"kapanımcılar’a Provokasyon!" Atilla Akar Yazdı!
Hiç lafı uzatmadan direkt konuya giriyorum bu sefer; bir süredir hükümetin bir kanadı ile (Erdoğan kanadı) ordu bir noktada anlaşmış görünüyorlardı. Bu çerçevede “Ölçüsüz Açılım”a karşı “Kontrollü Kapanım” politikası uygulanıyordu. Doğru veya yanlış bu politikanın esas olarak iki ayağı vardı. Birincisi askeri ayaktı. Özellikle Hava Kuvvetleri kullanılarak PKK’nın lojistik imkânlarını kesmek, örgütü belli bir dar alana sıkıştırmak, hareket imkânlarını daraltmaktı. (Ayrıca yeni özel birlikler ile PKK’nın sahada belini kırmak ve “Misliyle mukabele” uygulamak.) Bu politika “geri adımsız” hayata geçiriliyordu. Çatlak sesler olsa da bu yönüyle “Devlet politikası” bile denebilirdi. Eşref Bitlis’i ölüme götüren “Kale Planı”ndan bu yana ilk kez bir “Strateji” geliştirilebilmişti…
Özellikle sınırdan sızmalara karşı “çok hassas” olan bu yaklaşımın “sonuç aldığı” da söyleniyordu. İkincisi ise siyasi ayağı idi. Örgütün içteki siyasi uzantılarına karşı uygulanacak “Sistematik yıldırma” ile işin bu yönü de stabilize edilecekti. KCK tutuklamaları bu stratejinin bir uzantısıydı. (İdris Naim Şahin’den duyulan “rahatsızlık” biraz da bu yüzdendi.) Eğer bir “Açılım” yapılacaksa da ancak bundan sonra yapılacak, gerekirse MİT tekrar masaya oturacaktı.
Ayrıca bu kez inisiyatif olaylardan “ders çıkarmış” devletin elinde olacaktı. Hesap buydu. Bunda da kendi ölçeğinde “başarılı” netice alındığı izlenimi ediniliyordu. Fakat şimdi son Uludere olayı ile birlikte bu politikanın önü kesilmiş oldu. Bu olaydan sonra artık kim “Kapanım”da “Israr” edebilir ki? Bu olaydan sonra TSK ve özellikle de THK arkasındaki “Siyasi destek”i hissederek hava operasyonlarına nasıl devam edebilir ki? Bu açıdan bakıldığında “Kapanım” politikası ciddi yara almış ve “Sürdürülebilir” olmaktan çıkmış görünüyor. İlk elde alınan sonuçlardan biri bu olarak gözüküyor. “Kapanımcılar”a çok ciddi bir “Gözdağı” verilmiştir…
Elbette ki içte de dışta da bundan “rahatsız” olan güçler vardı. (Hatta AKP içi yansımaları bile mevcuttu.) Belli ki “Kapanım” politikasından rahatsız olan ve “Açılım”ın elini yeniden güçlendirmek isteyen güçler harekete geçtiler. (Aynı nedenle bu olay hemen “Ergenekoncuların işi” denilerek ya da Ahmed Arif’in nefis şiiri “33 Kurşun” benzetmesi yapılarak kestirilip atılamaz. Çok daha karmaşık ayak oyunlarının sonucu görünüyor.) O yüzden işin göründüğünden daha ağır sonuçları olacağa benziyor. Doğrudan bir “siyasi satranç”ın inceden inceye planlanmış bir hamlesi gibi duruyor. Bu açıdan olay öncelikle siyasi karar vericiye (Hükümete / Erdoğan’a) ardından uygulayıcıya (TSK / THK) yönelik operasyon izlenimi kokmaktadır. Bir taşla birçok kuş vurulmuştur!
ORTADA KASITLI BİR “YÖNLENDİRİCİ İSTİHBARAT” VAKASI VARDIR!
Siz bu konuda yaratılan “Kafa karışıklığı”na bakmayın. Şahsi kanaatim ve sezdiğim odur ki, söylenenlerin aksine ortada bir “Yanlış istihbarat” ya da “Değerlendirme hatası” yoktur. Ortada düpedüz kasıtlı bir “Yanıltıcı istihbarat” ya da “Yönlendirici istihbarat” vakası vardır. Bunu her kim planladı ve uyguladı ise oldukça “Başarılı” olduğunu söyleyebiliriz. Ortaya bir YEM ATILMIŞ ve o oltaya gelinmiştir. Maalesef ki o yem konuyla direkt ilgisi olmayan 35 köylümüz olmuştur. Burada her zamanki gibi “Beceriksizlik”ler, “Zekâsızlıklar” da rol oynamış olabilir. Ancak olay “doğası” gereği bunlardan ötede gözükmektedir. Bu bakımdan ben her zaman “Sonuçlardan Sebeplere” metoduna inandım. Henüz tam netleşmese de gördüğüm odur ki bu olayla birlikte “Kapanım”ın “Ölüm ilanı” verilmiştir. Artı bir çok yan getirisi de cabası…
ALTERNATİF SENARYO
Şimdi olaya temel bakışımız ışığında bir “Alternatif senaryo” geliştirelim….
1) Ordunun ve Hava Kuvvetleri’nin sınırda saptadığı her hareketliliğe karşı “aşırı hassas” olduğu bilinmektedir. Daha önceki geçişlerin kendisine pahalıya mal olduğunu bilen ordu aşırı bir gerilim altındadır. Bu kez “hata” yapmak istemeyen ve yeni şehitler vermek istemeyen ordu teyakkuz durumundadır. Bu psikolojiden dolayı başka hatalar yapmaya “açık” hale gelmiştir.
2) Bunun farkında olan planlayıcılar bir “Yemleme provokasyonu” geliştirmişlerdir. Sınırdan zaten her daim geçiş yapan “kaçakçı grupları”nı yanıltıcı istihbarat sızdırması yaparak PKK’lı grup diye göstermiş, yönlendirmiştir.
3) Zaten bu yönde sürekli istihbarat sağanağı altında olan ordunun aklına “beklemediği” bir durumla karşılaşabileceği ihtimali dahi gelmemiştir. Kendini sürekli “beklenene” şartlayan bu “eller tetikte” halet-i ruhiyesi kaçınılmaz olarak bu sonucu doğurmuştur.
4) Teknik istihbarat (Heronlar) sadece sınırdaki “kalabalık”ları gösterir. Onların mahiyeti hakkında ayrıntılı bilgi veremez. Dolayısıyla 40 kadar kişilik kaçakçı grubunun “Terörist” zannedilmesi şaşırtıcı değildir. O yüzden teknik istihbarat muhakkak insana dayalı istihbaratla pekiştirilmeli, teyit edilmelidir.
5) Burada olayın herhangi bir aşamasında “birileri” devreye girmiş ya bizzat istihbaratı vererek/verdirterek ya da o izlenimin pekişmesini sağlayarak köylüleri PKK’lılar gibi gösterebilmiştir. (Bunlar yerli/yabancı her tür istihbarat biriminin adamları olabilirler. Uyduruk ya da “Çift taraflı” muhbirler de devreye sokulmuş olabilir! Hatta bizzat devleti halk ile karşı karşıya getirmek isteyen örgüt bile bunu yapabilir. ) Hayali bir “Saldırı olacak” konjonktürü yaratılmıştır.
6) Bu kez tongaya basmamak psikolojisi içinde olan “Karar vericiler”de “Saldır” emri vererek başka bir tongaya basmışlardır. “Dikkatsizlik” kadar bazen “Aşırı dikkat”de “Körleştirici” olabilir!
ŞİMDİ GELELİM AMACA…
Şu ana kadar olayın nasıl cereyan etmiş olabileceğine dair senaryomuzu ortaya koyduk. Peki ya amaç? Ve o amacın beklenen sonuçları?..
1) Bu sayede terörle mücadeledeki “Yeni konsept” doğrudan sabote edilmiştir.
2) “Kapanım” politikası fiilen işlevsizleşmiştir.
3) Hükümetin “Kapanımcı” kanadı geri adım atmak zorunda kalacaktır.
4) Meydan sadece “Açılımcılar”a kalacak üstelik bu sefer sesleri “daha gür” çıkacaktır.
5) Hava Kuvvetleri sınır ötesi operasyon yapamaz duruma gelecek veya bu kez aşırı çekinme gösterecektir.
6) Halkla devletin arası yeniden açılmıştır.
7) Örgüt kaybetmekte olduğu “psikolojik üstünlüğü” yeniden yakalama noktasına gelmiştir.
8) Ordu “Katliamcı” suçlamasına maruz kalabilir.
9) Devlet/Hükümet/Ordu bir “Suçluluk psikolojisi” içine sokulmuştur.
10) Uluslar arası kamuoyu aleyhimize yönlendirilecek veya kışkırtılacaktır.
Benim “Şimdilik” görebildiklerim bunlar. Canı çok isteyen gene “Komplo teorisi yapıyorsun” diyebilir…
Atilla Akar / 30 / 12. 2011
[email protected]