Kadir Mısıroğlu deli raporunu açıkladı! Hangi klinikte yattı?
“Keşke Yunan galip gelseydi” diyen, İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy’a ağır sözler eden, Kadir Mısıroğlu, “deli raporu” iddialarına yanıt verdi.
Yeni Akit gazetesi yazarı Ali Alben, “Kadir Mısıroğlu deli mi?”
başlıklı yazısında “Geçtiğimiz Pazar günü Sefa Saygılı ve Mustafa
Okudan hocalarımla Kadir Mısıroğlu’nu evinde ziyaret ettik.
Malumunuzdur seçim sürecinde Kadir Mısıroğlu üzerinden, Başkanımıza
ve milletimize olmadık hakaretlerde bulunuldu ve Deli Kadir(!)
yaftası ile üstadın şahsı manevisi zedelenmeye çalışıldı”
ifadelerini kullandı.
Ali Akben, Mısıroğlu’nun “deli raporu” iddialarını
doğruladığını, olayı ise şöyle açıkladığını aktardı:
“Kendisine malum soruyu sordum. Cevabını aşağıya noktası ve
virgülüne kadar yazıyorum.
‘1970 Yılı’nın Ocak Ayı’nda Millî Türk Talebe Birliği’nde yaptığım
bir konuşma bilâhare Eskişehir Örfî İdare makamının tahriki ile
İstanbul’da tâkibat mevzuu olmuş ve tâkipsizlikle
neticelendirilmiştir. Buna rağmen Eskişehir Örfî İdârî makamınca
konferansımın bandını dinleyenlere açılan bir dava ile
alâkalandırılarak ve şâhid gibi gösterilmek sûretiyle İstanbul Örfî
İdâre makamınca Eskişehir’e sevkim gerçekleşmişti. Bu durum açıkça
bir anayasa ihlali idi. Herkesin tabiî hâkimi tarafından muhâkeme
edilmesi bir anayasal haktır. Tabiî hâkim ise şüphelinin ikametgâhı
veya suçun ika edildiği yerin hâkimidir.
Bu yoldaki itirazlarımız kaale alınmadan ve şâhidlerin hapsedilmesi
gibi daha başka kanunsuzlukların da sergilendiği muhâkeme sonunda
yedi sene hapis ve beş yıl amme haklarını kullanmaktan men cezasına
çarptırılmıştım.
O sırada merhum oğlum Mehmed Selman doğmuş, hanımın ziyârete
gelmesi güçleşmişti. Buna bir çâre bulmak üzere infazın İstanbul’da
gerçekleşmesi için psikolojik bir rahatsızlık yolunda temâruzdan
başka çâre kalmamıştı. Zira İstanbul’a gelebilmek için ne türlü
hastalık ileri sürsek Eskişehir’de kaabil-i tedavi idi.
Prof. Ayhan Songar ve Âsaf Ataseven’in öğretmesi ile temâruzda
başarılı olmuş, İstanbul’a gelmiştim. Bundan sonrasını Ayhan Songar
hallederek beni kendi kliniğine aldırdı.
Burada yatarken Cumhuriyet’in 50. Yılı af görüşmeleri başladı.
Hükümete ortak olan Milli Selâmet Partisi komünistlerin afvına râzı
olmayarak 141. ve 142. Maddelerin afvın şümûlüne alınmasına
muhâlefet ediyorlardı. Bu durum afvın çıkmasını geciktiriyordu.
Hâlbuki devletin afvedebileceği asıl bu gibi kendi hukukuna taalluk
eden hususlardı. Bu sebeple Ankara’ya giderek af görüşmelerinin
kulislerine katılmak istedim. Lâkin mahkûm sıfatıyla bunu
yapamazdım. Ayhan Bey şu formülü buldu; askere verilen tebdil-i
hava gibi mahkûma da muvakkatlık şartıyla üç aya kadar dışarı çıkıp
serbestçe dolaşma hakkı tanınabilirdi.
Bu mâhiyette bir rapor alarak diğer psikiyatri hocalarına
imzalattırsak da Adlî Tıp Kurumu bunu reddetti. O sırada Adâlet
Bakanı Milli Selâmet Partisi’nden Şevket Kazan’dı. Durumu şikâyet
yollu O’na telefonla bildirdim. O bir araştırma yaptıktan sonra
böyle bir rapor ‘âcil’ kaydını ihtivâ ederse Adlî Tıp Kurumu’nun
tasdikine gerek olmadan bakanlıkça tahliye kararı verebileceğini
söyledi. Bunun üzerine yeniden bir rapor aldık. Bu raporun mâhiyeti
‘hastahâne ve hapishâne şartları sıhhatini bozduğundan üç ay
müddetle âilesinin yanında kalarak infaza ara verilesi elzemdir’
şeklinde idi. Buna istinaden bakanlığın tahliye kararı ile dışarı
çıktım ve af çalışmalarına katıldım. Üç ay bitmeden de af çıktı ve
tamamen serbest kaldım. Keyfiyet bundan ibârettir.”