20 Şub 2012 16:34 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:21

KATLEDİLEN GAZETECİ BAKİ KOŞAR ADINA 'NEFRET SUÇLARI'NA SAVAŞ AÇILIYOR!

Sivil toplum kuruluşları gazeteci Baki Koşar'ın hatırası adına, "Nefret Suçlarıyla Mücadele Haftası" etkinliklerine başladı.

Sivil toplum kuruluşları bu hafta, 6 yıl önce İstanbul Şişli’deki evinde katledilen gazeteci Baki Koşar’ın hatırası adına, "Nefret Suçlarıyla Mücadele Haftası" etkinliklerine başladı.

Geçen haftayaysa yine bir gazetecinin, kolu ve bacağını bir tren kazasına kurban veren Milletvekili Şafak Pavey’e yönelik "Hem özürlü, hem de CHP’li" sözleri tepki toplamıştı. Uzun bir süredir "Nefret Suçları Yasa Kampanyası Platformu (Nefretme) yoğun çalışmalarını sürdürüyor. Platform, Cumhurbaşkanlığı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bazı hükümet üyeleri, Anayasa Uzlaşma Komisyonu, TBMM komisyon başkanları tarafından kabul edildi.

Platformun hedefi, 56 AGİT ülkesinin 48’inde uygulanan nefret suçları yasal düzenlemesinin Türkiye’de de gerçekleşmesi. Galatasaray Üniversitesi İletişim Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu, 60’dan fazla STK’nın ve çok sayıda bireysel katılımla desteklenen platformun üyelerinden. Nefret suçlarıyla ilgili çok sayıda araştırmaya imza atan Prof. Dr. İnceoğlu ile "nefret"i konuştuk.

* Nedir nefret?..
Nefreti bir duygudan ziyade, duygusal bir tutum olarak tanımlamak daha doğru sanıyorum. Nefreti de öfke, korku, aşağılama, hakaret ve engellenme hissi besliyor.

* Nefret, yontulabilir, tedavi edilebilir bir duygu mu?
Ben psikolog değilim ama nefreti mobilize eden öfke ve korku kontrol altına alındığı takdirde muhakkak ki bu illetten kurtulmak mümkün. Zira nefret dediğiniz şey kontrol altına alınmadığında suç eylemine dönüşebiliyor.

* Mesela, siz bedensel engelli olsanız ve ben sizden söz ederken, "Hem özürlü, hem Galatasaraylı" desem ne hissedersiniz, canınız yanar mıydı?
Kimin hangi bağlamda söylediği önemli, ama sonuçta can yakmak için söylenmiş bir söz olurdu. Benim canımın yanıp yanmamasından ziyade bahsettiğiniz iki grubun üyelerinin canlarının yanıp yanmayacağı daha önemli değil mi? Toplumda her bireyin kendi gerçeğini yaşama biçimi farklıdır. Kimi umursamaz, kimi de kendini çok daha kötü hissedebilir.

* Peki ya hakkınızdaki bu sözleri, gazetede yazsam, sizde yaratacağı duygu ne olurdu?
Burada başka önemli bir konu gündeme geliyor. O da gazetecinin sorumluluğudur. Gazetecinin ifade özgürlüğü, nefret söylemi söz konusu olduğunda koruma altında değildir. Medyada yer alan bu tür ifadeler yayıldığı kitlenin büyüklüğü ve kırılgan gruplara yapacağı etkiler göz önüne alındığında daha çok onur zedeleyici olur.

NEFRETİ ’KIŞKIRTMAK’

* İfade özgürlüğüyle nefret söylemi arasındaki ince ayırım ne?
İşte bu çok tartışmalı bir konu. Bir ifadenin nefret söylemi kapsamına girdiğini iddia ettiğiniz yerde, ifade özgürlüğü ihlaline ilişkin eleştiriler gündeme geliyor. Ama şunun altını çizmeliyim: İnce ayırım, nefret söyleminin olduğu yerde ifade özgürlüğünün kısıtlanmasıdır.

* Medyanın dili ve nefret söylemi arasındaki ilişki ne?
İdeolojiler dil ile belirlenir. Haber ise var olan egemen söylemlerin bir ürünü olarak, olumsuz alaycı ifadeler, küfür, hakaret, aşağılama kullanarak toplumda bazı grupları ötekileştirerek, ön yargıları ve nefret suçlarını kışkırtır.

* Somut örnek verir misiniz?
Lezbiyen, gey, biseksüel ve travesti ve transseksüel (LGBTT) haber başlıkları örneğin; "Travesti dehşeti", "Ters ilişki teklif etti, öldürdüm" gibi. 3.sayfa haberleri kapsamında, cinsel içerikli, toplum ahlakına aykırı olarak sunuyor. LGBTT bireyleri de sapkın ve canavar olarak. Kürt sorununun haberleştirilmesi de sorunlu. Çoğu zaman terörizm ve PKK ile özdeşleştiriliyor, Kürtler hakkında sloganlaşmış, onları ürkütücü kılan "kalıp yargılar" kullanılıyor. Bir başka aklıma gelen örnek HIV ve AIDS ile ilgili haberler. Suç ve ahlaksızlık ekseninde, tedavisi mümkün olmayan hastalıklar olarak sunuluyor. HIV ile yaşayanlar tehlikeli, hastalıklı ve günahkar bireyler olarak sunulmaktalar.

DEVLETİN ’BİLİNÇALTI’

* Nefret söylemini teşhis etmek kolay değil. Nedeni ne?
Bazen çok masumane üstü örtük biçimde ortaya çıkabiliyor. Normal, rasyonel ve mantıklı görünen ifadeler biçiminde. Ayrıca biz hep yazılanlar ve söylenenlere odaklanıyoruz. Söylenenlerden çok söylenmeyenler de etkili.

* Cezaevinde dövülerek öldürülen Engin Çeber’in hayatına 36 bin lira değer biçen devletin bilinçaltında da var mıdır nefret ya da nefret duygusu?
Burada devletin nefret duygusu değil ama Metris Cezaevi’ndeki görevlilerin nefretinden bahsetmek mümkün. Engin Çeber 2008 yılında işkence sonucu öldürülmüştü. Yerel mahkeme Türkiye’de ilk kez bir işkence davasında işkence yapma, kasten yaralama, sahte çek düzenleme, görevi ihmal ve suçu bildirmeme kapsamında cezalar vermişti. Ancak Yargıtay eylülde açıkladığı kararla mahkemenin kararını bozmuştu. 52 sanığın duruşması yeniden 20 Şubat’da başlayacak. Kamuoyunda, "İşkenceciler devlet tarafından korunuyor" algısı oluşuyor bu gelişmeler sonucunda ister istemez.

’DÜZENİ BOZAN GAY’

* Devletlerin cinsiyeti var mıdır?
Devletlerin cinsiyetleri olmaz, olmamalı. Ama ülkemizde egemen devlet ideolojisi ve devletin ideolojik aygıtları seksist ve en önemlisi heteroseksist.

* 70’lerde Zeki Müren’i, 80’lerde Bülent Ersoy’u, 90’larda Fatih Ürek’i starlaştıran Türkiye’de gey ve lezbiyenlere karşı öfkesinde bir ikiyüzlülük yok mu?
Var tabii ama unutmayın ki saydığınız isimler hep ünlüler. Sıradan, ortalama bir gey lezbiyen vatandaş, aynı biçimde starlaştırılmadığı gibi, bir de üstelik "sapkın", "Türk toplum ahlakına aykırı düzen bozucu bireyler" olarak algılanmaktalar. Buna karşın ülkemizde LGBTT’ler de heteroseksüeller gibi onurlu bir biçimde "eşit yurttaş" olarak yaşamak istiyorlar çok doğal olarak.

HEDEF, YAŞAM HAKKI
* Nefret suçu tam olarak nedir? Diğer suçlardan farkı nedir?
AGİT’in (Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı) tanımına göre nefret suçunun gerçekleşmesi için, ırk, din, etnik köken, dil ya da cinsel yönelime dayalı olarak, failin bir önyargısının olması gerekiyor. Fail, kişileri, grubun bir bölümünü ya da o gruba ait bir malı hedef alabiliyor. Artık günümüzde cinsiyet, cinsiyet kimliği, engellilik hali bu tanımın içine giriyor. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiilin kanunda suç teşkil etmesi ve bu suçun önyargı saikiyle işlenmiş olması gerekiyor.

* Nefret söylemiyle, nefret suçu birlikte mi yürür?
Her zaman olmasa da çoğu zaman evet. İkisi ayrı şeyler de olsalar, sonuçta birbirlerini besliyorlar ve özellikle de nefret söylemi, nefret suçuna giden yolda ilk önemli adımı oluşturuyor. Kendini her zaman kin ve öfke dolu ifadelerle ortaya koymadığı, hatta zaman zaman gayet normal ve mantıklı göründüğü için nefret söylemini teşhis etmek kolay olmayabilir. Nefret söyleminde, hedef alınan gruplara "Toplumda size yer yok" mesajı yinelenerek verilir, grup üyeleri pasifleştirilir, sessizleştirilir. Bu durum doğal olarak demokratik düzeni yıpratır. Zira insanın en temel hakkı olan "yaşama ve katılım hakkını" ellerinden almış olursunuz. Nefret söyleminin pompalanması sonucu kaçınılmaz olarak nefret suçu doğar.

Dünya Sağlık Örgütü, eşcinselliği 1990’dan beri hastalık saymıyor

* Bugünün, kendisini özgürlükçü ve demokrat olarak niteleyen muhafazakar medyanın "Eşcinsellik hastalıktır" klişesi sizin için tartışılabilir, bilimsel bir duruş mudur?
Eşcinselliğin hastalık olarak görülmesi, bilimsel bir gerçeklik olmadığı gibi ayrıca bir dezenformasyondur. 1973 yılında Amerikan Psikiyatri Derneği, 1990’da da Dünya Sağlık Örgütü eşcinselliği hastalık kategorisinden çıkarttılar. Yogyakarta İlkeleri’nin 18. maddesi de kişinin cinsel yöneliminin tedavi edilemeyeceğini açıkça vurguluyor.

* "Eşcinsellik hastalıktır" diyen Eski Bakan Aliye Kavaf’ın yerine bugün aynı Bakanlık’ta bulunan Fatma Şahin’in yaklaşımı arasında bir tavır değişikliği söz konusu mu?
Tabii ki söz konusu. Fatma Hanım’ın ilk kez LGBTT’den temsilciyi toplantıya çağırdığını duydum medyadan. Pembe Hayat’ın "Ailenin Korunmasına Dair Yasası Tasarısı Taslağı" için hazırladığı öneride "Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayırımcılığı nedeniyle şiddete maruz kalma" ifadesi vardı. Ancak bunun son halini bilmiyoruz; Bakanlık tarafından bu önerinin dikkate alınıp alınmadığını. Türkiye’de LGBT’lere ve de özellikle trans bireylere karşı hunharca cinayetler işleniyor ve ne yazık ki bu suçlar diğer nefret suçları gibi görünür değiller. Bu yasaya çok ihtiyacı olan kaslında kırılgan ve çok korumasız bir grup trans bireyler grubu.

Son yılların en belirgin nefret suçları

* Yaşadığımız dünyanın son 10 yılına baktığınızda, Dünya’da ve Türkiye’de sizin beyninize kazınan en belirgin nefret suçları neler?
Türkiye’de Rahip Santoro Cinayeti, Malatya Zirve Yayınevi Katliamı, Hrant Dink Cinayeti, İzmir Seferihisar ve Kemalpaşa’daki linç girişimleri, Manisa Selendi’den Romanların kovulması ilk aklıma gelenler. Geçen temmuz ayında Norveç’te yaşanan iki saldırıda fail, Avrupa’yı Müslümanlar ve Komünistlerden kurtarmak için bu katliamları yaptığını söylemiş ve savunmuştu. Hatırlamıyor musunuz?

Acil yasaya ihtiyacımız var
* Yürürlükteki TCK, nefret suçlarını engellemede yetersiz miydi ki kampanya düzenlemek zorunda kaldınız?
TCK’nın 216. maddesi nefret suçu değil nefret söylemiyle ilgili. Hoşgörüsüzlük temeline dayalı, nefret biçimlerini kışkırtan, yayan, öven her türlü ifade biçimi cezalandırıyor. Nefret suçlarına dair mevcut düzenlemeler çok yetersiz, bu yüzden ivedilikle yeni yasaya ihtiyaç var. Tüm çabamız da bunun için.

* Bu kadar nefretle yoğruluyorken, yürürlüğe girecek yeni bir "Nefret Yasası" neyin önüne geçebilir?
Bu yasa ile nefret suçlarının önüne geçilecektir. Mağdurların ve toplumun adalet sistemine olan itimadı açısından bu suçlar cezalandırılmalıdır. Ceza uygulanmadığı takdirde bu suçları onaylamış oluyorsunuz. Bu da giderek yaygınlaşan ve normalleşen bir şiddet tablosunu sıradanlaştırıyor.

Kutlu ESENDEMİR / Gazete Habertürk