07 Eyl 2012 09:47 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:06

''KADİR İNANIR BİR TAHT BEN İSE BİR SANDALYEYİM''

Türkan Şoray ile Kadir İnanır'ın başrolleri paylaştığı “Dila Hanım”, bu kez televizyon izleyicisiyle buluşuyor.

1977’de Necati Cumalı’nın aynı adlı eserinden beyazperdeye uyarlanan, Türkan Şoray ile Kadir İnanır’ın başrolleri paylaştığı “Dila Hanım”, bu kez televizyon izleyicisiyle buluşuyor.

Türk sinemasının unutulmaz eserlerinden “Dila Hanım”ın dizi versiyonunda, İnanır yerine Erkan Petekkaya, Şoray yerine Hatice Şendil adı var.

Kocasını öldüren adamdan intikam almaya and içen Dila Hanım’ın, hiç tanımadığı bu adamla tesadüfen tanışıp aşık olması ve aşkıyla düşmanlığı arasında sıkışıp kalmasını konu alan dizinin ana karakteri Petekkaya, ustalara saygıda kusur etmiyor: “Kadir İnanır taht, ben sandalyeyim!”

Yeni diziniz hayırlı olsun. Ne zamandır “Dila Hanım” çekimleri nedeniyle Adana’dasınız?

- Yaklaşık bir aydır buradayız. Çekimler 13 Ağustos’ta başladı.

Set ortamı nasıl, İstanbul’u terk edip Adana’ya gelmek sizi zorlamış olmalı...

- Setteki tek sıkıntı sıcaklık... Bilirsiniz, burası çok sıcak bir şehirdir. Halkı bile sırf bu yüzden kaçıp gidiyor hatta. Ama onun dışında her şey çok güzel... Ekipte neredeyse herkes birbirini tanıyor zaten. Hep birlikte en iyisini yapmak için uğraşıyoruz. Heyecan, keyif, stres, hepsi bir arada...

Hasret derdine de çözüm bulmuşsunuz zaten. Ailenizi beraberinizde getirmişsiniz.

- Evet, evi toptan Adana’ya taşıdık. Eşim zaten burayı çok seviyordu, sorun olmadı.

Doğru, zaten Adana’da bir geçmişiniz var.

- Evet, ben “Beyaz Gelincik”i çekerken de birlikte buradaydık. Oğlum Cano buraya geldiğinde 9 aylıktı, 3,5 yaşındayken ayrıldık Adana’dan.

AT BİNMEKTEN KORKUYORUM

Çekimleri biraz izleme fırsatı buldum da, epey zorlu sahneler varmış. At binme sahnelerinde nasılsınız mesela?

- Sormayın, at binme sahnelerinden çok korkuyorum ben. Bir at binmekten, bir de motosikletten korkarım zaten.

Sizi korkutan at mı yoksa düşüp yaralanmak mı?

- Düşmek... Bir de riske girmememiz gerekiyor. Bana bir şey olsa dizi biter. Ya senaryoyu değiştirmek zorunda kalırlar ya da beni (gülüyor)...

Ekibin belkemiğisiniz yani...

- Estağfurullah, öyle bir şey demek istemiyorum. Bu risk sadece ben değil bütün oyuncu arkadaşlarımız için geçerli. Bir arkadaşımız attan düştü, 15 gündür çekim yapamıyor mesela, set aksadı o yüzden.

Hep bir kontrol halinde olmak zorundasınız anladığım kadarıyla...

- Tabii, tatilde bile dikkat ediyoruz kendimize. Kayak yapmıyorum sırf bu yüzden. Bir kaza geçirirsek, sahalardan kim bilir ne kadar uzak kalırım.

ÖYLE BİR GEÇER ZAMAN Kİ FRAGMANI KAPTANI AĞLATTI

Siz “Dila Hanım”a başladınız ama hâlâ herkes “Öyle Bir Geçer Zaman ki”nin Ali Kaptan’ı olarak anıyor adınızı. “Ali Kaptan’ın dizisi başlıyor” dendiğini bile duydum. Nasıl sileceksiniz akıllardan o karakteri?

- Gerçekten Ali Kaptan bir fenomen oldu. Bu da bana inanılmaz keyif veriyor. Bir doktorun hastasının hayatını kurtardığında yaşadığı haz gibi! Bizim de mesleğimizin zevki bu. O karakteri unutturma meselesine gelince... Hele bu iş bir başlasın da... Zamanla herkes “Dila Hanım”daki Rıza Bey’e de alışacaktır.

Bir de siz “Öyle Bir Geçer Zaman ki”yi zirvede bıraktınız. Halkın hem diziye hem de Ali Kaptan’a ilgisi, sevgisi inanılmaz...

- Kısmet... Oynadım ve bitti işte. Artık başka bir roldeyim oynuyorum. Bütün emeğimi, alın terimi yeni işime harcıyorum. Tabii şunu inkar edemem, “Öyle Bir Geçer Zaman ki” hayatımın mihenk taşlarından biridir. Benim için çok önemli bir roldü. Zordu da...

Ne açıdan zordu o rol?

- Bıçak sırtı bir karakterdi. Kaba kaçabilirdi, kötülüğün dozunu kaçırabilirdim. O da hiç iyi olmazdı.

Siz Ali Kaptan’ı nasıl görüyordunuz?

- Ben ona kötü biri gözüyle bakmadım. Kişilik bozukluğu olan, kişilik parçalanmaları yaşayan bir adamdı. Dediğim gibi hayatıma da çok şey kattı. Meslek hayatımda yeri çok büyük ve önemlidir.

Dizi Ali Kaptan’sız nasıl olur dersiniz?

- Benim orada görevim bitti, başka bir maceraya atıldım. Ama ekip aynı güzel çizgide devam edecek, ondan eminim. Ve ben de yeni bölümleri zevkle takip edeceğim. Zaten yeni sezon fragmanını izlerken gözlerim doldu.

Merak ediyorum, hiç “Ali Kapkan keşke ölmeseydi” diye düşündüğünüz olmuyor mu?

- Yok... Benim o dizideki misyonum bitmişti. Buna rağmen orada kalmam beni sıkıntıya sokardı. Mutsuz olursan bu durum ekrana yansır. O zaman da seyirciyi üzersin. Sonuçta kendi kariyerini tehlikeye atarsın. Senin için “başarısız” derler.

FİLMİ BİR KEZ İZLEMEM YETTİ

“Öyle Bir Geçer Zaman ki”den sonra bir süre dizi çalışmalarına ara vereceğiniz söylenmişti.

- Yok, “Artık oynamayacağım” diye bir şey söylemedim. Sadece çok yorulduğumu dile getirdim. Dönem dizisi çekmek çok güç bir iş çünkü...

Peki, sizi “Dila Hanım”da oynamaya nasıl ikna ettiler?

- “Dila Hanım” çok güzel bir iş. Senaryoyu o kadar sevdim ki, beni ikna etmeleri için özel çaba göstermelerine gerek kalmadı. İnşallah başarılı oluruz. Bir de bu çok büyük bir sorumluluk, herkes filmle diziyi kıyaslamaya kalkacak.

Siz “Dila Hanım”ı kaç kez izlediniz?

- Bu sorunun geleceğini biliyordum. Açık söyleyeyim, bir kez... Ruhunu görmem yetti, daha fazla izleyip etkilenmek istemedim.

Kadir İnanır’ın rolündesiniz. Bu sizi geriyor mu?

- Kadir abi Türkiye’nin en iyi oyuncularından biri. Hayranıyım, çok severim. Ama ortada kıyaslama getirecek bir durum yok. Şimdi taht ve sandalyeyi kıyaslayamazsın ki! Biri taht, biri sandalye... Biz o tahtların yanında anca sandalyeyiz yani.

KADİR ABİDEN TÜYOLAR ALDIM

Aynı karakteri canlandırdığınız için bu kıyaslama normal aslında...

- Ona bakarsan bir tiyatro oyununu da dünyada bin farklı kişi oynar. Sinirleniyorum, bozuluyorum! Dilin kemiği yok, herkes birbirine pislik atıyor. Bu eleştiriyi kaldıramadığımdan değil. Aksine eleştiriye her zaman açığım. Setten sonra ışıkçısından çaycısına herkese “Nasıl oynadım” diye sorarım. Kötü de diyebilirler, olabilir yani, bu normal bir şey. Ama eleştirinin de bir dozu olmalı. Özellikle internet ortamında isteyen istediği hakareti yapabiliyor.

Kadir İnanır ile konuştunuz mu?

- Evet, konuştum filme başlamadan önce. Fikrini aldım. Neye dikkat etmem gerektiğini sordum. Uzun uzun anlattı, benim hiç fark etmediğim detayları söyledi. Ustalık işte böyle bir şey.

Ne gibi tüyolar verdi?

- Söyleyemem, ikimizin arasında...

Son olarak... Sizi zayıflamış gördüm. Yeni rolün gereği miydi bu?

- Evet, 6 kilo verdim. Ama dizi için değil. Yazın çok yüzdüm, onun faydası oldu. Fazla kiloyu sevmem zaten.

HİÇBİR ZAMAN JÖN OLMADIM

Jön kavramı artık geçmişte mi kaldı sizce?

- Jön diye bir şey yok, ben inanmıyorum. Bu tanım bana fazla magazinel geliyor. Sadece oyuncu diye bir şey vardır. Jön ne demek yani... 50-60 yaşında da acayip oynarsın. Jön tanımı dediğin gibi geçmişte kaldı. Günümüzde sadece iyi oyuncu, kötü oyuncu var. Önemli olan da iyi oynamak, jön olmak değil.

Siz jön değilsiniz yani...

- Ben hiçbir zaman jön olmadım... Jönlük başka bir şey değil mi?

Kendinize haksızlık etmiyor musunuz? Bu zaman kadar çok iyi projelerde çok iyi işler çıkardınız...

- Senin düşündüğün tarzda jönün açılımına bakarsan doğru. Ama ben jön tanımına senin gibi bakmıyorum. O tanım çok eskilerde kaldı. Ayrıca kendimi hiçbir zaman jön olarak görmedim.

Büşra BOZOK AYTEK / HÜRRİYET