bir şey mi? Yoksa sizin yaradılışınız mı öyle?
- Ya ben zengin falan değilim. Hiç olmadım. Bir memur çocuğum. Sen biliyorsun ne olduğumu. Bir profesör anne-babanın çocuğuyum. Bir profesörün ki babam 15 yıl önce öldü zaten, ömrü, hayatı boyunca namuslu bir adamsa kazanabileceği rakam çok net ortada. Benim babam 100 ameliyatın 90'ını bedava yapmış. Yaptığı ameliyatların yüzde 10’unu parayla yapsaydı, ben parayı koyacak yer bulamazdım. Belki Hülya’yla olan evliliğimden, hep gazetelerde olunca, tanınan şahsiyetler zengin olmalı diye bir algı var halkın üstünde. Hiçbir zaman zengin olmadım. Ama insanın 10 milyon dolarla yapamadığını 100 bin dolarla yaparım.

-Çapkınlık deyince herhalde akla gelen üç, beş isimden birisiniz.
- Aslında bu kötü kullanıldı senelerce. Benim aleyhimde olan bir şey. Tutucu bir toplumuz, ataerkil. Ben sokakta gezen bir zampara pozisyonuna konuldum. Belki basının öyle hoşuna gitti o dönemlerde. Aldatılan kadın ve aldatan erkeği okumak insanların daha çok hoşuna gidiyordu. Biliyorsun bizden başka malzeme yoktu o zamanlar. Biraz yanlış anlaşıldı. Tabii hatalarım olmuştur. Ama çok çapkın bir erkek değildim. Nedense benimkiler çok büyütüldü. Severim flört etmeyi, kadınlarla birlikte olmayı. Bekar olduktan sonra bunda kötü bir şey yok. Bekar olamadım. Hep bir kadınla oldum. Hayatımda hep bir kadın oldu.

- Hep çok merak ettim. Türkiye’nin en büyük starının kocası olmak. Çok zor bir şey miydi Kaya Bey?
- Çok kolay bir şeydi. Ayrıldıktan sonra düşündüm aslında zor bir şeymiş. Ama o işi iyi götürdüğümü düşünüyorum süresi boyunca. Başkası olsa küplere binip delirip kıskançlıklar yaratabilirmiş. Ama ben kendine güveni olan bir adam olduğu için kolay oldu benim için, zor olmadı. Herhangi bir kadın gibiydi benim için.

- Hakikaten öyle mi oluyor?
Hayır yanlış anlaşılmasın. Çok âşık oldum, çok sevdik birbirimizi, çok güzel günler paylaştık, güzel anılarımız var ama ben hiçbir zaman onu Hülya Avşar olarak görmedim artı onun başarılarıyla gurur duydum. Türkiye’de hemen hemen her şeyi ilk yapanlardan birisi. Mesela ilk vergi rekortmeni, ilk ilkokul yaptıran. Hep zirvede kaldı. Dolayısıyla ben de onunla gurur duydum. Hiçbir zaman kıskanmadım. Her yaptığı güzel işin arkasında durdum, yanlışlarını da söyledim. Ama belki kendime olan aşırı güvenimden dolayıdır.

- Ama bir evin reisi olarak, bir kadın var evde, adım atsa olay oluyor ve siz onu idare etmek zorundasınız, öyle ya da böyle.
- Aslında hiç düşünmedim. Adım atsa olay oluyor. O zamanlar daha da bir aşırı popüleritesi vardı. Şimdi sosyal medya çıkınca gazeteye, televizyona bir haber kalmadı. Açıkçası çok hoşuma gidiyordu öyle olması. En azından kendi ayağı üzerinde duran başarılı olmuş, başarısını sürdürebilir hale getirmiş bir insanla berabersin. Ama çok daha farklı olabilirdi beni biraz daha fazla dinleseydi.

-Peki, memur çocuğuyken sizin bu magazin camiasına atlamanız nasıl oldu?
- Benim babam da tanınan bir adamdı. Biliyorsun, Türkiye’nin tanınan cerrahlarından biri. Dolayısıyla ben onun çocuğu olarak hayata meşhur bir çocuk olarak başladım. Sonra ben Galatasaray’da spor yaptım, senelerce yüzdüm, su topu oynadım. Türkiye şampiyonlukları, milli takım falan o başarı beni spor camiasında öne çıkardı her zaman. O zamanlar gece kulübü falan yok, gazinoya gidiyorum. Sanatçılarla flört etmeye başladık. Hep bir şekilde medyanın gündeminde oldum. Bir gazeteci dövme hadisesi vardı tabi. O kötü bir hadiseydi. Pişman olduğum bir hadiseydi. O zamanın en güçlü gazetesi tabi Hürriyet. Veryansın etti bize. Devamlı yayın yaptı. Ondan sonra Hülya evliliği, medya sahibi olduk derken, senin ‘Film Gibi’. Beni keşfeden ilk adamsın sen de.

- Kaya Bey size bir dönem, hatta hala da, 'yandaş’ dediler. Yandaş mısınız hakikaten? Yoksa benim eskiden beri siyasi görüşüm böyleydi, şimdi de böyle düşünüyorum mu diyorsunuz?
- Açık açık söyleyeyim. İnsanlar siyasette niye başarılı olamıyorlar biliyor musun? Bir tarih okumuyorlar, iki başarılı olmuş partinin geliş şekline hiç bakmıyorlar. AK Parti’nin geliş şekline bak, ben 25 senedir ticaretle uğraşıyorum. Millet artık boş laflardan sıkıldı, değil mi? “Yeter artık, siz bir durun, yepyeni bir parti geliyor” dedi. bir şeyler anlatıyor bize. Ne yapacaklarını ben anlıyorum halk olarak. Ben oyumu vereyim dedi, denedi. AK Parti iktidar oldu. İkinci döneminde de başarılı oldu. İkinci dönem daha yüksek bir oy oranıyla geldi. Üçüncü dönem biliyorsun, yükselerek gitti, yıpranmış olmasına rağmen.
Ben AK Parti’ye oy verdim. İlk seçime girdiğinde de AK Parti’ye oy verdim. Hem Tayyip Erdoğan’ı çok eskiden tanıyorum. Ne yapabileceğini biliyorum. İkincisi de ben de sıkıldım artık o yalanlardan. Askeri vesayet falan konularını çok iyi takip eden bir insanım. Ben mantıklı bir oy verenim. Senin benden oy alabilmen için kendini iyi ifade edebilmen lazım. Bakıyorum iyi partilere, hâlâ bile hiçbir partinin programı yok. Hep AK Parti kötü, AK Parti şöyle falan. Kardeşim bırakın AK Parti’yle ,Recep Tayyip Erdoğan’la uğraşmayı. Siz ne yapacaksınız bu ülkeye, insanına. “Verilen kömür yanlış” diyordunuz. Bu seçimde bir bakıyorum herkes 100 lira yemek, 200 lira bilmem ne parası vermeyi konuşmaya başladı. Direkt para vermeye başladılar bütçeden. AK Parti’nin yanlışları var mı? Tabii ki var. Eleştirdiğimiz konular var. Yüzde 80 doğru yapmış, yüzde 20’si yanlış. Diyeceksin ki “yandaşsın”. Ben yandaşım ama ekonomik olarak iki sıfır sildim servetimden 12 senede. Yandaş olmayanlar da iki sıfır koydular yanına. Ben AK Parti döneminde ticareten servetimden iki sıfır sildim. Herkes iki sıfır koydu. İki sıfır koyan çok insan var. İki, üç, dört, sıfırları koyan çok insan var. Bana yandaş diyorlar. Nasıl yandaşım?

- Niye peki öyle bir algı oluştu sizle ilgili?
- Ne bileyim işte. Hülya’dan dolayı. Onun bir iki çıkışı var mesela Tayyip Erdoğan’la ilgili övücü. Atıyorum eski kocası olduğum için, belki Gezi’de ben Gezicileri desteklemediğim için.

- Niye desteklemediniz?
- Bence Gezi yanlış yönetildi siyaseten. Onda hemfikirim. O gün Tayyip Bey değil de Beyoğlu Belediye Başkanı çıkıp “İstemiyor musunuz? Tamam, referanduma gidiyorum” dese konu biterdi. Konu uzadı, lastik gibi Avrupa basınına. Ama ben şöyle düşünüyorum, ben ekonomik olarak Türkiye’ye verdiği zarara bakıyorum. Mesela İzmir-İstanbul otoyolu, üçüncü köprü, üçüncü havaalanı, bunlar hep yap-işlet-devretle ihale edilmiş işlerdi. Paralarında devlet garantileri yoktu. Bankalar Gezi’den sonra "Yok para" dediler, çekildiler. Projelerin olması için de devlet garantisi verildi. Yap-işlet-devlet modeliyle 10-12 milyar dolarlık bir iş yaptırabiliyorsan Türkiye’de, Türkiye bambaşka yerlere gitmiştir. Öyle bir model de yok. Ben oradan kızıyordum. Türkiye’deki istikrarın bozulmasını istemiyordum. Neticede noldu, geldik işte koalisyonlar falan.

- Bir de Erdoğan’ı destekleyen twitler attınız, ondan galiba.
Ben şöyle dedim, adam sağlığını kaybetti kardeşim, hasta oldu, ameliyatlar oldu. Ben onla ilgili yazdım. Ben de istemeyebilirim de. Ben şuna karşıyım, seversin, sevmezsin, bir ülkenin başbakanının ölmüş annesiyle ilgili küfürlü şeyleri duvara yazamazsın. Ben bunu savunuyorum.
Ben siyaseten zaten belki, şimdi beyefendi bunu okursa belki de rahatsız olacak ama siyaseten bence doğru yürütülmedi. Mesela benim rahmetli babam ben otururken elimden sigarayı alır kırar atardı çöpe. İçki içene "Bok iç" derdi. Kimse rahatsız olmazdı bundan. Söylemek var söylemek var. Biraz da din tandanslı bir parti olunca insanlar ondan rahatsız oluyor. Mesela ben şöyle söylüyorum, alkol satılma yaşı 21 yaş olmalı, 18 değil. Çünkü Amerika’da modeli var. Sadece içki satışını engellemek adına yapılmıyor. Çünkü gençliği öldürüyor. Ben içki içen bir adam olarak bunu konuşuyorum. Yanlış anlama. Realiteyi konuşalım. Diyeceksin ki çok mu süratli araba, tehlikeli mi tehlikeli. Yapıyorum. Yaptığımın doğru olduğunu savunamam. Ama çocuğumun motosiklete binmesini istemem. Ben motordan 15 kere düştüm. Ben ölmediysem onun başına bir şey gelmeyecek değil. Bu mantıktan yola çıkarak söylüyorum. Yoksa bana ne Gezi olmuş, bu olmuş.

- Peki giderek tutuculaştığımızı düşünüyor musunuz?
- Tam tersi.Mesela birkaç tane arkadaşım benle Gezi’den beri konuşmuyor. Tartışıyorsun, tartışamıyorsun bile. Dediğim dedik insanlar. Ben de diyorum ki "Bikini var üstünde, benle tartışıyorsun." Hani İran olacaktık? İran da açılıyor. Küba da açılıyor. Bir Kuzey Kore kaldı. Bu globalleşen dünyada senin İran olman mümkün mü? Bodrum’da oturacaksın, elinde şarap kadehi, üstünde bikini, sonra "Biz İran oluyoruz, korkuyorum." Neden korkuyorsunuz kardeşim? 12 senedir bir şey mi oldu bu ülkede? Kimse bir şey dayattı mı?

- Gitgide daha da tutuculaştık Kaya Bey. Toplum olarak herkes.
Ben tersini düşünüyorum. Atıyorum bin insan vardıysa yüzde 100 inanan, bunun elli tanesi şu an sorguluyor, acaba doğru mu yapıyoruz diye. Sen bir insana dayattığın zaman sorgulamaya itiyorsun. Benim inanmayan çok arkadaşım şu anda Kur’an-ı Kerim okuyor. "Siz bize böyle diyorsunuz ama acaba bir de biz okuyalım sizin dediğiniz doğru mu" diyorlar. Bazı öyle işler oluyor ki, adam oruç, sahur, namaz diyor, ağzından yalan düşmüyor. O yüzden insanlar giderek sorgulamaya başladı. Dolayısıyla ben giderek tutuculaştığımızı düşünmüyorum, tersini düşünüyorum. Ama mesela öteki de yanlıştı. Sen adamın karısının kafası kapalı diye adamı üniversiteye alma, hastaneye alma! Çok basit, aç gazetelerin hepsini. Bugün bütün kızlar bikinili. Her gazetenin ekinde var. Bant falan da koymuyor kimse. Dine yüzde 100 inananlardan bahsediyorum, oruçla yatıp namazla kalkan insanların daha azaldığını düşünüyorum.

- Nereden vardınız bu fikre?
- Yaşadığımız çevrede görüyoruz. Mesela atıyorum, cumada hep gördüğüm insanları görmemeye başladım. Mesela orucunu sektirmeyen insanların oruç tutmadığını görüyorum. Kendi çevremle ilgili.

- Ben sizi biliyorum. Siz eskiden beri cuma namazına gidersiniz mesela.
- Ben 13 yaşımdan beri giderim. Bu ülkede ben bir gün şortla değil mayoyla çıktım cumayı kaçıracağım diye üstüm ıslak camiye gittim. Gitmemem lazım, biliyorum ama cumayı kaçırmamak daha önemli benim için. Aldı gazeteler manşet yaptı. Mayoyla namaza mı gidilir diye? Mesela benim çocuğumun din dersi örnektir. Bikini giyiyor o ayrı. Onu da yapacak, onu da yapacak. 17 yaşında bir genç kız olarak bikini de giyecek, gece kulübüne de gidebilir 18 yaşına geldiği zaman. Ama dinini de bilecek. Örnek talebe, hocası şaşırmış, bana teşekkür etti.

- Seçim sonucundan mutsuzsunuz anlaşılan. "Koalisyon geri geldi" dediniz.
- Mutsuz değilim. Yapsınlar görelim. İnşallah koalisyon olsun, çok da başarılı yerlere gitsinler. Koalisyonların hiçbir zaman hızlı karar veremeyeceğini düşünüyorum. Çünkü bizdeki koalisyon hiçbir zaman İngiltere’deki gibi olmuyor. Orada insanlar asgari müşterekte anlaşıyorlar, çünkü hukuk belli, adalet belli, yapacağın iş belli. Çok net. Bizim bir kere devlet politikamız yok. Benim bildiğim ileri demokrasilerde seçim kaybeden gider. Bakıyorsun partilere beş seçim, on seçim kaybetmiş falan. Son seçimin bir galibi var, o da mağlup sayılıyor.

- Kim o?
- Yüzde 40’la Ak Parti kazandı. Ama mağlup sayılıyor. Nasıl oluyor anlamadım! Böyle bir şey olabilir mi? Baktığın zaman hâlâ CHP ile MHP’yi üst üste koyduğun zaman bir Ak Parti yapıyorlar. O da mağlup saydığın Ak Parti’yi yapabiliyorlar. Bir de aynaya geçip bir bak. İçinizden bir tane cumhurbaşkanı çıkaramadınız. Bir olup bir cumhurbaşkanı ilan ettiniz o da mağlup oldu. İçinizden belediye başkanı çıkaramadınız, belediye başkanı ithal ettiniz.

- Kimi o ithal edilen?
- Mustafa Sarıgül. Dışarıdan geldi İstanbul Belediye Başkanlığı’na.

- Şişli Belediye Başkanı’ydı.
- Şişli bağımsız belediyeydi. CHP’nin değildi ki. CHP’den ihraç edilmişti. İhraç ettiğin adamı geri aldın, belediye başkan adayı yaptı. Koskoca parti, CHP olarak bir belediye başkanı üretemedi içinden. Ben onlara bakıyorum. Realite bunlar. Herkesin yanında söylerim. Ben öyle bakıyorum hadiseye.

- Gelecekte ne olmasını umuyorsunuz? Bir gün başkanlık sistemi gelecek mi?
- Bu seçimden sonra artık zor. Ne olacak şimdi? Meclis başkanı seçildi, koalisyon kurulur kurulmaz mutlaka bir erken seçim görülüyor ufukta. Cumhurbaşkanı çıkıp “bakın ben size bunların yapamadığını söylememiş miydim?” diyecek. Güzel bir sloganla ortaya çıkacak. Duyduğum kadarıyla, bazı projelerin durma aşamasına gelmesi, büyümenin yavaşlaması, Türkiye’nin ekonomisi açısından hayırlı değil. İşlerin yürümesi açısından iki partinin anlaşabileceği uzun vadeli koalisyon götürebileceği bir yapı çıkarsa herkes huzura erer.