'KADİR İNANIR'IN 'DANGALAK' DEDİĞİ İSLAMCILARIN SEVMEDİĞİ, SOLCULARIN ADAM YERİNE KOYMADIĞI, LAİKLERİN NEFRET ETTİĞİ' AHMET HAKAN: SAĞA İNANMADIM!..
Türkiye'de, dindarsanız,sağ olduğunuzu varsayarlar. Yanlış...Dindarlıkla sağcılık örtüşmez Dinle ideoloji arasında bir bağlantı kuracaksak, İslamın devrimci, sosyal adaletçi yapısına bakalım. Hiç sağ ideolojilere inanmadım,
Felsefeyi felsefe kitaplarından değil, romanlardan öğrenebilirsin demişti' 18'imdeyken, bir arkadaşım. Sanki o anı bekliyormuş gibi, kendimi zorlayarak okuduğum kuramsal kitabı fırlatıp, canım romanıma geri döndüm. Politikadan, kuramsaldan uzak duramasam da, öz olarak çok sevemedim. İnsan ruhuna dair çok şey söylemez politik kitaplar, onlar insanları genellemeler olarak ele alırlar, oysa ben değil bir insanın, aynı renklere sahip, aynı boydaki akşam sefalarının bile her birinin farklı, eşsiz yaratıldığına inanıyorum. Belki de bu yüzden zamanında, politik gazeteci olamamış, ciddiye alınamamış, şanımı yürütememişimdir. Bunları son dönemin en çok konuşulan ismi Ahmet Hakan röportajının ön yüzüne neden yazdığım konusuna gelince; şöyle söyleyebilirim, bu röportajda onun zihninden bir şeyler alınmıştır, bazı meraklar giderilmiştir ama ruhundan çok az şey koparılabilmiştir. Daha doğrusu o konulara girilememiştir bile. Biz okulda anlambilim okuduk; yani bir metnin içindeki ilk okumaların, görünen manaların ötesindeki manaları çözümleme, yorumlama dersi. Öyle ki, Ernest Hemingway'in toplam dört sayfalık bir hikayesi üzerine, öğretmenimiz tam 30-40 sayfalık bir yorumlama notu vermiş de, arkadaşlardan biri 'Hocam Hemingway hakikaten yazarken bütün bunları düşünmüş müydü?' demişti. İşte anlambilim böyledir; görünenin altındakini oku. İşte o nedenle Ahmet Hakan'ın birçok yazısı da birden fazla okumayı hak ediyor, bu röportaja gelince, o da fena olmadı. Haa bu arada, birlikte bir miktar yürüdük, herkes onu tanıyordu, özellikle de büfeciler. Hepsi de 'Abi gel sana bir dürüm ısmarlayalım, buyur' dediler. Ama sanırım o dürümcüler 'büfeci İslamı'ndan değildiler.
Geçen hafta AKŞAM Pazar'da yaptığım ve Kadir İnanır'ın sizi 'tarif ederek' 'dangalak' dediği röportaj sonrasında hiç vakit kaybetmeden, size yönelttiği sataşmaya karşılık bir yazı yazdınız. Çok saldırılan bir gazetecisiniz. Kolay hedef mi alınıyorsunuz acaba?
Kadir İnanır, durup dururken galiz bir hakaret ediyor. Böyle kolay olmaması lazım bu işlerin. Üzerimden bir polemiğin parçası olmak, kimilerinin işine geliyor olabilir. Kadir İnanır için böyle bir şey söz konusu mudur, değil midir bilmiyorum; biraz çaptan düşmüş bir sinema oyuncusu gibi bir izlenim ediniyoruz; bonus monus falan. Bana vurup, meşhur olmak istiyorlar gibi, bir İclal Aydın tavrı da göstermek istemiyorum ama bunu da anlamıyorum. Kolay hedef olmamın nedenleri vardır ama bulamıyorum bu nedenleri.
Siz kendinize ait değil, o kişilere ait olabilecek nedenler söylediniz?
Gazeteci olarak, bir çelişkiyi yakalamışım, yorum yapmayacak mıyım? Bu yorumun karşılığı o gazeteciye dangalak demek midir? O sözcükten daha ağır sözcükler bulmak elbette mümkün, ama bu düzeye inmek istemiyorum. Girdiğim tüm tartışmalarda asgari nezaket kurallarına uymaya çalışıyorum elimden geldiğince.
Reha Muhtar size dava açacağını yazdı; kaç dava açıldı size?
Hiç. Reha Muhtar açacağını yazdı ama açmadı. Ben de açmıyorum. Kadir İnanır bana 'dangalak' dedi diye, mahkeme kapılarına gitmiyorum.
Ali Atıf Bir sizin için 'Beyaz İslamcı' demiş, siz de İsmet Özel'in 'fırlamayım/bıktım tanımlanmaktan' mısrasıyla yanıt vermiştiniz. Hakikaten bıktınız mı tanımlanmaktan? Çünkü sonra düşünce tarihinizin evrelerini anlatan bir yazı yazdınız. Siz de insanları tanımlıyorsunuz
Bir insan hakkında, onun yazıp çizdiklerinden, yapıp ettiklerinden bağımsız bir tanımlam