30 Ağu 2007 19:41 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 12:50

KAFASINA SİLAH DAYADIKLARI AN ABDULLAH GÜL NE YAPTI?..

Bir gün okula Gül'ün fotoğrafının basılı olduğu afişler asıldı; afişte "Bu faşist okula giremez" yazılıydı.

CAN DÜNDAR YAZIYOR

Bodrum Palas
Gelelim yazı dizimize adını veren Bodrum Palas'a...
Gül, bir süre Kayseri Yurdu'nda kaldıktan sonra eve çıkmaya karar verdi. O sıralar Kayseri'den tanıdıkları Rıfat Bestceli'nin Fındıkzade'deki ev arkadaşları ayrılmıştı. Halaoğlu Tekelioğlu'yla birlikte onların yerine taşındılar.
Burası bir apartmanın bodrum katıydı. Sokağı yarım pencere gören, iki oda, bir salon, tipik bir bekâr eviydi.
O evde, üç Kayserili, hafta sonları yatıya arkadaşlar ağırlayarak, zaman zaman Kayseri'den gelen pastırmalara yumurta kırarak, geceleri şiirli sohbetlere dalarak bir yıla yakın kaldılar.
"Bodrum Palas" adını taktıkları o evde Arif Nihat Asya, Cemil Meriç, Yahya Kemal ve ille de Necip Fazıl okunur, taş plakta Münir Nurettin ve Muzaffer Sarısözen dinlenir, hafta sonları Beşiktaş maçına ya da Şan sinemasındaki Türk musikisi konserine gidilirdi.
İlginç bir ayrıntı vereyim:
Gül'ün Cumhurbaşkanı seçildiği gün, o evde kalan ya da konaklayan hemen herkes Meclis'teydi.

1965 yılında Necip Fazıl Kısakürek yeni kurduğu Büyük Doğu Kulübü'nün ilk şubesinin açıldığı Kayseri'ye konferansa geldi.
Ahmet Hamdi Bey, oğluyla yeğenini kapıp konferansa götürdü.
Gül, henüz Lise 1'deydi.
"İman ve Aksiyon" konulu konferansta, kürsüde etkileyici bir ses tonuyla ve şiirler eşliğinde konuşan bu adamdan çok etkilendi.
Ertesi gün de soluğu Kulüp'te aldı.
Orada küçük yaşlarına rağmen "büyük adam gibi" karşılandılar. Canlı bir sohbet ortamı vardı. Kütüphaneden kitaplar alıp okudular:
Necip Fazıl şiirleri... Varlık çevirileri... Rus klasikleri...
Özellikle Dostoyevski ve onun "Suç ve Ceza"sı çarptı Abdullah Gül'ü... Okuduktan sonra kitapları birbirlerine veriyorlar, sonra buluşup Rus toplumunun, inanç sisteminin yazar üzerindeki etkisini tartışıyorlardı.
"Büyük Doğu" fikrine ısınmıştı Gül... Nedenini şöyle anlattı:
"Bir defa yerliydi. Bir tarih bilinci vardı. Türkiye'nin büyüklüğüne, potansiyeline, Doğu'nun büyük geçmişine vurgu yapıyordu. Ama bunu sadece fikirle değil, sanatla, edebiyatla, estetik kaygılarla kavrayan bir akımdı. Bunlardan etkileniyorduk."
O ilk konferanstan başlayarak bütün bu süreçte Gül'ün yanında olan Tekelioğlu, "Büyük Doğu'nun üzerimizdeki hakkını teslim etmemiz lazım. Batı'ya nasıl yaklaşılacağını kavramamızda Necip Fazıl'ın ve Büyük Doğu hareketinin büyük etkisi oldu" diyor.
Bu etki o kadar büyüktü ki, daha lise öğrencisi olan 3 arkadaş baş başa verip "Üstat" Necip Fazıl'a bir kutlama mektubu yazdılar. Övgülerle dolu bu şatafatlı mektup, "Yarın elbet bizimdir" diye bitiyordu.
İstanbul'a yolculuk
Abdullah Gül, Ankara'yı da, İstanbul'u da ilk kez 1969'da gördü.
Aslında Ankara'yı gördü denilemez; Kayseri'den onu üniversite sınavı için İstanbul'a götüren otobüs, Ankara otobüs garında bir süre durdu. Gül ve yanındaki hala oğlu Tekelioğlu, sigara dumanı içinde, kalabalık bir terminal gördüler. O kadar...
O zaman hiç ısınamadığı bu şehre bir daha ancak 41 yaşında milletvekili olunca gelecekti.
Otobüs İstanbul'a yaklaşırken, daha önce o yollardan geçmiş olan Tekelioğlu, yanındaki Gül'e "Şurası İzmit, şimdi deniz çıkacak karşına" diye anlatıyordu.
Sınavda Hukuk Fakültesi'ni kazandı Gül...
Hemen Kayseri yurduna yazıldı.
2 ay kadar Hukuk Fakültesi'ne devam etti. Ama bir süre sonra sıkılıp yatay geçişle İktisat Fakültesi'ne transfer oldu.

MTTB günleri
Ortalık "6. Filo Def Ol" ses