Karar yazarı Taşgetiren'den Abdulkadir Selvi'ye tepki: Gazeteci öyle yargı yüklü sormaz soruyu
Ahmet Taşgetiren, Hürriyet yazarı Selvi'nin Azerbaycan'dan dönerken Cumhurbaşkanı Erdoğan'a sorduğu soruyu eleştirdi.
Karar gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, Hürriyet gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi'nin Azerbaycan'dan dönerken Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a, "Mehmet Ali Çelebi’nin AK Parti'ye katılım töreninde çok çocuk tavsiyesinde bulundunuz. Buradaki bir ifadeniz üzerinden HDP, CHP, Gelecek, Deva gibi partiler bunu istismar ettiler, 'Kürtlere yönelik söyledi' dediler. Kürtleri mi orada kastettiniz?" sorusunu eleştirdi. Taşgetiren, "Bu soruda ne eksik ne fazla? Fazla olan 'istismar ettiler2 ifadesi. Gazeteci öyle yargı yüklü sormaz soruyu." değerlendirmesini yaptı.
Taşgetiren yazısında, "Eksik olan ne? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözünün asıl problem olan kısmı. Yani Mehmet Ali Çelebi’nin eşinden “daha çok çocuk” talep edilirken “- Bak PKK'nın 5 tane, 10 tane, 15 tane var!" denilmesi ve PKK’lılar pek çocuk derdinde olmadığı için bu sözlerin “Kürtler”i hedef alıyor şeklinde anlaşılması. İşin ilginç yanı sayın Cumhurbaşkanı da bay gazetecinin pasına aynı şekilde cevap veriyor, sözün problemli yanını es geçerek "Ben her zaman açık açık en az 3 çocuk diyorum zaten. Bu benim gizli bir politikam değil ki. Böyle bir şeyi hiçbir zaman gizlemedim zaten. Orada da söylediğim çok açık ama onların istismarı bitmez. Onların istismarına cevap yetiştirmeye de gerek yok" diyor. Konunun “Kürtlerin rencide olması”yla da bağlantılı daha kritik bir yanı var. Başlıktaki “ortak kader bilinci” bu kritik alanı ifade için seçildi. Diyelim şu anda bazı illerimizde “Suriyeliler”in yerli nüfusu aşması “demografik bir sancı” halinde değerlendiriliyor. Bazı illerde, İstanbul’da bazı ilçelerde artık “göçmen iskanı”na mani olunuyor. Bu meselenin ilerde en basitinden “toplumsal barış açısından sorun” olacağı dillendiriliyor." ifadesini kullandı.
Taşgetiren şunları kaydetti:
"Oysa Türkiye’nin bir “Göçmenler ülkesi” olduğu değerlendirmesi de var. Osmanlı’nın çözülüş döneminden başlamak üzere Balkanlar’dan, Kafkaslar’dan, Kırım’dan, sonraları Asya’dan milyonlarca insan “Ana vatan” diye Türkiye’ye sığınmış. Bir de zaten ülkede yaşayanlar var. Kaçınılmaz olarak farklılıklar oluşmuş. Manavlar – Muhacirler mesela…. Ama o kadar tatlı farklılık. Osmanlı’nın çözülüş döneminde, Müslüman ama kavim farklılığının etken olduğu gerilimler yaşanmış, kopuşlar gerçekleşmiş.
“Osmanlı’nın çözülüş, dağılış acısı” diyebileceğimiz bu olgu sebebiyle, yeni Kurulan Cumhuriyet’te, toplumu tek bir aidiyette bütünleştirerek yeni sancıların önü alınmak istenmiş.
İki dinamik söz konusu:
1.Her farklı birimin kendi içinde sıkı dokunmuş bir bütünlük oluşturma ve onunla etkin bir alan oluşturma yönelişi.
2.Devletin farklılıkları azaltma ve bir potada eritme stratejisi. Diyelim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir ara daha çok seslendirdiği “Tek millet” söylemi. Tek vatan, tek bayrak, tek devlet…
Aslında bu söylemin Cumhuriyet’in kuruluşundan 100 sene sonra da seslendiriliyor olması, “sorun”un hala farkında oluşun bir yansıması.
Erdoğan’ın tartışmaya açılan son sözleri ise, eğer kendisi Devlet adına da konuşuyor ise, ya da Devletin farklı zeminlerinde konuşulmakta olan bir “problem”i seslendiriyor ise, özellikle “Kürtler” bağlamında bir “hassasiyet” bulunduğunu gösteriyor."