“Kararsızlar Partisi” kurulsa yeridir!.. “Kararsızlar” gerçekten kararsız mı?..
Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, seçimlerin sonucunda önemli bir rol oynayacağı iddia edilen ve çoğu partinin oy oranını geçtiği söylenen “Kararsız Seçmen profili” ve davranışını tartıştı…
Efendim: kararsız kalmak gerçekten kötü bir durumdur. Hele de kararsızlık bir “Huy” haline gelirse daha da berbat bir şeydir. İnsanın hayatta bazı adımları atmasını engelleyebilir. Ne yapacağını bilemeyen insan rotasını şaşırmış gemi gibidir. “Öyle mi yapayım, böyle mi?” diyene kadar hayat akıp gider. Kayalara bile toslayabilir. Üstelik bu durum her alanda söz konusu olabilir.
Ancak bunların daha da derinleştiği, insanı adım atamaz hale getirdiği durumlar bile olabilir. Hatta “patolojik” diyebileceğimiz, daha ziyade psikolojinin alanına girebilecek kadar aşırıya varabilen kararsızlık türleri dahi var. O kadar ki klinik düzeyde “Kararsızlık Terapisi” diye bir alan dahi mevcut. Hatta “Borderline Kişilik Bozukluğu” nun (Sınırda Kişilik Bozukluğu) belirtilerinden biri olarak bile işaret edilmektedir.
“Kararsızlar Partisi” mi Kurmalı?..
Bilemiyorum. Benim yaklaşımım o kadar uzun boylu değil. Değerlendirme alanım çok daha basit. Doğrudan siyasete ilişkin. Burada daha ziyade nereye yöneleceğine karar verememiş, bunun çelişki ve sıkıntını yaşayan, onun sınırlarında dolaşan seçmenden bahsediyoruz. Öyle ki oldukça büyük bir rakama ulaştığı söylenen “Kararsız seçmen” kitlesinin oranı çoğu partinin oranından bile fazla durumda.
Örneğin bir süre önce HBS tarafından yapılan anket çalışmasında belirtildiğine göre kararsızların oranı yüzde 10. 9’u bulurken, bu oran (AK Parti ve CHP hariç) MHP, DEM, İYİP, YRP, ZP ve diğer bütün partileri geçmiş görünüyor. Yani şayet “Kararsızlar Partisi” diye bir parti olsaydı çoğu partiden daha fazla oy alacağı kesindi. Yoksa fırsattan istifade böyle bir parti mi kurmalı bilmem?.. Ne dersiniz ona da kararsız kalırlar mıydı acaba?
Yolunu Şaşırmış Tereddütlü Kitle!..
Hemen belirtmeliyim ki elimde aynı kitlenin davranış özellikleri, sosyolojisi, vb üzerine kapsamlı bir araştırma yok. Benimkisi daha ziyade gözlemlere dayalı bir kanaat ya da sezilerden ibaret öznel bir varsayımlar toplamı diyebilirim. Her birinin kendine göre “Kararsızlık gerekçesi” mevcut herhalde. Bunları kararlılıktan kararsızlığa iten çok sayıda neden olmalı. Daha başka faktörler ya da yorumlar elbette ilave edilebilir.
Peki gerçekte kimdir bu kararsız kitle? Ne yer, ne içer? Kararsızlığı neden ileri gelir? “Kuşbakışı” da olsa bir göz atmaya çalışalım isterseniz. Tahminlerim şu yönde…
- Öncelikle samimi “Kararsız” la protestocu kitleyi birbirinden ayırmalı. Çünkü bilinçli protestocular ne istemedikleri konusunda kararlıdırlar. (14 Mayıs 2023’teki seçimlerde Türkiye'de yaklaşık 6 milyon 700 bin kişi sandığa gitmedi. Yani seçmenlerin yaklaşık yüzde 11'i oy kullanmamış oldu.) Kararsız derken önce “Kararlı” olup, hatta tuttuğu bir partisi olup, şimdi ondan vazgeçmede tereddüt yaşayıp, beraberinde kime oy vereceğini bilememe gibi karmaşık bir ruh hali anlaşılmalı önce.
- Nedenler yaşa, cinsiyete, eğitim, gelir grubuna, vb değişebilir. Bilhassa söz konusu kitlenin homojen olmadığını, tek nedene bağlı davranmadığını söyleyebilirim. Her birinin kendine göre “kararsızlık gerekçesi” var.
- Burada partilerine - liderlerine olan güveni kaybedenler ön sırada olsa gerek. Hatta bunlar arasında yıllardır istikrarlı şekilde aynı partiyi destekleyip, şimdi vazgeçme eğilimine giren, kopma arayışındaki bir kitleyi temsil ediyorlar sanırım.
- Bunlar arasında aslında halen eski parti çizgisine yakın ama şu veya bu nedenle oy vermede kararsız kalan bir grup söz konusu olabilir.
- Aynı eksende yıllardır deneyip, halen ülkede bir şeylerin değişmediği –hatta daha kötüye gittiği- kanaatine varan bir yılgın, isteksiz kesim oluştu. Bunlar halen oy verme arzusunda ama “alternatif parti”sine karar verememiş bir kitledir. (Örneğin Milliyetçi cenahta MHP’ye mi, İYİP’e mi, ZP’ye mi yöneleceği gibi. Muhafazakâr kesimde ise AK parti’ye mi, Yeniden Refah’a mı, Saadet Partisi’ne mi, vb gibi) Bunlar ortada salınım halindeler.
- Benzer bir durum solda da geçerlidir. Bilhassa seçimler sonrası daha belirgindi. Bunlar CHP’ye kızgın ve kırgın bir kitleydi. Kılıçdaroğlu’nun gitmesiyle biraz canlanır gibi oldu. Lakin Özgür Özel’de coşkuyu fazla ateşleyemedi. İçlerinde daha sola TİP ya da Memleket Partisi gibi partilere yönelmek isteyenler çıkabilir. Bunların ana motifi “Anti – Erdoğanizm” Öyle olduğu sürece solda her partiye verebilirler.
- Eski partilerine güveni tamamıyla kaybedenlerde var. Bunlar ekonomik nedenlerle AK Parti’ye küsmüşlerden olabileceği gibi DEM’le yakınlaşmadan dolayı CHP’ye de kızgın “Ulusalcı” bir kesimde olabilir.
- DEM dedikte daha blok davranış eğilimindeki DEM’de bile kendi adaylarını mı yoksa CHP adayı İmamoğlu’nu mu desteklemede kararsız kalan bir kitle olduğu anlaşılıyor.
- En kararsız kitlenin sanılanın aksine yaşlı ve orta kuşak değil, genç ve bilhassa da “Z Kuşağı” diye tabir edilen dilim olduğunu zannediyorum. Soyutlamam yalpalama ve bocalamanın kuşağın genel karakterine uygun olduğu yönündedir.
- “Ekonomik kriz” kararsız kalmayı tetikleyen en önemli faktör olsa gerek. Bu durumdan bilhassa hükümet partileri etkilenebilir. Ancak aynı kitle başka saiklerle ya da alternatif bulamamakla son anda yüzünü yine eski partilerine dönebilir.
Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere…
“Kararsızlar” Hakikaten kararsız mı?
Oldum olası şu karasızlar muhabbetine ısınamadım. Dahası ileri sürülen kararsızlar saptamalarına, oranlarına hep kuşku ile baktım. Hele de anketlerin işaret ettiği rakamlara neredeyse hiç. Ben bu konuda daha ziyade kendi gözlem, sezi, kanaat, nabız yoklamalarıma daha çok güvendim. Gördüm ki “Kararsızım” diyen insanları eşelediğimde altından bambaşka nedenler çıkıyor. Çoğu numara çekiyor!..
Bunu dediğim için kimse kızmasın. (Hiçbir aydının görevi halka güzelleme yapmak, yağ çekmek, pohpohlamak değildir. O işleri oy peşindeki politikacılara bıraktık!) Halkımızın bir bölümü bazı konularda kurnazlığa varacak kadar gerçekten çok uyanıktır. Kendini kamufle etmeyi de iyi bilir. Kimileri ise “ikiyüzlülüğü” bir tür sanat haline getirmiştir. Bazı konularda son derece içten pazarlıklıdır.
O yüzden “kararsızım” atraksiyonlarına pek güven olmaz. Adamı ters köşe yapıverirler. Aslında bir tercihi vardır. Lakin çeşitli korku, kaygı, hesaplarla açık etmek istemez. Onun için “kararsızlık” şablonuna sığınır. Kimse o soruya gerçek cevabını vermek istemez. Bunun için “Kararsızlık” gerekçesi ideal bir maskedir. Sanki onu izliyorlarmış gibi (Çok mühim adam ya!) anketöre ya da sorana doğru cevap vermek istemez. Hemen kıvırtır. “Kararsızım”, “daha tercih yapmadım”, “bana hitap eden parti yok”, “düşüneceğim”, “valla, ne diyeyim ki bilmem”, “fikrim yok”, vb. Kıvırtmalar gırla gider!..
Samimi Kararsızların Oranı Azdır!..
Halbuki çoktan kararını vermiştir ya da en azından temayülü bellidir. Kimi işlerini düşünür, kimi memuriyetini, kimi arkadaş, aile çevresini, vb. Çok sayıda endişesi ve hesabı vardır. Kendini açık etmek istemez. Tuhaf bir psikolojidir. Bu noktada söylediği hiçbir şeye güven olmaz!..
Benim edindiğim izlenim şudur: samimi kararsızların oranı genele kıyasla her zaman daha düşüktür. Peki gerçekten kararsız kaldığında, bocaladığında ne yapar? O zamanda zihnini geri vitese takarak, alışık olduğu, iyi kötü davranışlarını kestirdiği eski partisine “kötünün iyisi” diyerek destek atar. (Yani kendisini “yakın hissettiği” bir parti muhakkak vardır.) Bir tür zihinsel bağımlılıktır. İstese bile kopamaz!..
Bu durumdan kimin yararlı çıkacağını varın siz tahmin edin artık. Benden bu kadar!..
26.02. 2024