KAVAK YELLERİ'NDEN ŞAMİL TAYYAR'A YANIT; KİŞİ HERKESİ KENDİ GİBİ SANIR!
Şamil Tayyar'ın “Kavak Yelleri Türk aile yapısını dinamitlemek için üretildi” yönündeki sözlerine yanıt gecikmedi!
Kavak Yelleri dizisinin yönetmeni Kerem Çakıroğlu ve dizide Su karakterini canlandıran Ceren Moray, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Milletvekili Şamil Tayyar’ın iki yıl önce yayından kalkan Kavak Yelleri dizisini örnek göstererek, “Bu dizi proje diziydi. Batı, Türk aile yapısını dinamitlemek için değişik araçlar kullanmaya başladı” minvalindeki sözlerini bianet’e değerlendirdi.
Yönetmen Çakıroğlu, Tayyar’ın açıklamasını duyduktan sonra sosyal medyada "İtiraf ediyorum; yabancı ajanlar tarafından telekinetik yöntemlerle kandırıldık ve bu dizi bize yaptırıldı. Fark ettiğimizde çok geçti ve Türk aile düzeni çoktan bozulmuştu" yazdığını ifade ediyor ve bu türden açıklamaların bundan birkaç yıl evvel gelmesi durumunda gülüp geçeceklerini ama artık gülümseyemediklerini bile söyledi.
Moray ise Tayyar’ın sözlerinin ciddiye alınacak yanı olmadığını belirtirken, iktidarın hedef göstermelerinin, suçlamalarının kişileri sürekli kendini anlatmak zorunda bıraktığını ve hedef gösteren dilin normalleştirildiğini belirtti.
Şamil Tayyar özetle şunları söylemişti:
“Batı, Türkiye’deki aile yapısını dinamitlemek için değişik araçları kullanmaya başladı. Ben iletişim uzmanıyım. Bugün birçok önemli kanalda yayınlanan dizilerin senaryolarının tesadüfen kurgulandığını düşünmüyorum.
“Arkasındaki iradenin Türk toplum yapısını bozmaya yönelik bir senaryoyu hayata geçirmek istediğini düşünüyorum.
“Kavak Yelleri bir proje diziydi. Bir grup genç, kızlar erkekler aynı evde kalıyorlar, birbirlerine aşık oluyorlar, yatak sahneleri, beraber kalıyorlar.”
Moray: Türk aile yapısı deyince...
"Türk aile yapısı derken; ensestin bol olduğu, evlenme yaşının 12-13'e düştüğü, sokak ortasında karısını öldüren adamın ceza almamasının bir başka 'sinirli' kocaya cesaret verdiği, tecavüzcüsünün çocuğunu doğurmak zorunda kalan kadının isyanına karşı devletin, 'Biz bakarız' diye tecavüzcüyü aklaması aklıma geliyor.
Bence tartışma biçimini bu türden bir yüzeyselliğe taşımak, hiç kimseye bir şey katmaz. Aksine iktidarın akla ziyan suçlamalarını, hedef göstermelerini, toplulukları baskı altında bırakıp, kişilerin sürekli kendini anlatmak zorunda bırakıldığı bu dili normalleştirir; ki bu pek sonuç alınacak bir eğilim olmaz.
Dolayısıyla Tayyar'ın açıklaması bana kalırsa çok da ciddiye alınacak bir açıklama değil. Ama bu zihniyet, karşısında serin durulması gereken bir zihniyet.
Ezberleri sataşarak siyaset yapmakta ve bunu olabildiğince basit ilkel bir jargon üzerinden ifade etmekte, haliyle arkasından 'ben iletişim uzmanıyım' 'sosyolojiyi de iyi biliriz' gibi ideolojisini esnaf gibi satmaya çalışma naraları geliyor. Bu iktidar için artık son derece sıradan bir argüman oldu.
Giderek kompleks üreten bu dibe vuruştan, hedef göstermeye tutkun, komşuyu komşuya ihbar ettirten sağlıksız bir devlet çıkıyor. 'Çoğunluk' hiçbir zaman bu adamların anladığı, gördüğü biçimde bir çoğunluk olmadı. Dolayısıyla o 'çoğunluğa' söyleyecek daha çok sözümüz olacak ama bu başlıkta değil."
Çakıroğlu: Kişi kendinden bilir
“Batılı ülkelerin belli planlar çerçevesinde bunu yaptırdığını, bunun bir proje olduğunu düşünmesi bana ‘kişi kendinden bilir’ sözünü hatırlatıyor. Gerçekten demek ki bir projeleri var ve onu uyguluyorlar.
Sahil kasabasındaki gençlerin büyük şehre gelmeleri ve dostluklarıyla ilgili bir dizi yaptık. Dizinin temel cümlesi dostluktu. İçinde de ne zaman birinin başına bir şey gelse diğerleri hemen koşar ve o sorunu çözerdi.
Hatta sadece arkadaşlar değil, aileler de hep devredeydi; tamamen gençlik dizisi değildi. Dizide aileler de işin içindeydi ve bir aile düzeni vardı.
17-18 yaşında gençler büyüyünce doğal olarak birbirlerine aşık oldular. Bu dizinin aile yapısına tehdit olarak algılanması enteresan.
Yayından kalkmış bir dizi üzerinden yapılan bu değerlendirmeler elbette yeni üretilecek popüler kültür dizilerini etkileyecektir. Zaten bir süredir hükümetten kaynaklı etkilemeler söz konusu.
Film çekerken, yazı yazarken, konuşurken sorun olur mu diye saçma sapan şeyler düşünmeye başladık. Baskı rejimi derken tabii ki 70-80 yıl önceki baskı rejiminden bahsetmiyoruz belki ama neredeyse 1984 romanına denk gelen büyük abi durumları oluyor.
İnsanlarda otosansür gelişiyor. Mesela yapımcılar ters yorum gelebilecek işleri yapmamayı tercih ediyorlar. Yönetmen, yazar, proje sunan insanlar olarak bir ürün götürdüğümüzde o proje ya reddediliyor, ya dönüştürülüp istenilen normlarda bir hale çevrilip öyle devam ediliyor. Bir şey üretmeyi yavaş yavaş engelliyorlar.”