KADİR İNANIR: ARTIK HİÇ KİMSE KÜRT MEHMET NÖBETE DİYEMEYECEK!
Kadir İnanır, akil insanlar görevini neden kabul ettiğini NTV canlı yayınında anlattı.
İnanır, artık barışın geri çevrilemeyecek bir noktaya geldiğini söyledi: Artık hiç kimse Kürt Mehmet nöbete diyemeyecek.
Sağlık durumunuz nasıl? Şu anda doktorunuz uzun seyahatlere çıkma demesine rağmen akil adam olmayı kabul ettiniz.
Doktorlarım bu turu ve çalışmadaki durumumu görseler asla müsaade etmezdi. Gittiğimiz her yerde yoğunluk ister istemez benim üzerime yansıyor. Binlerce resim çektirmek bile. Ama bir yola girdikten sonra onun geri dönüşü yoktur. Kaldı ki bu girişim öylesine kutsal ve ben öylesine önemsiyorum ki. Toplumsal sorunlara çok duyarlı bir insan olarak önce ve sonra da böylesine önemli bir çalışmanın içinde olmaktan asla kaçmazdım. Çünkü ben öyle bir karakterin temsilcisiyim. Ben sürekli televizyonlarda, basındaki arkadaşlara söylüyorum böylesine güzel bir çalışma siyasi görüşünü beğenmesem bile hangi partiden gelirse gelsin hiç düşünmeden bunu kabul ederdim. Kabul edişimin ikinci bir önemli sebebi de özgür çalışacağım söylendi.
Çalışmalarınız nasıl gidiyor?
Bizim gittiğimiz yerde yoğunluk oluyor. Çünkü, 44 yılda halkın gönlünde büyük bir sevgi yarattım. Halkın içinde bire bir yaşamaktan, onlarla el ele tutuşmaktan, dokunmaktan çok hoşlanan bir adamım. Böyle olunca yoğunluk daha fazla oluyor. Televizyonlarda bu çalışmalarla ilgili siyasetçiler televizyon programları yapıyorlar vatandaş da onu benimsiyorsa onu kelime kelime ezberliyor ve bize soruyor. Henüz kendi düşüncesi netleşmiş değil. Ben bunları görüyorum. İlk defa Türkiye'de insanlar özgürce her istediklerini yüksek sesle, bağırarak anlatabiliyorlar. İşin içine siyasetçiler girmeden oluyor bu. Bu kültür inşallah yerleşecek ve bu ülkenin herhangi bir sorunu STK’lara sorulmadan yol almayacak. Sonunda tartışmalar bittikten sonra gergin geçmesine rağmen sonunda Kadir İnanır sevgisi galip geliyor ve fotoğraf çekimleri başlıyor.
En çok ilgiyi siz görüyorsunuz. Yıllardır Kadir Abi ve Tatar Ramazan olarak bilindiniz. Şimdi başka bir role büründünüz.
Tatar Ramazan’da da anlattığımız bir ülkeydi. Radikal sol görüşlü bir mahkumun hayatını anlatan bir filmdi. Düzene karşı isyan eden, oynanan çirkin oyunları bileğinin gücüyle bozan adamdı. Burada da bir toplumun en büyük sorunu gündemdeyse hayatın kendisi demektir.
Beş aydır akmayan kan, bir beş ay daha akmadığı zaman, bir yıl daha akmadığı zaman bu kaygılar ortadan kalkacak. O siyasilerin yönlendirdiği etkileşim bile aradan kalkacak, gerçek ortaya çıkacak. Ama eğer biz bunları böyle hayal etmezsek, arzulamazsak, gördüğümüz zaman elimizi uzatmazsak zaten insanlığımızdan şüphe etmeleri gerekiyor. Başarıyla sonuçlanacak göreceksiniz. Burada size açıklayamayacağım bazı gerçekler var. O bölgede büyük bir enerji sorunu var. Rakamlar o kadar büyük ki o bölgedeki gelir kaynaklarını üretip pazarlayacak büyük emperyal güçlerin o bölgede huzur istedikleri açık. Orada büyük bir zenginlik olacak ve eşitlik olacak. Artık hiç kimse Kürt Mehmet nöbete diyemeyecek. 'Ne var canım. Ben onun çocuğunu da okutuyorum, yanımda da çalıştırıyorum. Ne istiyorlar fazla' diyor. Ben de diyorum ki; sigorta da yaptıracaksın ve yüksek sesle de artık konuşmayacaksın. Bütün bunlar anayasal güvence altına alındığı zaman da kaygılar ortadan kalkmış olacak.
Halkın sürece bakışı nasıl?
Kaygıları var tabii, çünkü çok çabuk gelişmiş bir süreç bu. Keşke, hemen bitse ama bu bir başlangıçtır. Böyle bir başlangıcı geriletmek, insan vicdanına merhametine aykırıdır. İyi yürekli insansa, kaliteli insansa barış kelimesini asla elinin tersiyle itmemesi gerekir. Benim kız yeğenim erkek çocuk doğurdu. Bana telefon açtıi 'dayı, bebeğin adını sen koyar mısın?' dedi. Hiç düşünmeden 'Barış' dedim.
Çünkü; o dönemde ülkede kan gövdeyi götürüyordu, sağ-sol çatışmaları vardı. Bizim ailemizde de çok büyük kavgalar vardı. 'Barış koyalım barış gelsin' dedik. Ben, Türkiye'deki Barış Derneği’nin de kurucu üyesiyim zaten.
Neler soruluyor akil insanlara?
Kendi ürettiği soru henüz yok. Siyasetçilerin konuşmalarından kabul ettikleri, siyasetçi konuşuyor sempatizanı kabul ediyor ve onu bize aktarmaya çalışıyor ama bire bir. Bu yapı bence giderek ortadan kalkacak. Bir toplum konuşmazsa biri sopayı alır ve başlarlar dövmeye, toplum konuştuğu zaman bunu yapmak zordur. Demokrasilerde konuşan bir toplum yaratıldığı zaman örgütlenme başlar saygınlık başlar.
Şehit analarını dinliyorsunuz, birçok insanla konuşuyorsunuz. Sizi en çok etkileyen ne?
Konuşmacı etkilenmiş mesela hiç gereksiz yere ağzını biraz bozuyor, ona dehşetle bakıyorum. Biliyorum ki bir süre sonra o konuştuğu lafın altında çok ezilecek. Bence, konuşan siyasetçiler de çok ezilecek. Ben bu toplumda o yakıştırmaları hak etmeyen bir insanım. Şimdi sürekli barış dilini kullanıyorum, zamanı geldiğinde onların söylediği gibi olmadığını hatırlatacağız.
Muhalefetin eleştirileri oldu...
Olmaması düşünülemez zaten, o zaman demokrasi olmaz. Ama bu yargılamayı yaparken dile biraz dikkat etmek gerekiyor. O lafı söylediği zaman unutuyor, bir süre sonra resim çektirmek istiyor. Bende çektirmiyorum seninle çünkü 'sen yanlış kelime kullandın, cezalısın, benimle resmin olmayacak' diyorum. O zaman çok duygusal bir an yaşanıyor, özür dileyenler de oluyor. Böyle böyle bir toplum en önemli meselesinin içine elini atacak ve elini güçlü çıkaracak. Güzel olacak her şey. Bu 30 yıldır süren kavganın öldürdüğü bütün insanların annelerini biraz gözünüzün önüne getirmeniz lazım. Vicdanı biraz sağlıklı çalışan insanların bu acıyı hissetmeleri gerekiyor. Bu acının bir daha olmaması için elini taşın altına koyması gerekiyor. Şimdi görüyorsunuz süreç başladı ve kan durdu. Sizi temin ediyorum hiçbir şekilde hangi taraf olursa olsun bu eli oradan çekemez. Çekerse bu toplum oradan çekilen eli asla affetmeyecek. Bunca yıl süren barış hasreti artık görülmeye başlamıştır. Zaten bizim bu süreçte yaptığımız iş halkın daha çok konuşmasını sağlamak, sorunun içine birebir katılmasını sağlamak ve onu başarıyoruz. Tepkiler de oluyor, olmazsa olmaz zaten ama tepki bilinçli olduğu zaman gider. Ama tepki kendi tasarrufuysa sorun yok ama bir yerden etkilenmiş birebir yapıyorsa o doğru değil. Mesela bana solculuk öğretmeye kalkmayacak kimse o toplantılarda. Sonra masalarına gidip konuşuyorum 'sen solcu musun?' diyorum 'evet' diyor. 'Ben neyim' diyorum sonra anlaşıyoruz biz.
Ben yorulayım, fedakarlık yapayım, üzüleyim ama onlar güzel ameliyatlar yapsınlar bol para kazansınlar bana fazla karışmasınlar diyorum doktorlarıma.
Çok güzel günler göreceğiz ben bu işin içinde olmaktan çok mutluyum. Giderek herkesin, bütün toplumun bu sürece, bu güzelliğe katkı sağlayacağına inanıyorum.