Kadir İnanır: 3 milyon Kürt Boğaz’ı bırakıp da o dağlara gitmez
Âkil İnsanlar Heyeti Üyesi Kadir İnanır, 6-7 Eylül olaylarının temelinde 2015'te yapılacak seçimler için 'yatırım' olduğuna inandığını söyledi
Türk sinemasının önemli oyuncularından, Âkil İnsanlar Heyeti’nde de
yer alan ve kendisini “barış elçisi” olarak tanımlayan aktör Kadir
İnanır, 6-7 Eylül olaylarını HDP’nin düzenlediğine inanmadığını
vurgulayarak, “Ben bütün bu olayların temelinde 2015 yılındaki
seçimler olduğuna inanıyorum. Taraflar kendi tabanlarına seçim
yatırımı yapıyorlar. Bu söylemleri kendi kitlelerini kenetlenmek
için kullanıyorlar” dedi. İnanır, çözüm süreci konusunda ise, “Ben
şu anda hiçbir Kürt’ün ne Türkiye’den ayrılmak istediğini duydum ne
de aklımın ucundan geçirecek bir sebep var. İstanbul’da yaşayan net
3 milyon Kürt şu Boğaz’ı bırakıp da o dağlara gitmez” diye
konuştu.
İnanır, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında, “HDP’nin
Cumhurbaşkanlığı seçiminde koyduğu performans alkış aldı bu ülkede.
Peki ya bunu genel seçimlerde daha da yükseltirse nasıl olur? Bunu
kırmak lazım. Bu ülkenin yetiştirdiği pırıl pırıl, umut veren tek
bir siyasetçi var; Selahattin Demirtaş. O da ‘Gidin, kırın’ diye
bir şey söylemedi. Üzüldüğünü de söyledi sonra. HDP seçimle gelmiş,
çok genç bir siyasi parti. Elli yıllık partiler onlarca hata
yaparken, HDP’ye bu kadar saldırmak vicdansızlıktır. Selahattin
Demirtaş’a bütün Türkiye halkı sahip çıkmak zorunda. Öyle siyasetçi
yetişmiyor, gerçekten yetişmiyor” ifadelerini kullandı.
Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) Kobanê’deki terörü hakkında
konuşan Kadir İnanır, “Eğer petrol olmasaydı egemen güçlerin
hiçbirisi buralardan geçmezdi. Ortadoğu’da petrol olmasaydı, o
bombaların hiçbiri atılmayacaktı. Kobani’de atılan her bomba bence
Kuzey Irak muhasebesine tek tek yazılıyor smokinli bir savaş lordu
tarafından. Yarın o petrol pazarlanırken, o bombaların paralarını
tek tek geri alacak. IŞİD’miş, Kürt’müş tanımaz” dedi.
Hürriyet gazetesinden Cansu Çamlıbel’e konuşan Kadir İnanır, son
dönemde yaşanan olayları değerlendirdi. Çamlıbel’in “Kadir İnanır:
6-7 Ekim'i HDP'lilerin yaptığına inanmıyorum” başlığıyla yayımlanan
(3 Kasım 2014) söyleşisi şöyle:
Kadir İnanır: 6-7 Ekim'i HDP'lilerin yaptığına
inanmıyorum
Hükümetin çözüm sürecinin kamuoyundaki algısına katkı için
oluşturduğu Akil İnsanlar Heyeti’nin en meşhur birkaç yüzünden
biriydi kuşkusuz. Akdeniz Bölgesi heyetinin üyesi olarak
çalışmalara katıldı. O günden pek çok hakarete, eleştiriye, hatta
ölüm tehditlerine maruz kalsa da polemiklere girmekten kaçındı.
Heyet işlevini tamamladı ama onun durmaya niyeti yok. Kendi
ifadesiyle ‘barış elçisi’ olarak Türkiye’yi dolaşmayı sürdürmeye
kararlı. 6-7 Ekim olaylarının ve sonrasında yaşanan sürecin HDP’yi
yıpratmaya dönük bir provokasyon olduğunu düşünüyor. Türkiye’nin
geleceğinin Iraklı ve Suriyeli Kürtlerle yapacağı ittifakta
yattığına inanıyor. Hem ona göre egemen güçler zaten anlaştı ve bu
bölgedekilere diyor ki; ‘Barışacaksınız, hiç şansınız yok’.
Gizlemediği siyasi duruşuna, hükümete getirdiği ağır eleştirilere
ve Ortadoğu analizlerine şaşıracaksınız!
Maskelileri açığa çıkarın suçlamalara asla inanmıyorum
6-7 Ekim’de sokak şiddetinin arkasında kimler ya da ne vardı
sizce?
Maskeliler, maskesizler kim? Açığa çıkmalı. Türkiye’de 7 bölgede
kriminal laboratuvarlar var. ‘Böyle gitmez’ programını yaparken ben
bir tanesini Adana’da gördüm. Maskeli bir adamın görüntüsünü
bilgisayarda özel programla açtılar, adamın yüzü kabak gibi ortaya
çıktı. Bu yüzü örtülü herkes deşifre edilip kamuoyuna
açıklanabilir. Büyük bir provokasyon var. Bunun içinde içte ve
dışta kimler varsa onu açığa çıkaracak teknoloji ve istihbarat
gücümüz var. Suçlamalar ondan sonra yapılacak.
Şunu mu söylüyorsunuz; kanıtlanmadan 6-7 Ekim olaylarında
şiddeti HDP çizgisindeki gençlerin yaptığına
inanmıyorum.
Asla inanmıyorum. Kanıtlanması lazım. Yayın yasağı ne demek? Eğer
bu açıklama uluslararası ilişkileri zedeleyecek bir boyut
taşıyorsa, o zaman gene de bunu açıklamanın kendi içimizde bazı
yolları olabilir. Ama böyle at gözlüğüyle ‘Vurdular, kırdılar’
demek! Tarih bunu bir gün yazar.
HDP’nin sokağa çıkma çağrısı bazılarının savunduğu gibi
yangına körükle gitmek miydi?
Yapabilir, demokratik hakkıdır, herkesi sokağa tepki göstermeye
davet edebilir. O çağrıda ‘Vurun, kırın’ diye herhangi bir cümle
var mı? Mesele orada sıkışıp kalmış insanların canlarının
kurtarılmasıydı. Kurtuluş yolu istediler. Açamadınız. Uluslararası
ilişkiler yönünden açamadınız, kendi pozisyonunuz gereği
açamadınız, bölgedeki stratejik durumdan dolayı açamadınız. Biz
bunları bilmiyor değiliz. Ama göz göre göre de bir katliam vardı.
Ben burada bu katliamdan etkilenirken, orada akrabaları olan
insanların etkilenmesi doğal değil mi?
2015 seçimi öncesinde muhalafetin gücünü kırmak için oyun
oynanıyor
Siz bunu Akil Heyet’le yaptığı toplantıda bu netlikte Başbakan
Davutoğlu’na söylediniz mi? Her şey bu netlikte konuşuldu
mu?
Henüz bu boyuta gelmemişti. Ama provokasyonun açığa çıkarılması
gerektiğini söyledik. Detaylı ben sana açıyorum şimdi. Ben bütün bu
olayların temelinde 2015 yılındaki seçimler olduğuna inanıyorum.
Taraflar kendi tabanlarına seçim yatırımı yapıyorlar. Bu söylemleri
kendi kitlelerini kenetlenmek için kullanıyorlar. Biliyorsunuz,
seçimlerin erkene çekilmesi gündemde, hatta baskın seçim halinde
şubata bile alınabilir. İktidar partisinin Anayasa’yı değiştirecek
çoğunluğu yakalama emeli var. Ama şu anda öylesine gergin bir ortam
var ki seçimlerden koalisyon bile çıkabilir. Muhalefet partilerinin
performanslarını kırmak için bir takım oyunlar oynanması gayet
doğal.
Bu ülkede umut veren tek siyasetçi var; Selahattin
Demirtaş
HDP’ye çok eleştiri var. Onların bu süreci doğru yönetebildiklerini
düşünüyor musunuz?
HDP’nin Cumhurbaşkanlığı seçiminde koyduğu performans alkış aldı bu
ülkede. Peki ya bunu genel seçimlerde daha da yükseltirse nasıl
olur? Bunu kırmak lazım. Bu ülkenin yetiştirdiği pırıl pırıl, umut
veren tek bir siyasetçi var; Selahattin Demirtaş. O da ‘Gidin,
kırın’ diye bir şey söylemedi. Üzüldüğünü de söyledi sonra. HDP
seçimle gelmiş, çok genç bir siyasi parti. Elli yıllık partiler
onlarca hata yaparken, HDP’ye bu kadar saldırmak vicdansızlıktır.
Selahattin Demirtaş’a bütün Türkiye halkı sahip çıkmak zorunda.
Öyle siyasetçi yetişmiyor, gerçekten yetişmiyor.
Smokinli savaş lordu Kobani’deki her bombanın parasını geri
alacak
Uzun bir diplomatik gerilimin ardından Türkiye Irak
Kürdistanı’ndan Peşmergelerin Kobani’ye geçişine izin verdi. Bunun
büyük bir taviz olduğunu düşünen milliyetçi kesime ne
diyeceksiniz?
Peşmerge’nin oraya gelişi kimseye ters gelmesin. Bizim
geleceğimizin kaynağı orada. 150 yıllık petrol var burnumuzun
dibinde. O petrol dünya sıralamasında kalite olarak üçüncü sırada
ve iki yerden dünyaya açılabilir; birisi İskenderun, diğeri Mersin
Limanı. Yılda 60 milyar dolar enerji gideri olan bir ülke için bu
Tanrı’nın bir nimetidir. Emperyalist güçler diyor ki; ‘Sen istesen
de istemesen de bu savaş bitecek’. Kuzey Irak’ın başkenti Erbil’i
Türkler yapıyor biliyorsun. Yarın Kobani’yi de onlar yapacak.
Gidişat böyleyse, Ankara’nın bugün Suriye Kürtlerinin olası
özerkliğine karşı çıkmasının arkasında ne var?
O konjonktür değişir, çünkü burası seçilmiş bir bölge. Eğer petrol
olmasaydı egemen güçlerin hiçbirisi buralardan geçmezdi.
Ortadoğu’da petrol olmasaydı, o bombaların hiçbiri atılmayacaktı.
Kobani’de atılan her bomba bence Kuzey Irak muhasebesine tek tek
yazılıyor smokinli bir savaş lordu tarafından. Yarın o petrol
pazarlanırken, o bombaların paralarını tek tek geri alacak.
IŞİD’miş, Kürt’müş tanımaz.
‘Biji serok Obama’ sloganı ironidir
Peşmerge geçişi sırasında Nusaybin’de duyduğumuz ‘Biji Serok Obama’
sloganı kendi içinde çok derin çelişkileri barındırmıyor
mu?
Tabii, çok. Bunun için uğraşıyor zaten birileri. Ama o kadar kanlı
ve eşitsiz bir savaş ki, sınırın karşı tarafındaki akrabalarının
acısı ortadayken, yardım yapan kim olursa olsun alkışlar o halk.
Ama ‘Biji Serok Obama’ sloganı bir ironidir. Bütün Kürt halkının
bunu genelleştirip böyle bir slogan atacağını asla
düşünmüyorum.
Kafana göre çatapat yapacak ol hemen düdüğü
çalarlar
Ankara Batı’dan IŞİD ve Esad’la aynı şekilde mücadele
edileceğinin garantisini almaya çalışıyor. Ancak onlar başka telden
çalıyor. ABD, Esad’ı devirmekten vaz mı geçti sizce?
İsteseler ne olacak, Rusya müsaade etmiyor ki. Rusya, BM içindeki
vetosunu koydu mu sen Esad’ı oradan deviremezsin. O zaman niye
Esad’ı devireceğim diye uğraşıyorsun kardeşim? Son noktada büyük
devletler kendi aralarında paylaşırlar, anlaşırlar. Artık üniter
devlet diye bir şey yok. Dünya egemen devletler tarafından
yönetiliyor. Siz şimdi kafanız atarsa Yunanistan’a saldırın
bakalım. Bir çatapat yaparsın, hemen düdüğü çalarlar.
İlk günümüz savaş sahnesi gibiydi
‘Kadir İnanır solcu kimliğiyle tanıdığımız bir sanatçı, ne işi
vardı AK Parti’nin projesinde’ diyenlere ne yanıt
verdiniz?
AKP’nin barış projesi değil bu. HDP’nin de barış projesi. İki
saattir ne anlatıyorum, egemen güçler diyor ki; ‘Bu bölgedekiler,
barışacaksınız, hiç şansınız yok’. Ayrıca ben ilk günden beri ‘akil
insan’ tanımını reddettim. Ama şu var; gittiğiniz yerde toplumu
etkileyebilmelisiniz. Tanınır yanınız olmalı. Bizim 9 kişilik
grupta ancak 3 kişiyle anlaşabilirdim, geri kalan 6 kişiyle
anlaşmam mümkün değildi. Ama öyle bir mühendislik yapmışlar ki
gittiğimiz yerlerde 9’umuzun da bir karşılığı vardı. Bir de Akdeniz
Bölgesi’nde genelde sürece karşı bir toplum vardı. Sürece karşı
çıkan kafatasçı tiplerin televizyonlardaki yaylım ateşinden çok
etkilenmişlerdi. Neredeyse televizyondaki cümlelerin hepsini
kelimesi kelimesine duyduk gittiğimiz yerlerde. İlk günü
hatırlıyorum, korkunç bir savaş sahnesi gibiydi. Ama zaman
geçtikçe, ölümler gelmeyince hava değişti. Toplumda sürece katkı
başladı.
Hiçbir siyasi oluşum beni kendi adına kullanamaz
O yaşadıklarınıza bakınca ‘keşke kabul etmeseydim’ dediğiniz ya da
kullanıldığınızı düşündüğünüz oluyor mu?
Hep söyledim; ben AKP’li değilim. Bu ülkenin hiçbir siyasi oluşumu
beni kendi adına kullanamaz. Ben bu süreç boyunca her türlü riski
alarak çalışmalarımı sürdürdüm. Barışı istemeyenlerden ağır
hakaretler gördüm. Durum böyle diye asla gerilemem. Bir barış
elçisi olarak çalışmalarımı sürdüreceğim. Zaman her şeyin
ilacıdır. İşler öyle bir gelişir ki ikna edersiniz, anlayışla
eller birleşir. Bu süreçler dünyada da hep böyle uzun olmuştur.
Bizde de olumlu sonuç alınacak, hiçbir endişem yok. Ama biz
sabretmek yerine iki yılda bitsin istiyoruz.
İstanbul’daki 3 milyon Kürt Boğaz’ı bırakıp dağlara
gitmez
Toplumdaki kutuplaşma sizi yıprattı mı?
Beni yıpratmadı. Hiç hak etmediğim o saldırıları halk yapmadı,
halkı yönlendirenler yaptı. O kafatasçı milliyetçiler ve
ulusalcılar yaptı. Bakın şimdi sesleri çıkmıyor. Nerede Doğu
Perinçek’in adamları? Barış kaçınılmaz. Bugün tıkarsın, yarın önü
yine açılır. Başka şansın yok. Ben şu anda hiçbir Kürt’ün ne
Türkiye’den ayrılmak istediğini duydum ne de aklımın ucundan
geçirecek bir sebep var. İstanbul’da yaşayan net 3 milyon Kürt şu
Boğaz’ı bırakıp da o dağlara gitmez. Bu insanlar diyor ki; ben de
bu ülkenin vatandaşı olarak eşit hak istiyorum. Bizde durumu iyi
olanlar o eşitliği istemiyor işte, mesele bu.
Sanatçı muhaliftir küçücük menfaat için kendini
satmamalı
Sanatçı illa ki muhalif mi olmalı?
Tabii, sanatçı doğası gereği muhaliftir. En iyisini buluncaya
kadar... Yaşadığı toplumun çağın gerilerinde kalmış yapısını
ortadan kaldırmak için verilen mücadelede sanatçı en önde savaşan
insan olmalıdır. Düşünür, tepki gösterir ve elbette bunun
bedellerini de öder. Türkiye’de bunun örnekleri çoktur. Omurgalı,
ilkeli, sağlam bir duruş sergilemeyen sanatçı bence sanatçı
değildir. Küçücük menfaatler için kendini satmamalıdır.
Yeni Türkiye’de böyle bir sanatçı tanımına tahammül var
mı?
Yeni Türkiye’yi kim yaratacak? İnsanlar kendileri yaratacak.
İnsanları kişiliksiz yığın haline getirince düzen kurmak
kolay
Siz detaya girmeden önce şunu sorayım; ‘yeni Türkiye’ diye bir
kavramsallaştırmaya ihtiyaç var mı?
Var tabii ki. 12 Eylül katliamını bilerek yaptılar, böyle kolay
yönetilebilen bir toplum olsun diye. 12 Eylül Anayasası değişecek.
Ama insanları kutuplaştırarak, gergin bir ortam yaratan bir
anlayışsa, bu kabul edilemez. Yeni Türkiye aydınlığa yüzünü açarsa
yeni olur. Çağ dışı kalmış yasaları, insan onurunu yücelten
yasalara dönüştürürse yeni olur. İnsan hakları ve eşitlik temelli
bir adalet sistemi kurarsa yeni olur. Milli eğitim tedrisatını
bugün öyle bir hale getirdiler ki okulu bitiren bir genç aydınlık
bir ülkenin savunucusu nasıl olacak? İnsanları eğitimsiz bırakıp,
tüketim toplumu haline getirip, kişiliksiz bir yığın haline
getirdiğiniz zaman istediğiniz düzeni kurmak kolaylaşıyor.
Barış sürecini MHP yapsaydı da giderdim
Akil Heyet çalışmalarına devam ederken, hükümete bugünkü kadar ağır
eleştiriler yönettiğinizi hatırlamıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi’ne benim kadar eleştiri getiren ikinci
bir adam bulamazsınız. Ama kafada bir idefiks var. Yav, bu işi MHP
yapsaydı ben yine giderdim. Ben 45 yıllık kariyerim boyunca o
bölgeyle ilgili çok film çektim, onların bütün sorunlarını ben
biliyorum. Kim gidecekti başka? Bizi ölümle tehdit edenler de,
alkışlayanlar da oldu. Şimdi akil çalışması bitti beni oturuyor mu
sanıyorsunuz?
Toplum filmlerimdeki karakteri sevse de siyasetçinin dili
bu olmamalı
Geçen yıl Gezi’nin hemen sonrasında Akil Heyet’in o zaman
başbakan olan Tayyip Erdoğan ile yaptığı toplantıda, kendisine sert
üslubuyla ilgili bir soru sormuştunuz diye
hatırlıyorum.
‘Acaba dilinizi biraz sakinleştiremez misiniz’ dedim, o da şöyle
cevap verdi: ‘Kadir Abi sen nasıl Kadir İnanır oldun?’ Toplum benim
filmlerimdeki tarzımdan benim canlandırdığım karakterlerden
hoşlansa da bir siyasetçinin dili bu olmamalıydı. O da öyle götürdü
ama, seviyorlar.
Davutoğlu’nun milliyetçi muhafazakâr ideolojiden
sapmayacak
Yeni Başbakan Davutoğlu’nun tarzını nasıl
buluyorsunuz?
Davutoğlu bir akademisyen. Çok donanımlı ama milliyetçi muhafazakâr
bir partinin ideolojisinden asla sapmayacağı açık.
Eğer bu tespitiniz doğruysa, muhafazakâr milliyetçi
çizgiden sapmadan nasıl müzakere aşamasına geçip finale
götürecekler süreci?
E yapacak, çünkü ülkenin durumu ortada. Türkiye halklarının
talepleri var. ‘Ben eşit muamele görmüyorsam, bu savaş devam eder’
diyorlar. En doğal da hakları bence. Türkiye’nin her tarafında,
turizm ve sanayi bölgelerinde en altlarda çalışanlar Kürtler. Bir
de sen bunlara ‘kara kafa’ muamelesi yaparsan olmaz. Adam ‘Bana
yapılan hakaretlerin faturasını çıkarın, bunlar artık olmasın’
diyor.
CHP Kürtlerle el ele vermek zorunda
Hiç dolandırmadan sorayım; CHP nasıl kurtulur?
CHP doğal yandaşı olması gereken 34 milyon aktif/pasif emekçiye
kucak açıp sahip çıkmalıdır. İdeolojisinin ne olduğuna karar
vermelidir. Sosyal demokrat ya da demokratik sol bir parti olacaksa
emekçilere ve bunların ideolojik aydınlarına sahip çıkmalıdır. Bir
sosyal demokrat, Türkiye’nin en yakıcı sorununun çözümü için
oluşmuş ve bugüne kadar benzeri görülmemiş bir toplumsal iradenin
karşısında yer almamalıdır. CHP son seçimlerden sonra gerçekleri
gördü ve Kürt sorununa sahip çıkmaya başladı. CHP’nin belediyeleri
eğer seçildikten sonra o bölge halkıyla sıcak diyaloğa girerse,
genel seçimlere yansımasını görürsünüz. Şunu gayet iyi biliyorum ki
Kürtler onlara her dönemde gittiler. Şimdi Kürtlerle el ele vermek
zorundalar.
Siz artık HDP seçmeni misiniz?
Ben HDP’nin bir siyasi organizasyonuna üye değilim. Ama
Cumhurbaşkanlığı seçiminde Selahattin Demirtaş’ı desteklediğimi
deklare ettim. Türkiye’nin özlemini o kadar güzel anlattı ki, onu
desteklememek bizim kimliğimize, kişiliğimize yakışmazdı.
İmam-I Azam’ın bir devrimci olduğunu kaç kişi biliyor?
İnançlı bir insan mısınız?
Ben inançlı bir insanım ama din çok derin bir konu olduğu için
tartışmaya girmek istemiyorum. Ancak bir yandan bilgilenmek de
istiyorum. Yaşar Nuri Öztürk’ün ‘İmam-ı Azam’ kitabını herkes
okusun. Niye biliyor musunuz? Bugüne kadar mezhebim sorulduğunda
hep ‘İmam-ı Azam Ebu Hanife’ dedim ama bu yaşıma geldim, onun kim
olduğunu yeni öğrendim. Şu ülkedeki bütün Sünnilere soralım İmam-ı
Azam Ebu Hanife hakkında ne biliyorlar diye. Kaç kişi biliyor
acaba! İmam-ı Azam bir devrimci, bir kahraman, bir bilimadamı.
Adamın kim olduğunu bildikten sonra mezhebine daha fazla saygı
duyuyorsun.
Jülide ile sabahlara kadar gündem üzerine kavga
ediyoruz
Bütün bunlarla ilgilenirken bir yandan da yeni bir sinema projesi
var mı gündeminizde?
Var, ama ben şu anda film falan çekemem. Ben bütün Türkiye’yi
dolaşıyorum. Biz evde bile sabaha kadar Jülide (Kural) ile kavga
ediyoruz. Hep ülke gündemiyle meşgulüz. Jülide çok radikal, ben
sosyal demokratım. O daha radikal bakıyor, ben daha ılıman. Büyük
bir aktivist. Kobani’ye gitmeye hazırlanıyorlar.
‘Şu barış süreci bir nihayete ersin de ben bir Öcalan filmi
çekeyim’ diyor musunuz?
Zaten kaçınılmaz bir gerçek. Ayrıca ben Öcalan filmini çektim,
merak ediyorsan aç interneti bak ‘İsyan’ filmi. Süreç bittikten en
az bir yıl sonra gerçekleri asla sansüre uğratmadan vicdan filmleri
çekmeyi öneriyorum. Ha, ‘Bunu devlet yaptırmaz’ diyebilirsin. Ama
başarı istiyorsa yaptırmak zorunda. En büyük silahtır sinema. Halka
dokunmak lazım.
Sorumlular masum duruma düştü! Çık ‘istifa ederim’
de
Birkaç ay önce bir madende 300 kişi ölmüş, teknik aksaklıklar
ortada. Bugün yenisi olmuş, bir masumiyet duygusu içindeler.
Sorumlular masum duruma düştü! Suçlu kim kardeşim? Suçlu orada
çalışanlar ve aileleri mi yahu? Almanya’da 40 yıldır madeni devlet
çıkarıyor. Ben özelleştirmeye karşı değilim ama bu kritik alanları
özelleştirmeyeceksin. Adam devlete ödediği komisyonu kapatmak için
orada her türlü sömürüyü yapıyor, görmüyor musun? Sen bir de masum
duruma düşme ya! Çık de ki ‘Gerekirse istifa ederim, burada
hatalıyız’ de ‘ama toparlıyoruz’ de. Bir şey söyle yahu.
Şunların adını açık açık yazın yahu!
PYD, ÖSO, IŞİD diye yazıp geçiyorsunuz. Ben bile okurken
yoruluyorum yahu, sekiz-on tane ayrı şey. Hem televizyonda hem
gazetede böyle söylenenlerden halkın yüzde 90’ı hiçbir şey
anlamıyor. Sonuçta körler sağırlar birbirini ağırlar durumu
çıkıyor. Anadolu’ya gidelim, soralım isterseniz.