07 Eyl 2012 01:48
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:06
KADININ FENDİ BU DEFA KADINI YENDİ!
Biri kocanızı elinizden almaya kalksa ne yapardınız? Geriye Kalan bu sorunun cevabını arıyor. Murat Tolga Şen'den haftanın filmleri&...
Denizlerde av yasağı kalktı, balıkçıların ağlarına bolca hamsi,
bizim gözlerimize de tam sekiz film takıldı bu hafta.
Korku filmlerinin son haftalardaki yoğunluğu Sır ve Ruh ile devam ediyor. İkisi de ilgiyi hakeden yapımlar. Okullar açılacak diye bunalıma giren çocuklarınızı mutlu etmek istiyorsanız Cesur’a bilet alabilirsiniz ancak haftanın filmi 48. Antalya Uluslararası Altın Portakal Film Festival’inden “en iyi yönetmen” ve “en iyi kadın oyuncu” ödülleriyle dönen Geriye Kalan… Herkesi dram sandığı bu film bence ince işlenmiş, etkileyici bir gerilim. Ayrıca Sex and the City tadını özleyenler için Şimdi Gel de Gör Beni adında bir film daha giriyor gösterime ancak gitmeye de, görmeye de çok hevesli olmayın, neresinden baksanız silik bir yapım.
İşte iyisiyle, kötüsüyle haftanın filmleri!
Geriye Kalan / Dram / 101 dk
Yönetmen: Çigdem Vitrinel
Oyuncular: Erkan Bektas, Devin Özgür Cinar, Sebnem Hassanisoughi, Burak Tamdogan
Özet: 7 yıldır evli olan Sevda’nın güzel ve düzenli dünyası kocası Cezmi’nin kendisini aynı hastanede çalışan Zuhal’le aldattığını fark etmesiyle sarsılır. Cezmi’yle olan evliliği Sevda’nın hayattaki en büyük başarısıdır. Cezmi onun koruyucusu, güvencesi, sosyal ve duygusal sığınağıdır. Yalnız kalmaktan, küçük kızını babasız büyütmekten, evini ve gelecek hayallerini kaybetmekten korkar. Öteki kadın Zuhal ise birkaç yıl önce kocasından ayrılmış, 10 yaşında hasta bir oğlan çocuğuyla yalnız kalmıştır. Bütün yalnız kadınlar gibi yetersiz bir zaman ve enerjiyi çok fazla şey arasında paylaştırmaya, ayakta durmaya çalışır. Cezmi, Zuhal’in endişeli ve yorgun hayatına beklenmedik bir heyecan, özlediği bir cinsellik ve erkeklerin sağlayabildiği türden bir güvenlik duygusu getirir. Sevda annesinin de öğüdüyle, Cezmi’ye hiçbir şey sezdirmeden evindeki saat gibi düzeni sürdürmeye devam ederken, aynı ev kadını titizliğiyle Zuhal’in peşine takılır. Evine bile girmeyi başararak onun günlük alışkanlıklarını, düzenini, saatlerini öğrenir. Her geçen gün Cezmi’nin kendisini bu ilişkiye biraz daha kaptırışını izler. Zuhal’in eski kocası Mustafa’nın, karısını yeniden kazanmak için geri dönüşüyle üçlü arasındaki nazik denge tamamen alt üst olacak ve şiddet yüklü bir sona sürükleneceklerdir.
Çiğdem Vitrinel’in filmini geçen yılın Altın Portakal’ında ıskalamıştım. İzledikten sonra buna epey üzüldüm çünkü karşımda hikayesi olan ve bunu derli-toplu anlatabilen bir film vardı. Modern ilişkiler üzerine ilginç şeyler söylüyor Çiğdem Vitrinel… Atıf Yılmaz’ın 80’lerde yaptığı sinemayı yıllar sonra ileriye taşımak gibi bir amacı var sanki.
Tabi bir başyapıt değil bu ama harika oyunculuklara sahip sıradışı bir sosyal gerilim. Gerçi işin gerilim kısmı, dramatik yapıyı öne çıkarmak için yönetmen tarafından baskılanmış ama bu malzemeden bu kadar.
Anlamadığım şeyler de var, mesela bir kadın yönetmenin filminde bile ki senaryo da onun ve kardeşinin elinden çıkma, geleneksel ahlakçı yapının kendini koruması bana epey ilginç geldi. Her şeyden sonra “baştan çıkaran” kadının cezalandırılması ve kutsal aile düzenin korunması biraz fazla geleneksel ve hatta erkek egemen bakış açısı değil mi?
Ruh / The Pact / Korku / 89 dk
Yönetmen: Nicholas McCarthy
Oyuncular: Caity Lotz, Casper Van Dien, Agnes Bruckner, Mark Steger, Haley Hudson, Kathleen Rose Perkins, Sam Ball, Anjini Taneja Azhar, Bo Barrett, Dakota Bright
Özet: Nicole ve Annie, annelerinin vefatından sonra çocukluklarını geçirdikleri eve döner. Evde kaldıkları gece kız kardeşler, aralarında esrarlı bir varlık olduğunu hissederler. Rahatsız edici rüyalar gören Annie, tuhaf sesler yüzünden gece yarısı irkilerek yatağından kalkar. Annelerinin resminin yanında, tanımadıkları bir kadının resmi vardır. Annelerinin geçmişinde gizli ve korkunç bir gerçek olduğunu hissederler.
Yeni bir "tekinsiz ev" filmiyle karşı karşıyayız, yine hayaletler, kurbanlar ve medyumlar göreceğiz ancak bu defa söz konusu olan metruk ve gotik bir malikane değil, sıradan bir yaşamın sürdüğü basit bir apartman dairesi...
Ruh, hakkında ne kadar az şey bilerek izlerseniz o kadar keyif alacağınız filmlerden biri... Yönetmeni Nicholas McCarthy aslında bir kısa filmci. Zaten filmin fikri de aynı adlı kısa filminden geliyor.
Kısa filmi uzun çekmeye kalktığınızda yaşayacağınız en büyük sorun yayılan zamana eldeki malzemeyi aynı seyir tatmini ile yerleştirebilmek sanırım. McCarty, gizem ve merak unsurunu sonuna dek (korku filmlerinin klasik bitiş numarasını saymazsak) devam ettirebiliyor ancak filmi fazla diyalogsuz ve yavaş... Dehşet sahnelerinin arasında seyirciyi ilgilendirmeyen, hikayeye yön vermeyen o kadar çok şey oluyor ki. Özellikle Bill karakterinin başına gelenler...
Filmin fikir değil ancak duygu bakımından en yakın benzeşi ise Paranormal Activity... Ruh, korku filmi meraklıları için iyi bir seçenek... Tüm kusurlarına rağmen etkileyici bir hikayesi var. Oyunculuk her zaman ki Hollywood standartlarında... Yönetmenlik anlamında da yetkin bir iş sayılabilir. Hele ki Türk sinemasının tür adına ürettikleriyle kıyaslarsanız, karşınıza epey usta işi bir film çıkacaktır.
Şimdi Gel De Gör Beni / Lola Versus / Komedi / 87 dk
Yönetmen: Daryl Wein
Oyuncular: Greta Gerwig, Joel Kinnaman, Zoe Lister Jones, Hamish Linklater, Bill Pullman, Debra Winger, Maria Dizzia, Jonathan Sale, Ebon Moss-Bachrach, Adriane Lenox
Özet: Lola, uzun süredir birlikte olduğu sevgilisi tarafından düğünlerinden sadece üç hafta önce terk edilen 29 yaşında bir kadındır. Yakın arkadaşları Henry ve Alice’in yardımıyla, Lola 30’larına yaklaşan bekar bir kadın olarak dünyadaki yerini bulmaya çalışırken, bir dizi maceraya atılır.
Daryl Wein epey de bir aktörlük tecrübesi olan ve daha önce çektiği Breaking Upwards’den de anlaşılacağı üzere bu “ayrılmış şehirli genç insan” fikrini sömürmekten başka bir numarası olmayan bir yönetmen… Bir şekilde Woody Allen’dan da etkilenmiş gibi duruyor ama onun yönetmenliğinin yanına bile yaklaşamaz.
Filmin Lola dahil tüm karakterleri arazlarla dolu ve onların karakterlerini belirleyen şey bunlar olmuş… Bu bencil alışkanlıkları bir ayrıcalıkmış gibi taşıyorlar ancak hayat tarafından ne zaman sınansalar hemen çöküveriyorlar. Sonrası feryat, figan… Aşk, dostluk gibi kavramların bu insanların arasında gerçek bir karşılığı yok. Yüceltilmiş ama içi boşaltılmış bir şeyleri yaşıyorlar. Lola’nın aşk arayışındaki en önemli test aracı ise seks yapmak. Aslında bu kadar irdelemek bile gereksiz, bir şey aradığı ya da bir şeylere karşı mücadele falan verdiği yok. O büyümemiş bir çocuk sadece… Eski önemini istiyor sadece. Epey bencilce bir istek yani ve seyirci daha başından bunun farkına varıyor. Bu da sinemanın gerekliliklerinden biri olan “özdeşleşme” haline büyük darbe veriyor. “Sen kendi derdine yan” deyip salondan koşarcasına çıkmak istiyorsunuz.
Sizi bilmem ama ben bu “Sex and the City” özentisi kurgu karakterleri izlemekten hoşlanmıyorum. Şimdi Gel de Gör Beni gerçek bir sinemasever için sadece vakit kaybı. Dramının ciddiye alınacak bir tarafı olmadığını yazdım, komedisi de güldürmüyor. Bunun üzerine bir de Dört Nikah Bir Cenaze’yi izlerseniz farkedeceksiniz ki, Amerikalılar farklılaşalım derken sıkıcılaşıyor.
Lola Versus’un hikayesine karşı olmasanız bile iyi diyebileceğiniz, sıkılmadan seyredebileceğiniz bir film yok ortada… Halbuki ne çok umutlanmıştım. Daha girişte baş aşağı bakan Lola’nın gözlerinden gördüğümüz o ters dönmüş okyanus planını izlerken. Yönetmen biz farklı bir öykü anlatacağının işaretini veriyor sanmıştım. Ne yanılmışım!
İnsanın kendini dünyanın merkezi sanması bir tür modern yaşam arazı sanırım. Ama bu yüceltmemiz değil, aşmamız gereken bir sorun gibi geliyor bana… Açıkçası o kadar iyi film vizyon şansı bulamazken neden bizde ‘sinemada’ gösterildiğini de anlayamadım. Elbette artık bir ülkeye dönüşmüş İstanbul’da bu filmi de çok sevecek insanlar çıkacaktır.
Son uyarı: Bu kesinlikle bir ‘kadın’ filmi… Sözüm erkek sinema izleyicilerine Sevgiliniz ya da eşiniz tarafından ayrılmakla tehdit edilmedikçe uzak durun!
Cesur / Brave / 3 Boyutlu Animasyon / 100 dk
Yönetmen: Mark Andrews
Orijinal Seslendirme: Emma Thompson, Kelly Macdonald, Kevin McKidd, Robbie Coltrane, Julie Walters, Billy Connolly, Craig Ferguson, John Ratzenberger
Özet: Merida, Kral Fergus ve Kraliçe Elinor’un okçuluk konusunda oldukça yetenekli ama bir kadar da deli fişek kızlarıdır. Kaderinin kendi elinde olduğuna inan Merinda, ülkede yüzyıllardan beri gelen bir geleneğe karşı çıkar. Lord MacGuffin, Lord Macintosh ve Lord Dingwall bu yetenekli, kızıl saçlı kızdan hiç hoşlanmazlar ve Merida’nın kararları krallık içerisindeki düzeni bozar. Bilge Kadın’a başvurduğunda ise uğursuz bir dileğin onu beklediğini öğrenir. Merinda ardı sıra gelen tehlikeli güçlerin farkına varır ve daha fazla gecikmeden korkunç laneti ortadan kaldırmaya çalışırken bir aynadan da gerçek cesaret ile yüzleşir...
Disney, Pixar ortaklığından yeni bir film Cesur ancak çok da etkilendiğimi söyleyemem. Öncelikle Disney’in bayat bisküvi tadındaki ahlakçı hikayeleri Pixar’ın tüm yaratıcılığını öldürmüş. İskoç ezgileri, mitleri, ayıların postları, Merida’nın hayranlık uyandıran saçları… bunlar çok güzel görünüyor ancak hepsi bu… Tabi çocuklar sevecektir, korkmaz iseler şayet.
Sır / The Tall Man / Gizem, Gerilim / 106 dk
Yönetmen: Pascal Laugier
Oyuncular: Jessica Biel, Jodelle Ferland, Stephen McHattie, Jakob Davies, William B. Davis, Samantha Ferris, Katherine Ramdeen, Kyle Harrison Breitkopf, Teach Grant, Alicia Gray
Özet: Cold Rock kasabasına karanlık çökmüştür. Kasabadaki çocuklar arkalarında ne bir delil ne de bir görgü tanığı bırakmaksızın teker teker kaybolmaktadır. Fakat etrafta kulaktan kulağa bir efsane yayılmaktadır; uzun boylu, dev gibi esrarengiz bir adam ortaya çıkıp çocukları çgötürmektedir ve çocuklardan bir daha haber alınamamaktadır. Fakat Julia’nın (Jessica Biel) efsanelere ya da hurafelere ayırcak vakti yoktur. Duygusal anlamda dağılmış, ekonomik anlamda çökmüş bir maden kasabasında hemşire olan Julia’nın iş ve ev hayatı dışarıdan bakıldığında normal gözükmektedir. Ta ki dehşet onun kapısını çalana kadar... Gecenin bir yarısı duyduğu seslere uyanan Julia, oğlunun (Jakob Davies) odasına doğru koşar ve yatağın boş olduğunu görür. İri yarı bir siluet kucağında oğluyla merdivenlerden aşağıya inmektedir. Adamı kovalamaya başlayan Julia’yı hiçbir güç durduramayacaktır ve oğlunun hayatını kurtarmak için gözünü karartıp her türlü riski alacaktır. Kararlı bir yapıdaki dedektif Lt. Dodd (Stephen Mchattie) ve kasabanın şerifi (William B. Davis) bu bilmeceyi çözmeye çalışacaktır: Bu esrarengiz adam kim? Çocuklara ne oluyor? Cold Rock kasabası sakinleri umutsuzca araştırmalarına devam edecek ve bu soruların cevaplarını öğrenecektir. Fakat buldukları cevaplarla yer yerinden oynayacaktır.
Şaşırtmacalarla dolu epey ilginç bir gizem öyküsü anlatıyor Sır. Filmin gidişatı hakkında hiçbir şey bilmeden izlemeniz keyif almanız için şart, o yüzden fazlaca bir şey okumadan sinemanın yolunu tutun. Türün meraklıları için şiddetle tavsiye edeceğim bir film. Jessica Biel’ de hiç fena oynamıyor.
Bahse Var Mısın? / Lay the Favorite / Komedi / 94 dk
Yönetmen: Stephen Frears
Oyuncular: Bruce Willis, Catherine Zeta-Jones, Vince Vaughn, Rebecca Hall, Joshua Jackson, Joel Murray, Laura Prepon, Frank Grillo, John Carroll Lynch, Corbin Bernsen
Özet: Beth, Vegas’a gelir ve Las Vegas’ın en başarılı kumarbazı Dink için çalışmaya başlar. Ancak yakınlaşmalarından şüphelenen Dink’in karısı Tulip araya girer. Dink’ten ayrılan Beth, Rosie’nin ekibine katılır. Erkek arkadaşı hapse girme tehlikesiyle karşı karşıya kalınca Beth, her türlü riski göze alır, Tulip’e rağmen Dink’le yeniden güçlerini birleştirir.
Elena / Dram / 109 dk
Yönetmen: Andrei Zvyagintsev
Oyuncular: Nadezhda Markina, Andrey Smirnov, Aleksey Rozin
Özet: Dönüş ve Sürgün filmleriyle tanıdığımız Andrei Zvyagintsev son filminde, önceki filmlerinde olduğu gibi, yine bir ailenin yaşadığı olaylardan yola çıkarak usta işi bir hikaye anlatıyor. Elena bakıma muhtaç, zengin ve yaşlı bir adamla evli olan bir hemşiredir. Bir gün adam kalp krizi geçirir ve vasiyetini hazırlamaya başlar. Elena, hazırlanan vasiyete dahil olmadığını ve adamın tüm varlığının onu hiç sevmeyen kızına bırakıldığını öğrenir. Bu olaylar üzerine Elena, önceki evliliğinden olan işsiz oğlunun geleceği için umutsuzluk ve çaresizliğe kapılır. Zaman zaman gerilim, zaman zaman kara film, zaman zaman ahlaki çatışmalarla örülü olan “ELENA”, "Sophie’nin Seçimi" gibi bir karar etrafında günümüz Rusya’sında ahlak ve fedakârlığı sorguluyor. Cannes Film Festivali’nde Belirli Bir Bakış Jüri Özel Ödülü, Asia Pasific Screen Ödülleri’nde En İyi Yönetmen ve En İyi Kadın Oyuncu ödüllerinin yanı sıra, Durban, Sevilla, Ghent, River Run gibi festivallerden sayısız ödül alan filmin müziklerinde Philip Glass imzası bulunuyor
Mutluluğa Boya Beni / Le Tableau / Animasyon / 76 dk
Yönetmen: Jean-François Laguionie
Özet: Bitmemiş bir resim üzerindeki bir şato ve çiçeklerle dolu bir bahçedeyiz. Bu tabloda resmedilip renklendirilmiş Toupin’ler gücü ele geçirmiştir. Toupin’ler, çizimleri yarım kalan Pafini’leri devre dışı bırakmışlardır. Şimdi Ramo, Lola ve Plume düzeni yeniden sağlamak ve arkadaşlarını kurtarmak için ressamı bulmak üzere yollara düşecek, bir dolu macera yaşayacak, başka resimlere gideceklerdir.
Korku filmlerinin son haftalardaki yoğunluğu Sır ve Ruh ile devam ediyor. İkisi de ilgiyi hakeden yapımlar. Okullar açılacak diye bunalıma giren çocuklarınızı mutlu etmek istiyorsanız Cesur’a bilet alabilirsiniz ancak haftanın filmi 48. Antalya Uluslararası Altın Portakal Film Festival’inden “en iyi yönetmen” ve “en iyi kadın oyuncu” ödülleriyle dönen Geriye Kalan… Herkesi dram sandığı bu film bence ince işlenmiş, etkileyici bir gerilim. Ayrıca Sex and the City tadını özleyenler için Şimdi Gel de Gör Beni adında bir film daha giriyor gösterime ancak gitmeye de, görmeye de çok hevesli olmayın, neresinden baksanız silik bir yapım.
İşte iyisiyle, kötüsüyle haftanın filmleri!
Geriye Kalan / Dram / 101 dk
Yönetmen: Çigdem Vitrinel
Oyuncular: Erkan Bektas, Devin Özgür Cinar, Sebnem Hassanisoughi, Burak Tamdogan
Özet: 7 yıldır evli olan Sevda’nın güzel ve düzenli dünyası kocası Cezmi’nin kendisini aynı hastanede çalışan Zuhal’le aldattığını fark etmesiyle sarsılır. Cezmi’yle olan evliliği Sevda’nın hayattaki en büyük başarısıdır. Cezmi onun koruyucusu, güvencesi, sosyal ve duygusal sığınağıdır. Yalnız kalmaktan, küçük kızını babasız büyütmekten, evini ve gelecek hayallerini kaybetmekten korkar. Öteki kadın Zuhal ise birkaç yıl önce kocasından ayrılmış, 10 yaşında hasta bir oğlan çocuğuyla yalnız kalmıştır. Bütün yalnız kadınlar gibi yetersiz bir zaman ve enerjiyi çok fazla şey arasında paylaştırmaya, ayakta durmaya çalışır. Cezmi, Zuhal’in endişeli ve yorgun hayatına beklenmedik bir heyecan, özlediği bir cinsellik ve erkeklerin sağlayabildiği türden bir güvenlik duygusu getirir. Sevda annesinin de öğüdüyle, Cezmi’ye hiçbir şey sezdirmeden evindeki saat gibi düzeni sürdürmeye devam ederken, aynı ev kadını titizliğiyle Zuhal’in peşine takılır. Evine bile girmeyi başararak onun günlük alışkanlıklarını, düzenini, saatlerini öğrenir. Her geçen gün Cezmi’nin kendisini bu ilişkiye biraz daha kaptırışını izler. Zuhal’in eski kocası Mustafa’nın, karısını yeniden kazanmak için geri dönüşüyle üçlü arasındaki nazik denge tamamen alt üst olacak ve şiddet yüklü bir sona sürükleneceklerdir.
Çiğdem Vitrinel’in filmini geçen yılın Altın Portakal’ında ıskalamıştım. İzledikten sonra buna epey üzüldüm çünkü karşımda hikayesi olan ve bunu derli-toplu anlatabilen bir film vardı. Modern ilişkiler üzerine ilginç şeyler söylüyor Çiğdem Vitrinel… Atıf Yılmaz’ın 80’lerde yaptığı sinemayı yıllar sonra ileriye taşımak gibi bir amacı var sanki.
Tabi bir başyapıt değil bu ama harika oyunculuklara sahip sıradışı bir sosyal gerilim. Gerçi işin gerilim kısmı, dramatik yapıyı öne çıkarmak için yönetmen tarafından baskılanmış ama bu malzemeden bu kadar.
Anlamadığım şeyler de var, mesela bir kadın yönetmenin filminde bile ki senaryo da onun ve kardeşinin elinden çıkma, geleneksel ahlakçı yapının kendini koruması bana epey ilginç geldi. Her şeyden sonra “baştan çıkaran” kadının cezalandırılması ve kutsal aile düzenin korunması biraz fazla geleneksel ve hatta erkek egemen bakış açısı değil mi?
Ruh / The Pact / Korku / 89 dk
Yönetmen: Nicholas McCarthy
Oyuncular: Caity Lotz, Casper Van Dien, Agnes Bruckner, Mark Steger, Haley Hudson, Kathleen Rose Perkins, Sam Ball, Anjini Taneja Azhar, Bo Barrett, Dakota Bright
Özet: Nicole ve Annie, annelerinin vefatından sonra çocukluklarını geçirdikleri eve döner. Evde kaldıkları gece kız kardeşler, aralarında esrarlı bir varlık olduğunu hissederler. Rahatsız edici rüyalar gören Annie, tuhaf sesler yüzünden gece yarısı irkilerek yatağından kalkar. Annelerinin resminin yanında, tanımadıkları bir kadının resmi vardır. Annelerinin geçmişinde gizli ve korkunç bir gerçek olduğunu hissederler.
Yeni bir "tekinsiz ev" filmiyle karşı karşıyayız, yine hayaletler, kurbanlar ve medyumlar göreceğiz ancak bu defa söz konusu olan metruk ve gotik bir malikane değil, sıradan bir yaşamın sürdüğü basit bir apartman dairesi...
Ruh, hakkında ne kadar az şey bilerek izlerseniz o kadar keyif alacağınız filmlerden biri... Yönetmeni Nicholas McCarthy aslında bir kısa filmci. Zaten filmin fikri de aynı adlı kısa filminden geliyor.
Kısa filmi uzun çekmeye kalktığınızda yaşayacağınız en büyük sorun yayılan zamana eldeki malzemeyi aynı seyir tatmini ile yerleştirebilmek sanırım. McCarty, gizem ve merak unsurunu sonuna dek (korku filmlerinin klasik bitiş numarasını saymazsak) devam ettirebiliyor ancak filmi fazla diyalogsuz ve yavaş... Dehşet sahnelerinin arasında seyirciyi ilgilendirmeyen, hikayeye yön vermeyen o kadar çok şey oluyor ki. Özellikle Bill karakterinin başına gelenler...
Filmin fikir değil ancak duygu bakımından en yakın benzeşi ise Paranormal Activity... Ruh, korku filmi meraklıları için iyi bir seçenek... Tüm kusurlarına rağmen etkileyici bir hikayesi var. Oyunculuk her zaman ki Hollywood standartlarında... Yönetmenlik anlamında da yetkin bir iş sayılabilir. Hele ki Türk sinemasının tür adına ürettikleriyle kıyaslarsanız, karşınıza epey usta işi bir film çıkacaktır.
Şimdi Gel De Gör Beni / Lola Versus / Komedi / 87 dk
Yönetmen: Daryl Wein
Oyuncular: Greta Gerwig, Joel Kinnaman, Zoe Lister Jones, Hamish Linklater, Bill Pullman, Debra Winger, Maria Dizzia, Jonathan Sale, Ebon Moss-Bachrach, Adriane Lenox
Özet: Lola, uzun süredir birlikte olduğu sevgilisi tarafından düğünlerinden sadece üç hafta önce terk edilen 29 yaşında bir kadındır. Yakın arkadaşları Henry ve Alice’in yardımıyla, Lola 30’larına yaklaşan bekar bir kadın olarak dünyadaki yerini bulmaya çalışırken, bir dizi maceraya atılır.
Daryl Wein epey de bir aktörlük tecrübesi olan ve daha önce çektiği Breaking Upwards’den de anlaşılacağı üzere bu “ayrılmış şehirli genç insan” fikrini sömürmekten başka bir numarası olmayan bir yönetmen… Bir şekilde Woody Allen’dan da etkilenmiş gibi duruyor ama onun yönetmenliğinin yanına bile yaklaşamaz.
Filmin Lola dahil tüm karakterleri arazlarla dolu ve onların karakterlerini belirleyen şey bunlar olmuş… Bu bencil alışkanlıkları bir ayrıcalıkmış gibi taşıyorlar ancak hayat tarafından ne zaman sınansalar hemen çöküveriyorlar. Sonrası feryat, figan… Aşk, dostluk gibi kavramların bu insanların arasında gerçek bir karşılığı yok. Yüceltilmiş ama içi boşaltılmış bir şeyleri yaşıyorlar. Lola’nın aşk arayışındaki en önemli test aracı ise seks yapmak. Aslında bu kadar irdelemek bile gereksiz, bir şey aradığı ya da bir şeylere karşı mücadele falan verdiği yok. O büyümemiş bir çocuk sadece… Eski önemini istiyor sadece. Epey bencilce bir istek yani ve seyirci daha başından bunun farkına varıyor. Bu da sinemanın gerekliliklerinden biri olan “özdeşleşme” haline büyük darbe veriyor. “Sen kendi derdine yan” deyip salondan koşarcasına çıkmak istiyorsunuz.
Sizi bilmem ama ben bu “Sex and the City” özentisi kurgu karakterleri izlemekten hoşlanmıyorum. Şimdi Gel de Gör Beni gerçek bir sinemasever için sadece vakit kaybı. Dramının ciddiye alınacak bir tarafı olmadığını yazdım, komedisi de güldürmüyor. Bunun üzerine bir de Dört Nikah Bir Cenaze’yi izlerseniz farkedeceksiniz ki, Amerikalılar farklılaşalım derken sıkıcılaşıyor.
Lola Versus’un hikayesine karşı olmasanız bile iyi diyebileceğiniz, sıkılmadan seyredebileceğiniz bir film yok ortada… Halbuki ne çok umutlanmıştım. Daha girişte baş aşağı bakan Lola’nın gözlerinden gördüğümüz o ters dönmüş okyanus planını izlerken. Yönetmen biz farklı bir öykü anlatacağının işaretini veriyor sanmıştım. Ne yanılmışım!
İnsanın kendini dünyanın merkezi sanması bir tür modern yaşam arazı sanırım. Ama bu yüceltmemiz değil, aşmamız gereken bir sorun gibi geliyor bana… Açıkçası o kadar iyi film vizyon şansı bulamazken neden bizde ‘sinemada’ gösterildiğini de anlayamadım. Elbette artık bir ülkeye dönüşmüş İstanbul’da bu filmi de çok sevecek insanlar çıkacaktır.
Son uyarı: Bu kesinlikle bir ‘kadın’ filmi… Sözüm erkek sinema izleyicilerine Sevgiliniz ya da eşiniz tarafından ayrılmakla tehdit edilmedikçe uzak durun!
Cesur / Brave / 3 Boyutlu Animasyon / 100 dk
Yönetmen: Mark Andrews
Orijinal Seslendirme: Emma Thompson, Kelly Macdonald, Kevin McKidd, Robbie Coltrane, Julie Walters, Billy Connolly, Craig Ferguson, John Ratzenberger
Özet: Merida, Kral Fergus ve Kraliçe Elinor’un okçuluk konusunda oldukça yetenekli ama bir kadar da deli fişek kızlarıdır. Kaderinin kendi elinde olduğuna inan Merinda, ülkede yüzyıllardan beri gelen bir geleneğe karşı çıkar. Lord MacGuffin, Lord Macintosh ve Lord Dingwall bu yetenekli, kızıl saçlı kızdan hiç hoşlanmazlar ve Merida’nın kararları krallık içerisindeki düzeni bozar. Bilge Kadın’a başvurduğunda ise uğursuz bir dileğin onu beklediğini öğrenir. Merinda ardı sıra gelen tehlikeli güçlerin farkına varır ve daha fazla gecikmeden korkunç laneti ortadan kaldırmaya çalışırken bir aynadan da gerçek cesaret ile yüzleşir...
Disney, Pixar ortaklığından yeni bir film Cesur ancak çok da etkilendiğimi söyleyemem. Öncelikle Disney’in bayat bisküvi tadındaki ahlakçı hikayeleri Pixar’ın tüm yaratıcılığını öldürmüş. İskoç ezgileri, mitleri, ayıların postları, Merida’nın hayranlık uyandıran saçları… bunlar çok güzel görünüyor ancak hepsi bu… Tabi çocuklar sevecektir, korkmaz iseler şayet.
Sır / The Tall Man / Gizem, Gerilim / 106 dk
Yönetmen: Pascal Laugier
Oyuncular: Jessica Biel, Jodelle Ferland, Stephen McHattie, Jakob Davies, William B. Davis, Samantha Ferris, Katherine Ramdeen, Kyle Harrison Breitkopf, Teach Grant, Alicia Gray
Özet: Cold Rock kasabasına karanlık çökmüştür. Kasabadaki çocuklar arkalarında ne bir delil ne de bir görgü tanığı bırakmaksızın teker teker kaybolmaktadır. Fakat etrafta kulaktan kulağa bir efsane yayılmaktadır; uzun boylu, dev gibi esrarengiz bir adam ortaya çıkıp çocukları çgötürmektedir ve çocuklardan bir daha haber alınamamaktadır. Fakat Julia’nın (Jessica Biel) efsanelere ya da hurafelere ayırcak vakti yoktur. Duygusal anlamda dağılmış, ekonomik anlamda çökmüş bir maden kasabasında hemşire olan Julia’nın iş ve ev hayatı dışarıdan bakıldığında normal gözükmektedir. Ta ki dehşet onun kapısını çalana kadar... Gecenin bir yarısı duyduğu seslere uyanan Julia, oğlunun (Jakob Davies) odasına doğru koşar ve yatağın boş olduğunu görür. İri yarı bir siluet kucağında oğluyla merdivenlerden aşağıya inmektedir. Adamı kovalamaya başlayan Julia’yı hiçbir güç durduramayacaktır ve oğlunun hayatını kurtarmak için gözünü karartıp her türlü riski alacaktır. Kararlı bir yapıdaki dedektif Lt. Dodd (Stephen Mchattie) ve kasabanın şerifi (William B. Davis) bu bilmeceyi çözmeye çalışacaktır: Bu esrarengiz adam kim? Çocuklara ne oluyor? Cold Rock kasabası sakinleri umutsuzca araştırmalarına devam edecek ve bu soruların cevaplarını öğrenecektir. Fakat buldukları cevaplarla yer yerinden oynayacaktır.
Şaşırtmacalarla dolu epey ilginç bir gizem öyküsü anlatıyor Sır. Filmin gidişatı hakkında hiçbir şey bilmeden izlemeniz keyif almanız için şart, o yüzden fazlaca bir şey okumadan sinemanın yolunu tutun. Türün meraklıları için şiddetle tavsiye edeceğim bir film. Jessica Biel’ de hiç fena oynamıyor.
Bahse Var Mısın? / Lay the Favorite / Komedi / 94 dk
Yönetmen: Stephen Frears
Oyuncular: Bruce Willis, Catherine Zeta-Jones, Vince Vaughn, Rebecca Hall, Joshua Jackson, Joel Murray, Laura Prepon, Frank Grillo, John Carroll Lynch, Corbin Bernsen
Özet: Beth, Vegas’a gelir ve Las Vegas’ın en başarılı kumarbazı Dink için çalışmaya başlar. Ancak yakınlaşmalarından şüphelenen Dink’in karısı Tulip araya girer. Dink’ten ayrılan Beth, Rosie’nin ekibine katılır. Erkek arkadaşı hapse girme tehlikesiyle karşı karşıya kalınca Beth, her türlü riski göze alır, Tulip’e rağmen Dink’le yeniden güçlerini birleştirir.
Elena / Dram / 109 dk
Yönetmen: Andrei Zvyagintsev
Oyuncular: Nadezhda Markina, Andrey Smirnov, Aleksey Rozin
Özet: Dönüş ve Sürgün filmleriyle tanıdığımız Andrei Zvyagintsev son filminde, önceki filmlerinde olduğu gibi, yine bir ailenin yaşadığı olaylardan yola çıkarak usta işi bir hikaye anlatıyor. Elena bakıma muhtaç, zengin ve yaşlı bir adamla evli olan bir hemşiredir. Bir gün adam kalp krizi geçirir ve vasiyetini hazırlamaya başlar. Elena, hazırlanan vasiyete dahil olmadığını ve adamın tüm varlığının onu hiç sevmeyen kızına bırakıldığını öğrenir. Bu olaylar üzerine Elena, önceki evliliğinden olan işsiz oğlunun geleceği için umutsuzluk ve çaresizliğe kapılır. Zaman zaman gerilim, zaman zaman kara film, zaman zaman ahlaki çatışmalarla örülü olan “ELENA”, "Sophie’nin Seçimi" gibi bir karar etrafında günümüz Rusya’sında ahlak ve fedakârlığı sorguluyor. Cannes Film Festivali’nde Belirli Bir Bakış Jüri Özel Ödülü, Asia Pasific Screen Ödülleri’nde En İyi Yönetmen ve En İyi Kadın Oyuncu ödüllerinin yanı sıra, Durban, Sevilla, Ghent, River Run gibi festivallerden sayısız ödül alan filmin müziklerinde Philip Glass imzası bulunuyor
Mutluluğa Boya Beni / Le Tableau / Animasyon / 76 dk
Yönetmen: Jean-François Laguionie
Özet: Bitmemiş bir resim üzerindeki bir şato ve çiçeklerle dolu bir bahçedeyiz. Bu tabloda resmedilip renklendirilmiş Toupin’ler gücü ele geçirmiştir. Toupin’ler, çizimleri yarım kalan Pafini’leri devre dışı bırakmışlardır. Şimdi Ramo, Lola ve Plume düzeni yeniden sağlamak ve arkadaşlarını kurtarmak için ressamı bulmak üzere yollara düşecek, bir dolu macera yaşayacak, başka resimlere gideceklerdir.