25 Eki 2010 17:10 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:44

KADIN YAZAR GÖZÜYLE DERBİ ANALİZİ!

Habertürk yazarı Ece Temelkuran derbiyi ‘kadın' gözüyle izledi, ‘erkekçe' gözlemler yaptı.

* Bir kere daha “Bir mahsun mor menekşe” şarkısını dinlersem ölebilirim. (Galatasaray’ın eski formaları mormuş efendim, falan
filan)
* Sabri ne para alıyorsa hak ediyor. Şahsen onu ve validesini hedef alan bir tribün dolusu adam milyar dolar değerindeki o malum küfrü birkaç kez terennüm etti zira.
* Basın tribününde donduk. Spor muhabiri arkadaşlara helal olsun. Ağır askerlikmiş bu. Yılda 200 bilmem ne gün maça gidiyorlarmış. Savaş muhabirliği gibi bir şey.
* Konfetiyi sevdim. Bence ona ağırlık verilsin. Çok şirin!
* ‘Ardagül’ün suçu ne?’ pankartı nedir arkadaş!
* Bu kadar cinsel içerikli tezahüratı yapan adamların sevgilileri... Neyse onu da söylemeyeyim.
* En sevdiğim şey futbol dünyası çevirmenleri. Bunu yeniden anladım.

Erkekler, erkek olmaktan yorulunca erkeklerle buluşurlar. Bu buluşmanın en kalabalık, en endüstriyel haline de ‘maç’ diyebiliriz. Ancak bu ayinde kadının yeri yok bence...

Bombalar patlıyor ve erkekler hiç tanımadıkları başka erkekleri öldürmek istiyorsa ve eğer bu bir savaş değilse F.Bahçe-G.Saray derbisidir. Tellerle örtülü Galatasaray tribününün üstünde maç başlamadan hiç patlamadıysa 20 kez bomba gibi bir şey patlıyor. Tamamı aşk ve ölümle ilgili tribün pankartlarının en büyüğü: “Sen war’san biz de war’ız!”

BASIN TRİBÜNÜ İŞKENCESİ
Aziz Yıldırımın’ın basına olan şahsi nefretinin bir nişanesi olduğu söylenen buz gibi basın tribününde, bir lokmaya muhtaç halde (şaka değil, ciddi), futbolun işçi sınıfıyla birlikte maç izlerken 1. yarının bir bölümünde içeri giriyorum ısınmak için. Maçı ekranda izleyen adamın biri başlıyor konuşmaya benimle:

“Yok adalet kalmamış ülkede. Çal düdüğü, kim kazanacaksa kazansın! Olur mu böyle?” Kesin hakemle ilgili bir şey diyor ama ne dediğine dair en ufak bir fikrim yok. “Tabii canım! Olmaz böyle şey!” jesti yapıyorum adama. Başka bir şeyler söylüyor, yine anlar gibi jestlere devam. Sonunda geliyor laf tıkanıyor. Benim de bir ‘replik’ vermem lazım. Basın tribününden duyduğum laflardan aklımda kalanlardan kombin yapıyorum:;
“Fenerbahçe çok temkinli. Fazla temkinli yani.”

Bakıyorum... Yok, tepki yok. Söyleyişim iğreti oldu herhalde. Adam keni kendine devam ediyor, gözler faltaşı, bütün gövdesiyle konuşuyor. Arkasında Milliyet’in efsanevi Spor Yazarı İslam Çupi’nin yüzü gülüyor:
“Fenerbahçe’nin büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğüdür, ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka büyüklüktür işte, adı konamaz.”

KADINLAR GELMESİN!
Hör hör erkek sesleri arasında, bazen “ciyk” diye bir kadın sesi geliyor. Ve o zaman anlıyorum ki kadınlar bence maça gitmemeliler. Çünkü...

Erkekler niye maça gider? Çünkü orada erkek olmak zorunda değillerdir. Sevgili, koca, baba, ERKEK(!) olmak zorunda kalmadıkları yer orası. Tıpkı askerlik gibi, kahvehane gibi tribünler de, hiç değilse büyük oranda, “korkunç” kadınlardan temizlenmiş alanlardır. -Ki korkunç olduklarını ben de düşünüyorum!- Erkekler, erkek olmaktan orulunca erkeklerle buluşurlar. Bu buluşmanın en kalabalık, en endüstriyel haline de maç diyebiliriz. Bu ayinde kadının yeri yok bence. Yok yani, ne yapayım!

CANIM TEHLİKEDE!
Nitekim benim de yerim olmadığını devre arasında anlamış olduk. Ben şaka yapıyorlar sanıyordum, işler bayağı ciddileşti ikinci yarıda. Bilhassa Niang’in gol kaçırdığı sırada şahsıma yönelik fiziksel saldırı tehlikesi bile doğdu. Devre arasında ilk kez maça geldiğimi öğrenen Sabah muhabiri Deniz Derinsu benim şanssızlık getireceğimden epey endişelendi. Karşı totem oluşturma tehlikesi gördü bende. Fenerbahçe yenilirse benden bilecekti. Çok kısa sürede bu duruma gülmemem gerektiğini anlamamı sağlayan şeyler oldu diyelim özetle.

KENAN EVREN HEPİMİZİ RAMBO YAPTI
Skor tablosunda “Futbol sen bizim her şeyimizsin” yazıyor. F.Bahçe’nin “Buradan çıkış yok!” stadı, enteresan biçimde Kenan Evren Anadolu Lisesi’nin hemen yanında. Yani bu memlekete ne olduğuna, bu kadar genç insanın Fenerbahçe ya da Galatasaray formasıyla “ölmeye ölmeye” gelmesine dair okulla stat arasındaki iki adımlık mesafede tatlı, aslan gibi sosyolojik bir tespit yapılabilir. Hiç girmiyorum! Sadece diyorum ki sarı-lacivert pankartlarla “Dejavu” yazıyor tribünde, Galatasaraylılar meşaleler yakıyor deli gibi. Kenan Evren’in liseye adının verildiği bir ülkede... İçimden “Hepimiz Fenerli Rambo’yuz” demek geliyor. Ancak onun kadar aklımız var aslında.

BU BAŞKA BİR ŞEY!
“Futbol asla sadece futbol değildir” sloganının değişmesi gerektiğini de Şükrü Saracoğlu Stadı’nı görünce anladım. “Futbol, asla futbolla ilgili değildir” daha doğru olabilir. Karşı tribünde, bir nedenle kendinden geçerek yumruk kavgasına tutuşan, görev aşkıyla yeşil lazeri GS’li kalecinin gözüne tutan, pankartları sunucunun komutlarıyla açan kapayan, tezahüratları hazırlayan ve aklını oynatmış gibi bağıran insanlara bakınca... Bu kadar adam. Hepsi aynı şeyleri okumuşlar spor haberlerinde. Hepsi kodları biliyorlar. Hepsi aynı anda aynı şeyi hissediyorlar. Hepsi gerçekten seviniyorlar, gerçekten üzülüyorlar. Epeyce iyi ücret alan genç gladyatörler sahada birbirinin ayak bileğine girişiyor ve onlar çıldırıyorlar. Dini, borsayı, kapitalizmin en iyi sistem olduğu itikadını, iktidar aşkını anlayamadığım gibi bunu da anlayamayacağım. İnsanlarla ilgili başka bir muamma. İslam Çupi abimiz haklı: Bu başka bir şey!

NOT: Bu arada oldu 73. dakika. Daha gol yok. Ben yavaş yavaş basın tribününü terk etmeliyim. Malum, can güvenliği!