23 Tem 2011 10:54
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:36
KARAKTER SUİKASTÇİLERİ, YANAŞMA KALEMLER, DEVŞİRME NİKİTALAR!
Radikal yazarı Akif Beki, Orhan Miroğlu'nu savundu, başta Nuray Mert olmak üzere birçok yazara fena vurdu...
İşte Radikal yazarı Akif Beki’nin bugünkü köşe yazısı...
Kişiliğim olmadan asla!
İnkâr ve asimilasyon döneminde kimliği için mücadele etmiş, bu uğurda bedel ödemiş, sevda dahil her şeye bu yüzden geç kalmış, baharında hayatı ıskalamış bir Kürt aydını Orhan Miroğlu. Diyarbakır Cezaevi’ndeki cehennem günlerinde bile boynuna ‘Ben bir hiçim’ levhasını astırmamış ama. Bu kez boynuna o levhayı dost bildikleri asmaya çalışıyor. Miroğlu, aidiyetleri içinde kişiliğini yaşatma kavgası veriyor. Hiçleştirmek; şahsi fikre, kişisel görüşe hayat hakkı tanımamaktır. Ölmeden önce ölmektir hiçleştirilmek, ruhunu Rahman’dan önce otoriteye teslim etmektir.
Orhan Miroğlu’nu kişiliksizleştirmek için kampanya yürütüyorlar. Kürt siyasetinde iktidar olan görüşe yamanmış karakter suikastcıları, sonradan yanaşma kalemler, devşirme Nikitalar bile var bu hiçleştirme seferine katılanlar arasında.
Siyasi hareketlerde, hatta fikir çevrelerinde sıkça gördüğümüz tahammülsüzlük örnekleri masum kalır Miroğlu’na yapılanların yanında. Grup içinde çeşitliliği zinhar barındırmayan, aykırı görüşleri kesinlikle yaşatmayan, farklı sesleri acımasızca bastıran, bağımsız kişilikleri görüldüğü yerde ezen tektipleştirme çarkları yine devrede. Kendi olana, ayrı durana müsamahası yok Şark otoritesinin. Kendinde fena bulan, hâkim grup düşüncesinde yok olan makbul.
Her kim müstakil şahsiyet geliştirir, kişisel kanaat beyan etme gafletine düşer, kendi olmaya yeltenirse derhal sindirme ve imha saldırılarına uğruyor. Bireyleri özgürleştirmek, bir eski zaman efsanesi sanki. Emir kulları mezbeleliğine dönüyor her yanımız.
Gücü eline geçiren, kayıtsız şartsız itaat bekliyor. Yalnız, Başbakan’a dokunmayı ibadet sayan AK Partilinin durumu farklı. Onunki düpedüz kişilik intiharı. Kişiliksizliği tercih etmek; şahsiyetinden, bireysel varlığından, özgür düşüncesinden gönüllü olarak feragat etmek karakter tahlillerinin konusu. Orhan Miroğlu gibi sağlam karaktarlerse özgür seçim hakkından vazgeçmeyi reddettikleri için hiçleştirilmek isteniyor.
Otoriter örgüt geleneğinde buna ‘özeleştirisini vermek’ diyorlar. Yani kişinin kendini aşağılaması, bir hiç olduğunu itiraf etmesi, bağımsız kişiliğini inkâr etmesi. Ancak otoritenin sadık bir emir kulu olarak varlığının anlama kavuştuğunu bilmesi. Bireylere başka bir varlık alanı tanımıyor kolektif güç tasavvuru.
Merak ediyorum, acaba Van’daki BDP kampına katılan sol blok adaylarının da özeleştiri vermeleri gerekecek mi? Demokratik özerklik ilanını kıyısından köşesinden eleştiren Altan Tan’dan nedamet yemini, Şerafettin Elçi’den pişmanlık ikrarı, Ertuğrul Kürkçü’den tövbeler tövbesi bekliyor mudur âlicenapları?
Miroğlu’nun perşembe günü Taraf’ta çıkan ‘Ben ve Kürtler’ başlıklı yazısı, bir onur isyanı. Şahsiyetsizleştirilmeye böyle karşı koyuyor:
“Siyasi seçimini amasız ve çoktan yapmış biriyim ben ama bu seçimin Kürtlerin bir kısmını çok kızdırdığını görüyor ve üzülüyorum... Bir dostum (Kürt ulusal çıkarlarına zarar veren tartışmalardan dolayı aradı ve benden aynısını söylememi isteyerek) ‘Türklere ne oluyor, biz birbirimizi tehdit de ederiz, öldürürüz de’ dedi. Kürtler şimdi tam da böyle bir psikoloji yaşıyorlar. Ulusal kabahatleri ve hataları ‘düşmana’ karşı gizlemek... Çok zor zamanlardan geçiyoruz, ulusal ayıpların, hataların gizlendiği, konuşulmasının ihanetle bir sayıldığı günlerden geçiyoruz. İşte diyorlar, ulusal çıkarlarımız, var mısın yok musun? Benim sözüm Kürtlere. Susamam, susarsam yaşayamam. Beni anlayın, üç maymunları oynamamı istemeyin benden...’’
Grup görüşünden ayrılmanın bedeli ödetiliyor Miroğlu’na. Oysa yaptığı, o grubun selameti için doğru bildiğini söylemekten ibaret. Diyarbakır Cezaevi’nden Mektuplar kitabında, mahkûmların sadece bedenlerini değil, ruhlarını da çürütmek için kullanılan dehşet verici yöntemleri anlatıyordu Miroğlu.
Bugün hâlâ hatırladığında, Yahudilerin boynuna asılan Nazi levhaları geliyormuş aklına. Üzerinde, ‘Ich bin nichts!/ Ben bir hiçim!’ yazılı levhalar...
Miroğlu, ‘’Yazmak, bu çürümeye ve hiç olmaya karşı direnişin bir biçimiydi belki’’ diyordu. O zaman içerdeydi, bugün dışarda. Ama yazarak ve konuşarak kendini var etmek, ‘Kişiliğim olmadan asla!’ demenin en etkili yolu hâlâ.
Kişiliğim olmadan asla!
İnkâr ve asimilasyon döneminde kimliği için mücadele etmiş, bu uğurda bedel ödemiş, sevda dahil her şeye bu yüzden geç kalmış, baharında hayatı ıskalamış bir Kürt aydını Orhan Miroğlu. Diyarbakır Cezaevi’ndeki cehennem günlerinde bile boynuna ‘Ben bir hiçim’ levhasını astırmamış ama. Bu kez boynuna o levhayı dost bildikleri asmaya çalışıyor. Miroğlu, aidiyetleri içinde kişiliğini yaşatma kavgası veriyor. Hiçleştirmek; şahsi fikre, kişisel görüşe hayat hakkı tanımamaktır. Ölmeden önce ölmektir hiçleştirilmek, ruhunu Rahman’dan önce otoriteye teslim etmektir.
Orhan Miroğlu’nu kişiliksizleştirmek için kampanya yürütüyorlar. Kürt siyasetinde iktidar olan görüşe yamanmış karakter suikastcıları, sonradan yanaşma kalemler, devşirme Nikitalar bile var bu hiçleştirme seferine katılanlar arasında.
Siyasi hareketlerde, hatta fikir çevrelerinde sıkça gördüğümüz tahammülsüzlük örnekleri masum kalır Miroğlu’na yapılanların yanında. Grup içinde çeşitliliği zinhar barındırmayan, aykırı görüşleri kesinlikle yaşatmayan, farklı sesleri acımasızca bastıran, bağımsız kişilikleri görüldüğü yerde ezen tektipleştirme çarkları yine devrede. Kendi olana, ayrı durana müsamahası yok Şark otoritesinin. Kendinde fena bulan, hâkim grup düşüncesinde yok olan makbul.
Her kim müstakil şahsiyet geliştirir, kişisel kanaat beyan etme gafletine düşer, kendi olmaya yeltenirse derhal sindirme ve imha saldırılarına uğruyor. Bireyleri özgürleştirmek, bir eski zaman efsanesi sanki. Emir kulları mezbeleliğine dönüyor her yanımız.
Gücü eline geçiren, kayıtsız şartsız itaat bekliyor. Yalnız, Başbakan’a dokunmayı ibadet sayan AK Partilinin durumu farklı. Onunki düpedüz kişilik intiharı. Kişiliksizliği tercih etmek; şahsiyetinden, bireysel varlığından, özgür düşüncesinden gönüllü olarak feragat etmek karakter tahlillerinin konusu. Orhan Miroğlu gibi sağlam karaktarlerse özgür seçim hakkından vazgeçmeyi reddettikleri için hiçleştirilmek isteniyor.
Otoriter örgüt geleneğinde buna ‘özeleştirisini vermek’ diyorlar. Yani kişinin kendini aşağılaması, bir hiç olduğunu itiraf etmesi, bağımsız kişiliğini inkâr etmesi. Ancak otoritenin sadık bir emir kulu olarak varlığının anlama kavuştuğunu bilmesi. Bireylere başka bir varlık alanı tanımıyor kolektif güç tasavvuru.
Merak ediyorum, acaba Van’daki BDP kampına katılan sol blok adaylarının da özeleştiri vermeleri gerekecek mi? Demokratik özerklik ilanını kıyısından köşesinden eleştiren Altan Tan’dan nedamet yemini, Şerafettin Elçi’den pişmanlık ikrarı, Ertuğrul Kürkçü’den tövbeler tövbesi bekliyor mudur âlicenapları?
Miroğlu’nun perşembe günü Taraf’ta çıkan ‘Ben ve Kürtler’ başlıklı yazısı, bir onur isyanı. Şahsiyetsizleştirilmeye böyle karşı koyuyor:
“Siyasi seçimini amasız ve çoktan yapmış biriyim ben ama bu seçimin Kürtlerin bir kısmını çok kızdırdığını görüyor ve üzülüyorum... Bir dostum (Kürt ulusal çıkarlarına zarar veren tartışmalardan dolayı aradı ve benden aynısını söylememi isteyerek) ‘Türklere ne oluyor, biz birbirimizi tehdit de ederiz, öldürürüz de’ dedi. Kürtler şimdi tam da böyle bir psikoloji yaşıyorlar. Ulusal kabahatleri ve hataları ‘düşmana’ karşı gizlemek... Çok zor zamanlardan geçiyoruz, ulusal ayıpların, hataların gizlendiği, konuşulmasının ihanetle bir sayıldığı günlerden geçiyoruz. İşte diyorlar, ulusal çıkarlarımız, var mısın yok musun? Benim sözüm Kürtlere. Susamam, susarsam yaşayamam. Beni anlayın, üç maymunları oynamamı istemeyin benden...’’
Grup görüşünden ayrılmanın bedeli ödetiliyor Miroğlu’na. Oysa yaptığı, o grubun selameti için doğru bildiğini söylemekten ibaret. Diyarbakır Cezaevi’nden Mektuplar kitabında, mahkûmların sadece bedenlerini değil, ruhlarını da çürütmek için kullanılan dehşet verici yöntemleri anlatıyordu Miroğlu.
Bugün hâlâ hatırladığında, Yahudilerin boynuna asılan Nazi levhaları geliyormuş aklına. Üzerinde, ‘Ich bin nichts!/ Ben bir hiçim!’ yazılı levhalar...
Miroğlu, ‘’Yazmak, bu çürümeye ve hiç olmaya karşı direnişin bir biçimiydi belki’’ diyordu. O zaman içerdeydi, bugün dışarda. Ama yazarak ve konuşarak kendini var etmek, ‘Kişiliğim olmadan asla!’ demenin en etkili yolu hâlâ.