Karar yazarından flaş İsrail iddiası: Dostları azaltan Davutoğlu mu?
"Davutoğlu başbakanken Mısır'la normalleşme fırsatı çıkmıştı; ancak Erdoğan engellemişti"
Karar yazarı İbrahim Kiras, AKP'nin dış politikasında Ahmet
Davutoğlu'na yöneltilen eleştirilere ve İsraille normalleşmeye
ilişkin olarak, "İsrail ile görüşmeler daha 2013’te bugünkü
şartlarda tamamlanmıştı ama her iki tarafın da iç siyasetindeki
bazı gelişmeler yüzünden açıklanması ertelenmişti" dedi. "Mısır’la
normalleşme konusu da epeydir gündemdeydi" diyen Ama Mısır’da
yaşanan darbe sürecine iç kamuoyunda gösterilen tepki yüzünden o
konuda da adım atılması gecikti. Hatta bu yılın başlarında henüz
Davutoğlu başbakan koltuğundayken bir fırsat ortaya çıkmış, ancak
Cumhurbaşkanı Erdoğan 'Sisiyle görüşmem, Başbakan’ın görüşmesini de
istemem' diyerek konuyu gündemden çıkarmıştı" ifadesini kullandı.
"Rus uçağının düşürülmesi olayında da daha ilk gün hem
Cumhurbaşkanı hem de Başbakan derhal harekete geçmişler, Azerbaycan
ve Kazakistan liderlerini arayıp arabuluculuk istemişlerdi" diyen
Kiras, "Ancak Putin o yaklaşıma hemen cevap vermeyi istemediği için
normalleşme bugünleri bekledi" diye yazdı.
Kiras'ın Karar'da "Dostları azaltan Davutoğlu mu?" başlığıyla
yayımlanan (14 Temmuz 2016) yazısı şöyle:
Sarıkamış felaketi, biliyorsunuz, Cihan Harbi’nde yaşadığımız en
ağır askeri başarısızlıktı. Çanakkale savunması ise her geçen gün
daha fazla coşkuyla andığımız dillere destan bir zafer... Özellikle
Cumhuriyet’ten itibaren Sarıkamış felaketi -aslında büyük ölçüde
haksız yere- devrin başkomutanı Enver Paşa’yı suçlama konusu haline
gelmiştir. Çanakkale zaferi ise Bolayır’da ve Conkbayırı’nda önemli
başarılar kazanan Yarbay Mustafa Kemal’in askeri zekâsını öne
çıkarma vesilesi… Oysa Mustafa Kemal burada önemli -ve aslında
ileride Kurtuluş Savaşı’nın liderliğine getirilmesinin yolunu açan-
askeri başarılara imza atmış olsa da nihayetinde bir tümenin
komutanıydı. 22 tümenden yalnızca birinin…
Zaten savaşın stratejik planlaması İstanbul’da yapılmıştı. Tıpkı
Sarıkamış gibi. Bugün özellikle Genelkurmay’ın belgelere dayalı
yayınlarıyla daha iyi anlaşıldığı üzere Sarıkamış’taki problem
İstanbul’da hazırlanan harp planlarına uyulmamasından
kaynaklanmıştı.
Buna rağmen ortaya çıkan sorumluluğun başkomutana fatura edilmesi
tümden yanlış değil. Çünkü liderlik ne olursa olsun total
sorumluluğu üstlenmeyi gerektirir. Ama yalnızca felaketlerin değil,
başarıların da lidere fatura edilmesi şartıyla... Aksi haksızlık
olur.
Nitekim bir keresinde Enver Paşa’nın torunu isyan etmişti bu çifte
standartlı yaklaşıma. “Sarıkamış’ın sorumluluğu başkomutan olduğu
için Enver Paşa’ya fatura ediliyorsa Çanakkale’nin onuru da ondan
esirgenmemeli. Çünkü onda da başkomutan Enver paşaydı”
diyerek...
Türkiye’nin dış politikasında yeni manevralar yapılmasına karar
verildikten sonra başlayan “Davutoğlu eleştirileri” bana bunu
düşündürttü.
Son beş yıldır Türk dış politikasındaki kimi yönelimlere karşı
eleştiri ve itirazlarını dile getirmekten geri durmamış ve bu
çerçevede dış politikada revizyon gerektiğini yazmış, söylemiş biri
olmanın rahatlığıyla konuşuyorum… O zaman öyle bu zaman böyle
konuşanları ne o zaman ne şimdi ciddiye aldığımdan değil ama bugün
de bu meseleyi içerideki küçük siyasi çekişmelerin konusu yapmanın
ülkenin çıkarlarına daha fazla zarar verebileceği uyarısı yapmak
isterim…
***
Açık konuşalım… Ahmet Davutoğlu başdanışman, dışişleri bakanı ve
başbakan olarak Türk dış politikasına yön vermiş, hatta damga
vurmuş bir siyasetçi. Bu çerçeve içinde hataları da var, sevapları
da… Ancak, geçenlerde de başka bir vesileyle yazdım, Türk dış
politikasında hiçbir zaman “nihai karar verici”Davutoğlu olmadı.
Böyle bir iddiada bulunmak Erdoğan’ın konumunu da hafife almak
olur. Zaten muhtemelen dış politikada geçmişten bugüne gerek övülen
gerekse eleştirilen kararların tamamı Davutoğlu’nun istediği veya
önerdiği şekilde alınmış değildir.
Bu bir… İkincisi, AK Parti hükümetleri özellikle Arap Baharı
sürecini sona erdiren Suriye krizinden itibaren aldıkları bazı
kararları doğru olduğuna inandıkları için değil, başka seçenek
kalmadığı için almak zorunda kaldılar. Elbette başka seçenek
kalmamasının sorumluğu da bu kadronun dışındaki birilerine
yüklenemez… Suriye konusunda İran ve Rusya’nın olumsuz tutumu,
ABD’nin fikir değiştirmesi vs. son tahlilde bahane kabul edilemez.
Tıpkı Sarıkamış felaketinde olduğu gibi… Siyasi sorumluluk
mevkiinde olmanın bedeli de ödülü de hiçbir zaman hafif
olmuyor.
Son beş yılda uygulanan dış politikaya eleştirilerimi saklı tutmak
şartıyla, Erdoğan ile Davutoğlu’na haksızlık da edilmemesi
gerektiğini düşünüyorum. Yapılan yanlışların düzeltilmesi veya başa
gelen sıkıntılardan kurtulmak yolunda çaba gösterilmediğini, çünkü
dış politikada realist bakış açısının ve pragmatizmin bütünüyle
terk edildiğini söylemek haksızlık.
***
Bugün su yüzüne çıkan “normalleşme” çabaları için de epeyce bir
zamandır hazırlıklar yapıldığını unutmayalım. İsrail ile görüşmeler
daha 2013’te bugünkü şartlarda tamamlanmıştı ama her iki tarafın da
iç siyasetindeki bazı gelişmeler yüzünden açıklanması
ertelenmişti.
Mısır’la normalleşme konusu da epeydir gündemdeydi. Ama Mısır’da
yaşanan darbe sürecine iç kamuoyunda gösterilen tepki yüzünden o
konuda da adım atılması gecikti. Hatta bu yılın başlarında henüz
Davutoğlu başbakan koltuğundayken bir fırsat ortaya çıkmış, ancak
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Sisiyle görüşmem, Başbakan’ın görüşmesini de
istemem” diyerek konuyu gündemden çıkarmıştı.
Rus uçağının düşürülmesi olayında da daha ilk gün hem Cumhurbaşkanı
hem de Başbakan derhal harekete geçmişler, Azerbaycan ve Kazakistan
liderlerini arayıp arabuluculuk istemişlerdi. Ancak Putin o
yaklaşıma hemen cevap vermeyi istemediği için normalleşme bugünleri
bekledi.
***
Hasılıkelam, bugün Türk dış politikasında bir revizyon
gerçekleştiriliyorsa niçin bu günlere gelindiğini de sorgulamak ve
elbette sorumlulardan hesap sormak durumundayız. Ama bunca önemli
bir süreci siyasi- kişisel hesap görme aracı yapmak veya birini
günah keçisi ilan edip geri kalanları temize çıkarmaya kalkışmak
doğru da değil, etik de değil. Böyle yanlış bir tutumun da olumsuz
sonuçları olabileceği unutulmamalı.
Dış politikada karşılaşılan sorunların iyice içinden çıkılmaz hale
gelmesinin en büyük sebebi alınan yanlış kararlardan çok bu
yanlışların iç politika hesapları mucibince alınmış olması ve yine
bunlar iç politikanın konusu haline getirildiği için geri adım
atılmasının zorlaştırılmış olmasıydı.
Özellikle Mısır darbesi günlerinden itibaren hep bu sakıncayı dile
getirdim. Şimdi dış politikada revizyon adımlarının atılmaya
başlandığı günlerde de bu uyarıyı yenileme gereği duyuyorum.