28 Nis 2015 15:29 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:30

Kanaltürk spikeri Ekin Olcayto: “Neşeli bir tipim ama sunduğum acı haberler beni duvara çeviriyor"

Kanaltürk’ün sevilen Ana Haber Spikeri Ekin Olcayto, Medyaradar’dan Alev Gürsoy Cimin’e konuştu. Başarılı habercinin gündeme dair çarpıcı açıklamaları vardı. İşte o röportaj.

Habere aşık bir kadın. Samimi, duygularını gizlemiyor… Lafı eğip bükmüyor. Son derece duygusal. Röportaj esnasında kimi zaman gözleri dolu doluydu. Anlatmıyor sanki yaşıyor olayları. Tıpkı haberi sunarken yaptığı gibi… İşini çok seviyor. Radyoculukla başladığı kariyerine televizyon programları ile devam etti. "Asıl istediğim bu" diyerek de haber sunmaya başladı. Kanaltürk Ana Haber’i sunuyor, yani hafta içi her akşam evlerimize misafir ekran yüzlerinden biri.
Röportajı Kanaltürk binasında yaptık. Ekrandakinden çok daha zayıf ve bana kızmayacağını bildiğim için rahat rahat söyleyeyim ekrandakinden çok daha güzel.
Siyaset konuşmayı çok sevmiyor ama ben ucundan köşesinden biraz olsun girmeye çalıştım. Şu an en zor iş belki de onun ki. Çünkü Kanaltürk yani çalıştığı grup Gülen Cemaati’ne yakın bir çizgide olmakla suçlanıyor. Daha doğrusu paralelcilikle. Zaten birçok etkinliğe çalıştığı kanalın muhabirleri alınmıyor. Ah şu akreditasyon!!!
Ekin’e böyle bir süreçte bu grupta çalışmak seni korkutmuyor mu diye soruyorum, “Bilakis büyük bir keyif alıyorum” diyor. Cemaatçi misin sorusuna ise “Sadece haberciyim” diye yanıt veriyor ve ekliyor: Burada gerçek haberciler çalışıyor, kimse kimseye hangi partiye oy vereceksin diye bile sormuyor, insanlar ekmeğinin derdinde işimiz habercilik diye de devam ediyor…
Medya konusunda ise çok iç açıcı konuşmuyor. Türkiye’de medyanın özgür olmadığını düşünüyor. Ama bu durumun ömür boyu sürmeyeceğinin de altını çiziyor.
Ekin Olcayto samimi bir haberci, onunla vakit geçirmek ve bu röportajı yapmak son derece keyifliydi. Dilerim benimle aynı keyfe ortak olursunuz. Sizlere güneşli güzel günler diliyorum. Sevgiyle kalın…

RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
TWİTTER: gazetecialev
Mail: [email protected]


Her akşam Kanaltürk ekranlarında insanların evlerine konuk oluyor Türkiye’de olup bitenleri anlatıyor, Ekin Olcayto. Radyoculuk ve program sunuculuğunun ardından habere geçiş zor olmadı mı?
Aslında televizyonculuğa başladığım ilk günden beri hedefim hep haber spikeri olmaktı. Ama o kadar ufak yaşta başladım ki bu çok da mümkün değildi. 18 yaşındaydım o zaman ve bir spiker olarak ciddiye alınabilmek ve o donanıma sahip olabilmek o yaşlarda kolay değildi. O nedenle önce kendimi bir ekrana atayım, habere geçiş daha rahat olur diye düşündüm. O dönem TRT’de Star’da, Show’da, Kanal D’de çalıştım. Bir yandan da hep radyo devam etti. 25 yaşına geldiğimde de artık habere geçme zamanım gelmişti. Mirgün Cabas, benim yakın arkadaşımdır. Ona haber spikeri olmak istediğimi söyledim. O zaman hem radyodayım ve hem de tiyatroda. Mirgün, neden habere geçmek istediğimi sordu. Ufak bir testten de geçirir gibiydi beni aslında. O gün konu kapandı ve ben de bir daha sormadım. Bir gün tiyatrodayken aradı beni. “NTV’de deneme çekimi var hemen fırla gel” dedi.
“NTV BENİM İÇİN OKUL GİBİYDİ”
Sonra?
O an sanki Hollywood’dan teklif gelmiş kadar heyecan yaptım. Hatta panik oldum. Apar topar çekime gittim, gittiğim gibi de o akşam başladım habere. NTV benim için okul gibiydi. Çok çalıştım ama inan değdi. Program da yaptım haber de okudum, sonra da ana haber teklifi geldi işte.



“HABER TUTKUSU HASTALIK”
Sen bayağı şanslıymışsın. Herkes senin kadar şanslı olamayabiliyor. Bu mesleği yapmak isteyip de yapamayan binlerce kişi var. Sen de o şanssız insanlardan olsaydın şu an hangi mesleği yapıyor olurdun?
Radyoya devam ederdim. Televizyonun çok da uzağında olmazdım. Program yapardım herhalde. Şu an bile keyifli bir sohbet programı yapmak isterdim. Çünkü haber bir yerden sonra kendi kendini tekrar ediyor. Ama haberciliği bırakmam asla. O bir hastalık…
“HELE BİR DE ÖZGÜR YAPILABİLSE”
Neden bu mesleği seçtin yani haberciliği?
Meraklıyız. Ben çocukken bile gazeteci olmak için can atıyordum. Habercilik çok keyifli bir iş. Hele bir de çok daha özgürce yapılabilse inanılmaz güzel bir meslek.
“HABERCİLİK ESKİDEN DAHA KEYİFLİYDİ”
Şu an keyifli değil mi?
Elbette çok keyifli. Ama bu mesleğe ilk başladığım yıllarda bu işi yapmak çok daha keyifli ve heyecanlıydı. Şimdi yaptığın haberi iki kez düşünüp 50 filtreden geçiriyorsun. Çok kolay olmuyor.
“MEDYA ÇOK DEĞİŞTİ”
Mesela çalıştığın dönemdeki NTV ile şimdiki NTV arasında çok fark var mı?
Valla NTV benim için çok özeldir. Şu an eğer bir kanal bana hiç tereddüt etmeden ana haberini emanet ediyorsa bu biraz da NTV’de edindiğim tecrübe sayesindedir. O nedenle asla çalıştığım o kanala eleştirim olamaz. Şimdiki NTV ile o zamanki NTV’yi değil, bence şimdiki medya ile o zamanki medyayı konuşmak daha mantıklı. Sadece bir kanalı günah keçisi ilan etmek bence çok yanlış… Medya bambaşka yere geldi. Tek bir kanal üzerinden konuşmak çok doğru değil. Öyle bir noktadayız ki ağzımızdan çıkana dikkat etmek zorundayız.
Medyanın bu durumunu birazdan irdeleriz. Ama merak ettiğim birkaç soruyu daha sorup öyle geçeceğim. Habercilik yapan bir gazetecinin özel hayat kavramı neredeyse hiç olmuyor. Senin çalışma tempon nasıl?
O telefon 24 saat açıktır bir kez. Yani telefonumu kapatayım ben bir ortadan kaybolayım gibi bir şey yapamazsın. Ben yaz tatillerimden apar topar döndüğümü çok bilirim. Hele de bir haber kanalında çalışıyorsan her şeye hazırlıklı olmalısın. Zaten benim çok öyle yoğun bir özel hayatım yok, sürekli gezen, eğlenen biri olmadığım için beni çok etkilemiyor bu yoğun tempo.
“SPİKER HABERİN ÖNÜNE GEÇMEMELİ”
Haber spikeri deyince akla hemen ağırbaşlılık, daha sadelik geliyor. Çok öyle süs, ağır takı gibi abartılı olayları kaldırmıyor galiba ana haber değil mi?
Tabii haberin önüne geçmemek gerekiyor. Ben özel hayatta süslüyümdür ama haberde daha sade olmaya özen gösteririm. Makyajım hafiftir, saçlarımı genelde düz yaparım, giydiğime, taktığıma özen gösteririm. Özel gecelere çıkıp sunum yapacak gibi ekrana süslü çıkan haber spikerleri bana da tuhaf geliyor. Ve maalesef var böyle isimler, görüyor ve şaşırıyorum hakikaten…
“SADECE GÜZELLİK YETMİYOR”
Önceden sadece prompter spikerleri vardı. Haberini oradan okur ve zaten habere bir 10 dakika kala gelirlerdi. Şimdi o tiplerden kaldı mı bilmiyorum. Mesela sen sadece haberi mi sunarsın yoksa mutfakta da var mısın?
Olur mu öyle şey. Gündeme hâkim olmadan habere nasıl hâkim olacaksın ki? Haber toplantısına mutlaka girmeli bir kez spiker. Orada akış belli oluyor. Haberler nasıl görülecek o şekilleniyor. Sonrasında da haberin içindeyiz zaten hep. Benim hayatımda habere 10 dakika kala gelmek gibi bir durum hiç olmadı. Çünkü bu sektörde öyle var olamazsın. Sadece güzellik yetmiyor. Ya prompter gitse, ya bir olay patlasa nasıl idare edeceksin?
“GÜNDEME YETİŞMEK ÇOK ZOR, SİNEMAYA GİRDİN ÇIKTIN ÜLKE BATMIŞ OLABİLİR”
Haberle yatıp haberle kalkan tipler vardır, onlardan biri de benim. Sen de gündelik hayatın içinde sürekli haberle yaşayan biri misin?
Uyandığım anda hemen internet sitelerini tarar, sosyal paylaşım sitesi Twitter’a bir bakarım. Gazeteleri hiç aksatmam. Yani anlayacağın yarım göz açık, yarım göz kapalı ben gündemi taramaya başlıyorum hemen. Bu ülkede 15 dakikada gündem değişiyor. Sinemaya girdin çıktın ülke batmış olabilir. İnanılmaz zor bir ülkede yaşıyoruz. Haber cenneti ve cehennemi gibi…
Ekranda görsellik mi yoksa samimiyet ve bilgi mi daha önemli?
Hepsi çok önemli. Zaten bunlar sen de var mı yok mu izleyici öyle bir görüyor ki. Zaten üçünün var olduğu kişiler ekranda var olabiliyor. Çok donuk olamazsınız mesela. Hayatın içinde var olduğunuzu hissettirmelisiniz.
Ekranda kendini beğeniyor musun?
Valla ekran olduğundan fazla kilolu gösterebiliyor. Hele HD yayınlarda olmayan sivilceleriniz bile gün yüzüne çıkıyor. Bazen olduğunuzdan çok daha güzel ya da çirkin çıkabiliyorsunuz. Ama kişi kendini beğenmese hayata devam edemez zaten…
En beğendiğiniz ekran yüzü kim?
Nazlı Çelik’i çok beğeniyorum.


“KİMSE RAKİPSİZ DEĞİL”
Rakibin var mı?
Herkesin bir rakibi vardır. Kimse ben rakipsizim diyemez. Ama ekranda ana haber okuyan arkadaşlarımın hepsi de birbirinden iyi. Hepimiz de başarılıyız. Sonuçta hepimiz çok büyük emekler veriyoruz. Herkes canla başla çalışarak bir yerlere geldi.
Bu sektörde kadın olmak bence çok zor. Kendinizi ispat etmek, baylardan bir adım öne çıkmak için 2 kat çalışmak lazım; sanki daha çok erkek egemenliği söz konusu. Sen ne düşünüyorsun?
Kesinlikle katılıyorum. Bu aslında her sektörde böyle. Erkekler her zaman çok daha şanslı. Biz bir şekilde var olmak için hatta saygın bir şekilde var olmak için çok emek harcıyoruz. Başka yolları deneyenleri de görüyoruz ama o yollar bambaşka şeyler. O yüzden gerçekten ayağının üzerine basarak ve saygın bir şekilde var olmak için normal bir insanın sarf ettiği eforun on katını sarf ediyorsun. Yani “Bu kız güzel tamam yapar” değil, “Bu kız çok başarılı” yapabilir dedirtebiliyorsan olay tamamdır. Ben spikerliğe başladığımda akşam 22’de gider sabah 7’lere kadar kalırdım NTV’de.
“AMAN BAŞIMA BİR ŞEY GELİR Mİ DÜŞÜNCESİ ÇOK ACI”
Ve gelelim hamamlık sorulara. Yani biraz medya üzerinden terleteyim seni. Az önce daha özgür bir medya dedin orayı atladım sanma. Kolaydan zora gidiyoruz. Nasıl buluyorsun şu an medyanın durumunu, ne görüyorsun?
Ne görüyorum biliyor musun? Sen bana bu soruyu sorduğunda “Eyvah ben şimdi ne söylersem başıma bir şey gelmez” düşüncesindeyim. Bu düşünceye sahip olmak çok acı.
“MEDYA ÖZGÜR DEĞİL”
Cesaret de bulaşıcı ama…
Elbette öyle. Ama medya şu an özgür değil. Zor bir süreçten geçiliyor. Bunu sadece ben değil herkes söylüyor. Şu anki medyada özgürlük diye bir şeyden bahsetmek zor. İnsanlar düşünceleri nedeniyle çok zor süreçler geçirebiliyor. Bir şey konuşurken 70 filtreden geçirmek durumunda hissediyorsun kendini.
“İNSANLAR DÜŞÜNCESİNİN BEDELİNİ ÖDÜYOR”
Problem ne?
Problem özgür olunamaması… İnsanlar söylediği sözler yüzünden işinden, eşinden ve hatta en acısı canından olabiliyor. Bazıları tarafsız durmaya çalışıyor, bazıları çok taraflı. Böyle garip bir süreçten geçiyoruz. Başıma bir şey gelir mi korkusu çok acı. İnsanlar sonuçta ev geçindiriyor. Aileleri var. Bedeli insan sadece kendi ödemiyor ki? Mesela biz kanal olarak birçok yere giremiyoruz. Akreditasyon engeli ile karşı karşıya kalabiliyoruz. Bu Türkiye’de basının çok da özgür olmadığının en basit örneklerinden biri değil mi?
“ATATÜRKÇÜYÜM”
Türkiye’de şu sıralar sanırım yapılması en zor şey habercilik, sen şu anda zor bir kanalda çalışıyorsun. Mimlenme tehlikesi var bir kez. Çünkü cemaate yakın bir kanal olarak lanse ediliyor Kanaltürk. Korkmuyor musun ekran kariyerinin bitmesinden yani bir daha başka bir kanalda çalışamamaktan vs?
(Gülüyor)Hakikaten zor sorular sormaya başladın. Ben Kanaltürk’te çalışmaktan çok büyük mutluluk duyuyorum. Çalıştığım en huzurlu kanallardan biri diyebilirim. Siz zaten bir yerlere ait olmasanız, tarafsız dursanız da şucu-bucu diye ister istemez yaftalanıyorsunuz. En acısı da insanları hemen harcamak, tu kaka yapmak. Ben siyasi söylemlerle ön planda olan biri değilim, işimi yapıyorum sadece ve evime dönüyorum. Ben Atatürkçüyüm… Şucu bucu değil…
“KANALTÜRK’Ü SEVİYORUM”
Mesela Cihan muhabirinin başına gelenler herkesi üzdü. Başka bir medya organının muhabiri olsaydı aynı şeyi yaşar mıydı?
Yaşamazdı elbette. Biz de çok üzüldük… Mesela biz de birçok yere alınmıyoruz. Bir haberci olarak da insanın canını yakıyor bu durum. Ben kurumumdan son derece memnunum.
“TEK GÜN TEK MÜDAHALE İLE KARŞILAŞMADIM”
Ne kadar özgürsün burada?
Daha tek gün tek bir müdahale ile karşı karşıya kalmadım, bunu tüm içtenliğim ile söylüyorum. 7 yıldır burada çalışıyorum ne kıyafetime, ne ağzımdan çıkan bir kelimeye ne sosyal medya kullanımıma kimse tek bir söz etmedi. Huzurluyum.
“GEREKİRSE HAMBURGER SATIP DAHA ÖZGÜR OLMAYI TERCİH EDERDİM”
Gündem adeta bir alev topu. Yaşanan olumsuz gelişmeler, sunduğun haberler psikolojini etkiliyor mu?
Etkilemez olur mu? Sadece haberciler değil, tüm toplum etkileniyor. Herkes çok mutsuz. Bazen o kadar üzülüyorum ki, ben tamam kendi adıma şanslıyım; özgür habercilik yapabiliyorum ama ya diğer meslektaşlarım. Bazen diyorum ki “Her şeyi bırakayım başka bir ülkeye gideyim, gerekiyorsa hamburger satayım ama daha özgür olayım”… Bu düşünceyi daha çok yurtdışına gittiğimde yaşıyorum. Çünkü o kadar özgürler ki, insan özeniyor. Atatürk Havalimanı’na indiğimde üzerimdeki o baskıyı hissetmeye başlıyorum psikolojik olarak. Ama işte bu ülkede bizim neden gidelim ki?
“MUHALİF DEĞİL, HABERCİYİZ”
Bir zamanlar iktidara yakın bir çizgide olan kanal şimdi 180 derece döndü ve tamamen muhalif yayınlar yapıyor. Bu dönüşüm sizi de etkiliyor mu?
Son yaşananlardan sonra muhalif olmamak çok da mümkün değil. Ama muhaliflik kime ve neye göre? Bence şu an yapılan muhaliflik değil olan haberi olduğu gibi görmek. Bunu yapmak bu ülkede artık muhaliflik sayılmaya başlandı galiba. Muhalifliğin tanımı yeniden yapılmalı bence.
“SİYASİ DURUŞUM YOK, BENİM GÖRÜŞÜMÜ DEĞİL HABERİ MERAK EDİYOR İNSANLAR”
Peki, senin muhalif bir duruşun var mı?
Benim siyasi hiçbir duruşum yok. Çünkü ben ana haber spikeriyim. İnsanlar benim görüşümü değil, sunacağım haberi merak ediyor. Ülkede o gün ne olup bitmiş, onu tarafsız bir şekilde vermemi istiyor. Haberi saklamadan veriyor muyum vermiyor muyum ona bakarım. Ben bu konuları çok konuşmayı da sevmiyorum açıkçası.
Siyaseti seviyor musun?
Hayır, hiç sevmiyorum.
Ama Türkiye’de en çok siyaset konuşuluyor.
En kötüsü de bu zaten. İnsanlar alışverişte, hastanede her yerde siyaset konuşur oldu. Biz tanınıyoruz ya hani! Taksiye biniyorum taksici başlıyor. İşte bir yere gidiyorum garson başlıyor: “Ne olacak Ekin Hanım” diye. Sanki ben Türkiye’yi kurtarmakla sorumlu devlet bakanıyım (Gülüyor) Ne olacaksa olacak yani, başımıza ne gelecekse gelecek. İnşallah iyi olacak. Ümidi hiçbir zaman kaybetmemek gerekiyor.


“DİK DURMAK LAZIM”
O ümidi kaybetmemek için ne gerekiyor?
Bizim üzerimize düşen herhalde dik durmak. Bir şekilde daha güzel günler göreceğimizi düşünüyorum. Hiçbir şey olduğu gibi kalmıyor.
“ÇOCUK ÖLÜMLERİ BENİ MAHVEDİYOR”
Son zamanlarda seni en çok üzen haberler nelerdi?
Çocuk ölümleri beni mahvediyor. Artık siyasete alıştık. Her gün bambaşka bir şey çıkıyor zaten. Bir gün Kuran-ı Kerim’den pasta yapıyorlar, ertesi gün Üsküdar’a Kâbe yapıyorlar. Yani akıl sınırını zorlayan her şey oluyor bu ülkede. Onlara sinirleniyorsun gülüp geçiyorsun ama çocuk ölümleri beni mahvediyor. Sonradan yayını seyrettiğim zaman yüzüme bakıyorum ve hakikaten ağlamaklı olduğumu görüyorum ama engelleyemiyorsun.
Zaten belli ki duygusal bir yapın var. Çocuk ölümleri deyince gözlerin sulu sulu oldu.
Evet. Yengeç burcuyum ben o yüzden çok duygusalım.
Taşıyorsun o zaman özelliklerini?
Evet taşıyorum. Yapabilecek hiçbir şey yok. Bana bazen Twitter’dan sesleniyorlar “Ne kadar kötü haberler veriyorsunuz, bir tane iyi haber yok” diye. Ama yok, var da biz mi gizliyoruz iyi olanları… Birisi ölmüş, biri birini kesmiş. Artık insanın içi çıkıyor o haberleri okuyunca.
Bir kadın olarak kadın cinayetleri hakkında ne düşünüyorsun?
Kadın ölümlerinin önüne geçilememesi maalesef çok korkunç bir şey. Çünkü karakola giden kadın “Kocandır hadi geri dön” şeklinde karşılanıyor. Hiçbir şekilde koruma isteyen kadına koruma verilmiyor. Kadın 3 gün sonra ölüyor. Manşetlerden sonra da herkes sokaklara dökülüp yürüyor. Hiçbir şekilde çözümü bulunamıyor, bu ülkede garantimiz yok; yarın sabaha çıkacağım belli değil yani.
“KİM CEMAATÇİ, KİM DEĞİL BİLMEM”
Kanaltürk’te çalışan herkes cemaatçi midir ya da öyle mi lanse ediliyor?
Bunu söyleyenler art niyetli insanlar. Elbette değil, ayrıca olsa ne olur. Kimi düşüncesinden görüşünden dolayı yargılayabilirsin. Bu meslek garip bir hal aldı. İnsanlar haberden başka her şeye bakmaya başladı. Ben buradaki bütün çalışma arkadaşlarımı çok seviyorum, herkesle çok iyi geçiniyorum. İnan hiçbir zaman şu cemaatçidir şu değildir diye bir ayrım görmedim. Şu an röportaj yapıyoruz diye şirketi koruma adına asla böyle bir şey söylemiyorum. Ben burada kim cemaatçidir, kim değildir onu bile bilmiyorum. Hiç kimse burada birbirine karışmaz. Sen ne giydin, ne çıkardın, nereye gittin, oraya niye gittin, buraya niye gelmedin, kime oy verdin gibi şeyler olmaz ve ben bu rahatlıktan çok memnunum.
Cemaatçi misin?
Haberciyim! Haberci de sadece habercidir. Bana cemaatçi misin diye değil de, iyi spiker misin ya da iyi haberci misin diye sorman daha mutlu ederdi.
Gazeteciler siyaset yapabilir mi?
Yapar niye yapmasın ama gazeteciliğe devam ederken mi diyorsun?
Evet…
O kadar kişisel şeyler ki bunlar. Yani yapmalı mı yapmamalı mı dersen; artık herkes yapıyor. Gazeteci değil maşallah her biri Meclis’te vekil gibi.
Peki, milletvekili gazeteciler ile ilgili veya milletvekili adayı olan gazetecilerle ilgili ne düşünüyorsun? Sen de düşünür müydün mesela?
Yok, ben düşünmezdim. Siyaseti sevmiyorum dedim ya… Daha doğrusu başıma da dert almak istemiyorum açıkçası, zor bir şey.
Sen Türkiye’de gerçekten habercilik yapıldığına inanıyor musun?
Elimizden geleni yaptığımızı düşünüyorum.
Geleceğe dair endişelerin var mı?
Herkesin vardır. Benim de var. Ne olacağız, bu ülke nereye gidecek, iş güç ne olacak; diye düşünmeden edemiyor insan. Özel hayatla ilgili iş hayatıyla ilgili hakikaten yarının ne getireceğini bilemediğimiz günlerden geçiyoruz.


“SEKTÖRÜN EN BÜYÜK SORUNU İŞSİZLİK”

Bizim mesleğin en büyük sıkıntılarından biri de işsizlik, işsiz kalma korkusu. Senin de hiç başını ellerinin arasına koyup düşündüğün oluyor mu ya işsiz kalırsam diye?
Olmaz mı? Bizim en büyük korkumuz o. Ben kendi öğrencilerime şunu söylüyorum: Bir sabah uyandığınızda işsiz kalabilirsiniz ve ne kadar süreceğini asla tahmin edemezsiniz. İşsiz kalmanızın hiçbir sebebi de olmayabilir. Böyle bir meslek seçiyorsunuz ama yine de değer…
Emeklilik diye bir şey de yok bu meslekte sanki?
Olunur olunmaz tamamen Allah’a kalmış. Asla bir garantiniz yok ama o kadar keyifli bir meslek ki. Bu kadar zorluklarına rağmen; tekrar 18 yaşıma geldiğimde yine aynı şeyi isterdim.
Sen heyecan seviyorsun, siyaseti sevmesen de.
Ekranda olmayı seviyorum. Açıkçası siyaset yorumu yapmayı sevmiyorum. Onu siyasetçiler yapsın. Herkes herkesin işini yapmaya kalkarsa yaptığımız mesleğin bir anlamı kalmaz. Benim işim haber sunmak, gerisi fazla.
Zaman ve Samanyolu Grubu’na operasyon olduğu gün sizin ekranlardaki başlığınız dikkat çekiciydi: “Demokrasi ve Medyaya Darbe” diye verdiniz tüm olup biteni. O gün neler hissettiniz, çünkü “Kanaltürk’e de gidebilir polis” deniyordu. O an tedirgin oldunuz mu?
Türkiye’de böyle olağanüstü günlere uyanmaya alıştık artık. Sakin geçen bir gün yok. Sürekli operasyon haberleri veriyoruz zaten. Elbette insan tedirgin oluyor. Bize ne zaman gelirler diye bekledik o gün ama gelmediler. Samanyolu’ndaki arkadaşlara, Hidayet Karaca’nın başına gelenlere o kadar üzüldük ki. O hafta bütün haberleri buna ayırdık. Bütün bülteni yıktık. Hatta espriler bile yaptık. Makyajımızı çıkarmayalım gelir bizi alırlarsa iyi görünelim şeklinde (Gülüyor). Şaka bir yana ben işimi yapıyorum ve onun dışında herhangi bir konuda çok da fazla konuşmak istemiyorum. Korkaklık da diyebilirsin buna belki ama korkaklık değil. Zaten ne demek istediğimi anlattım. Yordun beni bu sorularla… 
O zaman özele gireyim. Evli değildin değil mi?
Hayır.
Bana bir gününü anlatır mısın? Nasıl geçer?
Sabahları yürüyüş yapıyorum. Sağlıklı yaşama sardım bu aralar. Her sabah kalkıp sahilde yürüyorum, plates yapıyorum; spora verdim kendimi. Bir kedim var onunla ilgileniyorum, Zaten hayatımın büyük bir bölümü burada geçiyor.
Kendini anlatır mısın bana?
Arkadaşlar hala şunu söyler “Sen nasıl haber sunuyorsun” diye. Aslında çok yumuşak ve çok eğlenceli bir tipim var ama “Ekranda duvar gibi duruyorsun” diyorlar.
“NEŞELİ BİR TİPİM AMA SUNDUĞUM ACI HABERLER BENİ DUVARA ÇEVİRİYOR”
Sert görünüyorsun ekranda…
Evet, sert görünüyorum ama o kadar üzücü haberler sunuyorum ki orda da neşeli olmama imkân yok. Twitter’dan ve Instagram’dan takip edenler iki ayrı insan gibi olduğumu söylüyorlar. Bir tarafta süper neşeli süper eğlenceli, diğer tarafta da duvar gibi sunan bir insan ama öyle olması gerekiyor.
Moralini mi bozarım, moral mi veririm bilmiyorum ama ekrandakinden çok daha zayıf ve çok daha güzel görünüyorsun.
Teşekkür ederim hep aynı şeyi söylüyorlar. Kamera, ışıklar gerçekten kilo ve yaş katıyor insana. İnsanlar beni çok daha büyük sanıyor.
Kaç yaşındasın sen?
Söylemem, sonra söylerim sana. O kadar yaşlı değilim. Bunu söylemekle yetineyim. (Gülüyor)
Medya ve İletişim üzerine öğretmenlik de yapıyorsun değil mi? Hem de mezun olduğun kurumda.
Evet, spikerlik ve sunuculuk dersi veriyorum. Oraya hoca olarak geri dönmek benim için gerçekten çok keyifli ve gurur vericiydi. Orada 3-4 senedir ders veriyorum. İpek Üniversitesi’nin içinde İstanbul Sinema Akademisi açıldı orada da yine spikerlik ve sunuculuk dersi var. Orada da hocalığa başladım.
“SADECE GÜZELLİĞİNE GÜVENENLER VAR OLAMAYACAK”
Yeni gelen nesli nasıl buluyorsun bir hoca olarak?
İkiye ayrılıyorlar. Bir kısmı; “Ben güzelim, hiçbir şey yapmama gerek yok, şurada da bir iki diksiyonumu düzelteyim de kendimi ekrana atayım” diyenler. Ki zaten onlar hiçbir şey olmuyor. Sen ders anlatıyorsun dinlemiyor, telefonuyla oynuyor. Onlar insanı delirtiyor. Bir diğer tarafta da şöyleleri var. Onlar gerçekten ilerde bizim işimizi yapacaklar. Çok çalışıyorlar, teneffüslerde bile yanımıza geliyorlar. Gerçekten verdiğin emeğin karşılığını veriyorlar. Onlar ilerde bu işlerde var olabilecekler. Ama sadece güzelliğine güvenip ya nasıl olsa hallederiz diyenler var olamayacaklar.
Bir Ana Haber spikeri çok iyi paralar mı kazanır? Sırf bu yüzden bu mesleği hayal edenler var. Dışardan görüldüğü gibi afili bir meslek mi, iyi maaşlar alır mı Ana Haber spikerleri?
Hayır, eskidenmiş o. Eskiden hakikaten ilk özel TV’ler kurulduğunda müthiş paralar kazanmışlar. Yeni nesilde öyle bir şey var sanki biz acayip paralar kazanıyormuşuz gibi. Hiç öyle bir şey yok.
Sabah haberleri Ana Haberlerin önüne geçti. Ana Haberler eski heyecanını yitirdi deniliyor doğru mu?
Yani aslında ikisinin de ayrı heyecanı var ama sabah haberleri artık çok daha fazla seyrediliyor. O konuda ben de aynı fikirdeyim. Çok da keyifli… Ben de erken kalktığımda, yetişebildiğimde seyrediyorum. Bizim kanalımızda da var sabah haberleri Turan Görüryılmaz sunuyor o da çok başarılı.
Üç büyükler vardı ya daha önce; Uğur Dündar, Mehmet Ali Birand, Ali Kırca... Onlardan sonra sanki o heyecan bitti deniliyor. Ne düşünüyorsun?
Onlar bambaşkaydı, efsaneydi hakikaten.
Ana Haber’de o eski rekabet var mı artık?
Kalmadı galiba. Eskiden çok daha heyecanlıydı tabi, o üç büyüklerin birbiriyle olan rekabeti bambaşkaydı.
Haber sunarken en çok neye odaklanırsın, yaşar mısın haberi?
Evet. Zaten haberin okunduğu değil anlatıldığını savunanlardanım ben. O haberi yaşatarak karşı tarafa geçirebilirsin. Ruhsuz okumak ya da okuyayım da bitsin mantığıyla okumak olmuyor. Zaten tüm gün içinde olduğun için onu yaşayarak anlatıyorsun aslında. Hani dedim ya son anda gelen spikerler var diye belki onlar bir şey hissetmiyor alabilir ama bütün gün üzerinde çalıştığın, içinde olduğun haberi anlatırken zaten onu hissettiriyorsun karşı tarafa.
İleriye yönelik bir planın, projen var mı?
Herkesin özgürce konuşabildiği bir sohbet programı yapmak istiyorum. Güneri Civaoğlu’nun yaptığı “Şeffaf Oda” gibi mesela. 3-4 konuğun geldiği sırayla herkesin istediği gibi anlattığı keyifli bir sohbet programım olsun istiyorum. Çünkü sohbet etmeyi çok seviyorum. İnsan ilişkilerim iyidir samimi konuşmayı severim ve bunu ekrana yansıtabileceğim bir sohbet programı yapmayı çok istiyorum.
Sabah programı gibi mi?
Benim hedeflediğim şey birebir bir talk şov gibi. Eskiden 'Başka Yerde Yok' diye bir program vardı ona benzer bir şey düşünüyorum. Kadın kuşağında göbek atmalı bir program beceremem çünkü ben o değilim. Ama birebir konukla sohbet ettiğim belki çıkıp şarkı söylediği bir gece programı istiyorum.
Dilerim en yakın zamanda yaparsın o programı. Çok da iyi yapacağından eminim. Bu keyifli röportaj için sana teşekkür ediyorum…