Kahvehaneler yeni “Kaos Projesi” için mi taranıyor?..
Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar son günlerde artan “kahvehane saldırıları”nı değerlendirdi ve bazı “tarihsel hatırlatmalar”da bulunarak kimi kaygılarını paylaştı…
Bazı olaylar vardır. Doğrudan bilinçaltımıza seslenirler ve
yaşanmış kimi “acı anılarımız” ı adeta yeniden canlandırırlar.
Dönemler, amaçlar, aktörler değişse de böyledir. İster istemez aynı
tarz olaylar bizi belli çağrışımlara götürür ve toplumsal
hafızamızı zorlarlar. Arada bazı paralellikler kurarız. Sanki hiç
peşimizi bırakmayan bir lanet, kâbus gibi bizi
kovalamaktadır!..
İşte yaşanan son “kahvehane saldırıları” da bunları düşündürüyor
mecburen. Malum; 10 gündür İstanbul’un muhtelif semtlerindeki
kahvehanelere (Küçükçekmece-Kanarya, Eyüp-Yeşilpınar,
Sultangazi-Sultançiftliği, Kağıthane ) saldırılar oluyor.
(Bunlardan birinin “asker uğurlaması” esnasında olduğunun
söylenmesi ayrıca manidar) Şu ana kadar 3 kişi yaşamını yitirirken
12 kişi de yaralandı. Gerçi bunlardan biri “Büyük Osmanlı Sosyal
Yardımlaşma ve Eğitim Derneği” lokali idi ama niteliği
düşünüldüğünde ayrıca önem kazanıyor.
Bunlara belki Cihangir’de birilerinin tekbir getirerek ateş açtığı
iddiası, Kağıthane’de 7 aracın kundaklanması, Sultanbeyli’de otobüs
durağında ses bombası patlatılması ve hatta İzmir’de 9 Eylül
Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu bahçesine 3 adet el yapımı
bomba atılması olayları da eklenmeli. Bütün bunlar alt alta
toplandığında bir şeylerin “biriktirilmekte” olduğuna dair kuşkular
duymamıza yol açıyor elbette. Sanki birileri “düğmeye basmış”
gibi!
“BALGAT KATLİAMI” BİR BASAMAKTIR!
Belki genç kuşaklar bilemeyebilir ama 12 Eylül 1980 öncesinin
ortalığı kana bulayan terör ortamında “kahvehane saldırıları”
önemli bir yer tutarlar. Bu dönemde tıpkı benzeri diğer olaylar
gibi kahvehane saldırıları da olayların “gençlik olayları” olmaktan
çıkartılıp “toplumsal baza” taşınmasında önemli roller üstlenirler.
Terörün iyice azgınlaşmasında birer merhaledirler. 12 Eylül’ün
“Gladyo” süreci böyle derinleştirilmiştir.
Örneğin bunlardan en ünlüsü 1978 yılının 10 Ağustos günü
gerçekleşen ve tarihe “Balgat Katliamı” olarak geçen hadisedir. O
gün Ankara’nın Balgat semtinde daha ziyade solcuların gittiği 4
kahvehane “Türkiye Şeriatçı Komando Ordusu / TÜŞKO” tarafından
taranır. 5 Kişi ölür 14 kişi ise yaralanır. Bu olay 12 Eylül öncesi
terörün tırmanışında bir basamak teşkil eder.
İşte bu açıdan bakıldığında bazı mekânlar ayrıca önemlidir. Bunlar
arasında ibadet yerleri, okullar, hastaneler, düğün salonları, vb
gibi vatandaşların toplu halde gittikleri yerler özel önemdedir.
Buralarda olacak olayların “toplumsal etki katsayısı” ayrıca
yüksektir. Korku ve kaos duygusu buralardan hızla “tabana” yayılır.
Ancak bir yer daha vardır ki oralar ilaveten bir önem taşırlar.
Buralar kahvehanelerdir.
Kahvehaneler toplumsal hayatımızda önemli bir yer tutarlar.
Oralarda sadece kâğıt oyunları, tavla, okey oynanmaz. Çay içilip,
laklak edilmez. Önemlidirler çünkü hem “sıradan vatandaş”
oralardadır hem de “toplumsal kanaatler” buralarda
şekillenir. Şehir, mahalle, semt kültürümüzün bir
parçasıdırlar.
Semtlerine, takılanların etnik, siyasi, dinsel, mezhepsel, bölgesel
yapısına göre de ayrıca mühimdirler. Birer “Mikro toplum”
örneğidir onlar. Her tür iletişim oralarda gerçekleşir. “Asıl
vatandaş”ın nabzı oralarda atar. Ülkede olan iyi-kötü tüm olaylar
oralarda konuşulur. Dolayısıyla buralara yapılacak saldırılar
“ilave hassasiyetler” kazanır. Çünkü biranda daha büyük
çatışmaların fitilini ateşleyebilirler. Bu anlamda –maalesef ki-
toplumsal patlamaları kaşımanın en “kestirme” ve kolay yollarından
biridir.
DİKKAT! “GAZİ MAHALLESİ OLAYLARI”DA KAHVEHANE
SALDIRILARIYLA BAŞLAMIŞTI!
Maalesef “toplumsal hafızası” zayıf bir toplumuz. Bazı şeyleri ya
kolay unutuyoruz ya da bilinçaltımızın iyice derinlerine gömüyoruz.
Belki de bir tür “psikolojik savunma mekanizması” bu. “Şok
olayları” böyle atlatıyoruz. Bu durum “devlet reflekslerimiz”
açısından da öyle. Deneyimlerimizden somut dersler çıkartamıyor ve
güncel bağlantılarını kuramıyoruz. Dolayısıyla önceden gerekli
önlemleri alamıyoruz.
Aynı yönden bakıldığında daha yakın tarihe ait bir olay oldukça
dikkat çekicidir. Bu olay 15 Mart 1995’te gerçekleşen İstanbul
“Gazi Mahallesi Olayları”dır. Ancak unutulan şudur ki; infiali
yaratan asıl olay gene aynı yerde fakat 3 gün önce yaşanacaktı. 12
Mart 1995 akşam saatlerinde söz konusu mahalledeki, İsmetpaşa
Caddesi üzerinde bulunan 4 kahvehane ve 1 pastane taranacaktı.
Bunun sonucunda 1 kişi ölecek 5’i ağır 25 kişide yaralanacaktı.
Ardından gelişen olaylarda ise 17 kişi ölürken 195 mahalleli, 36
polis ve 7 asker yaralanacaktı.
Bu semtin dikkat çeken özelliği Alevi vatandaşlarımız yoğun
muhtelif radikal sol örgüt ve mensuplarının ise etkin olduğu bir
bölge oluşuydu. Dolayısıyla buraya yapılacak herhangi bir saldırı
anında tepki görecek ve ortalık karışacaktı. Vatandaşla devlet
karşı karşıya getirilecekti. Nitekim öyle de oldu. Demek ki bu
hesaplanmış ve planlı bir provokasyondu. Olayı tetikleyen ise
“kahvehane saldırıları” olmuştu.
O yüzden bu tarz olayları boşuna hatırlatmıyoruz. Sıradan “Asayiş
Vakaları” olarak bakılamazlar. Her an vites değiştirip, başka
boyutlar kazanabilecek niteliktedirler. Bunu en iyi
“planlayıcıları” bilir ve oralara yüklenirler. Bu sebeple her daim
“uyanık” olmakta yarar var.
SALDIRILAR HAYRA ALAMET DEĞİLDİR!
Unutmayın; bu olaylar hayra alamet değildir. Garip kokular
yaymaktadır. Zaten yaşanan ve potansiyel olarak hazır bulunan kimi
çatışmaları “toplumsal baz”a taşıma ve “kaşıma” gayreti gibi
durmaktadır. Zaten bir süredir “Doğu”yu “karıştıran” gücün şimdi de
“Batı”yı karıştırma aracı gibi durmaktadır. Sırada ne var
bilinmemektedir. Fakat bütün bunların ardı ardına gelmesi boşuna
tezgâhlanmadığını düşündürmektedir.
Bu saldırılardan birinin (Küçükçekmece-Kanarya Ufuk Kıraathanesi’ne
yapılanı) zanlılarının PKK’lı çıkması hiç şaşırtıcı değildir. Belli
ki birileri “olayları şehirlere yayma” kararı almışlardır. Bu
şimdilik yalnızca bir “prova” da olabilirler daha da dozu artacak
“saldırılar zinciri”nin işaretçisi de.
Burada önemli olan kahvehane saldırılarının bir strateji olarak
gündeme getirilmesi ve başka bazı “kaos olayları”na basamak teşkil
edebilme riski ve ihtimalidir. Ayrıca saldırganların “PKK’lı”
çıkması da daha derin şüpheler duymamızı engellemez. (Çünkü PKK
artık belli güçlerin “maşası”dır ve ortalık karıştırmayı meslek
edinmişlerdir o kadar!) Önemli olan kimin, hangi planına
oturduğudur. Gerisi bize “yansıyan”dır sadece!
O bakımdan bu tip saldırıların getirilip ne tür bir “Kaos
projesi”ne bağlanacağı son noktaya kadar hiç belli olmaz. Arkası
gelebilir. O yüzden belli karakterler gösteren semtlere ayrıca
dikkat etmek gerekir. Kaosa bel bağlayan birileri “etnik-mezhepsel
çatışma kıvılcımı”nı buralardan yakmak isteyebilir.
Şimdilik, (Biz gene “uyarı” vazifemizi yapıp) öyle veya böyle,
bütün bunlar “mide bulandırıcıdır” diyelim!..
09.02.2016.
[email protected]