05 Mayıs 2016 13:51
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 18:30
Karar Gazetesi'nden Davutoğlu çıkışı: Yenilenme tasfiye ile olmaz!
"Davutoğlu’nun önünün açılması gerekirken bunun tam aksinin yapılmak istenmesi hiç mantıklı değil"
Karar gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Kiras, dün akşam
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la yaptığı görüşmenin ardından AK
Parti Genel Başkanlığı ve Başbakanlık görevini bırakma kararı alan
Başbakan Ahmet Davutoğlu'yla ilgili olarak "Bahsedilen yenilenmenin
mevcut Genel Başkan’ın tasfiyesiyle gerçekleşemeyeceği ortada"
dedi. Kiras, yazısında "Bir yanıyla yeni bir yüz, ama bir yanıyla
da fabrika ayarlarının temsilcisi olarak görülüp benimsenen
Davutoğlu’nun önünün açılması gerekirken bunun tam aksinin yapılmak
istenmesi hiç makul ve mantıklı değil. Hayırlısı olsun…"
ifadelerine yer verdi.
İbrahim Kiras'ın, "Davutoğlu'ndan sonra AK Parti" başlığıyla yayımlanan (5 Mayıs 2016) yazısı şöyle:
"14 yıllık iktidar yıpranmasına rağmen AK Parti’nin hâlâ seçmenin yaklaşık yarısının oyunu alabiliyor olması sebepsiz değil. Bence bunun üç temel sebebi var: İlki elbette toplumun büyük bir bölümünün AK Parti’nin bugüne kadarki icraat ve politikalarına onay ve destek vermesi. İkincisi toplumumuzda tarihi ve sosyokültürel temelleri olan gerginlik ve kutuplaşma ikliminin gerek sağda gerekse solda seçmeni toparlayıp konsolide etmesi. Üçüncüsü ise rakiplerin iktidar alternatifi olarak görülme potansiyelinden uzak oluşları. Dolayısıyla AK Parti’nin alternatifsiz görünmesi.
Nitekim 7 Haziran’da çeşitli sebeplerle iktidar partisine sırtını dönen ciddi bir kitle o dönemde diğer partilerin hükümet olma yeterliğinden uzak olduğunu görünce -belki kerhen- tekrar AK Parti’ye yöneldi. Ne var ki dışarıda mevcut olan bunca avantajın değerlendirilmesi içeride konjonktüre uyumlu politikalar üretecek bir mutfağa ve bunları sunacak bir vitrine ihtiyaç duyuruyor. Ayrıca bu “dışarıdaki”avantajların kırılganlığı ve konjonktüre bağımlı oluşu akıldan uzak tutulmamalı ve hiç kimseyi rehavete sevk etmemeli.
Buna rağmen parti içinde hangi saiklerin eseri olduğu tam anlaşılamayan birtakım kıpırdanmaların son günlerde iyice su yüzüne çıkmış olması düşündürücü. Açıkçası, kendilerini Cumhurbaşkanı Erdoğan adına konuşup pozisyon alıyor gibi gösteren belirli bir grubun Başbakan Davutoğlu’nu hedef alan çıkışları AK Parti için öngörülmesi zor bir geleceğin kapısını zorlama girişimleri.
Dışarıdan bakanlar için, yani ülke nüfusunun tamamına yakını için “Erdoğan ile Davutoğlu arasında nasıl bir problem yaşanıyor olabilir” sorusuna cevap bulmak kolay değil. Suriye meselesinden Başkanlık sistemi konusuna, Paralel Yapı’yla veya PKK terörüyle mücadele yöntemlerine kadar bütün “majör” konularda aynı yerde duruyor görünen iki liderin AK Parti camiasında iki ayrı kutbun temsilcisi gibi algılanması için bir sebep yok. Davutoğlu’nun başbakanlığının ilk döneminde yolsuzlukla suçlanan dört bakanın Yüce Divan’a gönderilmesi konusunda, daha sonra şeffaflık veya etik yasasının çıkarılmasında ikilinin ters düştüğü biliniyor olsa da bilhassa son dönemde dışarıya yansıyan anlaşmazlık konuları parti tabanında ciddiye alınacak seviyede sayılmaz. Dolayısıyla tavanda oluşmuş görünen kırılmanın tabandaki etkileri hiç de olumlu olmayacaktır.
Haddizatında 7 Haziran seçimleri iktidar partisinin belirli konularda derlenip toparlanmasına ihtiyaç olduğuna ilişkin ciddi bir uyarı anlamı taşıyordu. Nitekim o süreçte partinin en yetkili sözcüleri halkın mesajını aldıklarını ve partiyi “fabrika ayarlarına” döndürmek konusunda gerekenin yapılacağı taahhüdünde bulundular. 1 Kasım seçimlerinde alınan sonuç biraz da buna müteallikti. Ne yazık ki 1 Kasım’da astronomik bir artışla alınan yüzde 49,5 oydan sonra bu doğrultuda çok fazla çaba harcandığını söyleyemeyiz.
Şimdi “Davutoğlu’yla yürümüyor” sloganı atanların bu istedikleri gerçekleşirse halka verilmiş bulunan söz konusu taahhüdün yerine getirilmesini temin için nasıl bir adım atılacağı da merak konusu. Diğer yandan, bu meseleyle bağlantılı olarak, AK Parti’nin artık kendini yenilemesi ve bugünün şartlarına göre yeni politikalar üretmesi zaruretini görmezden gelerek yürünecek bir yolun “eski güzel günlerin”seçim sandığına ulaşması muhal olur. Seçmenin tabiatı gereği her zaman bir yenilik arayışı içinde olduğu göz önüne alınırsa iktidar partisinin kendi içinde alternatif politikalar üretemeyişinin dışarıda alternatif siyasi kadroların yelkenini şişireceği gerçeği de unutulmamalı. Zaten MHP’deki genel başkanlık mücadelesine gösterilen yakın ilgi bu tehlikenin fark edilmiş olduğunu gösteriyor.
Ama bahsedilen yenilenmenin mevcut Genel Başkan’ın tasfiyesiyle gerçekleşemeyeceği ortada. Bir yanıyla yeni bir yüz, ama bir yanıyla da fabrika ayarlarının temsilcisi olarak görülüp benimsenen Davutoğlu’nun önünün açılması gerekirken bunun tam aksinin yapılmak istenmesi hiç makul ve mantıklı değil. Hayırlısı olsun…"
İbrahim Kiras'ın, "Davutoğlu'ndan sonra AK Parti" başlığıyla yayımlanan (5 Mayıs 2016) yazısı şöyle:
"14 yıllık iktidar yıpranmasına rağmen AK Parti’nin hâlâ seçmenin yaklaşık yarısının oyunu alabiliyor olması sebepsiz değil. Bence bunun üç temel sebebi var: İlki elbette toplumun büyük bir bölümünün AK Parti’nin bugüne kadarki icraat ve politikalarına onay ve destek vermesi. İkincisi toplumumuzda tarihi ve sosyokültürel temelleri olan gerginlik ve kutuplaşma ikliminin gerek sağda gerekse solda seçmeni toparlayıp konsolide etmesi. Üçüncüsü ise rakiplerin iktidar alternatifi olarak görülme potansiyelinden uzak oluşları. Dolayısıyla AK Parti’nin alternatifsiz görünmesi.
Nitekim 7 Haziran’da çeşitli sebeplerle iktidar partisine sırtını dönen ciddi bir kitle o dönemde diğer partilerin hükümet olma yeterliğinden uzak olduğunu görünce -belki kerhen- tekrar AK Parti’ye yöneldi. Ne var ki dışarıda mevcut olan bunca avantajın değerlendirilmesi içeride konjonktüre uyumlu politikalar üretecek bir mutfağa ve bunları sunacak bir vitrine ihtiyaç duyuruyor. Ayrıca bu “dışarıdaki”avantajların kırılganlığı ve konjonktüre bağımlı oluşu akıldan uzak tutulmamalı ve hiç kimseyi rehavete sevk etmemeli.
Buna rağmen parti içinde hangi saiklerin eseri olduğu tam anlaşılamayan birtakım kıpırdanmaların son günlerde iyice su yüzüne çıkmış olması düşündürücü. Açıkçası, kendilerini Cumhurbaşkanı Erdoğan adına konuşup pozisyon alıyor gibi gösteren belirli bir grubun Başbakan Davutoğlu’nu hedef alan çıkışları AK Parti için öngörülmesi zor bir geleceğin kapısını zorlama girişimleri.
Dışarıdan bakanlar için, yani ülke nüfusunun tamamına yakını için “Erdoğan ile Davutoğlu arasında nasıl bir problem yaşanıyor olabilir” sorusuna cevap bulmak kolay değil. Suriye meselesinden Başkanlık sistemi konusuna, Paralel Yapı’yla veya PKK terörüyle mücadele yöntemlerine kadar bütün “majör” konularda aynı yerde duruyor görünen iki liderin AK Parti camiasında iki ayrı kutbun temsilcisi gibi algılanması için bir sebep yok. Davutoğlu’nun başbakanlığının ilk döneminde yolsuzlukla suçlanan dört bakanın Yüce Divan’a gönderilmesi konusunda, daha sonra şeffaflık veya etik yasasının çıkarılmasında ikilinin ters düştüğü biliniyor olsa da bilhassa son dönemde dışarıya yansıyan anlaşmazlık konuları parti tabanında ciddiye alınacak seviyede sayılmaz. Dolayısıyla tavanda oluşmuş görünen kırılmanın tabandaki etkileri hiç de olumlu olmayacaktır.
Haddizatında 7 Haziran seçimleri iktidar partisinin belirli konularda derlenip toparlanmasına ihtiyaç olduğuna ilişkin ciddi bir uyarı anlamı taşıyordu. Nitekim o süreçte partinin en yetkili sözcüleri halkın mesajını aldıklarını ve partiyi “fabrika ayarlarına” döndürmek konusunda gerekenin yapılacağı taahhüdünde bulundular. 1 Kasım seçimlerinde alınan sonuç biraz da buna müteallikti. Ne yazık ki 1 Kasım’da astronomik bir artışla alınan yüzde 49,5 oydan sonra bu doğrultuda çok fazla çaba harcandığını söyleyemeyiz.
Şimdi “Davutoğlu’yla yürümüyor” sloganı atanların bu istedikleri gerçekleşirse halka verilmiş bulunan söz konusu taahhüdün yerine getirilmesini temin için nasıl bir adım atılacağı da merak konusu. Diğer yandan, bu meseleyle bağlantılı olarak, AK Parti’nin artık kendini yenilemesi ve bugünün şartlarına göre yeni politikalar üretmesi zaruretini görmezden gelerek yürünecek bir yolun “eski güzel günlerin”seçim sandığına ulaşması muhal olur. Seçmenin tabiatı gereği her zaman bir yenilik arayışı içinde olduğu göz önüne alınırsa iktidar partisinin kendi içinde alternatif politikalar üretemeyişinin dışarıda alternatif siyasi kadroların yelkenini şişireceği gerçeği de unutulmamalı. Zaten MHP’deki genel başkanlık mücadelesine gösterilen yakın ilgi bu tehlikenin fark edilmiş olduğunu gösteriyor.
Ama bahsedilen yenilenmenin mevcut Genel Başkan’ın tasfiyesiyle gerçekleşemeyeceği ortada. Bir yanıyla yeni bir yüz, ama bir yanıyla da fabrika ayarlarının temsilcisi olarak görülüp benimsenen Davutoğlu’nun önünün açılması gerekirken bunun tam aksinin yapılmak istenmesi hiç makul ve mantıklı değil. Hayırlısı olsun…"